Toplumun Nabzını Çizen Genç Aktivist: Nihat Akburak
Nihat Akburak, karikatür sanatını geleneksel sınırlarının ötesine taşıyan genç ve dinamik bir çizer olarak, mizahı bir araç haline getirerek toplumsal yaralara parmak basıyor. Karikatür aktivisti kimliğiyle, eğlenceyi salt bir güldürme unsuru olmaktan çıkarıp, iklim değişikliği, adalet sistemi ve toplumsal eşitsizlikler gibi derin meseleleri sembollere, metaforlara ve minimalist çizgilere dönüştürüyor. Onun eserlerinde, bir kadın sembolünün gücü, yara bandının geçiciliği veya hayvan figürlerinin ironik masumiyeti, insanlığın kolektif acısını ve çelişkilerini mizahın keskin diliyle eleştiriyor.
Akburak’ın sanatsal evrimi, lise yıllarında arkadaşlarını eğlendirmek için yaptığı spontane çizimlerden başlayıp, üniversite döneminde dergilerde yayımlanmasıyla profesyonel bir anlatım biçimine dönüşüyor; bugün ise bilinçli bir toplumsal eleştiri aracına evriliyor. Uluslararası festivallere katılımı, Romanya'da Türkiye'yi temsil eden kitap çalışmaları ve gönüllü atölyeleriyle, karikatürü sadece bir sanat dalı değil, aynı zamanda eğitim ve farkındalık aracı olarak konumlandırıyor.
Bu röportajda, Akburak’ın yeni karakteri 'Dilaver' üzerinden hikâye odaklı mizah anlayışını, dijital çağın karikatür üzerindeki etkisini ve usta karikatürcülerden aldığı ilhamı derinlemesine keşfediyoruz. Eleştirel bir gözle bakıldığında, Akburak’ın yaklaşımı, mizahın eğlenceyle eleştiriyi dengede tutarak toplumu düşündürme potansiyelini ortaya koyuyor; çizgileri, bir ayna gibi gerçekleri yansıtırken, aynı zamanda değişim için bir çağrı niteliği taşıyor.
Karikatürle tanışmanızın hayatınızdaki dönüm noktası olduğunu belirtiyorsunuz. İlk çizimlerinizin yayınlandığı dergiden günümüze kadar sanatsal yolculuğunuzda en büyük değişimi ne olarak görüyorsunuz? Çocukluk yıllarınızdan bugüne çizim anlayışınızda nasıl bir dönüşüm yaşadınız?

Benim için en büyük değişim, çizim anlayışımın salt eğlenceden güçlü bir anlatım biçimine dönüşmesi oldu. Lise yıllarında karikatür benim için arkadaşlarımı güldürmenin bir yoluydu. Ancak zamanla fark ettim ki çizgilerim sadece gülümsetmekle kalmıyor, insanlarda düşünce de uyandırıyor. Üniversite yıllarında ilk kez dergilerde yayımlanmam bu farkındalığı pekiştirdi. O andan sonra karikatür benim için mesaj taşıyan bir araca dönüştü. Çocukluk yıllarımda daha spontane, daha saf çizimler yaparken bugün daha bilinçli, sembollere ve metaforlara dayalı, toplumsal meseleleri işleyen bir çizgi dili geliştirdim.
Çizimlerinizde toplumsal konuları (iklim değişikliği, adalet sistemi vb.) mizahla ele alıyorsunuz. Bir karikatüre konu olacak toplumsal bir meseleyi seçerken sizi en çok etkileyen şey nedir? Bu yorumları nasıl dengeliyorsunuz – eğlence mi yoksa eleştiri mi ön planda?
Benim için bir konunun karikatüre dönüşmesinde en önemli etken, o meselenin gündelik hayatta insana dokunur olması. Adalet sistemi, çevre sorunları, toplumsal eşitsizlikler gibi konular, zaten herkesin içinde hissettiği ama belki de dile getiremediği meselelerdir. Karikatür, bu meseleleri bir karede özetleme gücüne sahip. Dengede tutmaya çalıştığım şey, okurun hem gülümsemesi hem de kafasında bir soru işareti oluşmasıdır. Eğlenceyi tamamen yok saymak istemem çünkü mizah insanları yakınlaştırır; ama eleştiriyi de hep işin merkezinde tutarım çünkü eleştiri karikatürü karikatür yapan en önemli özelliktir.
Karikatürlerinizde sembolizm ve metaforu (kadın sembolü, yara bandı, hayvanlar vb.) sıkça kullanıyorsunuz. Bir fikri sembolleştirme süreciniz nasıl işliyor? İzleyicinin bu sembolleri doğru anlaması sizin için ne kadar önemli?

