onedio

İçişleri Bakanlığı Haberleri

İçişleri Bakanlığı ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. İçişleri Bakanlığı ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

trend-arrow

Popüler İçerikler

Kırım'da Neler Oluyor?
Ukrayna’nın özerk Kırım bölgesinde çekildiği iddia edilen bir görüntü, bu sabah Rus savaş gemilerinden kalkan askeri MI-24 Hind savaş helikopterlerinin Ukrayna hava sahasına girerek Kırım’da Sivastopol havalimanına doğru uçtuğunu gösteriyor. Youtube’a yüklenen bu amatör videoda gözüken helikopterler, yerel medyaya göre Ukrayna Sınır Güvenliği tarafından da teyit edildi. Helikopterlerin radara yakalanmayacak şekilde alçaktan uçarak ilerledikleri gözüküyor. Zete
AYM ile İçişleri Bakanlığı Arasında Tweet Atışması: 'Işıklarımız Hiç Sönmüyor'
Yerel mahkemenin Anayasa Mahkemesi'nin CHP'li Enis Berberoğlu'nun yeniden yargılanması gerektiği yönündeki kararına direnmesinin yankıları sürerken yeni bir tartışma baş gösterdi. Anayasa Mahkemesi üyesi Engin Yıldırım sosyal medya hesabından AYM binasının fotoğrafını paylaşarak 'Işıklar yanıyor' dedi. Kimi sosyal medya kullanıcıları bunu darbe dönemlerine gönderme olarak yorumlarken, İçişleri Bakanlığı yanıt olarak 'Işıklarımız hiç sönmüyor' mesajını paylaştı. 
Devletin En Üstüyle Sıcak İlişki Kurduğu İddia Edilen Şeriatçı Yapılanma: SADAT
Son günlerde adından sıklıkla söz ettiğimiz bir yapı SADAT. Kendi ifadeleriyle kuruluş amacı da şu şekilde: 'İslam İttifakına hizmet etmek amacıyla, İslam Ülkelerinin dini hassasiyetlerine saygılı, TSK' nin çeşitli kademelerinde başarı ile hizmet etmiş, 64 subay ve astsubayın desteğinde, ileri çıkan 23 kurucu hissedar tarafından “SADAT Uluslararası Savunma Danışmanlık İnşaat Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi” kurulmuştur.' Gelin bu yapıyı kendi sitelerinden aldığımız bilgilerle daha iyi anlamaya çalışalım.
Dünya Kupası'nın Gelmiş Geçmiş En İyi İlk 11'i
FIFA Dünya Kupası Rüya Takımı, 2002 FIFA Dünya Kupası sonrasında yapılan internet oylaması sonucu futbolseverler tarafından seçilen kadrodur. Kadroda yer alan Arjantinli Diego Maradona en çok oyu alan futbolcu olmuştur. FIFA'nın internet sitesinde yer alan oylamada yarım milyondan kişi oy kullanmış, 111.035 kişi ise Maradona'ya oy vermiştir. Brezilyalı Pele en çok oy alan ikinci, Fransız Zidane ise üçüncü futbolcu olmuştur.Bir kaleci, üç savunma, dört orta saha ve üç forvetten oluşan kadro Dünya Kupası'nın gelmiş geçmiş en iyi ilk 11'i kabul edilir. İşte o efsane kardo;
Türk Polis Teşkilatı'nın Kuruluşunun 169. Yılı
Emniyet Genel Müdürlüğü , rütbeleri polis memurluğundan başlayıp emniyet genel müdürlüğüne kadar uzanan, tüm il ve ilçelerde örgütlenmiş, kırsalda görevini askeri polis olan jandarmaya bırakmış, kentte ise görevi kendisi yöneten iç güvenlikten sorumlu devlet teşkilatıdır. 1845 tarihinde temeli atılmıştır.Merkez teşkilatı bünyesinde Ana Komuta Kontrol, Strateji Geliştirme, Arşiv, Asayiş, Bilgi İşlem, Dış İlişkiler, Eğitim, Güvenlik, Haberleşme, Havacılık, İdari ve Mali işler, İkmal-Bakım, İnşaat-Emlak, İnterpol, İstihbarat, Kaçakçılık ve Organize suçlarla mücadele, Koruma, Kriminal, Özel Harekat, Personel, Sağlık İşleri, Sivil Savunma, Sosyal Hizmetler, Teftiş Kurulu, Terörle Mücadele Harekat, Trafik Eğitim ve Araştırma, Trafik ve Denetleme, Yabancılar Hudut İltica Daireleri vardır. Taşra teşkilatını ise, il emniyet müdürlükleri ve ilçe emniyet amirlikleri oluşturur. Genel müdürlük, üst kurum ve yönetim bakımından İçişleri Bakanlığı'na bağlıdır. Kurumun yapılanması iki şekilde olmuştur. Birincisi Merkez Teşkilatı ve ikincisi ise Taşra Teşkilatı'dır.Merkez Teşkilatı,Daire Başkanlıkları şeklinde yapılanmıştır.Taşra Teşkilatı ise 81 ilde İl Emniyet Müdürlükleri olarak faaliyet yürütmektedir. Merkez Teşkilatı'ndaki daire başkanlıklarının bazıları direkt olarak emniyet genel müdürüne bağlı olmak ile birlikte diğerleri ise 5 adet emniyet genel müdür yardımcısına bağlı olarak hizmet vermektedir. Taşra teşkilatında ise illerin başında il emniyet müdürü bulunmakta ve ildeki bütün birimler il emniyet müdürüne bağlı olmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde, belediye teşkilatlanması tamamlanmış olan il, ilçe ve beldelerde güvenlik, Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından sağlanmakta; daha küçük birimlerin ve yapılaşmaya açılmamış alanların güvenliği ise Jandarma Genel Komutanlığı tarafından sağlanmaktadır. Emniyet Genel Müdürlüğü Merkez ve 81 ilde teşkilatlanmış olup konularına göre uzmanlaşmış alt birimlere ayrılmıştır. Suç türlerinin değişken olması neticesi polis teşkilatında da bu değişen suç ile mücadele edebilmek için her geçen gün yeni uzmanlık birimleri oluşturulmaktadır. Türk Polisinin Hizmetiçi Eğitimleri Emniyet Genel Müdürlüğü Eğitim Dairesi Başkanlığı tarafından, Hizmetöncesi eğitimi ise Polis Koleji, Polis Akademisi, Polis Meslek Eğitim Merkezleri (POMEM) ve Polis Meslek Yüksek Okulları tarafından verilmektedir. Polis Akademisinde eğitim lisans seviyesinde olup mezunlar komiser yardımcısı rütbesi ile göreve başlar. Polis Koleji ise lise seviyesinde bir eğitim kurumu olup, Polis Akademisi Güvenlik Bilimleri Fakültesi'ne öğrenci yetiştirmekten mesuldür. Polis Meslek Eğitim Merkezlerinde çeşitli alanlarda lisans eğitimi almış olanlar 6 aylık mesleki eğitim ile polis memuru olarak göreve başlarlar. Polis Meslek Yüksek Okullarında ise eğitim 2 yıllık önlisans seviyesinde olup mezunlar polis memuru rütbesiyle göreve başlamaktadırlar. İnsanların hak ve özgürlüklerinin güven altında bulundurulması gereklidir. Günümüzde devletler, toplumda huzuru ve düzeni sağlama, insanların can ve mal güvenliğini koruma, yasa hakimiyetini sağlamak istemektedirler. Bunun için yasalara ve yasaları uygulayacak bir kuvvete gerek vardır. Türkiye sınırları içerisinde bu görevi yürüten teşkilatlardan biri, Polis Teşkilatıdır. Kulluk Neferi Karakol Bekleyen Yeniçeri Keçeli Yeniçeri Neferi Odabaşı Yeniçeri Kışlası Amiri Kulluk Bayrakdarı Emniyet Amiri Baş Falakacı Sadaret Ceza Amiri Vezir Baş Tebdili Sarıazamın Hususi Ziyaretlerinde Maiyet Amiri Kuloğlu Baş Cuhadarı Belediye Tahsildarları Amiri Baş Kılavuz Alaylarda Yol Açan Çavuşların Amiri Cellât İdam Hükümlerini İnfaza Memur Cellât başı Cellâtların Amiri Subaşı Şehrin İnzibat Amiri Asesbaşı Yeniçeri Ocağı İnzibat Amiri Böcek Başı Gizli Polis Amiri Polis tarihi Türk tarihi ile başlamıştır. Tarih boyunca çeşitli devlet kurmuş olan Türkler kamu düzeni ve güvenliğini ulusal savunma ile birlikte yürütmüşlerdir. Eski Türkler'de kamu düzen ve güvenliği işleri Subaşı'lar tarafından belli yasalara uygun olarak yürütülmüştür. Oğuz Han'ın Oğuz Türesi, Cengiz Han'ın Uluğ Yasası, Timur'un Tüzükkatı o devirlerin belli başlı hukuk kuralları örnek olarak gösterilebilir. Bu yasalarda, suçların önlenmesi kadar işlenen suçlarda suçluların yakalanmasına da önem verilmiştir. Eski Türklerde Polis Teşkilatı bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere askeri teşkilat içinde yer almış ve Askeri özellikler göstermiştir. Osman Bey Karahisarı ele geçirdiği zaman, kentin yönetimini oğlu Orhan Bey'e vermiş ve onun yanına arkadaşı olan Gündüz Alp'i de Subaşı olarak tayin etmiştir. Bu kişi bugünkü anlamda ilk Polis Amiridir. Subaşılar barış döneminde savaş için gerekli olan askerleri disipline etmek ve eğitmekle birlikte, kentin dirlik ve düzenini de sağlamışlardır. Savaş zamanında ise yetiştirdikleri kıtalara komuta etmişlerdir. Osmanlı'da Polis Teşkilatı, Askeri Teşkilat kadrosu içinde yer almış, askeri amirler aynı zamanda Polis Amiri olarak da görev yapmışlardır. Devlet ve ordu teşkilatı zamanla büyümüş Padişahlar bütün yönetsel, askeri ve bunlarla birlikte ülkede kamu düzen ve güvenliğinin sağlanması işlerini, devlet ricali ve halk karşısında kendilerini temsil eden sadrazamlar vasıtasıyla yürütmüşlerdir. Bu nedenle sadrazamlar, bu görevler için özel