onedio

TOKİ Haberleri

TOKİ ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. TOKİ ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

trend-arrow

Popüler İçerikler

Antik Kent Üstüne TOKİ Evleri!
İstanbul'da Hitit izlerinin bulunduğu Bathonea Antik Kenti'ni bakanlık ören yerine dönüştürmeyi hedeflerken TOKİ konut yapmak için başvurdu. TOKİ, 1. derece SİT olan bölgeyi de istiyor. Radikal gazetesinden Ömer Erbil’in haberine göre, İstanbul ’da ilk defa Hitit izlerinin bulunduğu Küçükçekmece Gölü kenarındaki Bathonea Antik Kenti kazılarının yapıldığı araziye TOKİ’nin konut yapmak istediği ortaya çıktı. Kültür ve Turizm Bakanlığı 2013 yılındaki Bathonea kazı sonuçlarını görünce araziyi kamulaştırarak ören yeri statüsüne almak istedi. Bu yönde raporlar hazırlandı, bilimsel gerekçeler belirlendi. Bakanlık, İstanbul’un ilk ören yeri için İstanbul Üniversitesi’ne de görüşünü sordu. Üniversite arazinin elinden çıkacağını anlayınca apar topar TOKİ ile anlaşma yolunu seçti. 9 Ocak’ta yapılan protokole göre, TOKİ üniversitenin Çapa ve Cerrahpaşa’daki binalarını yenileyecek, Avcılar’daki kampüste sosyal tesisler yapacak, bunun karşılığında da üniversiteye ait 7 parsele konut inşa edecek. TOKİ, 1. derece arkeolojik SİT alanında konut yapmak için İstanbul 1 Nolu Koruma Kurulu’na geçen hafta resmen başvurdu. Şimdi kurulun kararı merakla bekleniyor. Neolitik çağ izleri Kocaeli Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Şengül Aydıngün , 2006 yılında Küçükçekmece Gölü havzası içinde Kültür ve Turizm Bakanlığı izni ile 2 yıl yüzey araştırması yaptı. Buluntular oldukça ilginçti. Neolitik Dönem hatta Paleolitik Dönem buluntularına bile rastlayınca 2009 yılında bilimsel arkeolojik kazı için bakanlıktan izin aldı. Bu sırada da arazinin SİT dereceleri belirlendi. İlk iki yılık kazılarda önemli buluntular elde edildi. Bölgede sürdürülen yüzey araştırmaları ve kazı çalışmalarında 800.000 yıl öncesinden itibaren tarımın başladığı Neolitik Dönem, Tunç, Demir ve Antik Çağları (Helen, Roma ve Bizans) kapsayıp Osmanlı Dönemi sonlarına ulaşan kesintisiz bir zaman dilimine ait önemli arkeolojik verilerle karşılaşıldı. Bunlar arasında M.Ö. 7000’lerde Avrupa ’ya tarımın İstanbul üzerinden ulaştığını kanıtlayan çakmak taşından tarım aletleri, günümüzden 2700-2600 yıl öncesine ait iki antik liman ve dünyada keşfi yapılan üçüncü antik fener, Hititlere ait olduğu düşünülen 2 adet yapı adak heykelciği ile yine Hitit dönemi pişmiş toprak eserler, antik Roma yolları, Bizans sarnıcı, bazilika kalıntıları, yeraltı su kanalları bölgenin önemini ortaya çıkardı. Kazı, her geçen yıl daha da iyi sonuçlar vermeye başladı. Dünyanın en önemli 10 kazısı arasına giren Bathonea kazıları özellikle 2013 yılı kazı sezonunda arkeoloji dünyasının tüm dikkatlerini üzerine çekmeyi başardı.Öte yandan, Arazide İstanbul Üniversitesi bilimsel tarım uygulamaları yapıyordu. Üniversite kendisine ait 3. derece arkeolojik SİT alanında tekno-park yapmak istedi. Bu nedenle 1 No’lu Koruma Kurulu’na müracaat edilerek yaklaşık 200 hektarlık 4434, 4435, 5955, 5951 numaralı parseller 2010 yılında SİT’ten çıkarıldı. Çünkü arazinin bir tarafı 3. derece SİT alanıyken diğer tarafı 1. derece SİT alanıydı. Şimdi bu araziler konut yapımı için TOKİ’ye devredildi. İstanbul tarihine ayna 2013 yılı kazılarında ortaya çıkan bilimsel veriler Kültür ve Turizm Bakanlığı ile İstanbul Valiliği’ni de heyecanlandırdı. Bakanlık bölgenin ören yeri olması için uzmanlara rapor hazırlattı. İstanbul’un ikinci tarihi yarımadası olarak yeni bir turizm çekim merkezi olması planlandı. Efes, Troya, Bergama gibi ören yeri statüsü kazandırılarak bir yandan turistlerin bu bölgeyi ziyaret etmesi düşünülürken diğer yandan İstanbul’un karanlıkta kalmış dönemlerini açığa çıkarmak amacıyla bilimsel arkeolojik kazıların sürdürülmesi hedeflendi. İÜ apar topar devretti Bakanlık kamulaştırma yapmak için İstanbul Üniversitesi’ne geçen yıl sonunda görüşünü sordu. İstanbul Üniversitesi arazinin elinden çıkacağını anlayınca görüş bildirmek yerine apar topar TOKİ ile anlaşma yoluna gitti. 9 Ocak 2014’te üniversite ile TOKİ arasında protokol imzalandı. Bu protokole göre ‘‘İstanbul Üniversitesi’nin faaliyetlerini yürüttüğü Cerrahpaşa, Çapa ve Avcılar yerleşkelerindeki eğitim-öğretim ve hizmet binaları ile tescilli yapıların olası deprem risklerinin ortadan kaldırılması, modern tesislerde eğitim-öğretim hizmetleri ile diğer hizmetlerini sürdürebilmesinin temini için bu alanlarda eğitim-öğretim, sağlık, araştırma ve çevre düzenlemesinin yapılması ve inşa edilecek bu tesislerin finansmanının da üniversitenin atıl durumda olan Halkalı ve Avcılar’daki taşınmazları üzerinde proje gerçekleştirilmesi suretiyle mahsuplaşılmıştır.’’ Yerleşime uygun değil Yüzyıllardır göl kıyısı ve havza içinde yerleşen birçok medeniyete ait yapıların, yaklaşık 300 yılda bir depremlerle birçok kere yıkıldığı ve bölgenin bu nedenle terk edildiği arkeolojik kazı çalışmalarında bilimsel olarak ortaya konmuştu. Jeolojik açıdan yerleşmeye uygun olmayan bu alanın TOKİ tarafından yerleşime açılmak istenmesi de başka bir tezat oluşturdu. Diğer yandan TOKİ’nin konut yapmak istediği 4440, 4441 ve 4450 numaralı parseller ise 1. derece arkeolojik SİT alanı içinde kalıyor. 2863 sayılı yasa SİT alanlarında inşaat izni vermiyor. Aynı zamanda bu parsellerde Bathonea bilimsel kazıları devam ediyor. Ancak TOKİ tüm bunlar yokmuşçasına bu parsellerde konut yapmak için İstanbul 1 Nolu Kültür Varlıkları Koruma Kurulu’na müracaat etti. Aynı zamanda da Küçükçekmece ve Avcılar Belediyesi ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yazı gönderip görüşlerini sordu. Üniversite ile yapılan protokolün hatırlatıldığı yazıda şöyle denildi: ‘‘İstanbul Üniversitesi mülkiyetinde bulunan Avcılar ilçesi Tahtakale Mahallesi 4434, 4435, 4440, 4441, 4450, 5951 ve 5955 nolu parseller ile Küçükçekmece Halkalı Mahallesi 4651 nolu parselleri kapsayan alanlara yönelik hazırlanacak imar planı çalışmalarına altlık teşkil etmek üzere meri imar planları ile görüşlerinizi, projelerinizi, ileriye dönük planlarımızı idaremize bildirin.” Ömer Erbil | Radikal Kaynak: T24
Van'da Miting Sonrası Kavga: Polisin Ateşiyle 1 Kişi Yaralandı