Sembol benim için kısa yoldan güçlü bir ifade. Kadın sembolü, bir yara bandı ya da bir hayvan figürü; hepsi basit bir görsel öğeden çok daha fazlasını anlatabiliyor. Sembolü seçerken önce konunun özünü düşünüyorum: “Bunu en yalın nasıl anlatabilirim?” Sonra evrensel bir çağrışımı olan simgelerden yola çıkıyorum. Okurun sembolü tam da benim düşündüğüm gibi anlaması şart değil, hatta bazen farklı okumalar yapılmasını da kıymetli buluyorum. Yine de sembolün verdiği ana mesajın anlaşılması benim için önemli çünkü karikatür hızlı algılanan bir sanattır.
Teknik olarak, minimalist hatlar ve sınırlı renk kullanımı tercih ediyorsunuz. Bu sadeliği özellikle mi tercih ediyorsunuz? Renklerin ve bu minimal üslubun karikatürlerinizdeki mesajı güçlendirmek için nasıl bir rol oynadığını düşünüyorsunuz?
Evet, sadeliği bilinçli olarak tercih ediyorum. Çünkü karikatürde fazla detay, mesajın gücünü gölgeleyebiliyor. Minimal çizgiler, okuyucunun zihninde boşluk bırakıyor ve o boşluğu kendi yorumuyla doldurmasına fırsat tanıyor. Renk konusunda da aynı şekilde düşünüyorum: Gereksiz renk bolluğu dikkat dağıtabilir. Oysa tek bir kırmızı dokunuş, bazen bütün mesajı özetleyebilir. Minimalist üslup hem mesajı daha doğrudan veriyor hem de karikatürün evrensel dilini güçlendiriyor.

'Dilaver' adını verdiğiniz yeni bir karakter üzerine çalıştığınızı söylüyorsunuz. Bu karakterin ortaya çıkış hikayesi nedir? Onu mevcut karikatürlerinizdeki karakterlerden farklı kılan ne olacak? Pun tabanlı mı yoksa daha hikaye odaklı mı ilerleyecek?
Dilaver, aslında gündelik hayatta sıkça gördüğümüz, biraz saf ama içten karakterlerden esinlenerek doğdu. Çoğu zaman sıradan gibi görünen insanların içinde barındırdığı mizahı, çelişkileri ve naifliği yansıtmak istedim. Dilaver, basit bir kahraman değil; hayatın içinden, komik ama düşündürücü durumların içine düşen bir karakter olacak. Onu diğerlerinden ayıran, daha çok hikâye odaklı ilerlemesi olacak. Tek kare mizahların ötesinde, küçük seriler ve öyküler üzerinden ilerlemesini istiyorum. Böylece okur sadece bir anı değil, bütün bir dünyayı görme fırsatı bulacak.
Gönüllü olarak düzenlediğiniz karikatür atölyelerinde hem çocuklara hem de yetişkinlere eğitim veriyorsunuz. Bu atölyelerde teknik mi yoksa mizah anlayışı mı daha çok odaklanıyorsunuz? Katılımcılar üzerindeki gözlemleriniz ve karikatür eğitiminin sizin için en kritik noktası nedir?
Atölyelerde teknikten ziyade düşünme biçimine odaklanıyorum. Çizim tekniği zamanla gelişebilir ama asıl önemli olan, bir fikri mizahla ifade edebilme becerisi. Katılımcılara “önce düşün, sonra çiz” diyorum. Çünkü karikatürün özü çizgiden çok fikirdir. Çocuklarda yaratıcılık inanılmaz; yetişkinlerde ise daha çok cesaret sorunu var diyebilirim. Çocuklar korkusuzca çizerken, yetişkinler “yanlış olur mu?” kaygısına kapılıyor. O yüzden burada bence en kritik nokta, insanlara özgürce düşünmelerini ve kendilerini çizgilerle ifade edebileceklerine inanmalarını sağlamak.
Uluslararası festivallere katılımınız ve Romanya'da yayımlanan bir kitapta Türkiye'yi temsil etmeniz sizin için ne ifade ediyordu? Sizce evrensel bir karikatür dili var mı? Bu deneyimler stilinizi nasıl etkiledi?

