Ünsüz Benzeşmesi: Modern Çağın Sessiz Kimlik Erozyonu
Hayat, bizi doğduğumuz anda çevremizle biçimlendirir; kim olduğumuzu ve nasıl var olacağımızı onlardan öğreniriz. Toplum, yalnızca bir kimlik kazandırmaz; aynı zamanda bize “nasıl biri olmamız gerektiğini” de söyler. Ve zamanla, ait olmak dediğimiz şey, sorgulamadan kabullenilen bir gerçeğe dönüşür.
Ait hissetmek sadece duygusal bir ihtiyaç değildir; aslında hayatta kalabilmenin en temel şartlarından sayılır.

İnsan türü, eş bulmak, çocuk yetiştirmek ve tehlikelerden korunmak gibi gereksinimlerini kolektif yaşam içinde karşılar. Baumeister ve Leary’nin (1995) de belirttiği gibi:
“Sosyal bir tür olan insan, gruplar içerisinde doğar ve belli grupların üyesi olarak yaşamını sürdürür. Sosyal ilişkilere kabul edilmek, tüm kültürlerde gözlemlenen temel bir motivasyondur.”
Bu kabul görme ihtiyacı karşılanmadığında beyin alarm verir. Sosyal dışlanma, yalnızca duygusal değil, fiziksel acı gibi hissedilir. Yalnızlık, kaygı, stres ve hatta bağışıklığın zayıflaması bile onun yankılarıdır. Kısacası aidiyet bir tercih değil,varoluşun ta kendisidir.
Dışlanmanın Evrensel Hikayesi
Tarih boyunca insan, bir topluluğun parçası olma ihtiyacından hiç vazgeçmedi. Küçük kabilelerden bugünün modern toplumlarına kadar hikaye hep aynı kaldı, sadece biçim değişti. Eskiden kabileden atılmak ölümle burun buruna gelmekti; bugün ise bu tehdit, bir WhatsApp grubundan sessizce çıkarılmak ya da sosyal medyada beğeni görmemek şeklinde yaşanıyor.
Modern kabileler artık dijital alanlarda kuruluyor. Aynı markaları giymek, aynı mekanlarda bulunmak, aynı filtrelerle gülmek ya da aynı müziklerle videolar çekmek… Yeni aidiyet kodlarımız bunlar. Ve işin en trajik kısmı:
“Ben kimim?” sorusu yerini “Beni kim beğendi?”ye bıraktı.
Her like, geçici bir kabul duygusu veriyor; ama çoğu zaman gerçek bağları zedeliyor.
Ünsüz Benzeşmesi: Dilbilgisinden Sosyolojiye

Ünsüzler, yanlarındaki ünsüzlerle uyum sağlar ve bu sayede kelime kulağa doğru gelir. Modern yaşamda çoğu insan da benzer bir uyum çabasına girer. Çoğunluk, görünürlük kazanmak için kendini çevresine uydururken; kelime düzgün çıksa da, kendi sesleri biraz silikleşir. Uyum sağlamanın güvenli göründüğü fakat kimliklerin inceldiği gerçeği kaçınılmaz olur.
Türkçede ki “ünlü” ve “ünsüz” kelimeleri, çağımızın ironisini de güzel yansıtır.Ünsüzler, ünlüler olmadan ses çıkaramaz; tıpkı bugün toplumda görünür olmak isteyen bireylerin, kendi yankısından çok başkalarının gölgesinde var olmaya çalışması gibi.Ve fark edilmemek, sanki bir eksiklikmiş gibi hissedilir.
Bu, neredeyse dilbilgisinin kendisiyle dalga geçen, çağımızın sosyal hayatını gösteren güçlü bir metafor.
Zenginlik ve Güzellik: Yeni Aidiyetin Maskeleri
Zenginlik ve güzellik arzusu, günümüz insanının modern benzeşme biçimi oldu. Evrimsel açıdan zenginlik güvenliği, güzellik ise sağlığı temsil ederdi; şimdi ikisi de birer statü sembolü, birer maske oldu.
Sosyolog Pierre Bourdieu’ya göre toplumlar, “sembolik sermaye” kavramı etrafında şekillenir. Para, güzellik, eğitim, unvan…. Hepsi kişiye sosyal değer kazandırır. Ama günümüzde en yüksek ses, maddi zenginlik ve fiziksel çekicilikten geliyor.Algoritmalar da bu düzenin sesi olmuş durumda:
“Ne kadar görünürsen, o kadar varsın.”
Psikolog Leon Festinger’in “sosyal karşılaştırma kuramı”na göre, insanlar kim olduklarını başkalarıyla kıyaslayarak tanımlar. Bugün bu kıyaslama, sosyal medya sayesinde 24 saatlik bir vitrine dönüştü. Her kaydırma hareketi, bilinçaltımıza şu mesajı bırakıyor:
“Sen yeterince iyi, güzel ya da başarılı değilsin.”
Bu duygu, insanı dışsal çözümlere — yeni bir görünüşe, daha yüksek gelire, daha lüks bir yaşama — yönlendiriyor. Klinik psikolojiye göre, bu arzular çoğu zaman kontrol duygusunu yeniden kazanma çabasıdır. Zenginlik, dünyayı yönetebilme yanılsaması sunar; güzellik, sevilme garantisi verir gibi görünür. Fakat bu iki arzu da doyumsuzdur; çünkü içsel değer duygusu dışsal ölçütlere bağlı kaldıkça, tatmin hiçbir zaman kalıcı olamaz.
Kapitalizm bu zayıf noktayı çok iyi bilir. İnsanın “daha iyi olma” içgüdüsünü “daha çok tüketme” zorunluluğuna dönüştürür. Kozmetik endüstrisinden dijital içerik üreticilerine kadar herkes aynı mesajı fısıldar:
“Yetersizsin, ama satın alarak tamamlanabilirsin.”
Zenginlik ve güzellik, artık bireysel hedef değil, kimlik stratejisidir. Tüketim, aidiyetin yeni dili haline gelmiştir.
Görünürlük Paradoksu

Sosyal medya her şeyi görünür kılıyor, ama o görünürlük içinde insan yavaşça silikleşiyor.
“Like” sayısı kadar sevilmek, “takipçi” sayısı kadar değerli hissetmek…
Ünlü olma telaşında insan, kendi adının anlamını unutuyor.
“Ünlü olma çağında, ünsüz kalmak artık bir cesaret meselesi.”
“Ünsüz benzeşmesi” sadece bir dilbilgisi kuralı değil; çağımızın toplumsal aynasıdır. Benzeşmek, bazen hayatta kalmanın bedelidir. Ama unutma:
Kendi sesinden yaşamıyorsan, sadece yankılanıyorsun.
Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!