Suç Kimin? İşsizlikle Boğuşan Milyonlarca Gencin Görünmeyen Mücadelesi
Türkiye’de genç işsizliği yıllardır konuşulan ama bir türlü çözülemeyen bir sorun. Her yıl binlerce genç üniversiteden mezun oluyor ama karşılarında belirli bir iş piyasası yok. CV'ler gönderiliyor, mülakatlara giriliyor, bazen hiç dönüş yapılmıyor, bazen de “deneyimsizsiniz” denilerek kapı yüzlerine kapatılıyor. Bu süreç sadece ekonomik değil, psikolojik bir yük haline geliyor. Gençler artık iş bulamamayı kişisel bir başarısızlık gibi görmeye başlıyor. Oysa ortada bireysel değil yapısal da bir sorun var. Bu noktada da sorulması gereken temel soru şu: Gerçekten suç kimde?
Her 1 Mayıs’ta sokaklarda çalışanların sesi yankılanır.

Hak arayanların ve “artık yeter” diyenlerin günü olur. Ama o kalabalığın içinde bir grup hep görünmez kalır. Onlarda işsiz gençler. Ne meydanlarda duyulurlar, ne haberlerde yer bulurlar. Çünkü “çalışmıyor olmak”, hele ki gençseniz, çoğu zaman utanılacak bir şey gibi sunulur.
İş aramak, artık sadece bir 'durum' değil, aynı zamanda bir psikolojik yıpranma süreci. Peki suç kimin?

Her gün yeni bir ilana başvurup, saatlerce bekleyip, hiçbir geri dönüş almamak... Sonra sosyal medyada “Hayallerinizin peşinden gidin!” yazan postlara denk gelince bazı şeyleri kaçırıyormuş gibi gibi hissetmek. Halbuki o hayallerin çoğu, torpille, tesadüflerle ya da maddi destekle var olabiliyor.
Üstelik iş bulamamak artık sadece ekonomik bir problem değil.

Aile içinde suskunluk yaratıyor. Arkadaş ortamında geri çekilmenize sebep oluyor. İnsanların “şu an ne yapıyorsun?” sorusu sizi daraltıyor. Çünkü “hiçbir şey” demek istemiyorsunuz ama “hiçbir şey yapmamak” sizin tercihiniz değil. Sen her gün onlarca başvuru yapıyor, belki sabahlara kadar bir portfolyo hazırlıyor, belki de sırf mülakat sürecinde elenmemek için daha fazla dil öğrenmeye, daha fazla eğitim almaya çalışıyorsunuz. Ama yetmiyor. Sistem hep biraz daha istiyor.
Kişisel bir başarısızlık mı?

Üniversiteler her yıl binlerce mezun verirken, iş alanları sabit. Herkes aynı alanlara yönlendirilmişken, farklı olmak da başarıya ulaşmak da zorlaşıyor. Adil bir başlangıç çizgisi yok. Bazılarımız 10 adım önden başlıyor, bazılarımız daha ilk adımda eleniyoruz. Ama bu eşitsizlik hiç konuşulmuyor.
“Gelecekte ne yapacaksın?” sorusu, artık umut değil kaygı yaratıyor.

Çünkü bugünü kurtarmak bile zor. Ev kirası, fatura, yol parası derken, bir işimiz olsun olmasın, hep bir geçim mücadelesindeyiz. Bir de üstüne “başarılı olma baskısı” biniyor.
Bu yüzden bugün, 1 Mayıs sadece çalışabilenlerin değil, çalışamayanların da günü. Çünkü emek sadece alınan maaşla ölçülmez. Verdiğiniz psikolojik mücadele, ayakta kalma çabanız, vazgeçmeyişiniz de bir emek. Bu umut bile başlı başına bir direniş...
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Yorum Yazın
Sahi! Suç kimde? Sende derlerse şaşırmayınız. O derece tozuttular.
Aynı süreçlerden geçen biri olarak söylüyorum. Özel sektörde çok “köklü” ve kurumsal şirketler dahi %90 torpille dönüyor. Okulu bitirir bitirmez uluslararası... Devamını Gör
İşsizlik ayrı bir dert işi olanların maaşları ve çalışma koşulları ayrı bir dert gittikçe asgari ücretle en az 2-3 kişinin yapması gereken çalışan toplum olduk.