Van'da Başbakan Erdoğan'ın parti mitinginin ardından AK Partililer ile BDP'liler arasında gerginlik çıktı. BDP'li gruba polis müdahale etti. Polis kalabalığı havaya ateş açarak dağıtmaya çalıştı. Bir kişi göğsünden vurularak ağır yaralandı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan , partisinin düzenlediği mitingi için Van’a geldi. Yoğun güvenlik önlemlerinin olduğu Van’da mitinge gelenlerin yanlarına getirdikleri su şişelerinin kapakları bile polisler tarafından alınarak atıldı. Miting alanı yakınında da BDP ’liler ile AK Partililer arasında kısa süreli bir gerginlik görüldü. Miting alanına doğru giden bir grup BDP’li, yine BDP’li yöneticiler tarafından güçlükle çevrildi. Yerel seçimlere kısa süre kala Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, miting için özel uçakla Van’a geldi. Başbakan Erdoğan’a eşi Emine Erdoğan ve Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay da eşlik etti. Başbakan Erdoğan’ı havaalanında Van’da bulunan AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, AK Parti Van Milletvekilleri Burhan Kayatürk, Fatih Çiftci, Mustafa Bilici, Gülşen Orhan tarafından karşılandı. Başbakan Erdoğan daha sonra partisi tarafından Beşyol meydanında düzenlenen mitinge katıldı. Başbakan Erdoğan’ın yapacağı miting öncesi Van’da güvenlik üst seviyeye çıkartıldı. Mitingin yapılacağı Beşyol Meydanı ve çevresi polis barikatları ile çevrilirken, vatandaşlar tek tek aranarak güvenlik noktalarından geçirildi. Arama yapan polisler kadınların çantalarındaki parfüm, keçeli kalemleri çıkartıp atarken, vatandaşların ellerindeki su şişelerinin de kapakları yine polisler tarafından açılarak atıldı. POLİSLERE YAKA KARTI Mitingde görev yapan polislere de yaka kartı takmaları dikkat çekti. Polis memurlarının mavi, amirlerin ise sarı renkli kart taktı. Mitingin yapılacağı Beşyol Meydanı yakınındaki Cumhuriyet Caddesi’nde de BDP’liler ile Ak Partililer arasında kısa süren gerginlik görüldü. Nedeni belli olmayan gerginlik yine BDP’li yöneticiler tarafından önlendi. MİTİNGİN ARDINDAN POLİS ATEŞ AÇTI: 1 YARALI Van’da Başbakan Erdoğan’ın parti mitinginin ardından AK Partililer ile BDP’liler arasında gerginlik çıktı. BDP’li gruba polis müdahale etti. Polis kalabalığı havaya ateş açarak dağıtmaya çalıştı. Bu sırada, bir otelin restoran bölümünde çalıştığı öğrenilen, Kadir İnan isimli genç bir işçi göğsünden vurularak ağır yaralandı.. (Osman BEKLEYEN- Gülay ÖZEK- Murat ÇAĞLAR- Özcan ÇİRİŞ / DHA)
Küçük İskender: Ahlak İçin Seksten, Bağımsızlık İçin Özgürlükten Vazgeçemezsin
Şair küçük İskender: Birbirlerine ekranda küfreden liderlerin temsil ettikleri partilerin sokaklarda hoşgörülü, neşeli şarkılarda fink atması ayrı bir ironi Şair küçük İskender , 'Ruhu iyileştireyim derken bedeni öldürüp dışlayamazsınız. Tersi de geçerli. Ahlak derken seksten, bağımsızlık derken özgürlükten vazgeçemezsiniz. Hayat böyle bir şeyi' dedi. Twitter yasağına da değinen iskender, 'Twitter, Youtube, Facebook derken toptan çözüme gidip yakında elektriği yasaklayabilirler. TOKİ de konforlu mağaralar yaparsa yerleşir, geçinir gideriz' ifadesini kullandı.Şair küçük İskender, Türkiye'deki şiirden, ahlaktan, özgürlükten, Gezi olaylarıdan ve Twitter yasağına kadar birçok soruya yanıt verdi. Çınar Oskay 'ın sorılarını yanıtlayan İskender'in Hürriyet'te yer alan söyleşisinin ilgili bölümü şöyle: Türkiye’nin bugünleri bir şaire ne hissettirir? Muhafazakâr ya da vurdumduymaz bir şairseniz bir sıkıntı yok elbette. Ama benim gibi hayatın her an ileri ve daha güzele, eşitliğe doğru gitmesinden yana olanlar için kapan. Kapan diyorum çünkü sizi av gibi görüp peşinize düşen avcılar var. Ölümünüzün önlerindeki engelleri kaldıracağını savunan bir zihniyetin gitgide hakim olduğu bir darboğaz da denilebilir. Pencerenizden içeri giren seçim şarkıları, televizyon haberleri sizi nasıl etkiliyor? Birbirlerine ekranda küfreden liderlerin temsil ettikleri partilerin sokaklarda hoşgörülü, neşeli şarkılarda fink atması ayrı bir ironi. Zaten uzun zamandır haberleri sosyal medyadan izlemeye gayret ediyorum sahiciliği açısından. Penceremden içeri sızmaya çalışan şarkıları da kendi müzik arşivimdeki şarkılarla bastırarak akıl sağlığımı korumaya çalışıyorum. “Bu hızla 3-5 yıla kalmaz topluca Ortaçağ’a gireriz” demiştiniz. Girdik mi, daha var mı? Girmez miyiz; hatta o hızla arka kapıdan çıkıp daha da geriye düştük. Twitter, Youtube, Facebook derken toptan çözüme gidip yakında elektriği yasaklayabilirler. TOKİ de konforlu mağaralar yaparsa yerleşir, geçinir gideriz. ‘ Underground Otopark kitabında “Çocukken ülkenin, dünyanın bu hale geleceğini hiç tasavvur ettiniz mi? Aklımın ucundan bile geçmedi” diye yazdınız. Gerçekten o zamanlar daha mı iyiydi dünya? Sanırım ben daha iyiydim, biz daha iyiydik. Yoksa dünyanın anormal yükselişi doğanın çöküşü anlamına geliyor. İnsanın evrimi ne kadar büyük bir tehlikeyse asıl korkuncu da büyümekle yaşlanmayı karıştırıp o telaşla irili ufaklı diktatörlere dönüşmesinde. Küçücük bir çocuktan korkan iktidarlar, sevginin düşmanı şizofren çeteler oluşturduk; teselliyi de çoğunluğun desteği sanıyoruz. Yeniden Dostoyevski okumaya başlamak gerekiyor belki deBugünlerin 80’lerden, 90’lardan, 2000’lerden farkı ne? 80’lere laf yok; acımız kadar neşemiz de büyüktü. 90’larda liberalizmin başımıza bela olacağı endişesine Tarantino güldü geçti yine de. Derken 2000’lerin milenyum sarhoşluğuna kapıldık. Bilmiyorduk ki başkaları içindi milenyum; bizim coğrafyamız ise uranyuma girdi. Yani karanlığa, ölüme, baskıya, sonunda da cinayetlere, katliamlara... Küçük Amerika olmaktan sıkılıp küçük Almanya tadına ulaştık. Ama bildiğin Nazi Almanyası. Başbakan Erdoğan sizi şair olarak bir şekilde etkiliyor mu? Ne bileyim, mesela gün içinde aklınıza geliyor mu? Sesinin inceldiği mitingler filan sizin algı dünyanızda nasıl yer buluyor? İçindeki gerçek sesi bulmuş olabilir belki -ilginç bir ton yakalamış çünkü, tıbbi açıdan bakmalı birileri.