memurlar, tebdil çuhadarlar kullanmışlardır. Emniyet makamları; Sadrazam, Yeniçeri ağası, Falakacı, Cebecibaşı ve Cebeciler, Kaptanpaşa, Topçubaşı ve Topçular, Bostancıbaşılar, Kadı ve Böcekcibaşından oluşmuştur. En büyük sorumlu olan Yeniçeri Ağası, suç işleyenleri Falakacılara dövdürmüş ve hapsettirmiştir. Falakacılar, Yeniçeri Ağasının emri altında, falaka taşıyan acemi oğlanlardan oluşmuştur. Cebecibaşı ve Cebeciler; Ayasofya, Kocapaşa ve Ahırkapı taraflarının, Kaptanpaşa; ve Galata semtinin, Topçubaşı ve Topçular; Tophane semti ile Beyoğlu'nun, Bostancıbaşı ve Bostancılar; Üsküdür, Eyüp, Kağıthane, Boğaziçi, Kadıköy, Adalar ve Kağıthane, Boğaziçi, Kadıköy, Adalar ve Ayastebanos'un, kamu düzen ve güvenliğini sağlamışlardır. Böcekçibaşılar ise, suçluları izleme ve yakalama işleriyle uğraşmışlardır. Ayrıca Başkent'de sadrazamın, illerde de valilerin emrinde 'Baştebdil' adı verilen İstihbarat Şefi çalışmıştır. Bu dönemde 'Kadı'lar da polis görevi yapmaya devam etmiş, Sadrazam ve Yeniçeri Ağası'ndan sonra, Adli, İdari ve Yerel Yönetim işleri yanında, İstanbul, Galata, Üsküdar ve Eyüp Kadılıkları, polisiyle işleri, özellikle ahlak zabıtasına ait işlerin yürütülmesinde polis amiri olarak görev yapmışlardır. Taşrada ise, Kapıkulu ve Eyalet Askerleri iç düzen ve güvenliğin sağlanmasından sorumlu tutulmuş, şehir ve kasabalarda Kollukçular, Yasakçılar, Bekçiler, Edirne Şehri ve çevresinde Bostancı Ocağı, Halep ve çevresinde Çöl Beyleri polis hizmeti görmüşlerdir. İkinci Meşrutiyet ilanı ile 1908 yılında Fransız ve Alman Polis Teşkilatları esas alınarak Polis Teşkilatının yeniden organize edilmesi kararlaştırılmış ve 1909 yılında çıkarılan 'İstanbul Vilayeti ve Emniyeti Umumiye Müdüriyeti Teşkilatına Dair Kanun' ile sonra artık yaşaması imkânsız olan Zaptiye Nezareti kaldırılarak, yerine Dahiliye Nezaretine bağlı ve memlekete şamil polis işlerinin yürütülmesiyle görevli 'Emniyet Umumiye Müdürlüğü' ve İstanbul Vilayetine bağlı bir polis müdüriyeti kurulmuştur. General Ali Galip Pasiner, Emniyet Umumiye Müdürlüğü'ne 12 Ağustos 1909 tarihinde tayin edilmiştir. Aynı yıl içinde Avrupa memleketlerinin polis işlerine dair bir inceleme seyahati yapmış ve polisin teşkilatının bu günkü esasını oluşturmuştur 1913 tarihli Polis Nizamnamesi, İkinci Meşrutiyet devrinin koşullarına ve zamanın ihtiyaçlarına göre hazırlanmış ve bu Nizamname ile polisin örgütlenmesi, görev ve yetkileri, personelin dereceleri, sınıfları, mesleğe giriş, yükselme ve diğer tüm özlük işleri, soruşturma, yargılama, istifa, tayin, izin cezalandırma işleri, levazım işleri, polis karakolları ve görevleri, polisin kıyafeti ve davranış biçimleri yeniden düzenlenmiştir. Mondros Mütarekesi'nin yapıldığı 1918 tarihinden, Mili Polis Teşkilatının kurulduğu 1920 tarihine kadar, bütün yurtta Osmanlı Devletinin Polisi olarak hizmet etmiştir. 24 Haziran 1920 tarihinden, İstanbul Polis Müdüriyeti Umumiyesi'nin kaldırıldığı 24 şubat 1923 tarihine kadar geçen sürede ise polis teşkilatı ikilemiş, birisi merkezi İstanbul'da ve Osmanlı Devletine tabi olarak Kurtuluş Savaşı boyunca ve gittikçe daralmışolan bir bölgede ve yalnızca İstanbul'da, diğeri ise, merkezi Ankara'da hızla genişlemiş olan bir bölgede, İstanbul hariç Misak-ı Milli ile çizilen sınırlar içinde faaliyet göstermiştir. 24 Haziran 1920 de Milli Hükümetin Emniyeti Umumiye Müdürlüğü kurulmuş, 1 genel müdür, 1 genel müdür yardımcısı ile emniyet, seyrisefer, memurin şubelerinden ve 6 kişilik Teftiş Kurulundan oluşan küçük bir kadro ile çalışmaya başlamıştır. Ankara'da Milli Hükümetin Emniye-i Umumiyesi Erzurum Milletvekili Durak Bey tarafından 1920 de teşkilatlandırılmaya başlanmış, aynı yıl içinde A. Naci Bey, 1923 yılında Halit Bey Emniyet Genel Müdürü olarak görev almışlardır. AKKM Dairesi Başkanlığı Arşiv Dairesi Başkanlığı Asayiş Dairesi Başkanlığı Bilgi Teknolojileri Dairesi Başkanlığı Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı Eğitim Dairesi Başkanlığı Güvenlik Dairesi Başkanlığı Haberleşme Dairesi Başkanlığı Havacılık Dairesi Başkanlığı Hukuk Müşavirliği İdari Mali İşler Dairesi Başkanlığı İkmal ve Bakım Dairesi Başkanlığı İnşaat Emlak Dairesi Başkanlığı İnterpol Dairesi Başkanlığı İstihbarat Dairesi Başkanlığı Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Dairesi Başkanlığı Koruma Dairesi Başkanlığı Kriminal Polis Labaratuvarları Dairesi Başkanlığı Özel Harekat Dairesi Başkanlığı Özel Güvenlik Dairesi Başkanlığı Personel Dairesi Başkanlığı Saglık İşleri Dairesi Başkanlığı Sivil Savunma Uzmanlığı Sosyal Hizmetler Dairesi Başkanlığı Strateji Geliştirme Dairesi Başkanlığı Tanık Koruma Dairesi Başkanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı Terörle Mücadele Harekat Dairesi Başkanlığı Trafik Eğitim ve Araştırma Dairesi Başkanlığı Trafik Planlama ve Destek Dairesi Başkanlığı Trafik Uygulama ve Denetleme Dairesi Başkanlığı Yabancılar Hudut İltica Dairesi Başkanlığı Trafik Araştırma Merkezi Müdürlüğü Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü Siber Suçlarla Mücadele Dairesi Başkanlığı Cumhurbaşkanlığı Koruma Dairesi Başkanlığı Başbakanlık Koruma Dairesi Başkanlığı Türkiye Büyük Millet Meclisi Koruma Dairesi Başkanlığı Genel emniyet ve asayişin sağlanmasına yönelik hizmetlerin ilgili mevzuata uygun olarak yürütülmesini sağlamak, Asayiş suçundan toplumun nasıl korunacağı hakkında halkın bilgilendirilmesi, çocukların ve gençlerin suça yönelmelerini ve suçta kullanılmalarını önleyici tedbirlerin alınması hizmetlerini yürütmek, Asayiş suçları hakkındaki bilgi ve istatistikleri değerlendirmek, suç analizi yapmak veya yaptırmak ve bunları değerlendirerek asayiş suçlarının önlenmesi için suçla mücadele yöntemlerini belirlemek, taşra teşkilatının çalışmalarına yön vermek ve toplumun her zaman için Türk polisine güvenmesini sağlamaktır. Bu görevlerin uygulama sahası, ilgili yönetmelik uyarınca il ve ilçe belediye sınırlarının içidir.Deniz Polisi Liman sahalarında, körfezlerde ve iç sularda görevli polis gücüdür. Denizlerdeki adli ve idari işlerden emniyet adına sorumlu birimdir. Aynı zamanda Polis Kurbağa Adamlarda bu birime bağlıdır. Polis Kurbağa Adamlar denizlerde, göllerde nehirlerdeki arama kurtarma faaliyetlerini yürütür. İki çeşittir: Yunuslar ve Şahinler. Yunuslar daha çok asayişle ilgili konulara müdahil olmakla birlikte, genelde toplu gezerler ve bir motosiklete iki kişi binerler. Öndeki öncü, arkada oturan artçı diye adlandırılır. Artçı elinde silah taşır. Kıyafetleri kırmızı siyah ve beyaz renklerden oluşmaktadır. Armalarında başında kep bulunan bir yunus balığı figürü yer alır. Şahinler ise Yunusların aksine motosiklete genelde tek binerler ve tek motor halinde devriye gezerler. Bölgelerindeki trafik aksamalarına ve yoğunluklarına ayrıca trafik kazalarına bakarlar. Bu görevlerinin yanı sıra normal polislik görevlerini de (asayiş) sağlamakla yükümlüdürler. Şahinler genelde eskort ve yol açma hizmetlerinde kullanılmakla birlikte olaylara hızlı müdahaleleri ve sempatik polis tavırlarıyla insanlara daha yakın görünmektedirler. Şahinlerin kıyafeti fosforlu sarıdan yeşile dönmüş ayrıca lacivert ve beyaz da bulunmaktadır. Armalarında bir pençesinde şimşek gagasında da zeytin dalı bulunan şahin figürü yer almaktadır. Emniyet Genel Müdürlüğü Havacılık Dairesi Başkanlığı 19 Ekim 1981 tarihinde, Fransız yapımı 18 adet SA-318C Alouette marka, keşif ve gözetleme helikopterleriyle kurulmuştur. Havacılık Daire Başkanlığının görevleri asayiş ve kaçakçılıkla mücadele hizmetlerinde yardımcı olmanın dışında, terör örgütlerinin ve bölücü eşkıyanın yakalanması için özel harekat timlerinin ve malzemelerinin havadan nakli ve bu amaçla da özel hareket timleriyle müşterek eğitim yapılması, ayrıca karayolları üzerinde trafik kontrolü, V.I.P.'nin havadan taşınması, hasta ve yaralıların havadan nakli, belli noktalar arası kurye hizmeti gibi hizmetleri yapmakla birlikte, personelinin uçuş ve bakım konularında eğitimi ve tabii afetlerde de halkımıza havadan yardım malzemesi taşınmasıdır. Havacılık Dairesi Başkanlığı kuruluşundan bu yana geçen zaman içinde birçok konuda önemli mesafe kaydetmiştir. Kuruluş yıllarında bünyesinde emniyet hizmetleri sınıfı uçucu pilot yok iken, günümüzde emniyet hizmetleri sınıfı pilot sayısı 43, Emniyet hizmetleri sınıfı bakım yöneticisi ve uçuş ekibi sayısı 49'a ulaşmıştır. 