onedio

Levent Üzümcü Haberleri

Levent Üzümcü ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. Levent Üzümcü ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

trend-arrow

Popüler İçerikler

Levent Üzümcü CHP'ye Değil Dişçiye Gitmiş!
Gezi eylemlerine destek veren sanatçılar arasında yer alan Levent Üzümcü ve Şebnem Sönmez’in 5-6 Eylül’de olağanüstü kurultaya gidecek CHP’nin ‘ yeni ‘ Parti Meclisi’ne girecekleri iddiası yalanlandı. Haberturk.com’dan Özgür Uğur’a konuşan Levent Üzümcü , “Şu an konuşmak istemiyorum, çünkü hiçbir şey bilmiyorum. Bana gelen herhangi bir teklif yok. Dişçideydim, yeni çıktım. Ben de şu an öğrendim” dedi. Asla ve asla siyasete girmeyeceğini vurgulayan Şebnem Sönmez ise “Hiçbir görüşmem, bilgim olmadı. Ben de herkes kadar şaşkınım. Hiçbir zaman iktidar olmak için yarışmam, iktidara inanmam” diye konuştu. Diken
'Arınmış Yazılar Yazmayınca Kovuldum!'
Pelin Batu: Bence gençlik hareketi demleniyor, bir gün hareke geçecekPelin Batu , “Benden genelde Milliyet’te yazarken yazılarımı ‘yumuşak’ yazmam isteniyordu. Edebiyat ve film yazmam isteniyordu mesela. Arınmış yazılar yazmayınca da kovuldum. Bir de insanlar bana ‘diplomat kızı’, ‘para derdi yok’ deyip duruyorlar. Benim de kaybedeceğim şeyler olabilir ve var değil mi? Ben de kaç aydır işsizim mesela, aldığım bir maaş yok. Evet kira derdim yok, annemle yaşıyorum. Ne desem bazı şeyleri anlatamıyorum” dedi.Pelin Batu, “Cumhurbaşkanlığı seçiminde, pusulayı görünce donakaldım, elim gitmedi. Hiçbir aday, bana hitap etmeyi bırak, yanıma bile yanaşmıyordu. Bu çaresizlik insanı gerçekten inzivaya itiyor ki ben bir süredir bununla direniyorum ve de mutluyum. Tabii ben dik kafalı bir keçiyim, sanat uğraşlarımla meşgul olayım derken savaşmak için bileniyorum” diye konuştu.Pelin Batu, Cumhuriyet gazetesinden Ali Deniz Uslu ’ya konuştu.Uslu’nun Pelin Batu ile yaptığı söyleşi şöyle:Geçen hafta CHP’den size teklif geldiği ve sizin reddettiğiniz söyleniyordu. Hatta bazı sitelerde “Ateist Batu CHP’yi reddetti” diye yazmıştı. Neydi işin aslı?İşin aslı böyle bir teklif yok, böyle olunca da benim ret ve kabul etmem gibi bir olay da yok. Anladığım kadarıyla CHP’de bir metamorfoz süreci başladı, içerisi karışık. Her taraf kendi cephesini güçlendirmenin peşinde, kendi tarafına birilerini çekmek istiyor. Benim haricimde Levent Üzümcü’yü de duyduk mesela. Yeni bir vitrin dertleri var. Tabii hiçbir şey yok ortalıkta, ismim telaffuz edildi. Hem babam, hem dedem, hem ben de sıkı bir muhalifim, ilk akla gelen isimlerden biri ben oldum belli ki. Dediğim gibi CHP’den kimse ne beni aradı, ne de bir şey söyledi. İşin trajikomik yani haber çıktıktan sonra “Pelin niye reddettin?”, “İyi ki reddettin, onlardan bir şey olmaz!” diye insanlar yakınıp, isyan etti! Yani bir yalan çıkıyor, onu düzeltmek bir yana ona inanıp üstüme gelenlerle uğraşmam gerekiyor.Siyaseti seviyor musunuz, aranız nasıl şu aralar?Siyaset kirli bir şey, doğası gereği böyle. Biz kirletmedik onu. İnsanların hırslarını ve egolarını kamçılayan hastalıklı bir yapısı var. Kamboçya’da da, Amerika’da da, Malezya’da da bu böyle. Türkiye’nin özel bir kirliliği yok. Çok büyük bir güç oyunu bu, oyuna bir kere giren çıkamıyor. Kaybetmekten de çok korkuyor oyuncular. Dinozorların koltuklarını koruma inadı da bu işi çirkinleştiren bir ayrıntı. Çünkü “siyaset kirli” diyerek pek çok genç başlamadan bu macerayı bitiriyor. İşte bu da dinozorların kullandığı bir strateji. Siyaset