onedio
article/comments
article/share
Haberler
Sessizliğin Yaratıcılığa Dönüşü, Meditatif İş Hayatı

etiket Sessizliğin Yaratıcılığa Dönüşü, Meditatif İş Hayatı

Bazı sabahlar, kahve kokusu bile fazla gelir. Zihnin, ekrana düşen her e-postayla bölündüğü, kalbin ritmini hatırlamadığın günler olur.

Toplantılar, hedefler, KPI’lar, satış raporları arasında geçen zaman bir noktadan sonra “yaşamak” değil, “idare etmek” halini alır.

İşte tam o an, sessizlik seni çağırır. ,Bu çağrı dışarıdan değil, içeriden gelir.

O sessizlik, kaybolduğunu sandığın iç rehberin sesidir.

Belki de, iş hayatının en büyük farkındalığı olan yaratıcılık, gürültüden değil, sessizlikten doğar.

İçeriğin Devamı Aşağıda chevron-right-grey
Reklam

Alan Watts bir konuşmasında şöyle demişti: “Bizler, dalgaların okyanustan ayrı olduğunu sanıyoruz. Oysa her dalga, okyanusun bir ifadesi.”

Alan Watts bir konuşmasında şöyle demişti: “Bizler, dalgaların okyanustan ayrı olduğunu sanıyoruz. Oysa her dalga, okyanusun bir ifadesi.”

İş dünyasında da durum farklı değil. Rekabetin, üretkenliğin ve hızın içinde, kendi öz sesimizi unuttuğumuzda yaratıcılığımız da bizden uzaklaşıyor. Çünkü yaratıcılık, zihnin çabası değil, ruhun genişlemesidir.

Meditatif bir iş hayatı, “hiçbir şey yapmadan” oturmak anlamına gelmez. Aksine, yaptığın her şeyi farkındalıkla yapabilme sanatıdır. Toplantıya girdiğinde, sadece konuşan değil, dinleyen olmayı seçmektir. Bir mail yazarken, kelimelerin titreşimini fark etmektir. Bir strateji planlarken, zihninin hızını değil, iç sesinin yönünü izlemektir. Yani “sessizlik”, eylemsizlik değil, bilinçli eylemin kaynağıdır.

Günümüz iş dünyası sürekli “daha fazla” peşinde. Daha fazla satış, daha fazla görünürlük, daha fazla takipçi, daha fazla üretim... Fakat kimse “daha fazla derinlik” demiyor. Oysa ruhun açlığı nicelikle değil, nitelikle doyurulur. Bu yüzden, meditatif iş hayatı bir karşı devrim gibidir. Bir girişimcinin kendine fısıldadığı şu cümleyle başlar:

“Bugün daha çok değil, daha derin olacağım.”

Modern çağın en büyük illüzyonu “yoğunluk = değer” denklemidir. Ne kadar meşgulsen, o kadar başarılısındır. Ne kadar dolu bir takvimin varsa, o kadar önemlisin.

Lao Tzu binlerce yıl önce bu yanılsamayı tek cümlede özetlemişti: “Yapmakla değil, bırakmakla bütünleşirsin.”

Yani bazen büyümenin yolu, bırakabilmekten geçer. Her şeyi kontrol etme isteği, yaratıcı akışı durduran en büyük duvardır. Kontrol ettikçe zihin sıkışır, sıkıştıkça da sezgi kaybolur. Oysa sezgi, girişimcinin en derin pusulasıdır. Gerçek sezgi sessizlikte doğar.

Bir girişimci için sessizlik, bazen bir sabah yürüyüşüdür.

Bir girişimci için sessizlik, bazen bir sabah yürüyüşüdür.

Bazen masadaki not defterine düşen bir cümledir. Bazen sessizlik, yeni fikirlerin rahmidir. Tıpkı toprağın tohuma sessizce ev sahipliği yapması gibi, insanın iç dünyası da sessizlikle yaratımı taşır.

Bu yüzden, “sessiz kalabilen girişimci” aslında “yaratıcı girişimci”dir.

