onedio
article/comments
article/share
Haberler
Toprağın Unutulmuş Zekası ve Tarımın Geleceği

etiket Toprağın Unutulmuş Zekası ve Tarımın Geleceği

İnsanlığın asıl sorunu şu:

“…Paleolitik duygularımız, ortaçağ kurumlarımız ve tanrısal teknolojimiz var.”

Bu söz, biyolog E.O. Wilson’a ait. Bugün, bu sözü toprak üzerinden yeniden düşününce sarsıldım. Niye mi?

En son ne zaman, elinize bir avuç toprak alıp düşündünüz? Bir avuç toprak içinde, hayal bile edemeyeceğiniz bir evren var. Başka bir ifadeyle, bu kadarcık toprakta Samanyolu Galaksisi'ndeki yıldızlardan daha fazla canlı organizma yaşıyor. Milyarlarca bakteri, mantar, protozoa... Bir avuç toprakta bin New York metropolü barındırıyor. 

Ne yazık ki bu canlıların %99'u hakkında neredeyse hiçbir şey bilmiyoruz

İçeriğin Devamı Aşağıda chevron-right-grey
Reklam

İşte modern dünyanın en büyük paradoksu bu.

İşte modern dünyanın en büyük paradoksu bu.

Mars'a robotlar gönderiyoruz, DNA'yı yeniden yazıyoruz, tanrısal bir teknolojiye sahibiz... Ama ayaklarımızın altındaki, tüm medeniyetimizi besleyen bu canlı evreni neredeyse tamamen görmezden geliyoruz.

Binlerce yıldır insanlık, doğayla bir dans içindeydi. Toprağı dinler, mevsimleri anlar, bitkilerin dilini çözerdik. Ama son yüzyılda bu dansı unuttuk. Onun yerine bir savaş başlattık.

İnsanlar, sorunlara 'savaş açmayı' sever, değil mi? Hastalıklarla savaşır, yoksullukla savaşır... Tarımda da aynısını yaptı. 'Zararlılarla', 'yabani otlarla', 'verimsizlikle' savaştı. Traktör kılıç, pestisitler zehirli oklar, kimyasal gübreler ise lojistik destek oldu.

Toprağı, fethedilmesi gereken bir düşman bölgesi olarak gördük. Ve bu savaşta, indirgemeci bir yaklaşım benimsedik. Bitkilerin karmaşık ihtiyaçlarını sadece üç harfe sığdırdık: N, P, K (Azot, Fosfor, Potasyum) yani gübre…

Bu, sanki bir insanın sağlığını sadece üç değere bakarak anlamaya çalışmak gibi: Boy, kilo ve ayakkabı numarası. 

Peki ya duyguları? Rüyaları? Bağışıklık sistemi?

İşte bu yüzden, bugün yediğiniz elma, büyükannenizin çocukken yediği elmayla aynı tada sahip olabilir ama aynı besin değerine sahip değil. Son 50 yılda, yiyeceklerimizdeki demir, çinko, kalsiyum gibi hayati minerallerin oranı %80'e varan oranlarda düştü. Verim tablolarında kazandığımız savaşı, aslında besin tabaklarımızda sessizce kaybediyoruz.

Teknoloji, doğayla birlikte çalıştığında güçtür.

Teknoloji, doğayla birlikte çalıştığında güçtür.

Ama doğayı atladığında… zayıflatır, unutturur, yozlaştırır.

Bakın: 2021’de tarımsal teknolojilere yapılan yatırım: 15,8 milyar dolar. Toprak sağlığına yapılan yatırım: sadece 1,8 milyar. Bu rakamlar bize, neye inandığımızı değil, neye yatırım yaptığımızı söylüyor. Çünkü inovasyonun yönünü sadece bilim değil, piyasa da belirliyor.

Peki ya bir çıkış yolu varsa? Size bütün bu gidişatı tersine çevirecek, bize unuttuğumuz o dansı yeniden hatırlatacak bir deneyden bahsedeceğim…

Almanya'da, Jena adında bir şehirde bilim insanları 20 yıl önce basit ama devrimci bir işe giriştiler. Yüzlerce küçük arazi parseli hazırladılar. Bazılarına tek tip bitki ektiler, yani modern tarımın yaptığı gibi monokültür. Diğerlerine ise 10, 20, hatta 60 farklı bitki türünü bir arada ektiler. Sonra... beklediler. Hiçbir kimyasal gübre, hiçbir pestisit kullanmadılar. Sadece gözlemlediler.