bataklığından aynı isimler yalnızca şekil ve renk değiştiriyor böyle olunca da. Avrupa Parlamentosu’nda benim yaşımda hatta daha genç arkadaşlarım var. Gezi zamanında parktayken “Oy vereceğim parti yok!” diye yakındığımızı hatırlıyorum. Üstünden bir yıl geçti ve yine aynı çaresiz, sıkıcı konular dönüyor.Alternatifsizlikten, kötünün iyisine oy vermekten bıktı gençler.En son Cumhurbaşkanlığı seçiminde bunu çok sert yaşadım, pusulayı görünce donakaldım, elim gitmedi. Hiçbir aday bana hitap etmeyi bırak, yanıma bile yanaşmıyordu. Bu çaresizlik insanı gerçekten inzivaya itiyor ki ben bir süredir bununla direniyorum ve de mutluyum. Tabii ben dik kafalı bir keçiyim, sanat uğraşlarımla meşgul olayım derken savaşmak için bileniyorum.O savaşı hangi arenada yapacaksınız?İşte onu tam bilemiyorum. Bu savaşı sivil toplum örgütleriyle vermek istiyorum, zaten uzun zaman böyle çalıştım. Bazı şeyleri mikroda değiştirmek lazım. Minicik bir parkı, ormanı kurtarıyorsun ve bu bir başlangıç diyorsun, rahatlıyorsun ama ya sonra? Otuz tane orman bir anda gidiyor, betonlaşıyor, seyrediyorsun. Bunun da farkında olmak ve hareket etmek gerekli. Bu adamlar bizim moralimizi sıfırlıyor. Tek dertleri umudu bitirmek, çünkü umut gidince geriye bir şey kalmıyor. Ben de o yüzden yalnızlığa, inzivaya çekiliyorum. Burada ormandayım, hayvanlarımla birlikte yürüyüş yapıyorum. Tüm bu kaostan uzak güç toplamaya çalışıyorum. Gerçek dünyadan korunuyorum. Bir de görünür olup ne zaman Türkiye’de ne aptallıkla ilgili bir şey söylesem herkes üstüne alınıyor ve “Sen bize aptal mı dedin?” linci başlıyor. Ama hakikaten aptallık var. “Çalsın ama çalışsın” diyor, çok sinirleniyorum! Millet Matrix’te olduğu gibi bile isteye hapı yutuyor ve hayatına devam ediyor. Müstahak o zaman demek de içimden gelmiyor.İnsanlar korkuyor, belli ki kaybedecekleri çok şey var?Onurdan fazla mı bu? Belki. “Gazeteci” dediğimiz insanların nasıl döndüğünü gördük. Benden genelde Milliyet’te yazarken yazılarımı “yumuşak” yazmam isteniyordu. Edebiyat ve film yazmam isteniyordu mesela. Arınmış yazılar yazmayınca da kovuldum. Bir de insanlar bana “diplomat kızı”, “para derdi yok” deyip duruyorlar. Benim de kaybedeceğim şeyler olabilir ve var değil mi? Ben de kaç aydır işsizim mesela, aldığım bir maaş yok. Evet kira derdim yok, annemle yaşıyorum. Ne desem bazı şeyleri anlatamıyorum.Linç an meselesi, hedef olmaksa çok kolay. Çekindiğiniz oluyor mu?Genlerimde korku yok, annemin ailesinin kadınları Arnavut dağlarında gerilla olarak savaşmış. Babam malum, düşündüklerini hiç sakınmadı. Neden korkayım? Ateist meselesinden dolayı babamın cenazesine bile laf ettiler, çok çirkindi söylenenler. O kadar üzüldüm ki! İnsanlıktan çıkmış, vicdan ile bağı kopan saldırılar bunlar. Bu insanlar belli o kadar mutsuz ve kompleksli ki ancak başkalarını aşağıya çekerek, yaşayabiliyor ve varolabiliyorlar. Artık korkmuyorum da sinirlerim de bozulmuyor.Peki, inzivadan ne zaman çıkıp hayata ve kaosa karışacaksınız?Ekimde Bilgi Üniversitesi’nde derslere başlayacağım. Akademiyle bağımı her zaman tuttum. Okulda kendimi rahat hissediyorum. Bir gün dünyanın öbür ucunda bir okulda çalışıyor bulabilirsiniz beni. Zaten “film teklifi gelmedi” ya da “gazeteden kovuldum, kimse benim yazmamı istemiyor” derdi bende hiç olmuyor. Çünkü kaçış alanlarım çok. Okulda ise sorgulayan ve öğrenmek isteyenlerle birlikte olmaktan heyecan duyuyorum. Hâlâ belli kurtarılmış bölgeler var, işte