Carl Jung, “Ruhun ihtiyaçlarını bastıran kişi, sonunda tükenmişlikle karşılaşır.” der. Tükenmişlik, modern iş dünyasının en sessiz salgınıdır. Bu salgının panzehri dışarıda değil. Ne bir motivasyon konuşmasında, ne bir tatil beldesinde. Panzehir, insanın kendi merkezinde.

Meditatif farkındalık, o merkeze yeniden dönmenin yolu. Zihin ne kadar dağılmış olursa olsun, birkaç derin nefes, insanı yeniden toplar. Bu yüzden bazı liderler toplantılara başlamadan önce sadece sessizce otururlar. Bazı yaratıcı ekipler, her sabah işe başlamadan önce birlikte meditasyon yaparlar. Çünkü bilirler: Zihin sakin olduğunda, fikirler fısıldamaya başlar.

Meditatif iş hayatı, sadece kişisel huzurun yanı sıra takım dinamikleri için de dönüştürücüdür.

Bir yönetici, konuşmadan önce bir nefes almayı öğrendiğinde, iletişim kalitesi değişir.

Bir ekip, dinlemenin gerçekten ne anlama geldiğini keşfettiğinde, iş birliği büyür. Bilinçli farkındalık, ofis ortamındaki görünmez gerginlikleri çözer. Çoğu çatışmanın kökeni, söylenmemiş ama hissedilen şeylerden doğar. Sessizlik, bu görünmez katmanları aydınlatır.

Bir çalışan sessizliğe yer verdiğinde, daha sezgisel kararlar alır.

Bir çalışan sessizliğe yer verdiğinde, daha sezgisel kararlar alır.

Bir lider sessizlikle temasa geçtiğinde, ekipteki potansiyeli daha net görür. Sessizlik, ilişkilerin arkasındaki enerjiyi duyabilir hale getirir. Bu, “mistik” bir deneyim değil; tamamen insani bir farkındalıktır.

Zihin sakinleştiğinde, gerçek bağlantı başlar. Bu bağlantı, yaratıcılığın doğduğu noktayı gösterir.

İş dünyasında “yaratıcı fikir” denildiğinde aklımıza genellikle parlak sunumlar, post-it dolu duvarlar, beyin fırtınaları gelir. Gözümüzden kaçan konu, yaratıcılığın kaynağı bu kadar dışsal değildir. Yaratıcılık, insanın kendini dinleyebilme kapasitesidir.

Birçok büyük buluş, bir meditasyon anında ya da bir yürüyüşte doğmuştur.

Einstein, “Çözüm, problemin oluşturulduğu bilinç düzeyinde bulunamaz.” demişti.

Meditatif farkındalık, bilinci bir üst seviyeye çıkarır. O seviyede, problem artık problem değildir görsel bir oyun alanıdır. Sessizliğin içine girmek, zihnin duvarlarını inceltir. Kendini ve işini daha geniş bir perspektiften görmeye başlarsın.

Bir satış hedefi rakamdan öte bir öğrenme sürecidir. Bir başarısızlık artık kayıp değildir, bir yönlendirmedir. Bir müşteri şikâyeti ise stres olarak algılanmamalı ve bir ayna olarak görülmelidir. İşte bu farkındalık, iş yapış biçimini dönüştürebilir. Böylelikle rekabet yerine uyum, kontrol yerine akış, stres yerine denge oluşur.

Sessizliği hayatına davet etmek, “yavaşlamak” değil, “derinleşmek”tir. Zamanı daha bilinçli yaşamak demektir. Gün içinde birkaç dakika bile sessiz kalabilmek, zihinsel ekosistemi yeniler. Bir girişimci için bu, sürdürülebilir yaratıcılığın sırrıdır. Sürekli üretmek, ancak içsel boşlukla mümkündür. Her nefes gibi, verirken tükenmemek için, arada almaya izin vermek gerekir.

Meditatif iş hayatı da tam olarak budur, verme ve alma dengesini yeniden kurmak.

Rumi’nin bir sözü vardır: “Sessizlik, Tanrı’nın dilidir; geri kalan her şey kötü tercümedir.”

Rumi’nin bir sözü vardır: “Sessizlik, Tanrı’nın dilidir; geri kalan her şey kötü tercümedir.”

