onedio
article/comments
article/share
Haberler
Üç Tarzı Milliyetçilik: Kan Bağı, Kültürel Miras, Ortak Anlatı

etiket Üç Tarzı Milliyetçilik: Kan Bağı, Kültürel Miras, Ortak Anlatı

“Millet” dediğimiz şey aslında neye dayanır? Aynı toprakta doğmak mı, aynı dili konuşmak mı, yoksa aynı anlatıya inanmak mı? Bu sorular kulağa felsefi gelse de aslında hepimizin gündelik hayatında yer alıyor. Futbol maçında marş söylerken, seçim meydanında slogan atarken ya da sosyal medyada “biz” ve “onlar” tartışması yaparken hep aynı sorunun çevresinde dönüyoruz: Milliyetçilik nedir ve neden bu kadar kalıcıdır?

Son yıllarda akademik literatür milliyetçiliği tek bir pencereden açıklamanın imkânsız olduğunu söylüyor. Çünkü “millet” duygusu hem fizyolojiden, hem tarihten, hem de duygulardan besleniyor. Bu yüzden bilim insanları milliyetçiliği üç farklı gözlükle inceliyor: ilkselcilik, etno-sembolizm ve inşacılık. Gelin, bu üç gözlüğü sırayla takıp bakalım “biz kimiz” sorusuna verilen cevaplar nasıl değişiyor.

İçeriğin Devamı Aşağıda chevron-right-grey
Reklam

İlkselciler: “Kanımızda Var!”

İlkselciler: “Kanımızda Var!”

İlkselcilik, milliyetçiliğin en eski ve en “içgüdüsel” anlatısı. Bu yaklaşım, bir millete ait olmayı doğuştan gelen bir özellik olarak görür. Sanki genlerimize işlenmiş bir kimlik gibi: “Biz Türk’üz çünkü Türk’ten doğduk.” Bu bakış açısına göre, bir millete mensup olmak tartışılmaz bir kaderdir. Değiştirilemez, müzakere edilemez, doğuştan gelir ve sadece yaşanır.

Türkiye’de bu anlayışın en tanınan temsilcileri arasında Nihal Atsız gibi isimler vardır. Onlara göre millet bir “kan meselesidir.” Bu yüzden milliyetçiliği bir tür biyolojik bağlılık gibi yorumlarlar. Bu yaklaşımın kökleri, insanın ilkel topluluk dönemlerine kadar gider: kabile, soy, kan bağı… Tüm bunlar insanların “biz” ve “onlar” ayrımını kurduğu ilk yapılar. Modern devlet çağına gelindiğinde bu kadim bağlar ulusal kimliğin temel taşına dönüşür.

Ama ilkselciliğin bir zaafı var: değişime kapalı olması. Çünkü kan bağıyla tanımlanan bir kimlik, dışarıdan geleni hep “öteki” olarak görür. Dünya değişse de bu bakış kolay kolay değişmez. Bu anlayış, sonradan bir millete dâhil olmayı neredeyse imkânsız hale getirir. Oysa tarihte “saf” bir millet hiçbir zaman var olmamıştır. Her millet, farklı köklerin, dillerin ve kültürlerin karışımından doğmuştur. İlkselcilik bu çeşitliliği reddettiği için çoğu zaman ırkçılığa ve ayrımcılığa kapı aralar. Kan üzerinden tanımlanan bir aidiyet, “biz”i korurken “onlar”ı dışlar.

Etno-sembolistler: “Eski Kumaşla Yeni Elbise”

Etno-sembolistler: “Eski Kumaşla Yeni Elbise”

İlkselciliğin katı duvarlarını biraz esneten ikinci yaklaşım etno-sembolizm.

Bu teoriye göre millet sadece kan bağı değildir; aynı zamanda ortak semboller, mitler ve hatıralar etrafında yeniden üretilen bir kültürel inşadır. Ünlü İngiliz düşünür Anthony D. Smith, etno-sembolizmi “eski malzemeyle inşa edilen yeni bina” olarak tanımlar. Yani modern millet, geçmişin taşlarıyla kurulmuş ama bugünün mimarisiyle şekillenmiştir.

Etno-sembolistlerin en temel farkı, etnik sembolleri ve mitleri kan bağına referans vermeden, birleştirici kültürel araçlar olarak görmeleridir. Etnik köken burada biyolojik değil, sembolik bir bağ haline gelir. Bayrak, marş, destanlar, milli kahramanlar… Bunların her biri geçmişten taşınmış sembollerdir; ama her kuşakta yeniden yorumlanarak toplumun ortak belleğini tazeler.

Etno-sembolistlere göre, milliyetçilik eski ve kadim gelenekleri, ritüelleri ve mitleri yeni–modern bir millet kimliği tesis etmek amacıyla kullanır. Geçmiş burada sadece nostaljik bir hatıra değildir; tam tersine, modern kimliğin hammaddesidir. Mesela Türk milliyetçiliğinde Orhun Yazıtları’ndan Alparslan’a, Mevlana’dan Çanakkale’ye kadar uzanan sembolik bir zincir vardır. Hiçbiri tek başına modern ulusu açıklamaz ama birlikte bir “biz” duygusu yaratır. Etno-sembolistler için asıl mesele, bu sembollerin hafızada yeniden üretilmesidir. Millet, hafızasını kaybederse dağılır. O yüzden geçmiş, sadece tarih kitaplarında değil, milli bayramlarda, dizilerde, hatta reklamlarda bile yaşatılır. Smith’in dediği gibi: millet bir “öz” değil, bir süreçtir — her kuşak kendi geçmişini yeniden yazarak “biz”i tazeler.