buralarda olabilmek bana umut veren başka hareketlerden biri. Bir de İtalyan Koleji’nde ilk defa açılıyor, orada bir kulüp kuruyorum, “bulutları sevme kulübü” diyebiliriz buna. Orada ders daha doğrusu bir buluşma yapacağım. İlkokuldan liseye kadar dileyen öğrencilerle yukarı bakıp, hayal kurmayı deneyeceğiz. Bunu da parklarda yapacağız. Bir de şiir kitabımı bitirdim, “kayıp divan” ya da “kayıp şeyler divanı” olacak ismi. Tabii memlekette şiir okuyandan çok şair var bu da bir gerçek, hatta bu ülkede herkes şair.Oyunculuk, yazarlık, programcılık ve pek çok şey. Bunlar teni örten meslekler. En çok neyi yapmak istiyorsunuz?Televizyonu her zaman kolay bir iş olarak gördüm, çünkü televizyon kolay bir iş. Hızlı da tüketiliyor. İnsanlara dokunan ve benim de bir şeyler öğrenebileceğim bir şeyler istiyorum. Mesela herkes siyaset ve futbol yorumcusu. Elbette bir şeyden haberleri yok! Üç beş kişilik gruplar her akşam acayip yorumlar yapıyor. İlla televizyonda bir şeyler yapacaksam bir arkelojik alana gidip, iki bin yıllık hikâyeleri insanlara anlatmak, oradaki halkla geçmişe yolculuk etmeyi deneyebilirim. Geçen yıl Göbeklitepe’ye gitmiştim, inanılmaz etkilendim. Mesela oradaki bekçi, çoban ne hikâyeler anlattı, tüylerim diken diken oldu. İşte bu gündelik pisliklerden bir geri adım atınca ne zenginlikler görebileceğimizi biliyorum. Didişmekten, kavga etmekten, laf çakmaktan hiçbir şeyi görmüyoruz.Gençler bu bulanık suyun neresinde?Umudum gençler, çünkü çok sıkılmış durumdalar. Gezi’yle silkelendiler. Belki bu gençlik hareketi siyasi bir oluşuma dönüşemedi ama bu tür şeyler hemen değişmez. Bence gençlik hareketi demleniyor, bir gün hareke geçecek. Çünkü kendilerini her anlamda yetiştiriyorlar ve besleniyorlar. Korkuları ise hiç yok. Gençler güzellikleri getirecek.
'Bakara Makara..' Lafını Ben Söylesem, Çoktan Linç Edilmiştim
Muhalif duruşuyla öne çıkan sanatçı Levent Üzümcü , Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) tarafından sansüre maruz kaldığını, medya yöneticilerine 'Bu oyunda Levent'i oynatırsam beni denetlemeye gelirler' korkusunun aşılandığını belirtiyor. Üzümcü, eski AB bakanı Egemen Bağış’a ait olduğu iddia edilen ve Kuran’la dalga geçilen ‘bakara makara‘ kaydını işaret ederek, “ Kitleler tarafından din düşmanı gibi tanıtılarak hedef gösteriliyorum. ‘Bakara Makara…’ lafını eden ben olsaydım, çoktan linç edilmiştim ” diyor.İşte Levent Üzümcü'nün Bugün muhabiri Dilara Tahmaz'a yaptığı o açıklamalar:Gezi Parkı eylemlerinde fazlasıyla ön plana çıkmıştınız. Muhalif tavrınız ve sert açıklamalarınızla devamı da geldi. Sizinle birlikte direnişe katılan birçok sanatçı arkadaşınızı ise ortalarda göremiyoruz. Sesi soluğu kesilen arkadaşlarınıza içten içe hiç kızdınız mı?Gezi direnişine benim camiamdan katılmayan bir tane bile sanatçı arkadaşım yok. Ancak içinde bulunduğunuz sistem sizi açlıkla, işsiz bırakma korkusuyla terbiye etmeye çalışıyor. Arkadaşlarımızı çok zor günler bekliyordu. Ya konuşmayacaklardı, ya önde durmamak zorunda kalacaklardı ya da para kazanacaklardı! Sistem böyle işliyor ve bunu meşrulaştırıyor.SESSİZ KALANI TARAF GÖRÜRÜMAma sizin de işsiz bırakılma ve aç kalma tehlikeniz vardı. Susmamayı tercih ettiniz. Bu her bakımdan bir cesaret meselesi değil midir?Bernardo Bertolucci’nin 1900 diye bir filmi vardır. Hikaye, İtalya’da 1900 yılında doğmuş bir toprak ağasının torunuyla, orada rençber olarak çalışan bir işçinin torunu arasında geçer. Zengin ve fakir ikileminden o yüzyıla bakar. Filmin sloganı şudur: ‘Senin olaylar karşısında sessiz kalman, aslında durumu desteklemendir!’ Ben insanların sessiz kalmasını taraf olarak görürüm. Sessiz kalmanın bedeli konuşmaktan daha ağırdır. Konuşmanın bedeli herkesin önünde ödenir. Susmanın bedelini yastığa başını koyduğunda, gece vicdanına ödersin. İnsanın kendi kendine ettiği kötülük daha başkadır.Ben bütün olup bitenleri gördüğü halde hâlâ rejimi dayatan partiyi destekleyen insanları hayatımdan çıkardım. Ne dersen de bunları bir komplo gibi gören, duvara anlatıyormuşsun gibi davranan, montaj olarak algılayan ya da ‘E ne yapalım? Elinin kiridir’ diyen insanların hayatımda yeri yok.YOLSUZLUK YAPANLAR DAHA MAHKEME YÜZÜ GÖRMEDİPeki açlıkla terbiye eden sistem nasıl işliyor? Hükümete karşı yaptığınız sert açıklamalar ana akım medyada size sansür olarak mı geri dönüyor?Medya kuruluşlarının sahiplerinin sadece gazeteleri yok. İnşaat şirketleri, gaz şirketleri de var. Devletle aralarında müthiş bir vergi ve denetleme ilişkisi var. Bugün her seçimden sonra dikkat edersen, gazetelerde rejimi dayatan parti aleyhine yazan gazetecilerden birkaçı seçimden sonra mutlaka iş bırakmak zorunda kaldı.RÜŞVETİN ADI HEDİYE OLDUBir arkadaşım, ‘Attığım bir tweet yüzünden 5. kez hâkim karşısına çıkıyorum’ diyor. Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluğunu yapanlar ise daha mahkeme yüzü görmedi! O davalar da düştü. Bunların hepsi olmamış oldu. Hem de adalet eliyle. Rüşvetin tanımı bile değişti. ‘Hediyedir bunlar’ dendi. Bunun bir bedeli olmayacak mı?DENETLENME KORKUSUNDAN BANA İŞ VEREMİYORLARNe çeşit sansürlerle karşılaşıyorsunuz? Mesela ‘Seni şu rol için düşünmüştük ama malum sebeplerden dolayı bundan vazgeçtik’ tarzı bir durum yaşadınız mı?Evet, yaşadım. Zaten bir değil, birkaç durum var ortada. Ama şunu söyleyebilirim ki; bu işlerin başındaki isimlerde ‘Eğer ben Levent’i oynatırsam beni denetlemeye gelirler’ korkusu var. Hiç kimse açıktan açığa emir vermiyor artık. ‘Sen ne yapacağını bilirsin’ diyorlar. Yani ‘Oto sansürü’ meşrulaştırdılar.SİSTEM SENDEN OTOSANSÜR YAPMANI BEKLİYORAltın Portakal’a da Reyan Tuvi’nin uğradığı sansür damgasını vurdu. Ardından da sanatçılar festivale katılan ve katılmayanlar diye iki gruba ayrıştı. Medya ve siyasetteki kutuplaşmanın Portakal’a da yansıdığını söyleyebilir miyiz?Bence söyleyemeyiz. Zaten bu sistem, sanatla ya da sanatçıyla bir arada yürünebilecek bir siyasi mekanizma değil ki. Sanatla uğraşan bütün birimlerin bunu bilmesi lazım. Sistem senden otosansür yapmanı bekliyor. Yani ‘Sen bu filmde nereyi keseceğini benden daha iyi bilirsin’ diyor. Kısacası kişiye 'Ben bu filmi çekersem ve Altın Portakal’a giderse geri döner mi acaba’ korkusunu aşılıyorlar.Bir sanat eserinin değeri seyircinin ilgisiyle ölçülür. Seyirci ona giderse yaşar, gitmezse ölür. Yani ticari bir bağlantı da vardır.Ancak şu açıdan bakacak olursak, Nuri Bilge Ceylan’ın filmlerini bugüne kadar maksimum kaç kişi izledi? Bu da bir ikilemdir. Çünkü ne olursa olsun o film çok önemli bir ödül aldı. Demek ki sen, bütün sanat eserlerini korumak kollamak zorundasın. Nuri Bilge Ceylan Cannes’da devlet eliyle öldürülmüş çocukları andı. Düşünsenize! Dönüp bir bakacaksın kendine; ben nerede hata yapıyorum, bu insanları neden mutsuz ediyorum diye düşüneceksin. Olayın temel sorunu şu; biz zamanın ucunda yaşıyoruz. Bütün canlılar, bütün evren aynı tanımlanan zamanı yaşıyor. Zamanı biz anlamlandırdık, bizim