- Beni birey olarak değil, yaptıkları açısından ilgilendiriyor kendisi; vefa ve vicdan kavramlarına getirdiği postmodern açılım birçok ailenin çöküşüne sebebiyet verdiyse karakter olarak şüphesiz her sanatçı için bir figürdür. Yeniden Dostoyevski okumaya başlamak gerekiyor belki de. Ya iktidarın yeni dili? Egemen Bağış’ın ‘nekrofiller’ benzetmesi… Başbakan’ın “Bunlar utanmasa uçak için de ‘ekmek almaya gidiyordu’ diyecek” sözleri? Tıp eğitimimi psikiyatri servisindeki hastaların tedavisini aksattığım, bozduğum iftirası yüzünden bırakmıştım biraz da; bana o günleri hatırlatan şeyler yaşıyorum. Yani bir dil, bir akıl ve bir gövdenin sacayağı vazifesi göremediği varoluşlar. Bu tuhaflıklar umarım ilerde ulusal bir ironi performansı yapmamız için yeterli malzeme ve mümkün mertebe direnç sağlar hepimize. “Faşizme karşı tıpkı bir hayvan gibi davranmalıyız” sözleriyle ne demek istediniz? -Hayvan derken saldırgan, vahşi, akılsız anlamında kullanmıyorum; gezegenine uyumlu, dürüst, doğası gereği güzel anlamına getiriyorum lafı. Bazı insanlarla beraber yaşayacağıma, çalışacağıma hayvanlarla işbirliğine gidip öze dönerim gibi fazla naif bir yanım da var hâlâ. Bu dönem fikir-sanat hayatımızı nasıl etkiledi? Çıkan filmleri, şarkıları, kitapları nasıl buluyorsunuz? Bir tiyatrocu dostumuz haklı nedenlerle yurtdışına giderken diğerine yeni olanaklar veriliyorsa olan biteni okuyan yeni bir zihniyet kandırılamaz elbette. İçimdeki his yakında kimi mizah dergilerinin de ağır cezalarla, vergilerle kapatılacağının sinyalini veriyor. Daha da siyahlara bürüneceğiz. Ama gitgide matem artar, karalar bağlayanlar çoğalırsa karanlık ve o karanlıkta saklanan farklı fikirlerin hareket alanı da genişler. Genç sanatçıların iyi işlere yöneleceğini, sertleşeceğini ümit ediyorum. Biraz hayal kuralım... Bir sabah uyandınız. Türkiye, istediğiniz gibi bir ülke olacak. Sokakları, mimarisi, insanları, gündemi... Böyle bir ülkeyi anlatır mısınız bize? Birileri cennet diyor ona, birileri de ütopya. Öyle bir Türkiye’yi hayal edebilecek kadar ne yeteneğim ne de görebilecek kadar ömrüm var. Güzel bir ülkeyi anlatacak kadar güzeldir lisanımız, güzel bir ülkeyi inşa edebilecek kadar güzel insanlarsak tabii. Sıkıntımız orada. “Okumadan sokağa çıkmayın” diyeceğiniz kitaplar, şiirler var mı? Her kitap okunmayı hak eder bence. Elbette seçiciyim ama kimi söylesem diğeri alınır. Şiirsel söylersek “Kimi sevsem öteki küsüyor” gibi bir durum. Edebiyatseverlik böyle bir nazı, kıskançlığı bertaraf etmek işte. Yine de şiirin büyüsü bambaşka. Düzyazının öğüt verdiği yerde şiirin baştan çıkartıcılığı önemli. Edebiyat hayatınızın en zevkli anı hangisiydi? Şair olarak Amsterdam’a davet edilmem ve orada yaklaşık bir ay yaşamam geliyor aklıma. Gerçekten iyi gelmişti. İnsanlar gülümsüyordu. Özgürlük haddini aşmıştı. Bu yaşıma kadar mutluluğu bir kez orada hissetmiş olabilirim. Kediler, akasya ağaçları, vapur, yağmur, Büyükada… Bizim yazarlarımız, şairlerimiz biraz uslu mu? Biz mi öyle sanıyoruz? Siz bu durağan dünyadan kopma isteği duydunuz mu? Asya, Avrupa, Amerika derken Afrika’yı atladığımı fark ettim; belki en azından bir Fas yolculuğu olabilir ilerde. Baharat kokusu mu, sıcak mı, çöl mü çekiyor beni, bilemiyorum. Burroughs etkisi de olabilir. Yahut ‘Afrika Dahil’ diyen bir Cemal Süreya rüzgârı. Belli mi olur bir Rimbaud bulurum kendime oralarda arkadaş, Afrika’nin göbeğine yerleşip bir bakkal açarız. Sence durulmaya niyetli miyim? Yola devam! Hayatınızın romanı hangisi peki? Bizim kuşağı Oğuz Atay’ın ‘Tutunamayanlar’ı vurdu. Ne gariptir ki kızıyla Cerrahpaşa’da beraber okuduk; sanırım o doktor olmuştur, ben buralara geldim. Ardı sıra Latife Tekin romanları. Şimdilerde ise Hakan Günday, Emrah Serbes gibi müthiş kalemlerin ateşi. Âşık olmak zorlaştı mı? Neye âşık olduğunla ilgili bu. Eskiden boş zaman sosyoloji diye bir meseleyle ilgilenmiştim. Aşk oralarda samimi ve elzem. Ya evlilik? O tür zararlı alışkanlıklarım yok. Dostluklar, ilişkiler nasıl evrildi? Tomris- Turgut Uyar’ınki gibi evlilikler, aşklar kaldı mı? En son, Orhan Veli’nin büyük aşkı Nahit Hanım’a yazdığı mektupları okudum. Aşka mı üzüldüm, o dönem mi içimi burktu; ama sersem etti beni. Sahicilikle ilişkili. Özlemle ilgili. Arkadaşlıklar örgütlenmeye benziyor biraz. Zamana karşı koymak, zamanı birlikte şenlendirmek için kurulmuş küçük örgütler işte sorduğun dostluklar, aşklar. Kundaklamayı sevmem “Şiir, küçük mutlulukları, ayrıntıda kalan hüzünleri, bir çiy damlasının falanını-filanını aşalı, buralardan gideli çok zaman geçti” diye yazdınız. Hayat şiire olan duyarlılığı öldürdü mü? O ifade tarzı terk edildi sadece. Dobralık ile teknoloji, hız ile masumiyet birbirine nüfuz etti. Devasa hayat yangınına itfaiye geç geldi; artık ortadaki kül ve enkazı eşeleyerek insanlığımızı bulmaya çalışıyoruz; biraz o yüzden kirliyiz. Siz ender şair gibi şairlerdensiniz galiba. Bohem, dağınık, özgür… Nasıl bir hayat böylesi, öykünelim mi? Emir/komuta zinciriyle aranız yoksa hiç de fena değil; bohem ve özgür kısmı doğru da dağınıklığımın çerçevesi var. Çok zengin nasıl para saçmazsa bu denli imgeyi biriktirenin de bonkör, müsrif ya da tatlı serseri olması imkansız. Sorumluluklarımı, ödevlerimi ihmal etmemeye çalışırım. Baktım ki boğuyorlar, içime çekilirim. Edebiyatla ilgilenmeseydim de böyle bir hayatı isterdim. Her iki anlamıyla da kundaklanmayı sevmem. Türkiye’de eşcinsel olmak nasıl bir durum? Eşcinsel kesimin ‘Yeryüzünde bir azınlık güç olarak iktidar karşısında daima muhalif sosyalist kanatta mücadele verdiğini’ yazdınız. Gezi’deki LGBTİ direnişçileri, sonrasında geniş bir kitlenin katıldığı ‘Gay pride’ bir farkındalık yarattı mı? -LGBTİ, her şeyden önce tüm dünyada heteroseksizmin faşizmiyle mücadele eder; kimseyi dışlamamayı ilke edinmiş, içselleştirmiştir. Arkadaşlarımız Gezi’de ve sonrasında bunun en başarılı örneklerini sergilediler. Direnişi ve ölçülü mizahı yan yana getirdiler. ‘Yasak Ne Ayol’ bugün çoğu insanın dilinde. Onlar sadece benim değil, hepimizin dostu. Bunu fark edenler dünyayı sevmeyi öğreneceklerdir. Türkiye’deki heteroseksist şiddeti kırmak mümkün mü? Dürüst konuşalım; umudum yok. Öncelik de kazandıramıyoruz. Doğruya doğru ülkemizde çözüm bekleyen bir sürü acil meselemiz varken bu sanki biraz ‘fazla’ görünüyor kimilerine. Tabii ki “Her şey düzelsin, size de bir güzellik yaparız” gibi bir kepazeliğe ödün vermek de ağır. Gezi sizde şiir yazma isteği uyandırdı mı? Ölen kişilerin arkasından veya toplumsal çıkışları takiben şiir yazmak tedirgin ediyor beni; yazanlara bir şey diyemem ama ben sanki pastadan pay alıyormuşum gibi hissediyorum. Örneğin Ali için, Berkin için, Ethem için şiir yazarsam biri çıkıp “Onlar ölürken yanında yoktun” diyecek diye ürküyor ve hak veriyorum bu siteme. Bugün Türkiye’de seçim var. Yeni bir dönem... İnsanlara bu pazar günü, bir şiirle veda etmek ister misiniz? Şiirsel bir aforizmamı paylaşayım: “İyi şaire sormuşlar: “Usta, diğerleri çırpınsa da senin gibi yazamıyorlar; nedendir?” İyi şair yanıtlamış: ”Meseleyi et olarak gören göz için kasap ile cerrah arasında fark bulunmadığındandır.“ Bu farklılıkları fark edenlerin kazandığı bir dönem olur umarım.T24
Satılık Hacettepe Üniversitesi!