Sonuçlar... tarım hakkında bildiğimiz her şeyi sarstı.

Çok çeşitli bitkilerin bir arada büyüdüğü parseller, tek tip bitkilerin olduğu parsellere kıyasla:

  • Üç kat daha fazla karbonu toprağa hapsetti.

  • Kuraklığa karşı %50 daha dirençli hale geldi.

  • Polen taşıyıcı böcekleri, yani arıları ve kelebekleri %45 daha fazla kendine çekti.

Ama asıl sihir, bu rakamların ötesindeydi. Asıl sihir, zamanla ortaya çıktı. İlk başta kaynaklar için rekabet eden bitkiler; birkaç yıl sonra işbirliği yapmaya başladılar. Kökleri aracılığıyla birbirlerine besin gönderdiler. Hastalıklara karşı birbirlerini uyaran kimyasal sinyaller yolladılar. Yerin altında, bizim göremediğimiz, inanılmaz karmaşık bir 'yeraltı interneti' kurdular. Onlar sadece bir arada yaşamıyorlardı; birlikte çalışan, yaşayan, nefes alan tek bir süper organizma haline gelmişlerdi.

Topraktaki mikroorganizmalar bitkilerle gizli bir dilde konuşuyor. Rizosfer dediğimiz bu 'kök dipleri diplomasisi' olmasa, bugün yediğiniz ekmeğin yarısı olmazdı. Ama biz, bu görünmez müttefiklerimizi görmezden gelip, sorunları daha çok kimyasalla çözmeye çalışıyoruz.

Bu deney bize ne söylüyor? Bize, doğanın zekasının, bizim mekanik çözümlerimizden çok daha üstün olduğunu söylüyor. Dayanıklılığın basitleştirmede değil, karmaşıklıkta olduğunu söylüyor.

Bu, 'teknolojiyi atalım, geçmişe dönelim' demek mi? Kesinlikle hayır. Bu, teknolojinin rolünü yeniden tanımlamak anlamına geliyor.

Teknolojiyi, doğanın yerine geçecek bir ikame olarak değil, doğanın bilgeliğini anlamamızı sağlayan bir güçlendirici olarak düşünün.

Teknolojiyi, doğanın yerine geçecek bir ikame olarak değil, doğanın bilgeliğini anlamamızı sağlayan bir güçlendirici olarak düşünün.
  • Toprak sensörlerini, toprağın nabzını dinleyen bir doktorun stetoskobu gibi kullanabiliriz.

  • Yapay zekayı ve drone'ları, tüm tarlayı kimyasala boğmak yerine, sadece ihtiyaç duyan tek bir bitkiye bir damla besin verecek bir cerrahın hassasiyetiyle kullanabiliriz.

  • Genetik bilimini, bitkilere unuttukları o kadim yetenekleri -kuraklığa dayanma, mantarlarla ortaklık kurma- yeniden öğretmek için kullanabiliriz.

Geleceğin tarımı, teknolojiye karşı biyoloji savaşı değil. Geleceğin tarımı, teknoloji ile biyolojinin ortaklığıdır.

Bu sadece çiftçilerin, mühendislerin ya da bilim insanlarının meselesi değil. Bu, hepimizin meselesi. Çünkü hepimiz her gün yemek yiyoruz. Hepimiz bu gezegenin bir parçasıyız.

Peki, siz ne yapabilirsiniz?

Yediğiniz yemeğin hikayesini sorun. Onu kimin, nerede, nasıl yetiştirdiğini merak edin. Mahallenizdeki pazarınızı, toprağı onaran, doğayla işbirliği yapan yerel çiftçileri destekleyin. Bakış açınızı değiştirin.

Unutmayın, geleceğin en büyük tarımsal devrimi... parlak bir laboratuvardaki yeni bir makinede ya da teknolojik bir çipte değil; o bir avuç toprağın içinde saklı.

Gübre ile ilgili bir yazı yazmadan önce, konuya daha geniş açıdan bakmanın iyi olacağını düşündüm. İyi ki öyle yapmışım. Siz ne dersiniz? Toprak ile savaşmak yerine, onunla ortaklığa gitmeye var mısınız? 

Linkedln

Facebook

X

Instagram

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda chevron-right-grey
Reklam

Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!

category/test-white Test
category/gundem-white Gündem
category/magazin-white Magazin
category/video-white Video
category/eglence BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
3
0
0
0
0
0
0
Yorumlar Aşağıda chevron-right-grey
Reklam