için bir şey ifade ediyor, bitkiler için değil. Ama zaten Tanrı da bir tek insan için anlamlı. Zamanın adını koyan, gördüğümüz her şeyin değerini zamanla ölçen yine biziz. Ama bizim yaşadığımız zamanda bizimle aynı zamanı yaşamayan insanlar var. Biz şu anda 2014 yılının ekim ayının son günlerini yaşıyor olsak da 1100 yıl öncesinde yaşayan insanlar var. Günümüzde Amazon topraklarında milattan öncesinin tekniğiyle yaşayan insanlar var. Kısacası herkes kendi zamanını yaşıyor.HEDEFLERİ BENİ DİN DÜŞMANI GÖSTEREREK LİNÇ ETTİRMEKAranızda 1600 yıl fark olan bir adamla aynı zaman diliminde yaşamanın zorluğuna ilaç olur mu demokrasi’ sözü de bu zaman algısına bir atıf mıydı? Oysa kitleler tarafından Hz. Muhammed’e hakaret olarak algılanmıştı…Evet bu söz çok konuşuldu. Hz. Muhammed’i kastettiğim söylendi. Böyle bir şey olabilir mi? İnsanların inançlarına böyle bir saygısızlık yapılabilir mi? Ben bunu lafın gelişi söyledim. Aynı zamanda yaşadığımız ama yüzyıllar öncesinin kafa yapısına sahip adamla aramda 1600 yıl mesafe var dedim. 1700 de diyebilirdim. Bir tane provokatör milletvekili çıkıp, ‘Peygamber efendimize küfür etti’ diyor. “Aramızda bu kadar mesafe olan insanlarla bir arada yaşamaya ilaç olur mu demokrasi” dedim. Yani ben bugün yaşayan insanlarla aramızdaki zaman ve algı farkından bahsederken beyefendiler benim başıma bir şey gelsin, devlet eliyle birileri bir şey yapsın diye bu sözümü çarpıttılar.HERKES KENDİ MEKKE'SİNİ PARİS'İNİ YAŞADIKatıldığınız bir programdan iktidar olduğu gece önemli sanayici ve iş adamlarını toplayıp ‘Bu saatten sonra ben size karışmayacağım siz de bana karışmayın’ diyen Putin’i Erdoğan’a benzetmiştiniz. Onun da çevresindekilerle böyle bir biat anlaşmasına girmiş olabileceğini mi düşünüyorsunuz?Bunu kendine sormak lazım. Biz hep algılanan üzerinden konuşmaya çalışıyoruz. Çünkü Türkiye’de, halkın isteğine dayalı bir durum varmış gibi algılanıyor. Yani, “Benim yaptıklarımı eğer millet istemezse zaten beni seçmez” durumu var. Ama Türkiye’de aynı zamanda bütün bu olup bitenlerden haberi olmayan yüz binlerce seçmen var. Devlet bir mekanizmadır. Hükümet onu yönetmek için oraya getirilir. Ancak Türkiye’de devlet kalmadı. Yalnızca rejimini dayatan bir parti var. Başka da hiçbir şey yok. Konuşan, derdini anlatmaya çalışan insanlar olsa da ölümle, parasız ve işsiz bırakılmayla tehdit ediliyorlar.Peki doğru olduğuna inandığım şeyi söylemek sadece bana mı düştü?Bu kadar mı kendi dünyanızda yaşayacaksınız? Herkes kendi küçük Mekke’sini Medine’sini, Paris’ini yaşadı ve saflarına çekildi. Peki nasıl bir arada yaşayacağız? Bu sazlar, davullar, zurnalar piyanolar, ne zaman ortak bir orkestrada güzel bir parça çıkaracaklar? Bu adamlar bu parçayı çıkaran adamı, Fazıl Say’ı yasakladılar. Sen böyle bir değeri nasıl yok sayarsın?TÜSAK DEVLETİN MİLYON DOLARLIK RANT KAPISI OLACAKSanat camiasında TÜSAK depreminin yaşandığı dönemdeyiz. Ankara Devlet Tiyatroları müdürlüğünden gelen son istifalarla ‘TÜSAK’ı beğenmeyen gitsin’ durumuna gelmiş gibi görünüyoruz. Sizin duruma bakış açınız nasıl?Kesinlikle ‘Beğenmeyen gitsin’ algısı yerleştiriliyor. Yıllardır bu durumu yürütebilmek için yetiştirilmiş, kıyıda köşede duran insanlar vardı zaten. Onlar da Türkiye sanatının sonunu getirecek olan birimleri, kişileri arayacaklar bulacaklar ve başa getirecekler. Bu sanat buldozerini üzerimizden geçirecekler. Devlet bizzat bu işe el atacak. İstemediği projeyi kabul etmeyecek, istediğini