Hacettepe Üniversitesi, Ankara’nın en gözde yerlerinden olan Beytepe’deki 350 dönüm arazisini satışa çıkardı. Hacettepe Üniversitesi Rektörü Murat Tuncer, 12 Eylül darbesinin ardından Genelkurmay’a tahsis edilen araziyi büyük uğraşlardan sonra yeniden üniversite bünyesine aldırmayı başardı. Ancak Tuncer’in önerisiyle Üniversite yönetimi, Hacettepe Üniversitesi Hastanesi’nin biriken 250 milyon liralık borcunu ödemek ve yeni yatırımlarını finanse etmek gerekçesiyle, Başkentin en kıymetli bölgesinde yer alan yaklaşık 350 dönümlük araziyi satma kararı aldı. Rektör Tuncer, öğrenciler ve üniversite hocalarıyla Eylül ayında bir toplantı yaparak, Üniversite Yönetimi olarak Beytepe’deki araziyi satma kararı aldıklarını açıkladı. Sert tartışmaların yaşandığı bu toplantıda, hem akademisyenler hem de öğrenciler arazinin satışına itiraz ettiler.“DÖRT YÖNTEM VAR, BİZ DOĞRUDAN SATIŞI SEÇTİK” Öğrenci Kolektiflerinin kayıt altına aldığı toplantıda Rektör Tuncer, öncelikle arazinin imar geçmesi durumunda değerinin 1 ila 1.5 milyar lira olacağını söyledi. Arazinin 4 yöntemle değerlendirilebileceğini belirterek bunları şöyle açıkladı:  “Birinci yöntem, yeterlilik alan firmayla gelir paylaşımı anlaşması; bununla alışveriş merkezi, iş merkezi gibi çağdaş donatılarla uzun vadeli gelir elde etmek mümkün. İkincisi TOKİ ile hasılat paylaşımı modeline girmek. Gazi Üniversitesi Çukurambar’daki arazisini bu şekilde değerlendirdi; TOKİ onlara 60 milyon verdi; kendisi 800 milyona sattı. Üçüncüsü kamu özel ortaklığı. Ancak bu durumda Başbakanlık onayı gerekiyor ki, bu yöntem bizim açımızdan biraz sıkıntılı. Dördüncüsü de doğrudan satış. Net olarak satıp paranız size kalıyor. Yönetim kurulu ile tartıştık bunun daha uygun olacağı karar verdiler.”ALİ İSMAİL ORMANI OLSUN! Rektör Tuncer’in bu açıklamasından sonra söz alan akademisyenler ve öğrenciler, yönetime sert eleştiriler yönelttiler. Eğitim ve bilim kurumu olan üniversitenin rant yaratmak, gelir elde etme peşinde koşmak, yeşil alanları ranta talana açmak yerine; bilim üretmesi gerektiğini söylediler. Bir öğrenci Gezi Parkı olaylarında polis tarafından öldürülen üniversite öğrencisi  Ali İsmail Korkmaz’ın adının verileceği bir ormana dönüştürme teklifinde bulunarak, “Üç beş ağaç için öldü Ali İsmail, bari burada üniversitenin ormanında yaşasın” dedi.TÜRK TELEKOM FAKÜLTESİ YAPIN Bir başka öğrenci ise devletin, Hazinenin görevinin üniversiteyi, bilimi, hastaneyi desteklemek olduğunu belirterek, “Biz bu gerçeği bir kenara bırakmış, para peşinde koşuyoruz.  Ben daha çok para getirecek formüller biliyorum; Edebiyat Fakültemize reklam alalım; Türk Telekom Edebiyat Fakültesi olsun. Yemekhanemize de reklam alalım, adını Ülker Yemekhanesi olarak değiştirelim. Üniversite her sıkıştığında arazisini mi satacak? Bu nereye kadar böyle gidecek” diye konuştu.Rektör Tuncer, bu eleştiriler üzerine, hastane borçlarından, yarım kalan bina inşaatlarından söz etti. Gelir yaratmak zorunda olduklarını anlattı. Öğrenciler, böyle bir kararın sadece yönetim tarafından alınamayacağını; üniversitenin tüm bileşenlerinin katılacağı geniş bir toplantı yapılarak, arazi konusundaki tasarrufun burada alınması gerektiğine dikkat çektiler.“İMAR GEÇSE DEĞERİ 3 MİLYAR!” Arsanın imarsızken satılması yerine imar geçtikten sonra satılması halinde değerinin 2 ila 3 milyar liraya çıkacağı da iddia ediliyor.“EĞİTİM İÇİN KAMULAŞTIRILDI, SATILAMAZ, PARASIYLA BORÇ ÖDENEMEZ' Maliye Bakanlığı Milli Emlak yetkilileri, Hacettepe’nin Beytepe Bulamaçlı Mevkii’ndeki arazinin 1970’li yıllarda, şahıslardan eğitim amacıyla alınarak, kamulaştırıldığına dikkat çekerek;  “Üniversite bu araziyi satamaz. Çünkü bu arazi, onların kendi gelirleriyle elde ettikleri bir arazi değil. Eğitim amacıyla onlara tahsis edilmiş bir arazi” yorumunda bulundular. Ayrıca yetkililer, bu arsanın satışından elde edilecek paranın döner sermaye bütçesine aktarılamayacağına dolayısıyla da hastane borçlarını kapatmak için kullanılamayacağına dikkat çektiler.İLK İHALE ARALIK’TA Ancak arazinin satışına ilişkin kararlılığını sürdüren Üniversite Yönetimi, ilk ihaleye 12 Aralık 2013 tarihli Resmi Gazete ilanıyla çıktı. İhale günü olarak 24 Aralık 2013 tarihi belirlenirken, 6 kalem arsa için toplam muhammen bedel  889 bin lira olarak ilanedildiyse de teklif veren çıkmadı.17 Ocak’ta Resmi Gazete’de ikinci ihale ilanına çıkıldı. Bu kez toplam muhammen bedel 801 bin liraya indirildiyse de 30 Ocak’ta yapılan ihalede yine teklif olmadı. 28 Mart’ta Resmi Gazete’de yayımlanan üçüncü ihale duyurusunda ise ihale günü 8 Nisan olarak ilan edildi. Muhammen bedel ise değişmedi.'DÜNYA ÜNİVERSİTESİ KALABİLMEK İÇİN 600 MİLYONA İHTİYACIMIZ VAR' Hacettepe Üniversitesi Rektörü Prof. Murat Tuncer, görevi devraldığında eski yönetimin hesapsız harcamaları nedeniyle 270 milyon lira borç devraldıklarını, şu anda da 238 milyon lira borçları bulunduğunu söyledi. Hem bu borcun kapatılması hem de eğitim, nükleer mühendislik, hukuk, inşaat, çevre mühendisliği fakülteleri ile  nüfus etütleri merkezi yatırımı için 600 milyon lira finansman ihtiyacı olduğunu vurguladı. Tuncer, 'Dünya üniversitesi olarak kalabilmemiz, daha çok bilimsel araştırma yapabilmemiz için tabii ki paraya ihtiyacımız var. Bunun için de bu arsayı satmak zorundayız. İmarsız olarak ihaleye çıktık ama ihale günü satışı imarlı fiyattan yapacağız. 850 ila 1 milyar lira iyi bir fiyat olur. Rekabet oluşursa 1.5 milyar liraya kadar çıkar. Bu araziyi satamayacağımız söyleniyor. Peki Hacettepe'nin 3.5 milyon metrekarelik arsası nasıl oluyor da Bilkent üniversitesi tarafından kullanılıyor, hem de üzerinde Emlak Konut'un konutları, oteller, alışveriş merkezleri bulunuyor? Üniversitenin ayağa kaldırılması için bunların değerlendirilmesi gerekiyor. Kolektif öğrenci arkadaşlar, orman yapalım, deyince ben de Polatlı'daki 1 milyon metrekarelik yerimizi gösterdim, buyurun ağaç dikin, dedim. Kimse gelmedi' dedi.  Kaynak: Hürriyet
TOKİ, Marmara Üniversitesi'nin Arazilerini Satıyor
Marmara Üniversitesi, fakülte ve birimlerini Maltepe'deki yeni kampüse taşımaya başladı. Nişantaşı, Validebağ, Halkalı, Bahçelievler gibi İstanbul'un emlak değeri en yüksek semtlerindeki araziler ise TOKİ eliyle satılacak. Radikal'den Gülden Aydın'ın haberine göre, Maltepe'deki yeni kampüse taşınacak olan Marmara Üniversitesi'nin arazileri TOKİ tarafından satılacak. Marmara Üniversitesi’nin Maltepe Başıbüyük’teki 3.000 dönümlük yeni kampüsünün inşaatı, hızla devam ediyor. Haydarpaşa’daki 7 bin öğrencili Tıp Fakültesi, geçtiğimiz şubatta Maltepe’ye taşındı bile. Diş Hekimliği Fakültesi binası ise bitmek üzere. Sağlık Bilimleri Fakültesi (Hemşirelik, Ebelik, Diyetisyenlik, Fizyoterapi, Hastane Yöneticiliği)’nin temeli mayıs, Eczacılık Fakültesi’nin temeli ise Haziranda atılacak. Nişantaşı’ndaki Diş Hekimliği ile İletişim fakülteleri, önümüzdeki haziranda geçici olarak Haydarpaşa’ya taşınacak. Maltepe’deki şantiye görevlileri, “Fakülteler peyderpey yapılıyor. İnşaatı biten buraya taşınacak” diyor. Tıp Fakültesi’nin yapımını üstlenen ZEK-SAN, Van Erciş ve TOKİ Elazığ afet konutları, TOKİ Denizli; Diş Hekimliği Fakültesi’ni yapan iki firmadan RG, Adalet Bakanlığı ile Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, TANK Yapı ise Milli Savunma Bakanlığı’ndan aldığı önemli ihalelerle tanınıyor. Arazi askeriyenin Maltepe Başıbüyük’teki kampüs projesi, askeri tesislerin taşınması gündeme geldiğinde ortaya çıktı. 