Uluslararası festivallere ve sergilere katılmak benim için hem gurur verici hem de öğretici oldu. Türkiye’yi temsil etmek, sorumluluk hissi de verdi. Daha dikkatli daha güzel çizimler yapmaya çalıştım. Romanya’da yayımlanan kitapta da gurur ve sorumluluk bir aradaydı. Çünkü orada sadece kendi ismimle değil, aynı zamanda Türk karikatür sanatını da temsil ediyordum. Bence karikatürün evrensel bir dili var; bir espriyi ya da sembolü herkes aynı şekilde anlamasa da, duygular ortak. Mizah insanı evrensel olarak yakalayabiliyor. Bu deneyimler bana, çizgilerimde daha sade ve daha evrensel bir üslup geliştirmem gerektiğini öğretti.
Oğuz Aral, Turhan Selçuk, Quino, Plantu gibi usta karikatürcülerden etkilendiniz mi? Hangi karikatüristleri kendinize usta ya da ilham kaynağı olarak görüyorsunuz ve onların hangi yönlerini kendi çalışmanıza uyarladınız?
Elbette, bu ustaların çizgileri ve dilleri benim için bir okul gibiydi. Oğuz Aral’ın halkın diliyle konuşan mizahını, Turhan Selçuk’un güçlü çizgi sadeliğini, Quino’nun derin toplumsal eleştirilerini ve Plantu’nun politik duyarlılığını hep çok değerli buldum. Türkiye’de Yiğit Özgür, İlker Altungök, Kubilay Odabaş ve İhsan Canıtez gibi isimleri takip ederim. Mizahlarını ve çizgilerini beğeniyorum. Bazılarıyla tanışıyoruz ve çizimlerinin yanında kişiliklerinin de çok iyi olduğunu söyleyebilirim. Genel anlamda öğrendiğim şey şu: iyi karikatür sade olmalı ama derin bir şey söylemeli. Ben de kendi çalışmalarımda bu öğeleri birleştirmeye çalışıyorum.
Teknolojinin ve sosyal medyanın artan etkisiyle karikatür sanatının geleceğini nasıl görüyorsunuz? Sizce karikatür, sözlü veya yazılı iletişime göre bu dijital çağda ne gibi avantajlara sahip?

Karikatür, dijital çağda aslında en avantajlı sanat dallarından biri. Çünkü hızlı tüketilen bir dünyadayız ve karikatür tek karede çok şey anlatabilen bir sanat. Sosyal medya, karikatürün geniş kitlelere hızla ulaşmasını sağlıyor. Bu açıdan avantajlı. Ancak aynı zamanda içerik bolluğu yüzünden karikatürlerin değeri bazen yeterince hissedilmeyebiliyor. Gelecekte karikatürün hem dijital platformlarda hem de basılı kültürde varlığını sürdüreceğine inanıyorum. Çünkü çizgiyle mizahın verdiği etki, hiçbir zaman uzun bir yazılı metin ya da video kadar hızlı unutulmaz; hafızada yer eder.
Sizce iyi bir karikatür hangi temel özelliklere sahip olmalıdır? Bir karikatür önce düşündürmeli mi, güldürmeli mi? Gelecek projelerinizde sosyal farkındalık mı yoksa daha kişisel hikayeler mi ön planda olacak?
İyi bir karikatürün bence üç temel özelliği var; sadelik, vuruculuk ve evrensellik. Önce düşündürmeli mi yoksa güldürmeli mi derseniz, bence ikisi bir arada olmalı. Çünkü sadece güldüren karikatür hafızada çabuk silinir, sadece düşündüren karikatür ise biraz soğuk kalır. İkisinin dengesi, iyi karikatürü doğurur. Gelecek projelerimde hem toplumsal farkındalık hem de kişisel hikâyeler olacak. “Dilaver” bu ikisini de içinde barındıracak hem kendi gündelik trajikomik durumlarını hem de toplumun derin meselelerini mizah yoluyla aktaracak.
Çizgilerle Düşündüren Bir Miras

Nihat Akburak’ın karikatür anlayışı, sadeliğin ve evrenselliğin gücünü birleştirerek sanatın toplumsal dönüşümdeki rolünü bir kez daha hatırlatıyor. 'Dilaver' gibi yeni karakterleriyle hikâye odaklı bir yolculuğa çıkarken, toplumsal meseleleri mizahla ele alma cesaretini sürdürmesi, onun sanatını hem çağdaş hem de zamansız kılıyor. Karikatürün dijital çağdaki avantajlarını ve evrensel dilini vurgulayan Akburak, çizgilerinin hafızalarda kalıcı bir iz bırakacağına olan inancımızı pekiştiriyor. Bu keyifli ve düşündürücü röportaj için Nihat Akburak’a teşekkür eder, sanatının sınırları aşmaya devam etmesini dileriz. Nihat Akburak’ın karikatürlerini @akburart Instagram hesabında görebilirsiniz.
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!