kabul edecek. Nasıl ki basın başta olmak üzere her alanda kendi yandaşını getiriyor. Sanat da buna benzeyecek. Devletin kendisiyle ilgili bütün sanat dallarını zapturapt altına almasının bir yoludur TÜSAK.Bir röportajınızda ‘Muhafazakar sanat olmaz, muhafazakar sanatçı olur’ demiştiniz. Devlet sizinle aynı görüşte değil galiba. TÜSAK’tan bu sonuç çıkabilir mi?Elbette. TÜSAK’la birlikte sanatsal yönden son derece niteliksiz eserleri sahnelemeye çalışacaklar. Gidişat bunu gösteriyor. Bununla ilgili çok büyük paralar alacaklar. Kimse denetleyemediği için de o paralar yok olacak.Maddi bir ranttan mı bahsediyorsunuz?Kesinlikle! Benim TÜSAK’tan anladığım devletin onay vermediği hiçbir şey olmayacak. TÜSAK’tan sonra Kafkas Tebeşir Dairesi oyununu oynayabilecek miyiz? Haktan adaletten bahseden, Arthur Miller’ın Cadı Kazanı oyununu oynayabilecek miyiz? Haksız yere içeri atılan insanların dramını anlatan oyunlar sahnelenebilecek mi?Bu insanlar tarih okumadıkları ve bilmedikleri için bilmiyorlar ama bu dönemler her zaman çok verimli dönemlerdir. Para tatlı gelecek ve insanlar gidip TÜSAK’a hoş gelen oyunları yapacak ama kazandıkları paralarla gidip yine bu sistemi eleştiren oyunları yapacaklar. İşte farkında olmadıkları bu. Para korkudan insanı susturabilir ama kişi yine bildiğini okur.Tüm bu kargaşa arasında hiç çuvaldızı kendinize batırdınız mı? Bir sanatçı olarak çoğunluğun zihnini aydınlatmak için üzerinize düşen her şeyi yaptığınıza inanıyor musunuz? Belki diliniz ağır geliyor, belki de her kesim sizi anlamıyor…Hayır, benim her kesim tarafından anlaşılmak gibi bir derdim yok. Ben doğru bildiğimi söylüyorum. En basit yoluyla anlatmaya çalışıyorum ve bunu da kendi çocuklarıma bırakacağım bir görev olarak görüyorum. Ne bırakacağım onlara? Hanlar, hamamlar bırakırsın da kapıyı açtığında böyle bir ülkede mi olsunlar. Anlayabilmelerinin yolu demek ki bizim konuşmamız değilmiş. Artık tek umudum umarım kötü bir şekilde, canları pahasına anlamazlar. Söylüyorsun anlamıyorlar, anlatıyorsun anlamıyorlar. Bu senin yaptığın meslekle alakalı değil. Vicdanınla ilgili bir şey. Bana ‘Sen siyaset yapma’ diyor. Vicdansız mı olayım yani, gördüğümü söylemeyeyim mi? Terk et git bu ülkeyi beğenmiyorsan diyor. Ne münasebet? Babanın malı mı? Kimin vatanından kimi kovuyorsun?TÜSAK NEDİR?Türkiye Sanat Kurumu (TÜSAK), üyelerini Bakanlar Kurulu’nun belirleyeceği ve kurumun onay vereceği oyunlara maddi destek sağlanacak olması maddesi başta olmak üzere, getirdiği yeniliklerle tartışma yaratan bir yasa tasarısı. TÜSAK’la ilgili sert açıklamalarının ardından Devlet Opera ve Müdürü Rengim Gökmen’in görevinden alınması ve Ankara Devlet Tiyatroları’ndan gelen istifalar yasa tasarısının sanat çevrelerinde uzun zamandır eleştirilmesine yol yol açıyor.İSLAM'A SAYGISIZLIK HADDİM DEĞİLPeki siz İslam dinine ve Müslümanlara saygı duyuyorsunuz öyle değil mi? Burada saygı duymadığınız hükümetin dini algılayış ve rejim üzerinden yansıtış biçimi mi?