Bu sözü iş dünyasına uyarladığında, anlam daha da büyür. Çünkü gerçekten büyük vizyonlar, kelimelerden önce sessizlikte doğar. Büyük şirketlerin, büyük fikirlerin ve büyük dönüşümlerin arkasında genellikle bir an gelir, bir duraklama anı, bir iç ses, bir “ya şöyle yapsak?” cümlesi. O anlar, sessizliğin hediyeleridir.

İş hayatının geleceği sadece teknolojide ya da trendlerde değil, bilinç düzeyinde şekillenecek.

Yeni çağın girişimcisi, sadece kârı değil, farkındalığı da ölçen kişidir.

Sürdürülebilir başarı, zihinsel dinginlikten beslenir.

Yorgun beyinler inovasyon üretemez; gürültülü zihinler vizyon göremez.

Bu yüzden geleceğin şirketleri, meditasyonu, mindfulness’ı, sessizlik pratiğini stratejinin bir parçası haline getirecek. Çünkü artık anlaşılıyor: Sessizlik, verimliliğin yeni yakıtıdır.

Bir ofiste sabahın erken saatlerinde otururken, bilgisayarın fan sesi bile fazla gelebilir.

O an derin bir nefes al. Zihninin içindeki sesleri fark et. “Yetişmeliyim”, “başarmalıyım”, “bitirmeliyim”... Bu seslerin altındaki sessizliği dinle. Orada, bir bilgelik vardır. Belki küçük bir iç görü, belki büyük bir farkındalık, belki sadece bir dinginlik. Bu dinginlik, seni yeniden merkezine taşır. O merkezde, işin anlamı değişir.

Bir gün iş dünyasının tüm karmaşası arasında kendini kaybolmuş hissedersen, şunu hatırla:

Sessizlik, sadece dış dünyanın sesi kesildiğinde değil, iç dünyanın sesini duyduğunda başlar.

O sesi duyduğunda, her şey yerli yerine oturur.

Yaratıcılık artık bir görev değil, bir varoluş biçimidir. İşin artık seni tüketmez; seni dönüştürür. Sen artık işini yapmakla kalmazsın, onunla birlikte bütünleşir ve var olursun.

Lao Tzu der ki: “Dingin olan kişi, dünyanın ritmini duyar.”

Lao Tzu der ki: “Dingin olan kişi, dünyanın ritmini duyar.”

O ritmi duyduğunda, artık hiçbir şeyi zorlamazsın. Her şey kendiliğinden olur. Toprak, zamanı geldiğinde çiçek açar. Sen de kendi zamanında üretir, yaratır, paylaşırsın.

Meditatif iş hayatı, geleceğin değil, aslında özümüzün modelidir. Biz hep o hali biliyorduk, sadece hatırlamamız gerekiyordu. Bu yüzden belki de yeni çağın en büyük devrimi, sessiz bir devrim olacak. Gürültüsüz, acelesiz, farkındalıkla yapılan bir iş devrimi.

Bir kahve molasında başlayan, bir nefesle büyüyen, bir farkındalıkla yayılan bir dönüşüm.

Fazlalıkları susturmak ve atmakla ortaya çıkan yaratıcılık öze ulaşmaktır. Tıpkı heykeltıraşın taşı yontarak içindeki heykeli ortaya çıkarması gibi, biz de içimizdeki sessizlikle kendi potansiyelimizi açığa çıkarırız. Biliyoruz ki yaratım sesizlikle başlar. Bu bir yıkım, aynı zamanda yaratıcı bir yenilik ve sessizlik susmayan bir bilgeliktir.

“Bir an dur, nefes al, sessizliği dinle.

Belki de aradığın cevap, çoktan fısıldandı.” 🌿

İçeriğin Devamı Aşağıda chevron-right-grey
Reklam

Instagram

LinkedIn

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda chevron-right-grey
Reklam

Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!

category/test-white Test
category/gundem-white Gündem
category/magazin-white Magazin
category/video-white Video
category/eglence BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
0
0
0
0
0
0
0
Yorumlar Aşağıda chevron-right-grey
Reklam