İnşacılar: “Ortak bir Tahayyül olarak Millet”

İnşacılar: “Ortak bir Tahayyül olarak Millet”

Üçüncü yaklaşım ise inşacılık (constructivism). Bu teori, milletin doğuştan ya da tarihsel mirastan değil, toplumsal etkileşimlerden ve anlatılardan doğduğunu savunur. Bu görüşün en ünlü temsilcisi Benedict Anderson’dır. Onun meşhur tanımıyla millet, “hayal edilmiş bir topluluk”tur.

Ama dikkat: Milletin hayal edilmiş olması, gerçek olmadığı anlamına gelmez.

Eğer bir arada yaşama iradesi oluşmuş ve sürüyorsa, insanlar aynı acılarda buluşup aynı sevinçleri paylaşıyorsa, aynı şarkılarda hüzünlenip aynı galibiyette coşuyorsa, o insanlar millet olmuştur zaten. Anderson’un dediği “hayal” aslında bir ortak anlatı, bir ortak tahayyüldür. Hiç tanımadığımız milyonlarca insanla aynı ulusal kimliği paylaşıyor olmamız, aynı anlatıya inanıyor olmamızdandır. O anlatıyı da medya, eğitim sistemi, dil, hatta sosyal medya algoritmaları üretir.

İnşacılığın en belirgin farkı, milletin varlığını artık kana, soya ya da etnik kökene dayandırmamasıdır. Burada “biz” duygusunu kuran şey, ortak bir kan değil, ortak bir hikâyedir. Etnik unsurların yerini, insanların paylaştığı semboller, mitler ve söylemler alır. Yani “millet”, doğuştan gelen değil, söylemle inşa edilen bir kimliktir.

İnşacılar, milliyetçiliği canlı bir organizma gibi görür: sürekli değişen, sürekli yeniden kurulan bir kimlik. Bugünün TikTok kuşağı için “millet” fikri, önceki kuşakların “vatan” anlayışından farklıdır çünkü anlatı değişmiştir. Bir yandan popüler kültür ve global markalar bizi “dünya vatandaşı” olmaya iterken, öte yandan kriz zamanlarında milliyetçilik yeniden güçlenir. Çünkü “biz” duygusu, belirsizlik anlarında en güçlü sığınağımızdır.

Peki Hangisi Gerçek?

Peki Hangisi Gerçek?

İlkselciler biyolojinin, etno-sembolistler hafızanın, inşacılar ise anlatının gücüne işaret ediyor.

Ama hepsi bir ölçüde gerçek. Çünkü eğer bir toplumda “millet birliği” oluşmuşsa, o milletin nasıl kurulduğu tartışması ikinci planda kalır. Sonuçta ortaya bir millet çıkmışsa, onu gerçek yapan şey, birlikte var olma iradesidir.

Bir futbol maçında tribünlerin coşkusunu düşün. “Bizimkiler sahada” derken aslında hem kan bağını (ilkselcilik), hem geçmiş zaferlerin gururunu (etno-sembolizm), hem de o an sosyal medyada yaratılan “ulusal anlatıyı” (inşacılık) yaşıyorsun. Milliyetçilik, bu yüzden hâlâ çok güçlü: çünkü bir yandan fizyolojik, bir yandan sembolik, bir yandan da sosyal bir olgu.

Dijital Çağda Yeni Milliyetçilik

Bugün milliyetçilik artık sadece devletin değil, bireylerin de elinde. Twitter’daki bayrak emojilerinden TikTok’ta “bizim kültürümüz” videolarına kadar herkes kendi küçük ulusal sahnesini kuruyor. Bu da milliyetçiliği hem parçalı hem yaygın hale getiriyor. Belki artık “millet” dediğimiz şey, yalnızca pasaportla değil, ekranda görünürlükle tanımlanıyor.

Ama birbirini hiç görmeden bir olduklarına inanan insanlar var oldukça, milliyetçilik de bir biçimde var olmaya devam edecek. Çünkü her insanın içinde “biz” diyebilme ihtiyacı var. Ve o “biz” sözcüğü, kimi zaman kanla, kimi zaman gelenekle, kimi zaman da bir tweet’le yeniden kuruluyor.

Son olarak şöyle diyeyim: Milliyetçilik tek renk değil, üç boyutlu bir tablo. Bir yanımız geçmişin sesiyle konuşur, diğer yanımız bugünün anlatısını yazar. Belki de millet, hepimizin her gün yeniden kurduğu bir ortak rüyadır.

Meraklısına: 

Şakir Dinçşahin and Stephen R. Goodwin (2011) “Towards an Encompassing Perspective on Nationalisms: The Case of Jews in Turkey during the Second World War, 1939–45,” Nations and Nationalism, 17 (4): 843-862.

Twitter

LinkedIn

Instagram

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda chevron-right-grey
Reklam

Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!

category/test-white Test
category/gundem-white Gündem
category/magazin-white Magazin
category/video-white Video
category/eglence BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
0
0
0
0
0
0
0
Yorumlar Aşağıda chevron-right-grey
Reklam