2011’de, içinde Kenan Evren Kışlası’nın da bulunduğu arazi, O dönem Kara Kuvvetleri Komutanı olan Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun desteğiyle Marmara Üniversitesi’ne verilmiş. Kıvrıkoğlu, müteahhitlerin göz diktiği adalar ve Marmara Denizi manzaralı bu değerli arazide bilim kurumunun yer almasını olumlu bulmuş.TOKİ, İstanbul ’un Anadolu ve Avrupa yakasındaki 14 kampüsünden boşalan arazileri ihaleyle satacak. Yeni AVM ve rezidanslarla betonlaşma gündeme gelecek. TOKİ Başkanlığı, görüşmelerin seyri hakkında “Marmara Üniversitesi ile protokol çalışmalarımız, taslaklar üzerinde karşılıklı görüşmelerimiz devam ediyor. Henüz imza aşamasına gelmedik” diyor. Rektör Gül: Satış değil takas Marmara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. M. Zafer Gül, boşalacak arazilerin akıbetini anlattı: “Üniversitemizin tüm arazileri, Milli Emlak’tan tahsisli. Dolayısıyla satılması değil, kurumlar arası takası söz konusu. Yeni kampüs, Maliye Bakanlığı’na bağlı Milli Emlak Genel Müdürlüğü’nün arazilerine yapılıyor. Üniversite olarak bizim ihaleye vermemiz, para işlerine girmemiz söz konusu olamaz. Araziler bize ait değil. Kamu arazileri. TOKİ eliyle satışa çıkarılmasını sağlayan Milli Emlak’ın bağlı bulunduğu Maliye Bakanlığı. Üniversitemizin satışla bir ilgisi yok. TOKİ ile başlayan protokol görüşmelerine Maliye Bakanlığı, Milli Savunma Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve üniversitemiz katılıyor. Yerel seçimler nedeniyle duran görüşmeler haziranda bitecek ve imza atılacak. İşlemler tamamlandığında kamuoyuna duyuracağız. Askeri arazideki inşaatlara başlamak için kışlanın taşınmasını bekliyoruz. Üniversitemizin 75 bin öğrencisi, 3 bini akademik kadro 5 bin personeli var. Maltepe’de bir teknokent kuruyoruz. Yeşil kampüs, akıllı binalar… Tepeye rüzgâr türbini ve gözlemevi kuracağız. Türkiye ’de rol model olmak istiyoruz. Sağlık Bilimleri kampüsünü Avrupa Yatırım Bankası’ndan aldığımız 35 milyon Euro ile yapıyoruz. Depremden etkilenmeyen raylı sistemli, en ileri ameliyat tekniklerinin kullanıldığı 720 yataklı hastanemiz eylülde açılacak. “ İşte o araziler Göztepe: 147 dönüm, Üsküdar (Bağlarbaşı): 39 dönüm Üsküdar (Validebağ): 50 dönüm Nişantaşı: 24 dönüm Bahçelievler: 4 dönüm, Halkalı: 1.182 dönüm, Kartal: 1.000 dönüm, Selimpaşa: 11 dönüm. Toplam: 2.457 dönüm.CNN Türk
CHP Milletvekili Binnaz Toprak: 'Erdoğan Halkın Adamı'
Seçim sonuçlarını ve CHP'yi değerlendiren CHP İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Binnaz Toprak, Habertürk’ten Kübra Par’a konuştu. CHP milletvekili Toprak şunları söyledi: Yerel seçimlerin ardından 3 hafta geçti ama tartışmalar bitmiyor. Muhalefetin beklentisi; yolsuzluk iddiaları, tapeler, Twitter ve Youtube yasakları gibi yıpratıcı etkenlerle AK Parti’nin oylarının düşmesi yönündeydi ama beklenen olmadı. MHP ve BDP oylarını artırsa da CHP’nin yüzde 30’ları aşamaması çok eleştirildi. Peki Türkiye’nin kurucu partisi olmasına rağmen CHP kabuğunu neden kıramıyor, seçim haritasını neden değiştiremiyor? Muhafazakâr kesimle niye temas kuramıyor? Ne olacak bu Beyaz Türklerin hali? Prof. Binnaz Toprak’la buluştum, CHP Milletvekili gömleğini çıkarıp siyaset bilimci kimliğiyle seçim sonuçlarını değerlendirmesini istedim. Çuvaldızını iktidara batırsa da özeleştiri yapmaktan, CHP’nin eksiklerini sıralamaktan kaçınmadı… Seçim sonuçlarını nasıl değerlendirdiniz? Bu rakamları bekliyor muydunuz? CHP’nin çok büyük bir sıçrama yapacağını düşünmüyordum. 1950’den beri seçmen hep sağ partilere oy veriyor. Yüzde 30 psikolojik eşikti, aşarız diye düşünüyordum, olmadı. Türkiye’de iki kesim var. 3’te bir daha kentli, eğitimli, modern, laik ve sola yakın. Kalan 3’te ikisi ise daha az eğitimli, dar gelirli, taşralı, kendini sağ çizgiye yakın görüyor. Böyle bir sosyolojik tablo varken CHP’nin yüzde 40’lar alması çok zor. Dünya konjonktürü de buna uygun değil. Ecevit’in yüzde 40’lar aldığı dönemde tüm dünyada sol yükselişteydi. Sovyetlerin dağılmasıyla sol bütün dünyada bocaladı. 80 Darbesi Türkiye’de solun belini kırdı. 79 İran devriminden sonra İslamcı söylem kentlerin çeperlerinde yaşayanlara devrimci bir alternatif olarak göründü. Zamanında solun olduğu yerlere İslamcılar yerleşti. Bunda kendi çabalarının büyük olduğunu da kabul etmek lazım. Bu konjonktürü göz önüne almadan CHP’yi eleştirmek haksızlık. “DİNDAR KESİM AK PARTİ DÖNEMİNDE KENDİNİ ONURLU VE EŞİT VATANDAŞLAR OLARAK GÖRDÜ”  AK Parti başarısında muhafazakâr söylem mi yoksa ekonomik nedenler mi daha baskın? Dindarlık da önemli ekonomik çıkarlar da. Mitinglerde Başbakan için çıldıran başörtülü kadınların olması tesadüf değil. AKP onlara ilk defa bu ülkenin onurlu eşit vatandaşları olduklarını hissettirdi. Başbakan’ın onların anlam dünyasına hitap eden bir tarafı var. Hayat boyu Türkiye’nin elitleri tarafından aşağılanmış küçük görülmüşseniz, sizi üste taşıyan bir iktidarı tabii ki desteklersiniz. Refah Partisi döneminden itibaren o güne kadar kendi halinde yaşamış mütedeyyin kesimin başörtülü kadınları mobilize oldu, kapı kapı dolaştı. Bu çok oy getirdi. Sünni ve Müslüman olmanın da büyük payı var tabi. İnsanlar bir arkası varsa iş bulabileceğini düşünüyor. Bugün devlet dairelerindeki temizlik işlerine kadar “yandaş” değilseniz iş bulmanız çok zor. Ekonominin payı olmuştur ama asıl etmen toplumun kutuplaşmasıydı. “Aman sıkı duralım, Başbakan’a sahip çıkalım” dediler. Yolsuzluk iddialarını görmemiş olmaları mümkün değil. “Bal tutan parmağını yalar” hesabı; “çalıyor ama iş de yapıyor” diye düşündüler sanırım. Partilere bağlılığın tek bir nedeni yok. Fakirseniz bulgur makarna getiren partiye elbette oy verebilirsiniz. Biz aile sigortası önerdik, hayali bir şey gibi geldi. İnsanlar sağlık sigortasından ya da bize çirkin görünen TOKİ’lerden çok memnun. Hayatında ev sahibi olamamış insanlar için hoş herhalde. Tayyip Erdoğan karizmatik bir lider. Halk adamı olmasının payı var. Yaptıkları iyi şeyleri göz ardı etmek gerekmez. Fakat kutuplaşma siyaseti güdüyorlar ve her seferinde mağduru oynuyorlar. Bu sefer de mağdurlar çünkü “paralel yapı” var. Siyasi strateji açısından zekice değil mi? Oy için bunu yapmak doğru değil. Türkiye bu söylemlerle çok kutuplaşıyor, insanlarda nefret birikiyor. Daha öne “AKP ekonomiyi iyi yönetti” demiştiniz… Türkiye ekonomisi tabii ki büyüdü ama AKP olmasaydı da büyüyecekti. Ecevit hükümetinde Kemal Derviş’in başlattığı politikaları devam ettirdiler. Geçen zamanda gelir dağılımı bozuldu, uçurum açıldı. Önümüzdeki süreçte giderek otoriterleşen politik ortam yabancı sermayeyi kaçırabilir ve ekonomik kriz çıkabilir. Fakat AKP’nin en önemli başarısı nedir diye sorarsanız, orduyu siyasetin dışına çekmesidir. Türkiye’de bugün siyaset sıkışmışsa bunun nedeni 1980 darbesi ve ordunun siyasete müdahalesidir. “CHP DEĞİŞİYOR