18 adet SA-318C Alouette marka helikopteri ile kurulan Havacılık Dairesi Başkanlığı, 1989 yılında Fransa'dan satın alınan 4 adet 1981 model Puma ve 1991 yılında ABD'den satın alınan biri V.I.P. dizaynlı 5 adet UH-60 Blackhawk helikopterleri ile mevcut helikopter filosunu güçlendirerek, Başbakanlık V.I.P. ile Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde teşkilatımızın hizmetlerinin daha aktif olmasını sağlamıştır. Polisin çocuklara yönelik olarak yürüteceği hizmetler konusunda ve ayrıca 0-18 yaş grubu çocukların gelişim özellikleri, davranış bilimleri, mülakat teknikleri, iletişim becerisi ve en önemlisi topluma kazandırma gibi konularda özel eğitim almış bir polis birimidir. 1924 yılında Emniyet Umumiye Müdür Muavinliğine bağlı olarak devletin genel güvenliğine yönelen her türlü tehdit ve yıkıcı faaliyetlerle mücadeleyi yürütmek üzere kurulmuş olan 1.Şube ile başlamıştır. Birinci Şube, 04.06.1937 tarihinde yürürlüğe giren 3201 Sayılı Emniyet Teşkilatı Kanunu’nun 9’uncu maddesiyle Güvenlik Dairesi Başkanlığı bünyesinde Yıkıcı Faaliyetler Şubesine dönüştürülmüştür. Ülke güvenliğini tehdit eden yıkıcı faaliyetlerin 1971’li yıllardan itibaren silahlı eylemlere dönüşmesi ve terörün yoğunlaşması üzerine, terörle mücadelenin etkili şekilde sürdürülebilmesi ve koordine edilmesi amacıyla, Güvenlik Dairesi Başkanlığı bünyesinde bulunan Yıkıcı Faaliyetler Şubesi, 1986 yılında “Terörle Mücadele ve Harekat Dairesi Başkanlığı” adıyla yeni bir yapıya kavuşturulur. Küreselleşen sorunlar sadece bir ulus-devletin sınırları içinde güvenlik sağlamayı imkânsız hale getirmiştir. Suçlular sınır aşan suçlar işlemekte, bir ülkede suç işleyip, diğer ülkelere kaçmaktadırlar. Bazen de suçun kaynağı başka bir ülke olabilmektedir. Suçun uluslararasılaşması polisliğin de uluslararasılaşmasını kaçınılmaz hale getirmektedir. İstenilen düzeyde olmasa da İnterpol ve Europol uluslararası polislikte işbirliğine iyi birer örnektir. Dünya polisliği ile karıştırılmamalıdır. Dünya polisliği ulusları aşan bir yapılanma idealini ifade eder. Çevik Kuvvet , kanunlar çerçevesinde yapılan toplantı, gösteri ve yürüyüşlerde düzeni sağlaması, katılımcıları koruması ve gerektiğinde toplumsal olaylara müdahale etmesi amacıyla Emniyet Teşkilatı bünyesinde oluşturulan polis birimidir. 1965'te Toplum Polisi olarak Adana, İstanbul, Ankara, Zonguldak ve İzmir'de teşkil edilmiş ve halk arasında (giydikleri yeşil kıyafet ve beyaz miğferden ötürü) 'Fruko' olarak tanınmıştır.1982'de Toplum Polisi yerine Çevik Kuvvet kuruldu ve giydikleri korunma giysileri sebebiyle kamuoyunda daha çok robokop ( ingilizce: robocop ) adıyla tanınırlar. Özel Harekat , terorizm ve kaçakçılık gibi yasadışı olayların yerleşkelerine yapılan ani baskın görevlerinde yer alır.Olağanüstü durumlara hazırlıklıdırlar.Üstün eğitim ve tehçizata sahiptirler.. Emniyet Genel Müdürlüğü'nde bulunan rütbe dereceleri ve işaretleri Askeri statüyle görevli kolluk kuvvetleri Kolluk Yetkisini Kullanan Kamu Görevlileri Türkiye Cumhuriyeti Emniyet Genel Müdürleri
Ucube Davasında TDK'dan Yanıt Geldi: 'Hakaret Anlamı Taşımamaktadır'
Heykeltıraş Mehmet Aksoy'un Kars'ta yıktırılan 'İnsanlık Anıtı' heykeli için 'Ucube' dediği gerekçesiyle Başbakan Recep Tayip Erdoğan hakkında açtığı 100 bin TL'lik tazminat davasının 4. duruşması görüldü. Mahkemenin Türk Dil Kurumu Başkanlığı (TDK)'na 'ucube'nin anlamını sorduğu yazıya 90 gün sonra yanıt geldi. Türk Dil Kurumu Başkanlığı mahkemeye yolladığı bir sayfalık yazıda, 'ucube'nin olumsuz anlamda olduğunu ancak hakaret anlamı taşımadığını belirtti ve ekledi: 'Bu söz kişinin bazı kişi ve varlıklara ilişkin kanaatini anlatan kelimedir' İstanbul Adalet Sarayı'nda bulunan İstanbul 3. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde görülen duruşmaya davacı Heykeltıraş Mehmet Aksoy'un avukatı Turgun Kazan ve Davalı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın avukatı Ferah Yıldız katıldı. Turgut Kazan, Türk Dil Kurumu'nun yazısına karşı yazılı beyanda bulunduğunu belirterek, tanık dinletmek istediğini söyledi. 'Davanın reddini istiyorum' Başbakan Erdoğan'ın avukatı Yıldız ise tanık dinletme taleplerini kabul etmediğini belirterek, 'Bu dava manevi tazminat davasıdır. Tanıkla ispat edilecek bir neden yoktur. Davanın reddini istiyorum' dedi. Müvekkilinin söz konusu heykelin, oradaki tarihi bir özelliği olan cami ve yanındaki yapıların özelliğini bozması bakımından 'ucube' kelimesini kullandığını belirterek, 'Daha önce de bu kelimeyi eser hakkında kullanmadığını, davacının şahsı hakkında da böyle bir saldırıda bulunmadığı konusunda yazılı beyanlarda bulunduk' ifadelerini kullandı. Tanıklar dinlenecek Avukat Turgut Kazan'ın tanıklarını hangi konuda bilgi sahibi oldukları detaylı bir şekilde mahkemeye yazılı olarak bildirmesine karar veren hakim, bir sonraki duruşmada tanıkların hazır edildiklerinde dinlenmesine karar verdi. Söz konusu heykelin yapımı ve yıkımı nedeniyle Kars Belediyesi'nin zarara uğratılıp uğratılmadığının Kars Belediyesi ve İçişleri Bakanlığı'ndan sorulmasına karar veren hakim duruşmayı erteledi. 'Ucube' hakaret anlamı taşımamaktadır Türk Dil Kurumu Başkanlığı'ndan 12 Şubat 2014 tarihinde gelen bir sayfalık yazıda, 'Dilimize Arapça'dan girmiş olan 'ucube' kelimesinin kurumumuzca yayımlanmış olan Türkçe Sözlük'te 'Sıfat, çok acayip, şaşılacak kadar çirkin olan. 'Bakımsızlıktan, pislikten ,yaralı bereli karınları şiş, yüzleri sarı, sıska iki ucube halinde süründükten sonra ölmüşler.' H.E.Adıvar' şeklinde tanımlanmıştır. Ferit Develioğlu tarafından hazırlanan Osmanlıca -Türkçe Ansiklopedik Lügat adlı eserde de söz konusu kelime 'Pek acayip şey, garip şaşılacak şey' şeklinde anlamlandırılmıştır. Bu tanımlamadan da anlaşılacağı üzere 'Ucube' sözü olumsuz anlamda olmakla, birlikte hakaret anlamı taşımamaktadır. Bu söz, bazı kişi ve varlıklara ilişkin kanaatini anlatan bir kelimedir' ifadeleri kullanıldı. Avukat TDK eleştirdi: Ucube sözcüğünün çok çirkin anlamına geldiği açıktır Avukat Turgut Kazan da TDK'nın yazısına ilişkin 24 Mart 2014 tarihinde dilekçe ile cevap verdi. Avukat Kazan mahkemeye sunduğu dilekçesinde şu ifadelere yer verdi:'Türk Dil Kurumu cevabındaki Türkçe Sözlük ve Osmanlıca- Türkçe Ansiklopedik lügattan aktarılan tanımlar doğrudur. Kabul ediyoruz. Gerçekten de 'ucube' sözcüğünün çok çirkin anlamına geldiği açıktır. Ama bu tanımlar aktarıldıktan sonra konuşmanın yapıldığı yer ve konuşmanın üslubunu ele alınmadan '...Tanımlardan anlaşılacağı üzere ucube sözü hakaret anlamı taşımamaktadır''...Kişinin (yani başbakanın) kanaatini anlatan bir kelimedir' sonucuna varılması tam bir teslimiyet ve Başbakan'a biat ifadesidir. Kabul edilemez. Gerçek ortadır. Aşağılama kastıyla hareket edildiği açıktır. Ucube sözcüğü TDK'nın belirttiği gibi Başbakan'ın 'Kanaatini anlatan bir kelime' sayılamaz. Başbakan bu sıfatıyla ve miting meydanında devletin sanat ve kültür politikasını belirlermiş gibi hareket edemez. Milyonların önünde sanatçının yarattığı heykeli ve onu yaratan sanatçıyı küçük düşüremez. Böyle bir yaklaşım temsil ettiği makamın emri sayılır. TDK da bu emre uymuştur' denildi. Avukat Kazan dilekçesinin sonunda aralarında Ressam Bedri Baykam, Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma ve Tanıtma Vakfı (ÇEKÜL) Başkanı Metin Sözen ve Resam Mehmet Güleryüz'ün tanık olarak dinlenmesini istedi.CNN TÜRK
Yeni MİT Yasası Neler Getiriyor? İşte MİT Yasası Hakkında Her Şey!
Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunla, MİT'in görevleri yeniden belirleniyor. MİT'in görevleri arasında; 'Dış güvenlik, terörle mücadele ve milli güvenliğe ilişkin konularda Bakanlar Kurulu'nca verilen görevleri yerine getirmek', 'Dış istihbarat, milli savunma, terörle mücadele ve uluslararası suçlar ile siber güvenlik konularında her türlü teknik istihbarat ve insan istihbaratı usul, araç ve sistemlerini kullanmak suretiyle bilgi, belge, haber ve veri toplamak, kaydetmek, analiz etmek ve üretilen istihbaratı gerekli kuruluşlara ulaştırmak' ve 'İstihbarat kapasitesini, niteliğini ve etkinliğini artırmak amacıyla, çağdaş istihbarat teşkilat usul ve yöntemlerini araştırmak, teknolojik gelişmeleri takip etmek ve uygun görülenleri temin etmek' de yer alacak. MİT'e kanunla sayılan görevler dışında görev verilemeyecek. MİT, yerli, yabancı her türlü kurum, kuruluş, tüm örgüt veya oluşumlar ile kişilerle doğrudan ilişki kurabilecek, uygun koordinasyon yöntemlerini uygulayabilecek. TALEBİN YERİNE GETİRİLMESİNDEN KAÇINAMAYACAK MİT, kamu kurum ve kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, Bankacılık Kanunu kapsamındaki kurum ve kuruluşlar ile diğer tüzel kişiler ve tüzel kişiliği bulunmayan kuruluşlardan bilgi, belge, veri ve kayıtları alabilecek, bunlara ait arşivlerden, elektronik bilgi işlem merkezlerinden ve iletişim alt yapısından yararlanabilecek, bunlarla irtibat kurabilecek. Bu kapsamda talepte bulunulanlar, kendi mevzuatlarındaki hükümleri gerekçe göstermek suretiyle talebin yerine getirilmesinden kaçınamayacak. TCK'nın 'Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar', 'Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar', 'Milli Savunmaya Karşı Suçlar', 'Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk' başlıklı maddelerinde yer alan suçlara ( (Halkı Askerlikten Soğutma, Askeri İtaatsizliğe Teşvik, Seferberlikle İlgili Görevin İhmali, Düşmandan Ünvan ve Benzeri Payeler Kabulü, Askeri Yasak Bölgelere Girme başlıklı 318, 319, 324, 325 ve 332. maddeleri hariç olmak üzere) ilişkin soruşturma ve kovuşturmalarda ifade tutanaklarına, her türlü bilgi ve belgeye erişebilecek, bunlardan örnek alabilecek. MİT, görevlerini yerine getirirken gizli çalışma usul, prensip ve tekniklerini kullanabilecek. KİMLİKLERİNİ DEĞİŞTİREBİLECEK MİT, istihbari faaliyetler için görevlendirilenlerin kimliklerini değiştirebilecek, kimliğin gizlenmesi için her türlü önlemi alabilecek, tüzel kişilikler kurabilecek. Kimliğin oluşturulması veya tüzel kişiliğin kurulması ve devam ettirilmesi için zorunlu olması durumunda gerekli belge, kayıt ve dokümanlar ile araç ve gereçler hazırlayabilecek, değiştirilebilecek, kullanılabilecek. Yabancıların ülkeye giriş, çıkışları, vize, ikamet, çalışma izni ve sınır dışı edilmesi gibi konularda, ilgili kurum ve kuruluşlardan talepte bulunabilecek. Telekomünikasyon kanallarından geçen dış istihbarat, milli savunma, terörizm ve uluslararası suçlar ile siber güvenlikle ilgili verileri toplayabilecek. Yabancı unsurların ülkenin ve vatandaşların iletişim güvenliğini tehdit eden faaliyetlerinin engellenmesine yönelik çalışmalar yapabilecek, ilgili kurum ve kuruluşlardan talepte bulunabilecek. YALAN MAKİNESİ MİT'te görev alan veya alacak kişilerin güvenilirliklerini ve uygunluklarını belirlemek için yalan makinesi uygulaması dahil, test teknik ve yöntemlerini kullanabilecek. MİT mensupları görevlerini yerine getirirken ceza ve infaz kurumlarındaki tutuklu ve hükümlülerle önceden bilgi vermek suretiyle görüşebilecek, görüşmeler yaptırabilecek, görevinin gereği terör örgütleri dahil olmak üzere milli güvenliği tehdit eden bütün yapılarla irtibat kurabilecek. ANKESÖRLÜ TELEFONLAR DİNLENEBİLECEK Önleyici istihbarat elde etmek ve analiz yapabilmek amacıyla, MİT Müsteşarı veya yardımcısının onayıyla yurt dışında veya yabancılar tarafından gerçekleştirilen iletişim ile ankesörlü telefonlarla gerçekleştirilen iletişim ve MİT mensuplarının, MİT'te görev almış olanların veya görev almak üzere başvuranların iletişimi tespit edilebilecek, dinlenebilecek, sinyal bilgileri değerlendirilebilecek ve kayda alınabilecek. MADALYA VERİLEBİLECEK Yurt içinde veya yurt dışında olağanüstü gayret ve fedakarlıkla yaptığı çalışmalar sonucunda; ülkenin ve milletin bölünmez bütünlüğünün korunmasında, devletin yücelmesinde, milli menfaatlere katkıda bulunan ve hizmette üstün başarı ve yararlılık gösteren MİT personeline madalya verilebilecek. MİT mensupları ve emeklileri, demirbaş ve zati silahlarını MİT Müsteşarlığı kayıtlarına geçirilmek, müsteşarlıkça verilen belgelere işlenmek kaydıyla, meskun mahaller dahil her yerde taşıyabilecek. MİT MÜSTEŞARININ YARGILANMASI Cumhuriyet savcıları, MİT görev ve faaliyetleri ile mensuplarına ilişkin herhangi bir ihbar veya şikayet aldıklarında veya böyle bir durumu öğrendiklerinde MİT Müsteşarlığı'na bildirecek. MİT Müsteşarlığı'nın, konunun görev ve faaliyetlerine ilişkin olduğunu belirlemesi veya belgelendirmesi halinde adli yönden başka bir işlem yapılmayacak ve herhangi bir koruma tedbiri uygulanmayacak. Ancak ilgili fıkra hükümlerine göre işlem yapılabilecek. MİT Müsteşarı hakkında soruşturmalarda, Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulu Kanunun 'Yüce Divan'da yargılanacak asker kişilerle ilgili soruşturma usulü' maddesinin bazı hükümleri uygulanacak. Buna göre, anılan kararlara karşı ilgililer, 10 gün içinde Cumhurbaşkanlığına itiraz edebilecek. İtiraz üzerine Cumhurbaşkanı tarafından verilen karar kesin olacak. Araştırma veya ön inceleme, izin vermeye yetkili merci tarafından bizzat yapılabileceği gibi görevlendireceği denetim elemanlarıyla da yaptırılabilinecek. Bu şekilde görevlendirilen kişiler, Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunda ön inceleme ile görevlendirilen kişilere tanınan yetkilere sahip olacak. Soruşturma izni verilmemesi kararı hakkında ilgililer tarafından yapılan itirazın Cumhurbaşkanı tarafından kabul edilmesi veya soruşturma izni verilmesi kararına karşı süresi içinde itiraz edilmemesi ya da bu itirazın Cumhurbaşkanı tarafından reddedilmesi üzerine, izin vermeye yetkili merci tarafından soruşturmayı yapmak üzere denetim elemanlarından üç kişilik bir soruşturma kurulu oluşturulacak. Kurul, soruşturma sırasında Ceza Muhakemesi Kanunu'nun Cumhuriyet savcısına tanıdığı bütün yetkilere sahip olacak ve soruşturma sırasında hakim kararı alınması gereken hususlarda yetkili mahkemelere başvuracak. Kurul, yaptığı soruşturma sonucunu bir rapor ile tespit ederek izin vermeye yetkili merciye sunacak. İzin vermeye yetkili merci kamu davasının açılmasına gerek görmezse kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verecek. Bu karar kesin olacak. MİT Müsteşarı, Yargıtay ilgili dairesince yargılanacak. Aynı konuya ilişkin yeni ve somut delil ortaya çıkmadan, yeniden soruşturma yapılamayacak. İsimsiz, imzasız, adressiz, takma adla yapıldığı anlaşılan ya da belli bir olayı ve nedeni içermeyen, delilleri ve dayanakları gösterilmeyen ihbar ve şikayetler, Cumhuriyet savcılarınca işleme konulmayacak. MİT mensupları ile istihbarat hizmetlerine yardımları teşvik edilenler ve bunların eş, çocuk, ana, baba ve kardeşleri MİT Müsteşarının onayıyla Terörle Mücadele Kanunu'nda yer alan koruma tedbirlerinden yararlandırılacak. MİT mensuplarının görevlerini yerine getirirken, görevin niteliği gereği veya görevin ifası nedeniyle diğer kişilere verdiği zararlar, idare tarafından tazmin edilecek. Tazmin, zararın göreve ilişkin bir husustan doğması ve ilgili personelin kasıt veya ağır kusurunun bulunmaması halinde, rücu işlemine konu edilmeyecek. Türk vatandaşları hariç olmak üzere, tutuklu veya hükümlü bulunanlar, milli güvenliğin veya ülke menfaatlerinin gerektirdiği hallerde Dışişleri Bakanının talebi üzerine, Adalet Bakanının teklifi ve Başbakanın onayı ile başka bir ülkeye iade edilebilecek veya başka bir ülkede tutuklu ve hükümlü bulunanlar ile takas edilebilecek. MİT BELGESİ ÇALANA 10 YILA KADAR HAPİS MİT'in görev ve faaliyetlerine ilişkin bilgi ve belgeleri, yetkisiz olarak alan, temin eden, çalan, sahte olarak üreten, bunlar üzerinde sahtecilik yapan, bunları yok eden kişiye 4 yıldan 10 yıla kadar hapis cezası verilecek. MİT mensupları ve ailelerinin kimliklerini herhangi bir yolla ifşa edenler ile MİT mensuplarının kimliklerini sahte olarak düzenleyen veya değiştiren ya da bu sahte belgeleri kullananlar, 3 yıldan 7 yıla kadar hapis cezasına çarptırılacak. Bu bilgi ve belgelerin radyo, televizyon, internet, sosyal medya, gazete, dergi, kitap ve diğer tüm medya araçları ile her türlü yazılı, görsel, işitsel ve elektronik kitle iletişim araçları vasıtasıyla yayımlanması, yayılması veya açıklanması halinde, Basın Kanunu ile İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunu kapsamında, sorumlulukları belirlenenler ile bunları yayınlayanlara 3 yıldan 9 yıla kadar hapis cezası uygulanacak. Kanun kapsamındaki, görev ve yetkilerin kullanılmasını engelleyenlere 3 yıldan 5 yıla kadar, ihmal ve suistimal suretiyle önleyenlerle, yükümlülükleri yerine getirmeyenlere 2 yıldan 4 yıla kadar hapis cezası verilecek. Bu fiilleri MİT mensupları işlerse, ceza üçte biri oranına kadar artırılacak. Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunla, MİT'in taleplerinin öncelikli olarak karşılanması ve bu talepleri yerine getirenlerin hukuki ve cezai sorumluluğunun doğmamasına ilişkin düzenleme yapılıyor. Buna göre, MİT'e verilen görev ve yetkiler çerçevesinde yapılan her türlü talep öncelikli olarak yerine getirilecek, bu talepleri yerine getirenlerin hukuki ve cezai sorumluluğu doğmayacak. Bu kanun ile diğer kanunlarda aynı konuyu düzenleyen farklı hükümler bulunması halinde, bu kanun hükümleri uygulanacak. MİT mensupları ile MİT'te görev yapmış olanlar, MİT'in görev ve faaliyetlerine ilişkin hususlarda tanıklık yapamayacak. Ancak, devletin çıkarlarının zorunlu kıldığı hallerde MİT mensuplarının tanıklığı MİT Müsteşarının, MİT Müsteşarının tanıklığı ise Başbakanın iznine bağlı olacak. Kamu kurum ve kuruluşları ile diğer kurum ve kuruluşlar, MİT Kanunu'nda yazılı görevlerin yerine getirilmesi sırasında ihtiyaç duyulan hallerde, kullanımlarında bulunan her türlü malzeme, ekipman, teçhizat ve cihazı, diğer kanunların bu konudaki düzenlemelerine bakılmaksızın MİT'e geçici tahsis edilebilecek veya bedelsiz devredebilecek. Teşkilat uhdesindeki istihbari nitelikteki bilgi, belge, veri ve kayıtlar ile yapılan analizler, 'Devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk' suçları hariç adli soruşturma ve kovuşturmalarda istenemeyecek. Kimlikleri değiştirilenler, MİT'in görev ve faaliyetlerine yardımcı olanlar veya istihbarat hizmetlerinde istifade edilenler, kamu görevlisi olup olmadıklarına bakılmaksızın, görev, faaliyet ve yardımları sebebiyle sorumlu tutulamayacak. Teşkilat uhdesindeki bilgi ve belgelerin gizlilik derecelerinin ve sürelerinin tespit edilmesine, birim ve kısımlara ayrılmasına, kullanıma veya paylaşıma açılmasına ve bunların akademik çalışmalar ile her türlü yayın ve edebi eserde kullanılmasına müsteşar tarafından oluşturulacak bir komisyonca karar verilecek. GÜVENLİK VE İSTİHBARAT KOMİSYONU KURULACAK Belirtilen görevleri yerine getirmek üzere, TBMM bünyesinde Güvenlik ve İstihbarat Komisyonu kurulacak. MİT Müsteşarlığı tarafından yürütülen devlet istihbarat hizmetleri ile Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı ve Mali Suçları Araştırma Kurulu Başkanlığı tarafından görevleri gereği yürütülen güvenlik faaliyetlerine ve istihbari nitelikteki faaliyetlere ilişkin olarak İçişleri Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve MİT Müsteşarlığı'nca hazırlanacak yıllık raporlar Başbakanlık'a gönderilecek. Başbakanlık'ça bu raporlar üzerinde hazırlanacak yıllık rapor, mart ayı içinde Güvenlik ve İstihbarat Komisyonu'na sunulacak. Komisyon, incelemelerini ve görüşmelerini raporun kendisine intikalinden itibaren 90 gün içinde tamamlayacak ve hazırlayacağı raporu bu süre içinde TBMM Başkanlığı'na sunacak. Komisyonun üye sayısı 17 olacak; üye dağılımı, siyasi parti gruplarının, parti grupları toplam sayısı içindeki yüzde oranına göre yapılacak. Komisyonun görevleri şöyle: 'Milli güvenliğe ilişkin konularda görüş ve öneriler sunmak, güvenlik ve istihbarat konularında uluslararası alanda kabul gören gelişmeleri izlemek. Kendi faaliyetlerine ilişkin rapor hazırlamak. Güvenlik ve istihbarat hizmetleri sırasında elde edilen kişisel verilerin güvenliğini, bireyin hak ve özgürlüklerini koruyucu öneriler geliştirmek.' KOMİSYON GÖRÜŞMELERİ KAPALI OTURUMDA YAPILACAK Komisyon görüşmeleri kapalı oturumda yapılacak. Kapalı oturumda komisyon üyeleri, ilgili bakanlar, görevli hükümet temsilcileri ve komisyonda görev yapan yasama uzmanları ile stenograflardan başkası bulunamayacak. Komisyon çalışmalarına ilişkin bilgi ve belgelerin saklanmasında ve korunmasında gizlilik esas olacak. Komisyon görüşmelerine katılan ve bu görüşmelere herhangi bir şekilde vakıf olanlar, komisyon çalışmaları ve görüşülen konular hakkında hiç bir açıklama yapamayacak, bunları sır olacak saklayacak. Komisyon tarafından hazırlanan raporları ve bunların eklerini taşıyan, çoğaltan ve teslim alanlar da dahil olmak üzere tüm görevliler, bu raporların ve eklerinin korunması için gereken dikkat ve özeni gösterecek. İlgili kurumlar ve Başbakanlık'ça hazırlanacak raporlarda, komisyon raporlarında ve bunların ekleri ile komisyon tutanaklarında, devlet sırrı niteliğindeki bilgi ve belgelere yer verilmeyecek. Komisyonun çalışma usul ve esaslarına ilişkin olarak, bu maddede hüküm bulunmayan hallerde TBMM İçtüzüğü hükümleri uygulanacak. İlgili kurumlar ve Başbakanlık'ça hazırlanacak raporların hazırlanmasına ve kapsamına ilişkin usul ve esaslar, Bakanlar Kurulu kararı ile yürürlüğe konulacak yönetmelikle belirlenecek. Doğrudan MİT tarafından tedarik edilmesi uygun görülen istihbarat ve güvenlik amaçlı ihtiyaçlar için gereken kaynak; MİT Müsteşarının teklifi, Milli Savunma Bakanının uygun görüşü ve Başbakanın onayıyla, Savunma Sanayi Destekleme Fonundan MİT adına açılmış olan hesaplara aktarılacak. Aktarılan bu tutarlar, MİT'in tabi olduğu mevzuat hükümlerine göre harcanacak. DHA
Arınç'tan Cumhurbaşkanlığı Açıklaması
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç önce 'Başbakanımız 12 yıl başarılı bir başbakanlıktan sonra, şühpesiz Sayın Gül ile konuştuktan sonra, kendisinin aday olmasını bütün gücümüzle çalışarak birinci turda da yüksek bir oyla seçilmesini arzu ederiz. Ben tercihimi böyle belirledim' dedi. Ardından 'Cumhurbaşkanlığı için tek aday Sayın Gül müdür?' şeklindeki soruya ise 'Bugün için ben öyle görüyorum, çünkü 7 yıllık performansı ve aldığı karnede ben bütün notlarının pekiyi olduğunu görüyorum yanıtını verdi. Bülent Arınç, Arınç, A Haber'de katıldığı programda gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.  'Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'ın açıklamaları sonrasında Anayasa Mahkemesi ve Başkanının güvenilirliğine ve bağımsızlığına gölge düşmüş müdür?' sorusu üzerine de Arınç, Kılıç'ın açıklamalarını eleştiren birçok siyasetçi olduğunu belirtti. Yapılan eleştirilerin sahiplerinin bilindiğini ifade eden Arınç, 'Bu sözlerinin ne anlama geldiğini en çok onlar bilir. Ben, doğrusu aynı kelimeleri kullanmadan Anayasa Mahkemesi Başkanını eleştirdim' dedi. Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü: 'Bu eleştirimde, çok ileri gitmiş de olabilirim, bazıları için de çok yumuşak bulunabilir. Ama önce, şunu düşünmemiz lazım. Dozu ne kadar yüksek olursa olsun eleştirilerin, hakaret boyutuna varmaması lazım. Yüksek yargıyı temsil eden bir kişinin mutlaka makamına yakışır bir eleştiri yapması gerekir. Olayı kişiselleştirmek ve bu kişiselleştirilmiş eleştiriler içerisinde de onun bizzat şahsını hedef almak, bence çok doğru değil. Bir defa eleştirilecek kişi, o günkü konuşması itibariyle Sayın Haşim Kılıç olacaksa geçmiş günlerin hatırına biraz daha özenli olmamız lazım. Mesala şu, ben 1995'ten beri parlamentodayım. Bu süreç içerisinde de Kılıç'ı Anayasa Mahkemesi üyeliğinden, başkan vekilliğinden ve en son Başkanlığından bu yana tanıyorum, takip ediyorum, kararlarını inceliyorum. Ayrıca, özel bir yakınlığımız da var. Haşim Kılıç, bilebildiğim kadarıyla, üyeliğinden itibaren her zaman demokratikleşme yanlısı olmuş, her zaman özgürlük alanlarını genişletecek icraatlarda bulunmuş ve her zaman diktatöryal bir yapıyla mücadele etmiş bir insandır. Mesela geçmişti, hükümet tarafından çıkarılacak bir kanun iptal edilecekse veya mecliste alınan bir karar aleyhine dava yoluna gidilmişse; mesela 7 yıl önceki Cumhurbaşkanılığı seçimlerinde 367 gibi bir hukuk ucubesi tartışılıyorsa, o zaman gazeteler, televizyonlar, köşe yazarları, hatta birinci sayfalar sonucu baştan ilan ederler. Bu, 20'ye 4 reddedilecek veya 9'a 2 reddedilecek. Peki ret edeceğin 2 insan kim? Rahmetli Turgut Özal'ın seçtiği Haşim Kılıç ve Sacit Adalı. Onların tahminlerine uygun hemen hemen kararlar çıkardı. Yedi kişinin kim olduğu, 9 kişinin kim olduğu belliydi, ideolojik yaklaşımları belliydi. Ama, ben en azından bu 20 seneye yaklaşan süre içerisinde kıyafet serbestliğinden, eğitim özgürlüğüne kadar, demokratikleşmede yapılan aşamalardan, özgürlük alanlarının genişletilmesinde ve en son bireysel müracaatlar yoluyla Anayasa Mahkemesinin 2 yıldan bu yana taşıdığı sorumluluklardan Sayın Haşim Kılıç için çok ayrı çok özel bir yere sahip olduğunu düşünüyorum. Kişisel yanlışları olabilir, kişisel hataları olabilir, ama Anayasa Mahkemesinde bugün geldiğimiz noktayı hazırlayan, siyasi olmayan unsurların başında Haşim Kılıç geliyor. 12 Eylül 2010 referandumunda Anayasa'nın en önemli 26 maddesini değiştiren AK Parti'ydi. TBMM'de büyük bir mücadele verdi. Halkın yüzde 58'lik oyuyla da 11 kişilik Anayasa Mahkemesinin diktatöryal yapısı değişti, tabanı daha genişlemiş ve çeşitlilik içerisinde fikirlerin temsil edildiği 17 kişilik bir alan haline gelmişti. Bu mücadeleyi yürütenlerin, mahkeme içerisinde Sayın Haşim Kılıç ve bir iki arkadaşı olduğunu biliyorum.' Bugün gelinen noktada kişisel takdirlerin ve geçmişte yapılan mücadelenin dikkate alınması gerektiğini, bunların kesinlikle yok sayılmaması gerektiğinin altını çizen Arınç, 'İnsanlarımızı hemen bir sözünden dolayı heba edecek bir davranışın içerisinde olmamalıyız. Ama 25'inde yapılan konuşma, karşılarındaki muhataplara doğrudan doğruya yollama yapmak ve konuşmasının bütün cümlelerinde siyasal iktidarı ve onun başındaki Sayın Başbakanımızı ve bakanlarını hedef almak, doğrusu Haşim Kılıç'a yakışmamıştır. Anayasa Mahkemesi Başkanı, sadece yargısal alan içerisinde kalmalı, sorunları şüphesiz konuşmalı. Ama, konuşma metnini sorarsınız diye yanıma aldım ve altını da çizmeye çalıştım, bu cümleler kime aittir, diye. Bunu yapmamalıydı. Bunu niçin yaptı? Belki, yanlış bir yakıştırma da sayılabilir, üzülmemesini temenni ederim. Doğrudan doğruya Sayın Başbakanımızı ve hükümetimizi hedef almakla, bazı kararlarından dolayı kendisinin eleştirilmesi karşısında egosu incinmiş bir kişinin bir tepkisi olarak görmüştüm, ama Anayasa Mahkemesi sıfatıyla bunu konuşmamalıydı. Eğer böyle bir konuşma yapacaksa, muhatapları karşısında kendisini ayakta alkışlarken yapmamalıydı. Çünkü, geçmişte bu