İslam’a saygı tartışılacak bir şey mi? Ben kimim ki İslam’a saygı duymayacağım. Bütün dinlere saygı duyuyorum. Ben Müslümanlığa, Hıristiyanlığa, Yahudiliğe karşıyım der miyim? Ama Müslümanlar Yahudiliğe karşı. Çıkıp bangır bangır bütün Yahudiler ölsün, Hitler’in eline sağlık diyorlar. Bunu söyleyenler semavi bir dinin mensupları. Ben hiçbir dine inanan insana bunu söylemem.Din düşmanı gibi anılmanızda ve hedef gösterilmenizde ‘Karımdan boşanmamın tek nedeni türban takması olur’ sözünüzün etkisi olabilir mi?Orasını bilemiyorum ama burada bambaşka bir durumdan bahsediyordum ben. Aynı evin içinde yaşadığım insanla dünyanın ayrılmasından bahsediyoruz. Benim sizin dininize saygı duyuyor olmam, kendi hayatımda da böyle bir şey yaşayacağım anlamına gelmez ki. İnsanların kendi inanışları ve kendi dünyalarıyla ilgili bu kadar müdahaleci olmayalım. Bu benim hayatım. İstediğim gibi, inandığım gibi yaşarım.Saygı gösterip, görmediğinizi mi düşünüyorsunuz?Tabii ki. Senin dinin sana benim dinim bana. Ama ülkemizde bu durum yok. Bunun yerine senin inanışını ben kontrol ederim. Benden değilsen öl durumu var.ÖZÜR BEKLİYORUMBu süreçte kime kızgınsınız, hükümet olur, gruplar olur… Hangi konuda özür beklerdiniz?Mustafa Kemal’in ölümünden sonra tarihteki çok önemli şahısların adını kullanarak ve onların yolundan gidiyorum diyerek korkunç şeyler yapan herkesten özür bekliyorum. Hz. Muhammed’in adını kullanarak kötülük yapandan özür bekliyorum.Spesifik olarak örnek vermenizi istesem?Gezi’de öldürülmüş, linç edilmiş, yaralanmış herkesten devletin resmi yollarla özür dilemesini bekliyorum. Bunlara neden olmuş herkesin yargılanmasını bekliyorum.Taşla sopayla saldırmamış, elinde hiçbir şeyi olmayan çoluktan çocuktan özür dilenmesini bekliyorum. Eğer bir gün bu ülkede yine devlet olursa, resmi yollarla özür dilenmesini ve o parkın 4 bir ucuna bu çocukların heykellerinin dikilmesini istiyorum.ASKER YILLARCA ‘DEMOKRASİYE AYAR VERECEĞİZ’ DİYEREK BİZİ BU GÜNLERE GETİRDİTürk halkının kimlik değiştirdiğini düşünüyor musunuz? Eskiden laik, Batı’ya dönük ve askerine güvenen bir halk tanımı vardı. Ve o dönem Türkiye’nin tanımında yer almayan kitleler şu an çok ön planda. Yeni Türkiye’de onlar var…Bunların en büyük sorumlusunu asker olarak görüyorum. Yıllarca Türkiye demokrasisine ayar vereceğiz diyerek bugünlere getirdiler bizi. Kendisinden asla devlet adamı olmayacak kişileri çok büyük yerlere koydular. Gencecik fidanlarını astılar bu ülkenin. Bir kişinin bir yerini kanatmamış insanları astılar bu ülkede. Kan davasına dönüştü her şey. Avrupa’da eskiden düelloyla çözerlerdi sorunları. Gözlerin içine bakarak kılıçla savaşarak. Bizim çok övündüğümüz Anadolu’da ise pusu kültürü vardır. Benim çocuğumu öldürenin ben de çocuğunu öldürürüm durumu yani. Siyasette de bu var. Bu ülkede koskoca TBMM’de ‘Sizler Adnan Menderes ve arkadaşlarını astınız. Öyleyse 3 sizden 3 bizden!’ diyerek intikam aldılar. Düşünebiliyor musunuz?BAKARA MAKARAYI BEN SÖYLESEM ÖLDÜRÜLMÜŞTÜMSizce demokrasi Türkiye’de her an kaybedilebilecek bir sistem mi?Türkiye’de demokrasi yok ki. Demokrasi herkesin hakkının eşit derecede, yarınlarının korunmasıyla olur. Ve kendini kötülere karşı savunmaktan en aciz yönetim biçimidir. Çünkü kötüler fazlalaşırsa demokrasi ölür. Bu bir kavram karmaşası aynı şunun gibi: Biri İslam’ın şartı olduğu için kurban kesiyor, adam orada İslam’ın şartı olarak kelle kesiyor. IŞİD bugün köle pazarlarında insan satıyor. İslamiyet’te bunun yeri var mı?BATI İSLAM’I IŞİD’DEN BİLİYOROnu İslamiyet’le bağdaştırmamak lazım, bir çeşit psikopatlık…Ama İslamiyet’te de bu var. Olmasa yapmazlar. Kafirlerin öldürülmesi var mı yok mu? Cihad yaptığını zannediyor çünkü. Sen Batı’da yaşayanların eline bu kozu veriyorsun. Batı’da yaşayanların hiçbiri İslamiyet’i Hz. Muhammed’den bilmiyorlar. Usame Bin Ladin’den, IŞİD’den biliyorlar.Türkiye’de de bu yanlış anlayışla yıllarca İsmet İnönü’ye saldırdılar, paralardan