AMA HEMEN SONUÇ ALMAK ZOR” CHP’nin uzun süredir birinci parti olamamasını neye bağlıyorsunuz? Tek Parti döneminden kalmış, “CHP vesayetçi ve darbe yanlısıdır, din düşmanıdır” diye önyargılar var. CHP’nin muhafazakâr kesimle temas kuramadığı doğru değil mi? Doğru ama temas kurmak için çaba sarf ediyor. Kemal Kılıçdaroğlu “Bizim kılık kıyafetle işimiz yok, isteyen istediği gibi giyinir” sözünün ertesi günü YÖK Başkanı üniversitelerde kılık kıyafetin serbest olduğunu açıkladı. CHP içinde farklı görüşler var ama partinin gidişatına bakmak lazım. Başörtüsü meselesine ses etmedik. Memurlara ve milletvekillerine serbest bırakılmasıyla kıyamet kopacak sandılar ama kopmadı. Laik hukuk, laik eğitim Türkiye’nin kazanımlarıdır, bunlardan elbette vazgeçemeyiz. Ama bu mütedeyyin kitlenin dışlanması anlamına gelmez. Başörtüsüne ses çıkarmamak, muhafazakâr kesimi ikna etmek için yeterli mi? Laiklik konusunu uzun yıllar siyasetinin merkezine koymuş bir parti şimdi farklı bir tutum almaya çalışıyor. Bunun parti içinde ve halk tarafından bugünden yarına kabul görmesi, hemen oya dönüşmesi mümkün değil. Muhafazakâr kesim, CHP iktidara gelirse eski ayrımcı reflekslerin geri gelmesinden ve bu dönemde kazandıkları hakları kaybetmekten mi korkuyor? Bilmiyorum, olabilir. “Kindar nesil” lafını Başbakan kullandı. Sosyal medyaya baktığınızda büyük bir nefret söylemi var. CHP’nin oturup Güneydoğu’da, Orta Anadolu’da, Karadeniz’de neden oy alamadığına kafa yorması lazım. CHP için “halka yakın değil” eleştirisi de yapılıyor. Parti örgütlerine gitseniz, elitist diyebileceğiniz bir iki kişiyi zor bulursunuz. Aksine çok halktan insanlar. Bu önyargıları kırmak zaman alacak. CHP’nin bundan önceki kadrolarının blucin giyip Gezi’de dolaşmalarını, LGBTİ bireyleri hakkında önerge vereceklerini, mahkeme mahkeme dolaşıp davaları takip edeceklerini, hapishane raporları yazacaklarını düşünebilir miydik? CHP değişiyor, kimse farkında değil. Ama bu neredeyse 100 yıllık bir parti ve değişim kolay olmuyor. “OY VE ÖTESİ”VEYA “OCUPY CHP” GİBİ OLUŞUMLAR ÇOK ÖNEMLİ” Aziz Kocaoğlu da “CHP’nin eksiği mutfakta. Dünyayı bilen danışmanlara ihtiyaç var” dedi. Daha genç insanların partiye entegre olması gerektiğine katılıyorum. “Oy ve Ötesi”ve “Ocupy CHP” gibi oluşumlar çok önemli. Gezi sürecinde gençler CHP dahil tüm partilerden nefret ediyorlardı ama zaman içinde siyasi partiler içinde hareket etmek gerektiğini anladılar. Bu gençleri bağrımıza basmamız lazım. Tamirhanelerde, merdiven altı atölyelerinde çalışan, çok az parayla geçinmeye çalışan başka bir gençlik de var. Onlara da ulaşabilmemiz lazım. “CEMAAT BENİMLE DE ÇOK UĞRAŞTI” 30 Mart öncesi CHP’nin yolsuzluk iddiaları ve tapeler üzerinden siyaset gütmesinin stratejik bir hata olduğunu düşünenler var. CHP 17 Aralık sürecinde yanlış tutum mu aldı? Yolsuzluklar konusunda hiç ses etmemek mümkün değildi. Fakat tüm seçim kampanyası buna indirgenmek yerine acaba bunların yanında başka temalar da işlenmeli miydi diye düşünmek lazım. Ya Cemaat tartışması? 2008’deki “Türkiye’de Farklı Olmak” araştırmasından sonra Cemaat benimle de çok uğraştı. Araştırmayı birlikte yaptığımız Nedim Şener kitap yazdığı için hapis yattı. Türkiye’de farklı kimliklere karşı baskı var mı diye yola çıkmıştık. Anadolu kentlerinde sorduğumuz herkes Cemaat’i işaret etmişti. O dönem AKP ile birlikte hareket ettikleri için çok güçlülerdi. Anadolu kentlerinde işinizde ilerlemek için Cemaat-AKP koalisyonunun bir parçası olmanız gerektiğini söylüyorlardı. Cemaat’in yargı ve poliste çok güçlü olduğu yıllardır söyleniyor. Bunun ipuçlarını da gördük. Ahmet Şık, Hanefi Avcı vakaları tesadüf değil. Bunlar AKP’nin gözü önünde oluyordu. Kandırıldık iddiasına inanmıyorum, birlikte hareket ediyorlardı ama ortaklık bozuldu. Şimdi AKP, Aldous Huxley’in Cesur Yeni Dünya’sındaki hayali düşman gibi “paralel yapı”yı gösterip kendini mağdur olarak konumlandırıyor. Seçimlerde Cemaat’in CHP’yi destekleyeceği iddia edildi, yakınlaşma eleştirildi… Belli ki CHP’ye oy vermediler. Genel Başkanımız defalarca Cemaat’le formel bir temasımız olmadığını söyledi. Biz kitle partisiyiz, “Cemaat neden bize oy veriyor” diyemezdik. Kemal Derviş’in “muhalefet kendi gücünü yeniden keşfetmeli, kasetlere odaklanmaktan kaçınmalı, ekonomiye yoğunlaşmalı” yorumuna ne diyorsunuz? Daha yapıcı bir siyaset üzerinden kendi proje ve politikalarımızı açıklayan bir yol seçmemiz gerektiğine katılıyorum. Kutuplaşma siyaseti kimseye yaramıyor. AKP bir dönem yüzde 60’larda oy almayı bekliyordu, onların da oyları düştü. “CHP AVRUPA’DAKİ SOSYAL DEMOKRAT PARTİLER GİBİ OLMALI” CHP’yi bundan sonra nasıl bir yol bekliyor? Eski ulusalcı çizgi mi baskın çıkar yoksa sağa açılımla merkez parti olma adımları devam eder mi? Bekleyip göreceğiz. Tercihim CHP’nin Avrupa’daki sosyal demokrat partiler gibi olması. Ama Avrupa’da da sosyal demokrat partiler düşüşte, sağ yükselişte… Evet, dünya gerçeği böyle. Marksist ütopya öldü, sınıflar yerine kimlikler öne çıktı. Sosyal demokrat partilerin kendilerini yeniden kurgulayabilmeleri kolay değil. Kılıçdaroğlu’nun bozkurt işareti yapması eleştirildi. Sağa açılım sosyal demokrat değerlerle çelişir mi? Hayır, adaya bağlı. Örneğin Mansur Yavaş sola yatkın olan, kapitalizmi eleştiren seçmen tarafından da çok sevildi. Türkiye’de bu sağ sol kategorilerini nasıl tanımlayacağımız çok karıştı zaten… “BEYAZ TÜRKLER APTAL DEĞİL” Beyaz Türklerin çok yalnız ve mutsuz oldukları söyleniyor. Siz daha önce “Marksist ve Weberian tanımlar getirmiş, Beyaz Türkler tüm iktidar araçlarını kaybetti” demiştiniz. Bu seçim sonuçları onları daha da mı yalnızlaştırdı? Beyaz Türkler tedirginler ama ümitsiz değiller. Gezi olayları umut yarattı. Gezi romantizmi biraz fazla abartılmıyor mu? Sandığa yansıyan bir sonuç çıkmadı… Romantizm meselesi değil. Türkiye’de hiç beklemediğimiz bir anda susturulmuş korkutulmuş insanlar, “Bu ülke diktatörlüğü kabul edemez” dediler. Beyaz Türk olmak küçümsenen bir değer değil mi aynı zamanda? Bugünün Beyaz Türkleri iktidarı ve parayı elinde tutanlar değil ama Türkiye’yi Türkiye yapan değerlere sahip çıkan insanlar. Diğer kesimden kaç tane sanatçı çıkıyor? Gusto, yaşam tarzı, yemek kültürü, eğlence hayatı Beyaz Türklerle bağlantılı... İnsan haklarına sahip çıkanlar da Beyaz Türkler. Küçümsemeyi doğru bulmuyorum. KÜBRA PAR-HT GAZETE
TOKİ Başkanı Ahmet Haluk Karabel Görevden Alındı