tür hareketleri başkalarından görmüş ve eleştirmiştik. O zaman bizi üzen bir davranışı, bugün Haşim Kılıç'tan görmek bizi fevkalade hem mahcup etmiştir hem de üzmüş' diye konuştu. Haşim Kılıç'tan bu tür bir değerlendirme beklemediğinin altını çizen Arınç, 'İnsanların bu olaylarda bu konuşmalardan etkilenmemesi şüphesiz mümkün değil. Ama böyle gözünün içine sokarcasına 'Bu söz sana aittir, haddini bil' demek bir Anayasa Mahkemesi Başkanına yakışmaz' dedi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın da açıklamalarını değerlendirmesi istenen Arınç, bu konuda yorum getirmek istemediğini söyledi. Arınç, şunları kaydetti: 'Cumhurbaşkanının, Başbakanın, bakanların belki Anayasa Mahkemesi başkanı ve heyet üyeleri de dinlenmiş olabilir ve bu dinlemelerle elde edilen sonuçların bir gün açıklanabileceğini veya muhataplarını mahcup etmek, korkutmak ya da tedirgin etmek için piyasaya sürülebileceğini, umarım kastetmiştir. Sözün gelişinden Sayın Başbakanımızın maalesef 17 Aralık'tan bu yana çok da örneğini gördüğümüz insanların özel hayatlarının bile takip edildiği, çok mahrem konuşmaların hatta devlet mahremiyeti içinde yapılan konuşmaların bile korkunç bir şekilde takip edildiğini, deşifre edildiğini ve yayınlandığını görüyoruz. Herhalde Sayın Başbakanımız, bu furya içerisinde Anayasa Mahkemesi Başkanı ve üyelerinin de dinlenmiş olabileceğini söylemek istemiştir.' CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'ın mahkemenin kuruluş yıl dönümü törenindeki konuşmasına ilişkin 'Bir diktatör özentisinin yüzüne hukuk devletinin ne olduğu söylendi. Hukuk savunmaya geçdiyse bu ülkede bir şeyler var' değerlendirmesinin sorulduğu Arınç, Kılıçdaroğlu'nun hakaretinden dolayı Haşim Kılıç tarafından mahkemeye verildiğini anımsatarak, 'Ne garip bir şeydir ki şimdi Haşim Kılıç'ın konuşmalarından bizler üzüntümüzü ifade ediyoruz ve eleştirilerimizi yapıyoruz. Sayın Haşim Kılıç, bu konuşmasıyla kimleri memnun ettiğine de ayrıca bakması lazım' dedi. Kılıçdaroğlu başta olmak üzere geçmişte ne kadar muhalifi varsa, özel hayatıyla, eşinin başındaki örtüsüyle, verdiği kararlarla, çektirdiği fotoğraflarla yerin dibine ne kadar sokan insan varsa şimdi onların hepsinin Haşim Kılıç'ın safında kendilerine karşı eleştiri yaptığını aktaran Arınç, bunu samimi bulmadığını belirtti. Arınç, 'Keşke Haşim Kılıç, Kılıçdaroğlu tarafından takdir edilecek bir konuma gelmeseydi. İşin üzüntü verici tarafı da bu' diye konuştu. 'Kılıç ile ilgili son zamanlardaki en yoğun yorumlardan biri de kendisinin cumhurbaşkanlığına aday olacağı şeklinde. Yine söylentiyi arttıran unsurlardan biri de kendisinin net biçimde cumhurbaşkanı adayı olmayacağını söylememesi. Siz Kılıç'ın cumhurbaşkanlığı adaylığı gibi bir planı, hedefi olduğunu düşünüyor musunuz?' sorusu üzerine Arınç, Haşim Kılıç'ın cumhurbaşkanlığı adaylığı planı olmadığını zannettiğini söyledi. Arınç, şöyle dedi: 'Çünkü Sayın Haşim Kılıç, geçmişte Anayasa Mahkemesini siyasallaştıran veya Anayasa Mahkemesinin gücüyle cumhurbaşkanı olmaya kalkanların akibetini biliyor olmalı. Mesela ben o zamanlar genç bir siyasetçiydim 70'li yıllarda Sayın Muhittin Taylan'ın CHP tarafından cumhurbaşkanlığına aday gösterildiğini biliyorum. Belki daha sonra Ahmet Necdet Sezer örnekleri, belki daha öncesinde Yekta Güngör Özden örnekleriyle bu kişiler veya bunun benzerleri cumhurbaşkanlığına gelmek istemiş olabilir. Ama en son örneği 2000'den 2007'ye kadar Türkiye'de cumhurbaşkanlığı yapmış olan Ahmet Necdet Sezer ise onunla kendisinin yaşadığı sıkıntıları da kurumun ne hale geldiğini de biliyor olması lazım. Ben, emekliliğine 1 yıl kadar kalmış bir Anayasa Mahkemesi Başkanı olarak cumhurbaşkanlığını hedeflemediğini düşünüyorum veya zannediyorum. Dolayısıyla Sayın Kılıçdaroğlu, kendisi aday olur mu olmaz mı bilemem. Ama şunu söylemem lazım, Kılıçdaroğlu, aday olursa hiçbirşey ifade etmez. CHP bugünkü oyunu bile olduğu gibi kendisinin cumhurbaşkanlığı adaylığına doğrultmaz, yönlendirmez veya bu kadar oyu toplamayamaz. Çünkü halkta karşılığı yeterince olmayan bir kişidir. Madem ki bu birinci ve ikinci tur olarak yapılacaktır, kendisi üzerinde başkalarının ittifakını sağlayabilecek, geniş bir yelpazenin oylarını alabilecek bir çekim merkezi değildir Kılıçdaroğlu.' CHP'nin bugüne kadar başka partilerle bir araya gelerek ortak bir aday çıkarmayı gündeme getirdiğini aktaran Arınç, 'Ama CHP'nin kendisi bunu tartıştı, bir anamuhalefet partisi kendisi aday çıkaramazsa ne güne duruyor diye bir eleştiri aldı. Bakın biz 2000 yılında o zaman Refah Partisi, Fazilet Partisi vardı. Bizim partimiz, bir zamanlar Sayın Lütfü Doğan'ı, daha sonra da Nevzat Yalçıntaş'ı cumhurbaşkanı adayı yapmıştı. Her partinin üzerine düşen kendi adayını çıkarmaktır. İkinci turda da zaten tasfiye edilmiş olacaklardır ona göre oylarını bir başka noktaya yöneltebilirler' dedi. 'Erdoğan'ın işi çok kolay olur' Bir partinin gücü varsa kendi adayını çıkarmasının, en azından adayın ne kadar oy alacağını görmek açısından doğru olacağını, partilerin, başka bartilerle ya da başka toplum kesimleriyle ittifak edecek sivil, bağımsız bir şahsiyet üzerinde de durabileceklerini, bunların partinin kendi takdiri olduğunu ifade eden Arınç, eğer Devlet Bahçeli MHP, Kemal Kılıçdaroğlu da CHP'nin adayı olacaksa, adaylığı durumunda Tayyip Erdoğan'ın işinin çok kolay olacağını dile getirdi. 'Anayasa Mahkemesinin siyasi içerikli konuşmalar yapıyorsa güvenilirliği ve bağımsızlığı konusunda erozyon olup olmadığını sormuştum. Kılıç'ın açıklamaları, akla milli görüş gemleğiyle ilgili tartışmaları getirdi. Bütün bu tartışmalardan sonra Anayasa Mahkemesinin bağımsızlığı ve güvenilirliği konusunda bir erozyon söz konusu olmuş mudur?' sorusu üzerine Arınç, 'Haşim Kılıç'ın geçmişte yaptığı hizmetlere ve Türkiye kavgası içinde verdiği mücadeleye saygı duyarak, bugünkü yaptığı hatayı eleştirilerle sonlandırmalı, bunu daha ileriye götürmemeliyiz' değerlendirmesinde bulundu. Arınç, kendisinin geçmiş günlerin hatırına, vefa duygusuna inanan bir insan olduğnu belirterek, şöyle devam etti: 'Evet bugün çok büyük bir hata yapmıştır, bizi mahcup etmiştir, Sayın Başbakanımızı üzmüştür, hükümütemizi hedef almıştır. Buna bir yol kazası olarak bakmamız lazım, yoksa öyle büyük büyük, kocaman kocaman manşetlerle işte tarihin çöplüğüdür şudur budur bu kelimeleri kullanmak bile bence çok yanlış. Eleştirelim ama hakkımızı ve haddimizi de bilelim. Anayasa Mahkemesi Başkanlığına büyük mücadeleler sonrası gelmiş bir insanın belki hukuk hayatının içinde de başkanlığın içinde de bir büyük hatasını sadece bu eleştirilerimizle sınırlı tutalım. İkincisi, tabii bugün Haşim Kılıç vasıtasıyla Anayasa Mahkemesi yıprandı mı, erozyona mı uğradı? Haşim Kılıç, oranın sadece başkanıdır. Orada 17 üye var. Bu üyelerin her biri de yine haklarında hüsnüzan ettiğimiz, hukuk bilgilerine güvendiğimiz, Sayın Cumhurbaşkanımızın tercihleriyle de her halde çok özellikleri dikkate alınarak seçilmiş insanlardır. Bunları yok sayarak Anayasa Mahkemesini sadece Kılıç'tan ibaret görmek çok yanlış olur. Benim bir iddiam vardı, eğer Sayın Haşim Kılıç, o gün yapacağı konuşmayı 17 kişilik heyetin içinde mota mot bu cümleleri kullanarak ben bu konuşmayı yapacağım deseydi, en az 10 üyenin 'Sakın ha. Böyle bir konuşmaya biz razı değiliz' diyeceğini tahmin ediyorum. Onay vermezlerdi. Ama Anayasa Mahkemesini Başkanı temsil eder diye bir kural varsa, Sayın Haşim Kılıç, bu temsil görevini ben yapacağım, bu konuşma metnini de kendim hazırlayacağım demiş olabilir. Anayasa Mahkemesi yüksek yargıdır, Türkiye'nin de ihtiyacı vardır. Ben bugün Twitter kararından dolayı Sayın Kılıç'ı da mahkemenin üyelerini de eleştiriyorum. Bütün hukuk yolları tüketilmeden ve sadece Twitter şirketini muhatap alarak onlar lehine karar vermiş olmalarından dolayı da 367 kararı kadar olmasa bile bir garabet, bir yanlış karara sahip çıktıklarını düşünüyorum. En az Tiwitter şirketinin hukukunu muhafaza edeceğiniz kadar, en az onun kadar da bizlerin, bireylerin hakkını düşünmesi gerekirdi. Hergün haklarında hakaret edilen, hergün iftiralar savrulan, hergün ülkenin en gizli görüşmelerini bile Youtube'dan veya başka bir yerden, Twitter yoluyla dahi vermeye çalışanlara bu ülkede hukukun yapacağı bir şey olmalı. Bireysel hak ve özgürlükleri koruyacak bir karar almadan Twitter şirketini esas alırsanız ve diğer bütün yollar tüketilmeden de aceleyle karar verirseniz, biz bu kararı eleştiririz. Benim eleştirim de geçmişte birilerinin yaptığı durumdan vazife çıkarmak eleştirisiydi. Herhalde Sayın Kılıç'ı o kadar üzdüm ki beni bu törenlere bile davet etmedi.' Bülent Arınç, cumhurbaşkanlığı seçimine lişikin soru üzerine, yaptığı tüm istişarelerde cumhurbaşkanı adayı olması yönünde çok büyük bir çoğunluğun Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı desteklediğini söyledi. Kendisinin de istişare edilen bir insan olarak kararını ifade ettiğini dile getiren Arınç, '12 yıl başarılı bir başbakanlıktan, güçlü bir liderlikten sonra, Türkiye bunca faydalı, olumlu hizmetlerini gördükten sonra, böyle bir makamı, şühpesiz Sayın Gül ile konuştuktan sonra, kendisinin aday olmasını ve Allah kısmet ederse, bütün gücümüzle çalışarak birinci turda da yüksek bir oyla seçilmesini arzu ederiz. Ben tercihimi böyle belirledim. Bunu kendisi de arkadaşlarım da biliyor. Diğer konuda da hiç değişmeyen kararımı ifade ettim, 3 dönem kuralı değişmemelidir diye yazdım ama karar şüphesiz bana ait bir kara değil' dedi. Başbakan Erdoğan'ın bu konuyu söylemeden dahi kendilerinin günü geldiğinde bunların netleşeceğini söylediğini anımsatan Arınç, 'Bugün Sayın Cumhurbaşkanımızla belki bir görüşme yaptılar. Mayıs ortalarına doğru da bu işi netleştireceklerini biliyorum' dedi. Arınç, bugün genel kanı veya kabulün, Erdoğan arzu ederse Cumhurbaşkanı Gül'ün bundan onur duyacağı, 'Bu senin hakkındır, ben aday olmayacağım' demesini beklediklerini söyledi. Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü: 'Tanıyabildğimiz kadarıyla, bildiğimiz, güvenebildiğimiz kadarıyla Sayın Gül, çok iyi bir insandır. Bu partinin, bu davanın temelinde harcı olan bir insandır. İlk başbakanımızdır ve partinin kurucularından biridir. Bugüne kadarki çizgisini ve ülkemiz için, davamız için neler düşündüğünü çok iyi bildiğimiz bir insandır. Ama bu istişarelerin sonunda veya Sayın Başbakanımız, Türkiye'nin geleceği, perspektifi açısından daha fazla hizmetin icra noktasında görür veya kendisine edilen tavsiyeler bu konuda olursa belki farklı bir yöne gidip kendisi tekrar partinin başında bu işleri inşallah 2023'e, daha sonrasına götürebilecek bir zemini hazırlamayı tercih edebilir.' Tek aday Gül mü? Bülent Arınç, 'O zaman cumhurbaşkanlığı için tek aday Sayın Gül müdür?' sorusunu yanıtlarken de 'Bugün için ben öyle görüyorum, çünkü 7 yıllık performansı ve aldığı karnede ben bütün notlarının pekiyi olduğunu görüyorum. Bu bizim de gönlümüze hoş gelecek bir şey olur. Ancak Sayın Cumhurbaşkanımız ben teşekkür ederim ama bu görevi yaptım. Bundan sonra bir başka arkadaşımız veya bu işi daha başarıyla yapacak bir insan da olabilir derse o zaman şöyle herkes kendine dönüp bakacaktır' dedi. Arınç, Başbakan Erdoğan'ın gazetecilerle yaptığı keyifli bir sohbetin arkasında 'Bak ters köşe de yapabiliriz ha' demesini, tanıyabildiği kadarıyla o günün neşesi içinde kabul edilebileceğini belirterek, 'Yani siz hep ikimizi düşünmeyin başka şeyler de olabilir. Ama bu diğer partilerin de üzerinde ittifak edebileceği, herkesin rahatlıkla oyunu verebileceği bir kişi de olabilir' derse, bunu kendisi, arkadaşı için de söylemiş olabilir veya bir başka bu meziyetlere sahip bir kişi olarak da bunu tarif etmiş olabilir. Bekleyelim. Yapılacak tek şey en azından mayıs ortalarına kadar bu işi beklemek' değerlendirmesinde bulundu. Cumhurbaşkanı Gül'ün siyaset düşünmediği yönündeki açıklamalarının hatırlatıldığı Arınç, bu sözlerin bir ayeti kerime olmadığını, bunların konjonktür içinde hem de birilerinin sorularına verilecek cevaplar olarak konuşulduğunu, kendilerinde istişarenin asıl dolduğunu ve Başbakan Erdoğan'ın bu işi çok iyi yaptığını bildirdi. Arınç, Başbakan Erdoğan'ın gelecek hafta milletvekilleriyle bir araya geleceğini anımsatarak, 'Ondan sonra da 15-20'sinde de tekrar Sayın Cumhurbaşkanımızla bir araya gelecekler. Önümüzdeki 7 yılın bir muhasebesini çizecekler, biz de inşallah en hayırlı kararı sanıyorum bundan sonra işitmiş olacağız' dedi. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in 'Dört Başbakan Yardımcısından biri olabilir' sözleri de hatırlatılarak, Başbakan Erdoğan'ın Köşke çıkması durumunda Başbakan'ın kim olacağı yönündeki soru üzerine Arınç, hepsinin olabileceğini çünkü AK Parti'nin kadrosunun çok zengin bir parti olduğunu söyledi. Arınç, 'Sayın Başbakanımız, 2002 seçimlerine giderken İstanbul'da 1. sırada aday olarak gösterilmişti. Seçime 2 ay kala bu adaylığı iptal edildi. Kendisi milletvekili olamadı. O zaman muhalefet çok sevinmişti. Tayyip Erdoğan'a başbakan olacak diyordunuz, milletvekili bile olamıyor. Şimdi sizin başbakan adayınız kim? Bu soruyu ANAP'a sorduğunuz zaman 2. bir aday çıkmaz. DYP'ye sorduk o tarihlerde 2. bir aday çıkmadı. Herkes Mesut Yılmaz, Tansu Çiller'e odaklanmıştı. Baykal'a sorulsa o da ikinci bir aday gösteremezdi. Ama biz 10 tane, 20 tane bu işi yapabilecek kabiliyetli, iyi karakterli insanı sayabilirdik. Nitekim Sayın Gül, ilk seçimde de bizim başbakanımız oldu. Daha sonrası da çok güzel bir şekilde geldi. Bunlar demokrasi içinde ve partimizde yaşanan güzelliklerden birkaç tanesidir. Bugün de zannediyorum başbakanlığa vekalet edecek veya büyük kongrede genel başkan olacak, ondan sonra da 2015 seçimlerine AK Parti'yi götürecek ben size 20 isim sayarım. Bu parti içinde bu işi yapacak çok kabiliyetli, halkta karşılığı, birikimi, siyasi tecrübesi olan çok insan bulunur' diye konuştu. 'Bunların arasında kısa listeniz vardır' değerlendirmesi üzerine Arınç, '20'yi beşe düşür dersen onu da yaparım' dedi. '5'ten üçe' değerlendirmesi üzerine ise Arınç, '5'ten üçe de düşürmeyelim canım. Kötünün içinden iyiyi seçmek kolaydır, iyinin içinden en iyisini seçmek zordur. Yani biz AK Parti olarak iyinin içinden en iyisini seçebilecek zenginliğe sahibiz' dedi. 'Boş bir iddia değil' Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, 'Başbakanın bir dönem daha Başbakanlık yaptıktan sonra ardından başkanlık sistemini sağlayacak bir ortamda Cumhurbaşkanlığını devralacağı, böyle bir şeyi siyaseten nasıl görüyorsunuz?' sorusunu ise 'Bu da bir iddiadır, hem de boş bir iddia değildir. Bunun iki sebebi var. Birincisi 2000 yılında cumhurbaşkanı seçmemize engel oldukları zaman o mahut Anayasa Mahkemesinin kararıyla AK Parti, cesur bir karar aldı. Erken seçimi tercih etti, yani kasımda yapacağını temmuza aldı. 'Cumhurbaşkanı artık bundan sonra mecliste seçilmez yüz seksen kişilik bir grup Türkiye'de cumhurbaşkanı seçtirmez, bundan sonra halk seçecek' dedi. Bu anayasa referandumu kabul edildi, 7 sene geçti şimdi günü geldi. şimdi artık cumhurbaşkanını, yani cumhur kendi başkanını yani halk kendi başkanını, millet kendi başkanını halk oyuyla seçecek. Bundan dolayı cumhurbaşkanı halkın seçtiği bir ortamda ama anayasa değişmediği için de Meclis tarafından seçilmiş bir cumhurbaşkanının kullanacağı yetkileri kullanacak' şeklinde yanıtladı. Bir paradoks yaşandığını belirten Arınç, şöyle devam etti: 'Sivil, yeni, çağdaş, birbiriyle uyumlu anayasa yapamadığımız için muhalefet sebebiyle. Biz şimdi halkın seçtiği ama meclisin seçtiğini cumhurbaşkanı yetkilerine sahip bir insanın bir çelişki yaşayıp yaşamadığını göreceğiz.Yetkilerini kullanırken yüzde 50 artı biri arkasına almış, diyelim ki 30 milyonun oyuyla seçilmiş bir cumhurbaşkanı Meclis'teki seçimde gelebilecek bir cumhurbaşkanı yetkilerini kullanacak bu da hükümetle bir çatışma veya çelişme veya yetkileriyle bir çelişme yaşanabilir mi? Belki yaşanabilir belki yaşanmayabilir ama bu anayasa içinde akort edilmesi gereken bir noktadır. İkincisi Sayın Başbakanımız yarı başkanlık veya başkanlık sisteminin Türkiye'yi daha iyi yönetebileceğini inanıyor. Onlar da demokratik rejimlerde uygulanan usüllerdir. Parlamenter demokratik sistem sadece demokratik bir rejimi göstermez, bugün Amerika'da veya Fransa'da veya başka ülkelerde başkanlık sistemine yakın unsurlarında faydalı olablidiğini görüyoruz. Diyelim ki Sayın Başbakanımız, Cumhurbaşkanı olur ama partisi 2015 seçimlerinde 367'yi de içine alabilecek bir çoğunlukla seçimi kazanırsa o zaman AK Parti kendi başına bir anayasa değişikliğini mutlaka yapar ve anayasa değişikliği içerisinde de başkanlık sistemlerinden birisine dönüşü gerçekleştirebilir.' 'O zaman 2 ya da 3 yılda cumhurbaşkanı değişmiş mi olur, değişmesinin yolu mu açılır? sorusunu Arınç, 'Hayır, cumhurbaşkanı seçimiyle ilgili bir konu değil, cumhurbaşkanlığı yetkileriyle ilgili. Yani cumhurbaşkanıyla yürütmenin ilişkilerini, yasamanın ilişkilerini, yargının ilişkilerini tekrar gözden geçirebilecek bir konsepte dönüşebilir, akla uzak bir ihtimal değil' şeklinde yanıtladı. Paralel yapıya yönelik soruşturmalar gündemde olduğunu hatırlatan Arınç, şöyle devam etti: 'Dün İçişleri Bakanı Efkan Ala'nın verdiği demeçleri de vardı. Akşam gazetesinde bugün de bir ifade var, Sayın Başbakan'dan 'devrik başbakan' diye bahseden savcılar sözkonusu. Bütün bunlara yönelik soruşturmalar var. Soruşturmaların yeterince hızlı ve etkili işlediğini düşünüyor musunuz? Sonucunun ne olmasını bekliyorsunuz?' sorusu üzerine, '17 Aralık ve 25 Aralık'ı esas alırsanız aradan dört aylık bir zaman geçmiş. Bu dört ayın bir kısmı şok zamanıdır. Ama son üç aydan bu yana gerçekten bu yargı darbesini Türkiye'de uygulamak isteyen bir taraftan da güvenlik güçleri içerisinde özellikle emniyeti, polisi hedef alan bir yapılanmayla eğer mücadele edilecekse ki ediliyor, edilmesi lazım. Bu mücadelede devletin kendi yapısı içerisinde aynen devlet gibi yapılanmış bir başka varlığa tahammül edemeyeceği için yapılması lazım.' Arınç, bu mücadelenin sadece iktidar ve AK Parti'yle değil, bütün muhalefet partileriyle, varlık sebepleri hukuk devleti içerisinde ve parlamento içerisinde hayatiyet gösterecek bütün partilerin de desteğiyle yürütülmesi gerektiğini belirterek, 'Bu bir hayali şey değil. Pek çok unsurlarda kendilerini belli ettiler' dedi. Bugün yapılan soruşturmaların iki yönlü olduğunu ifade eden Arınç, şunları kaydetti: 'Birisi idaridir. Yani kendi içerisinde bir soruşturma açarak kimin ne yaptığını görebilecek bir ülke müfettişlerinin veya herkesin bir teftiş kurulu var, en sonunda da Başbakanlık Teftiş Kurulu var. Teftiş Kurulları bütün kurumlarda iddiaların ne kadar gerçek olup olmadığın araştırıyorlar. Bunun sonunda idari cezalar verilebilir. Ama şimdiden yapılan bir şey var. Üst noktalarda bu irtibatı birbiriyle sağlamış hukuka kanun devletine amirlerine bağlı olmaktan öte mensup oldukları grup içerisindeki yapılanmada emir ve talimat alan kişiler varsa bunlar müsteşarsa bunlar genel müdürse bunlar daire başkanıysa bir, idarenin bunları görevden alma yetkisi var. Bu yetki şüphesiz sınırsız değil. Ama görevden de alırken bir sebebini mutlaka söyleyeceklerdir. Görevden aldığın zaman meslekten çıkarma noktasını da kastetmiyorum. En azından o yapının başındayken yapabileceklerini tahmin ediyorsa oradan