Atatürk’ü kaldırdı diye. Oysa bunu yapmasının tek nedeni onu tabulaştırmamaktı. Çocuklarına din dersini imamdan aldıran birinden bahsediyoruz. Şu devletin bir lirasının hesabını yapan insandan bahsediyoruz. Bu kadar kendini bilmezlik olmaz. Cehaleti alıp örgütlü faşizme çevirdiler. Bakın eşimle ben Londra’ya gittiğimizde özel bir araca bindik. Türk şoföre rast geldik. Konu nereden geldiyse adam bize ‘Hükümet sağlık konusunda çok önemli işler yaptı’ dedi. Eşim de buna karşılık ‘Öyle deme kardeşim adam bakımsızlıktan ölen çocuğunu çuvalda taşıdı’ deyince şöfor bize ‘O onu şov yapmak için yapıyordur’ cevabını verdi. Algıya, bakar mısınız? Böyle insanla ne konuşulur?Bu ülkede ben etmediğim laf yüzünden linç edildim, adama ettiği laf yüzünden hiçbir şey olmadı. Yenişafak gazetesi yazarı ben Egemen Bağış’ın o partide olmasını hazmedemiyorum dedi. Bu ne demek? ‘Bakara Makara’ cümlesini kabul ediyorum’ demek. O sözü ben söylesem çoktan öldürülmüştüm!Demokrat Haber
2014 Yılının En İyi 5 Tiyatro Oyunu
Ailesi ile ilgili travmaları ve ilgisiz bir koca ile birlikte hissiz, şizofrenik bir yolculuğa yelken açan Selin'in rahatsız edici hikayesi... Bu yıl herkesi şaşırtan, rahatsız eden ve bir o kadar da keyif veren bir oyun oldu. Bir anda herkesin konuşmaya başladığı Uykusuz isimli oyunu mutlaka izlemenizi öneririm. Yanınızda kağıt mendil götürmeyi unutmayın.Yöneten: Can CeylanYazan: Özgür ÖzgülgünOyuncular: Kimya Gökçe Aytaç, Poyraz Deniz Genç, Duygu Aktoprak
Şehir Tiyatroları'nda Ocak'ta 32 Oyun Sahnelecek
William Shakespeare’in yazdığı Alexandar Popovski’nin yönettiği Bir Yaz Gecesi Rüyası ile İsmail Kadare’nin yazıp, M. Nurullah Tuncer’in yönettiği Ölü Ordunun Generali repertuara eklenen yeni oyunlar olurken Ocak ayı içinde sahnelenecek diğer oyunlar ise;On İki Öfkeli Adam, Terzi, Şark Dişçisi, İsimsiz, Ocak, Para, Türkiye Kayası “Bir Göç Hikâyesi”, Cibali Karakolu, Zengin Mutfağı, Kerbela, Lillian, İstanbul Efendisi,Komşum Hitler, Sırça Hayvan Koleksiyonu, Vakti Geldi, “İlk Oyun”: Çürük Temel, Shakespeare, Hıdrellez, Sirke Tadında Böğürtlen Reçeli, Ölü Adamın Cep Telefonu ve çocuk oyunları; Pırtlatan Bal, Karagöz Balıkçı, Kedi ile Palyaço, Üç Kardeş ve Muhteşem Kurt, Balon, Bir Gün Ayakkabımın Teki, Harikalar Mutfağı, Boya Benek, Damlaların Dansı, Piti…
Sanatçılardan Kampanya: Kürkünü Çıkar, Vicdanını Giy
Alican Yücesoy, Ayça Varlıer, Bennu Yıldırımlar, Kenan Ece, Levent Üzümcü, Mert Fırat, Özge Özder, Özgün Uğurlu, Özgür Çevik, Serkan Altunorak ve Şebnem Bozoklu‘nun rol aldığı film, insanlık dışı metodların kullanıldığı kürk üretim süreçlerine ve kürk hayvanlarının maruz kaldığı işkencelere dikkat çekmeyi amaçlıyor.
Berkin Elvan Bir Yıl Önce Bugün Yaşama Veda Etti
Gezi eylemleri sırasında polisin attığı gaz fişeğinin başına isabet etmesi sonucu komaya giren ve 269 gün sonra yaşamını yitiren Berkin Elvan’ın ölümünün üzerinden 1 yıl geçti. 1 yıl içinde dava açılmadı... 14 yaşındaki Berkin, halkın, Hükümetin politikalarına karşı sokaklara döküldüğü bir Gezi direnişi günü, kahvaltı hazırlayan annesine, “Ekmek almaya gidiyorum” diyerek çıktı evden. Gaziler Sokağı’nı geçip Mithatpaşa Caddesi’ndeki fırına yönelince direnişi bastırmak için saldıran polisle karşılaştı ve polisin attığı biber gazı kapsülüyle başından vuruldu. 14 yaşında 45 kiloyken girdiği Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesinden 269 gün sonra 11 Mart günü 15 yaşında yaşam mücadelesini kaybetti...