Başbakan Erdoğan'ın fırça attığı iddia edilen TOKİ Başkanı Karabel, dün Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün onayladığı kararname ile görevinden alındı. AK Parti iktidarı döneminde, kentsel dönüşüm projeleri çerçevesinde kamunun önemli birimlerinden biri haline dönüşen TOKİ'de, ilginç bir atama operasyonu yaşandı. Yerel seçimden önce internete düşen ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a ait olduğu iddia edilen ses kaydında, Erdoğan'ın fırça attığı belirtilen TOKİ Başkanı Ahmet Haluk Karabel, dün Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün onayladığı kararname ile görevinde alındı. Cumhurbaşkanı Gül'ün onayladığı kararname Resmi Gazete'de yayımlandı ve buna göre, Toplu Konut İdaresi Başkanı Ahmet Haluk Karabel, başka bir göreve atanmak üzere görevden alınırken, yerine Mehmet Ergün Turan getirildi. ÖZAL DÖNEMİNDE KURULDU Türkiye'nin yaşadığı hızlı kentleşme sebebiyle oluşan konut ve kentleşme sorunlarının çözülmesi ve üretimin artırılarak işsizliğin azaltılması amacıyla, Turgut Özal'ın başbakanlığı döneminde Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı İdaresi Başkanlığı kurulmuştu. Bu tarihte yürürlüğe giren 2985 sayılı Toplu Konut Kanunu ile özerk Toplu Konut Fonu oluşturulmuştu. ANAP iktidarları döneminin ardından geri planda kalan TOKİ, AK Parti iktidarları döneminde yeniden projeleriyle öne çıktı ve önemli bir kamu birimi haline geldi. TOKİ'nin bir dönem başkanlığını yapan Erdoğan Bayraktar, daha sonra atandığı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı görevinden 17 Aralık operasyonu sonrası yaşanan gelişmelerin ardından azledilmişti. TOKİ'NİN YENİ BAŞKANI BUGÜN GÖREVE BAŞLIYOR 30 Mart'taki yerel seçim öncesinde; Başbakan ile TOKİ Başkanı Ahmet Haluk Karabel arasında geçtiği öne sürülen bir konuşmanın ses kaydı internet ortamında yasa dışı olarak yayınlanmıştı. Başbakan'ın o dönemde fırçaladığı iddia edilen TOKİ Başkanı Karabel ile ilgili görevden alma kararnamesi dikkat çekti. Gül'ün perşembe günü onayladığı ve bugün Resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren kararnameye göre atamalar şöyle: *Toplu Konut İdaresi Başkanı Ahmet Haluk Karabel, görevinden alındı. Yerine Mehmet Ergün Turan atandı. *Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Müsteşar Yardımcılığı'na Mustafa Karaman atandı. *Aile ve sosyal politikalar Bakanlığı Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğüne, Temindar Aytekin tayin edildi. *Aile ve sosyal Politikalar Bakanlığı Kadının Statüsü Genel Müdür Yardımcılığı görevlerine Gülser Ustaoğlu ve Hülya Yavuz atandı *Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Denetim Hizmetleri Başkanlığına, İsmail Yüksektepe getirildi. *Aile ve Sosyal Politikalar Bakanılğı Destek Hizmetleri Dairesi Başkanlığına Mustafa Okur atandı. *Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Boru Hatları ile Petrol Taşıma A.Ş.Genel Müdürlüğü'nde açık bulunan Yönetim Kurulu Üyeliğine Ömer Koca atandı. YENİ TOKİ BAŞKANI Mehmet Ergün Turan, 1967 yılında Bakırköy’de doğdu. İlk, orta, lise tahsilini İstanbul’da tamamladıktan sonra 1990 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi’nden İnşaat Mühendisi olarak mezun oldu. Mehmet Ergün Turan, 1999-2004 ve 2009 Yerel Seçimlerine Güngören ilçesinden İstanbul Büyükşehir Belediye Meclis Üyeliğine seçildi. Bu süreçte Güngören Belediyesi Teknik Başkan Yardımcılığı, İBB İmar Komisyon Üyeliği ve Başkanlığı, İBB Encümen Üyeliği, İBB Meclis 2.Başkan Vekilliği görevlerini yürüttü. 2009 Mahalli İdareler Seçimleri’nden sonra İstanbul Büyükşehir Belediyesi Ak Parti Grup Başkan Vekilliği görevini yürüttü. Kaynak: Milliyet
Ataköy Sahilinde İlk Mühür
İstanbul’un son doğal plajı olan Ataköy sahilinde büyük tepki çeken ve birçok kampanyanın yürütüldüğü yapılaşmayla ilgili ilk mühür 3 ay sonra açılışı planlanan Hyatt Regency Oteli’ne vuruldu. Bakırköy Belediyesi, ‘yapı tatil tutanağı’ düzenleyerek inşaatı mühürlerken, diğer projeler için resmi tebligatı bekliyor. TOKİ’nin ihaleler yoluyla sattığı, İstanbul’un son doğal plajı Ataköy sahilindeki yapılaşmayla ilgili mahkemenin durdurma kararı uygulama için resmi tebligatı beklerken, ilk mühür Ağustos 2014’te açılışı planlanan Hyatt Regency Oteli’ne vuruldu. Bakırköy Belediyesi ekipleri 26 Mayıs günü otel inşaatında yaptıkları incelemede projeye aykırılıklar tespit etti ve ‘yapı tatil tutanağı’ düzenleyerek inşaatı mühürledi. İnşaatta projeye aykırı olarak mekanik alan, havuz-WC-mutfak alanı, giriş saçağı ve açık havuzda yaklaşık 430 metrekarelik eklemeler tespit edildi. İnşaatın devam etmesi için tespit edilen eklemelerin projeye uygun hale getirilmesi gerekiyor. Belediye, İstanbul 5. İdare Mahkemesi’nin tüm sahilde yapımı süren, her biri 70 metreyi aşacak 25 kulenin dayanağı planların iptali davasında verdiği yürütmeyi durdurma kararı gereği mühürlemek için resmi tebligatı bekliyor. Ali Dağlar’ın Hürriyet’teki haberine göre, Bakırköy Belediyesi İmar ve Şehircilik Müdürlüğü’ne bağlı teknik elemanlar, zabıta ve inşaatların bağlı bulunduğu mahalle muhtarının katılımıyla 26 Mayıs günü denetim yaptılar. 182 parselde yer alan, Tavros Group Otelcilik ve Yatırım A.Ş.’ye ait, AKS Proje Yapı Denetim’e ait 3 Temmuz 2013 tarihli projeye 9 Ağustos 2013’te ruhsat verildiği belirtilen tutanakta şu tespitler yer aldı: “Mahallen yapılan tespitte, ruhsat ve eklerine aykırı (yaklaşık denize sıfır) zemin katta, yaklaşık 225 metrekare açık mekanik alan bölümün kapalı alan haline getirildiği, giriş saçağının yaklaşık 6 metre uzun yapıldığı, ara katta 15 metrekare havuz-WC-mutfak alanına ilave yapıldığı, açık havuzun 10 metre uzun yapıldığı tespit edilmiştir. Etkilenen toplam alan, yaklaşık 430 metrekare.” Ataköy sahilindeki yapılaşma, Cumhuriyetin ilk toplu konut projesi Ataköy’deki sakinlerin ve Bakırköylülerin yanı sıra çevrecilerin büyük tepkisini çekiyor, çeşitli kampanyalar yürütülüyor. Mimarlar Odası’nın ve bir mahalle derneğinin açtığı iki ayrı dava da devam ediyor. İstanbul 5. İdare Mahkemesi Ataköy sahildeki inşaatların yapımına izin veren 1/5000 ve 1/1000 ölçekli imar planları için bilirkişinin hazırladığı raporu uygun bularak oybirliği ile yürütmeyi durdurma kararı verdi. 3 uzmanın hazırladığı 21.04.2014 tarihli bilirkişi raporunda, 160 parsel üzerinde tescilli koruma statüsünde bulunan Baruthane üzerinde otel yükselmeye başladığı, kaba inşaatın tamamlandığı, 70 metre yüksekliğinde 5 adet bloğun yükseldiği belirtildi. Raporda sahile yapılacak binalarla birlikte iç kesimlerde yaşayanların kıyıyı kullanamayacağı, kıyıya yapılacak 10 metrelik yolun da Kıyı Kanuna aykırı olduğu belirtildi. Kıyı şeridinde yapılacak 70 metre yüksekliğindeki binaların ‘duvar etkisinin oluşturduğu bir yapılaşma düzeni’ vurgulandı. Bakırköy Belediyesi, yürütmeyi durdurma kararını uygulamak için resmi tebligat bekliyor. Ataköy sahil şeridinde inşa edilen Hyatt Regency İstanbul Ataköy, Tavros’un Türkiye’deki en büyük yatırımı. Hasan Sökmen’in Zafer Tanrıçası Nike’tan esinlenerek tasarladığı otelin iç tasarımı, Hyatt otel projelerinde çalışmış GA Design International’a ait. 68 bin metrekarelik inşaat alanı, 284 odası bulunacak otelde odaların büyüklüğü 38 metrekare ile 296 metrekare arasında değişiyor. Konferans/balo salonları, restoranların yanı sıra 13 katlı bir rezidansı da içeren, Ağustos’ta açılışı planlanan projenin 190 milyon dolara mal olacağı bildirildi.T24
3. Havalimanına Durdurma Kararı