uzaklaştırmaktan ve ilgisiz bazı noktalara atamaktan da bu yol geçer. Şüphesiz 657 sayılı kanunun bu insanlara kamu görevlilerine tanıdığı bir takım imkanlar var, bir takım dokunulmazlıklar var, bir takım yasal statüler var. Bunları da ihlal etmeden çok önemli diyelim ki bilgi işlem merkezinin başında bir insanı veya atama yetkisi olan bir noktada bir insanı veya gizli kalması gereken belgeleri ilk önce okuması gereken insanları bu yapının içerisinde bir yere koyabilmişseniz oradan alırsınız levazım müdürü yaparsınız veya bir başka yere getirirsiniz. Şimdi bazı atamalar bu amaçla da yapılıyor olabilir, o insanların hepsini suçlamak adına söylemiyorum burada bir şüphe dahi bu kişinin o noktadan alınmasına yol açabilir. En azından verebileceği zararlarda bir ölçüde uzaklaşmamız lazım. İkincisi böylesine bir ihtimali düşünerek o görevden alınıp başka bir yerlere verilmek ne kadar mümkün ve muhtemel ise ikincisi de maalesef bu dinlemeler yoluyla suç atmalar yoluyla suç delilleri üretmek yoluyla bir takım insanları ta Başbakanımıza kadar uzanacak ölçüde gözlerini karartarak onları yok etmeyi hedeflemiş bir çalışmanın içinde olduklarını bildiğimiz, düşündüğümüz, elimizdeki delilleriyle bu konuda karar verme noktasına gelmişsek o zaman yargıya teslim etmekten başka bir çaremiz yoktur. Bu konuda da dün Sayın Efkan Ala'nın İçişleri Bakanımızın verdiği rakamlar doğrusu onun bilmesi gereken rakamlardır ben o kadar bilmiyorum, o ciddi bir çalışmanın devam ettiğini gösteriyor.' 'Ama kurt gövdenin içine girmişse mücadelenin ne kadar zor olduğunu tahmin edebilirsiniz, eğer karşınızda olsa o karşınızdaki insanın ne yaptığını açıkça bilseniz suç delilleri çok açık bir şekilde ortaya konulmuş olsa şüphesiz onun hakkından gelmek yani kanun yoluyla, yargı yoluyla mümkün olabilir' diyen Arınç, 'Hatta sizin bir zamanlar güvenerek iş başına getirdiğiniz bazı insanlar sizin hükümetinizi yok etmek Sayın Başbakanı itibarsızlaştırmak, biz de onların içerisindeyiz bir zamanlar ellerini dostça sıktıkları çok güvendikleri insanları bile günün birinde lazım olur diyerek dinlemek özel hayatlarına girmek bunlar fevkalade utanç verici fiillerdir. Bunları yapanlarla yargı önünde elbette hesaplaşacağız. Bence çok ağır gitmiyor olması gerekenden fazla belki süratle gidiyor ama kolay bir işin içinde değiliz' şeklinde konuştu. 'Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu özgürlükçü bir kanundur' '1 Mayıs konusunda özellikle İstanbul'daki kutlamalarda Taksim'in açılmamasına karar verildi. Muhalefetin CHP'nin ve BDP'nin ve bazı sendikaların mutlaka meydana çıkacağız şeklinde açıklamaları var. 1 Mayıs'ta neler olabileceği konusundaki düşünceniz nedir? Yeniden bir şiddet sarmalı yaratacak olaylar meydana gelebilir mi, ne dersiniz?' şeklindeki soruya ise Arınç, şu yanıtı verdi: 'Bir defa Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu, özgürlükçü bir kanundur. İzin almaya da gerek yok önceden 'Ben şurada şöyle bir gösteri yapacağım' dediğiniz zaman size her yer tahsis edilir. Ama bunun bir istisnası var, yani herkesin böyle belki trafiğe kapalı alanlar önceden belli edilmiş olabilir veya bu ticaretin esnafın tam ortada olduğu noktalarda toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanunu yapılmasın denebilir. Güvenliğin zor sağlanabileceği kanuna aykırı eylemlerin odağında merkezde toplantı gösteri yürüyüşleri kanunu gereğince idari makamların tasarrufuyla kapatılmış olabilir. Şimdi bazı sendikalar ideolojik bağnazlık sebebiyle kendilerince kutsal saydıkları, kendilerince kutsal sayılmış mekanları devlet hangi gözle bakar herkesin bilmesi lazım 'Ben illa burada yapacağım' denilmesi karşısında bu bir 'ben suç işleyeceğim' anlamına da gelebilir. Herkes her yerde derken belirlenmiş alanları kastediyorum. Bunun dışında da 'ben bir basın açıklaması yapacağım' diyebilirler 'ben küçük bir grupla yürüyüş yapacağım' diyebilirler. Bunun için de idari makamlar bütün kolaylıkları gösterir. Ama bir sendikanın bunları hiç bilmiyormuş gibi 'Ben sadece burada yapacağım ve bunun için gerekirse de güvenlik güçleriyle kavga edeceğim, gerekirse bomba da atılabilir insanlar da yaralanabilir geçmişte de zaten 30'dan fazla kişi ölmüştü, bugün de belki Allah korusun böyle olaylar yaşanabilir, ama inadımız inat' demesini anlayışla karşılamak mümkün değil.' Mesele sendika meselesiyse DİSK'in üçüncü sırada bir sendika olduğunu belirten Arınç, şöyle devam etti: 'Birinci sıradaki işçi sendikası ben İstanbul'da Kadıköy'de yapacağım diyor, kendisine bir alan tahsis edilmesini istiyor. Memur sendikaları içinde Memur-Sen var; 'Ben Diyarbakır'da yapacağım' diyor, ikinci sıradaki işçi sendikası Hak-İş, 'Ben Kayseri'de yapacağım' diyor. Bunlar sendika değil mi, bunların yüz binlerce üyesi yok mu bunlar işçiyi temsil etmiyor mu? 'Bana göre orası kutsaldır', o sana göre kutsaldır. O zaman git mum dik ama böyle topluca ve sadece 1 Mayıs'ta burada yapılacak bir eyleme hükümet, İçişleri Bakanlığı, valilikler kesinlikle izin vermez. Onlar da bunu zaten bildikleri için resmi müracaatlarını yapmıyorlar sadece kabadayılık gösterisi yapıyorlar 'Biz burada yaparız'. CHP zaten buna teşne, 'Ben de milletvekillerimi göndereceğim' diyor. Ama orada bir tane MHP'li milletvekili bulamayacaksınız çünkü Sayın Bahçeli devletin, hukukun ve yasaların verdiği imkanları çok iyi bilen ve bunların aşılmamasını isteyen, Türkiye'de huzurun bozulmamasını isteyen bir yapıya sahip. CHP teşnedir o kızıl bayraklarını göreceğimiz pek çok yasa dışı örgüt mutlaka orada olacaktır. Belki DİSK mensubu işçiler orada çok az olacak ama yasa dışı örgütler de kırmayı dökmeyi yaralamayı öldürmeyi çatışmayı hedef alan marjinal gruplar orayı Allah saklasın beklenilmeyen arzu edilmeyen bir görüntü içine sokabileceklerdir. Devletle kavga etmek, devlete karşı gelmek birilerinin ideolojik bağnazlığı olabilir ama bunu söyleyen ve yapanların da yargı karşısında, hukuk karşısında bir sorumlulukları mutlaka olacaktır. Günahtır binlerce polis orada olacak hayat duracak ve sadece birkaç bin kişinin gösterisi sebebiyle Türkiye'de 1 Mayıs bayram olmaktan çıkacak, o gün bir kara gün olarak belki, Allah saklasın, yıllarca acıyla hatırlanacak. Buna izin vermeyeceğiz, bu görüntülerin hiçbirisine izin veremeyiz. Bir hükümet ülkeyi yönetiyorsa ülkede huzursuzluğun çıkmasına izin ve imkan veremez. 'Şurada yapın Kazlıçeşme'de, şurada yapın Maltepe'de, şurada yapın, hatta sizleri bedava taşırız. Oraları sizler için de hazırlarız gelin binlerce insanı oraya getirin. Biz de bu bayrama hep beraber ortak olalım' diyenlere, maalesef 'Biz sadece Taksim'de yaparız her ne pahasına olursa olsun kavgayı da çatışmayı da göze alırız' diyen bir grup var, o gruba devletin müsaade etmesi mümkün değil.' 'O günlerde herkesi dinleyip, olayı anlayıp söndürmeye gayret ettim' İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu'nun 'Gezi sürecinin iyi yönetilemediği' yönündeki açıklamalarının sorulması üzerine Arınç, 'Evet, başındaki birkaç küçük olay sonradan büyümüş, parlamış, patlamış, pek çok insanımızın hayatına mal olmuş, milyonlarca liralık zararlar verilmiş, yaralanmalar olmuş, kamu mallarına zarar verilmiş. Ama Sayın Valimiz şunu bilsin ki hiçbir masum düşünce veya hareket Gezi olayları sebebiyle Türkiye'nin kara günler yaşamasına vesile olmamalıydı' değerlendirmesinde bulundu. Arınç, o günlerde herkesi dinleyip, olayı anlayıp söndürmeye gayret ettiğini, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın da 'Yargı kararına uyarız, gerekirse plebisit yaparız, gerekirse tarafların her biriyle konuşuruz, uzlaşmayla buraya ne yapılacağı konusunda karar veririz' dediğini ancak bunlar konuşulduktan sonra bile sokak hadiselerinin, yakıp yıkmaların devam ettiğini söyledi. Arınç, 'Herhalde her şey o küçük twit hatırımıza getiriyor: 'Mesele sadece ağaç meselesi değil hala anlamadın mı?' Biz bunu sonraki olaylarda da gördük. Yani Gezi olaylarında biz ne yapsaydık dahi maalesef bu sokaklarda insanların ölümüne yol açmak isteyenler yolundan dönmeyecekti' diye konuştu. 'Öcalan'ın mesajlarını iyi okumak gerekir' Abdullah Öcalan'ın 'çatışma olasılığının da gündemde olduğu' ifadesine ilişkin ise Arınç, 'Öcalan, bildiğimiz kadarıyla çözüm sürecinin başarıya ulaşmasını istiyor. Kandil'den ve milletvekillerinden farklı olarak her ne pahasına olursa olsun, geçtiğimiz yılki Nevruz'dan bugünkü Nevruz'a kadar düşüncelerinde, görüşlerinde, hedeflerinde bir değişiklik olduğunu zannetmiyorum' görüşünü bildirdi. Arınç, Öcalan'ın, zaman zaman silahlı örgütün ve Kandil'deki silahlı unsurların, kendisine karşı şikayetlerini veya kendisinden farklı davranışlarda bulunacağını bildiğinden bunun yolunu kesmeye çalıştığını belirtti. 'Öcalan'ın bu mesajıyla neyi amaçladığını istihbarat örgütümüz çok iyi tahlil edecektir, analiz edecektir ve bunun karşılığı da mutlaka verilecektir' ifadesini kullanan Arınç, sözlerini şöyle tamamladı: 'Bizim bütün amacımız on beş, on altı aydır çözüm süreci içerisinde Türkiye'de insanlarımızın ölümlerine yol açan olayların bitmesi, silahların susması, şiddetin susması ve artık varsa fikirlerin konuşulması diyeceğimiz noktaya gelinmesidir. Silahlı unsurların Türkiye'den çıkışları tamamlanmamıştır, bunu hepimiz biliyoruz. Her şeye rağmen tamamlanmamıştır ama arkasından bir çatışma ortamı da gelmemiştir. Çözüm sürecinde yeni ileri adımlar atılabilirdi, hem silahlı unsurların dışarıya çıkması hem de artık eylemsizlik halinin kalıcı bir hale gelip örgütün silahlı eylemlerden kendisini arındırması söz konusu olabilir. Öcalan'ın mesajlarını iyi okumak gerekir. Bunu okumakla yükümlü olanlar da herhalde hükümetimiz değil.' AA