Bakanlar Kurulu, 18 Ağustos 2012 tarihinde üçüncü havalimanı inşaatı, üçüncü Boğaz Köprüsü inşaatı ve Kanal İstanbul projeleri kapsamında Avrupa yakası Karadeniz kıyılarında 42.300 hektarlık bir alanı “Rezerv yapı alanı' olarak belirledi. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, 8 Nisan 2013 tarihli kararı ile bu rezerv alan ile ilgili kamulaştırma iş ve işlemlerinin yürütülmesi için Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığı'nı (TOKİ) görevlendirdi. Kamulaştırma yetkisi alan TOKİ, bu üç projenin yapılacağı alanlarda kamulaştırma çalışmalarına başladı. Mayıs 2013 tarihinden itibaren de arsa sahiplerine belirli bir bedel karşılığı anlaşma teklifinde bulunmaya başladı. TOKİ METREKARE BAŞINA 22 LİRA ÖNERDİ ARSA SAHİPLERİ KABUL ETMEDİ TOKİ, bu çerçevede üçüncü havaalanının yapılacağı alanda 10 ayrı parsel halinde toplam 54.507 metrekare arsası bulunan Akçelik Madencilik, 2 ayrı parsel halinde toplam 9.840 metrekare arsası bulunan İsmail Tükenmez, 4.520 metrekare arsası bulunan Ozan Madencilik, 1.998 metrekare arsası bulunan Topkara Mermer'e kamulaştırma teklifinde bulundu. Arsa sahipleri metrekare başına TOKİ'nin önerdiği parayı yeterli bulmayınca taraflar arasında anlaşma sağlanamadı. 14 DAVA AÇTI Bunun üzerine geçen yıl mahkemeye başvuran TOKİ, Akçelik Madencilik aleyhine 10, İsmail Tükenmez aleyhine 2, Ozan Madencilik ve Topkara Mermer aleyhine birer dava açtı. Dilekçesinde davalılara ait taşınmazların, Bakanlar Kurulu tarafından 18 Ağustos 2012 tarihli karar ile “Rezevr yapı alanı' olarak tespit edilen alanın içinde kaldığını hatırlattı. Bu arsalara ait kamulaştırma yetkisinin de kendisine verildiğini savunan TOKİ, arsa sahiplerinin kamulaştırma bedelini kabul etmediği için anlaşamadıklarını hatırlattı. TOKİ, mahkemeden, atanacak bilirkişilerce belirlenecek tutar karşılığında davalılara ait toplam 14 parseldeki bu arsaların tapu kaydının iptal edilerek kendi adına tesçil edilmesini istedi. TOKİ'nin arsa sahiplerine açtığı 14 dava da İstanbul 3. Asliye Hukuk Mahkemesi'ne düştü. Davalılar, davaya konu arsaların yapılacak olan üçüncü havaalanı inşaatının sahasında kaldığını hatırlatarak, TOKİ tarafından verilen tutarın emsallerine göre çok düşük kaldığını savundular. TOKİ'nin kendilerine metrekare başına 22 lira ile 35 lira arasında teklif yaptığını savunan davalılar, aynı bölgede bulunan emsal arsaların yerine göre metrekaresinin 300 liradan 500 liraya kadar alıcı bulduğunu savundular. BİLİRKİŞİLER METREKARE FİYATINI 10'A KATLADI Mahkeme, dosyaları inşaat mühendisi, harita ve kadastro mühendisi, mimar ve ziraat mühendisinden oluşan 6 kişilik bilirkişi heyetlerine yolladı. Bilirkişiler, arsaların bulunduğu alanın üçüncü havaalanı inşaatının da yapılacağı “Rezerv yapı alanı' içerisinde kaldığını hatırlattı. Bilirkişiler, davalıların arsasının yerine göre metrekare fiyatının 200 lira ile 500 lira arasında değişkenlik gösterdiğini belirttiler. ARSALARIN DEĞERİ 16.2 MİLYON TL Bilirkişiler, TOKİ'nin 54.507 metrekare arsası kamulaştırılan Akçelik Madencilik şirketine 10 milyon 901 bin, 9.840 metrekare arsası kamulaştırılan İsmail Tükenmez'e 2 milyon 785 bin, 4.520 metrekare arsası kamulaştırılan Ozan Madencilik'e 1 milyon 602 bin, 1.998 metrekare arsası kamulaştırılan Topkara Mermer şirketine de 999 bin 840 TL kamulaştırma bedeli ödemesi gerektiği yönünde rapor tuttu. TOKİ: DAVALILAR ÜÇÜNCÜ HAVALİMANININ ARTI DEĞERİNDEN FAYDALANAMAZ TOKİ, “3. Havaalanı projesinin bölgeye kattığı artı değer, bir değerlendirme ölçütü olarak dikkate alınmıştır. Bilirkişi heyetinin bu tutumu kamulaştırma Kanunu'nun 11. Maddesine aykırılık teşkil etmektedir' gerekçesi ile bilirkişilerce belirlenen kamulaştırma bedellerine itiraz etti. MAHKEME BİLİRKİŞİLERE UYDU Mahkeme, nisan ayında yapılan duruşmada, bilirkişilerce belirlenen tutarın davacı TOKİ tarafından davalı arsa sahiplerinin banka hesaplarına depo edilmesini istedi. TOKİ, bu tutarı yatırmadı. Mahkeme, 4 Haziran 2014 tarihinde yapılan duruşmalarda ikinci kez depo kararı aldı. TOKİ mahkemenin ikinci kez aldığı depo kararına da uymadı. Mahkeme, bugün yaptığı duruşmalarda 14 davayı da karara bağladı. TOKİ'nin Avukatı Hüseyin Balaban, bilirkişilerce belirlenen kamulaştırma bedelinin çok fahiş olduğunu belirterek, “Bu nedenle depo şartını yerine getirmedik' dedi. TOKİ'NİN KAMULAŞTIRMA TALEBİ REDDEDİLDİ İstanbul 3. Asliye Hukuk Mahkemesi hakimi Mehmet Coşkun Gündüz, Avukat Balaban'ın yeniden depo kararı verilmesi yönündeki isteğini reddederek davaları TOKİ aleyhine sonuçlandırdı. Bir önceki duruşmada ikinci kez depo kararı verdiği halde TOKİ'nin bu tutarı davalıların hesaplarına yatırmadığını hatırlatan hakim Gündüz, kararın kesinleşmesi ile birlikte tapulara konulan kamulaştırma şerhinin de kaldırılmasına hükmetti. AVUKAT ALTIN: TOKİ YENİDEN KAMULAŞTIRMA YAPARSA HAVALİMANI İNŞAATI DURMAZ Davalılardan Akçelik Madencilik şirketinin avukatı Kemal Altın, karar ile ilgili olarak dha'nın sorularını telefonda yanıtladı. 'TOKİ, bilirkişilerce belirlenen tutarları yüksek bulduğu için ödeme yapmadı. Bilirkişi hesaplarına göre benim müvekkilime 11 milyon TL ödeme yapması gerekiyordu, ancak bunu yapmadı. Bize metrekare başı 22 TL teklif etti. Bu tutar çok düşük, bunu kabul etmediğimiz için bize dava açtı. Ancak kaybetti. Bugün kaybedilen 14 davaya konu arsalarda üçüncü köprü inşaatı ile ilgili hiçbir işlem yapılamaz. Ya projeyi değiştirerek bizim arsalarımızı havaalanı inşaatının dışında bırakacak ya da yeniden kamulaştırma kararı alıp yeni bir mahkeme süreci başlatacak. Bir seçenek de arsa sahipleri ile mahkemeye gitmeden yeni bir anlaşma yapması. Bizim 10 parsel ile ilgili 10 davamız vardı. Bazı parseller pistlerin yapılacağı yerde bazıları da inşaat alanına denk geliyor.' diye konuştu. 22.1 MİLYAR EURO'LUK PROJE Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı tarafından yap-işlet-devret modeli ile yapılması planlanan üçüncü havaalanın 3 Mayıs 2013 tarihinde yapılan ihalesini, 22 milyar 152 milyon Euro tutarındaki teklifi ile Cengiz-Kolin-Limak-MAPA-Kalyon ortak girişimi kazandı. 10 milyar 247 milyon Euro'ya mal edilmesi planlanan havaalanının temel atma töreni 7 Haziran 2014 tarihinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından yapıldı. Yüksel KOÇ/İSTANBUL, (DHA)
18 Fotoğrafla Normandiya Sahillerinin 70 Yıllık Dünü ve Bugünü
http://www.suatsaygin.net/normandiya-sahillerinin-70-yili-ve-toki-sorunsali/ Normandiya Çıkarması, 2. Dünya Savaşı’nda  Haziran-Eylül 1944 arası müttefik devletlerin Almanya’ya karşı giriştiği hücum harekatıdır. 15 binden fazla askerin ölü,yaralı ve esir olduğu bu çıkarma oldukça ünlüdür ve savaşın seyrini değiştirmiştir. Fransa’da bulunan Normandiya ile ilgili filmler de çekilmiştir: En Uzun Gün (The Longest Day), (1962) Er Ryan’ı Kurtarmak (Saving the Private Ryan), (1998) Kardeşler Takımı (Band Of Brothers), (2001) Üzerinden 70 yıl geçen bu sahillerin aynen korunduğunu gösteren 18 fotoğrafı eski ve yeni haliyle beğeninize sunuyorum. Bizim ülkemizde yaşanan TOKİ sorunsalı ve düzensiz kentleşme ile doğduğumuz evlerin yerinde yeller eserken bombalanmış evlerini bile aynen korumuşlar. Suçu sadece TOKİ’ye atmamak gerek aslında. Toplum olarak kültür ve sanat alanında Avrupa kadar gelişemediğimiz için estetikten uzak yaşamamız normal. İngiltere’de kentli sayılmak için aynı evde 150 yıldır oturulması gerektiği söylenir. Bizim o seviyeye gelmemiz için epey yol katetmemiz lazım sanırım. Normandiya’ya geçmeden önce Bursa Doğanbey Toki görselini paylaşmak isterim: