onedio

türkiyeli Haberleri

türkiyeli ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. türkiyeli ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

trend-arrow

Popüler İçerikler

Türk Havucunu Çaldılar
Çokuluslu Biyoteknoloji Şirketi Monsanto, bitki çeşit hakkını talep ettiği Türkiye kaynaklı Mor havucu pazara sürüyor... Hint asıllı tohum aktivisti ve yazar Vandana Shiva tarafından Buğday Derneği'ne iletilen yazıya göre, Çokuluslu Biyoteknoloji Şirketi Monsanto, bitki çeşit hakkını talep ettiği Türkiye kaynaklı Mor havucu pazara sürüyor. GDO'ya Hayır platformunun bir parçası olan Buğday Derneği'nin Yönetim Kurulu Başkanı Güneşin Aydemir, konuyla ilgili şöyle görüş bildirdi: “Yerli çeşitlerimiz sadece kültürel çeşitliliğimizin bir parçası veya gıda güvenliğimizin garantisi değildir. Yerli çeşitler aynı zamanda üreticiler elinde sürekli olarak kendilerini yenileyen ve ekolojik şartlara uyum sağlayan tohumları içerir. Dolayısıyla tohumlar, onları eken çiftçiler, ekildikleri coğrafya ile bir bütündür. Biyo-korsanlık, çeşitleri sadece genetik malzemeler olarak görmeye, toplumun bütününe ait olan -dolayısıyla da kimseye ait olmayan- bu zenginliği kendilerine mal etmeye, çiftçiliği köleleştirmeye çalışmanın adıdır ve ekolojik yaşam mücadelesi içinde olan herkesin bu konuda uyanık olması gerekir. Mor havuç örneği tohumların sadece çiftçilikle devam ettirilmesi değil aynı zamanda genetik materyal olarak topluma ait olması gerektiğini çok güzel anlatıyor. Yerli çeşitlerin sahiplenilmesi ile ilgili hukuki mevzuatın bu bağlamda ele alınması zaruridir.” Biyoçeşitlilik, tarım, biyogüvenlik gibi konularda danışmanlık hizmeti veren Prickly Research’ın (www.pricklyresearch.com) Genel Müdürü, 1994 yılından beri biyoçeşitlilik üzerinde çalışmalar yürüten Edward Hammond’ın 20 Şubat 2014 tarihinde kaleme aldığı yazı aşağıdaki gibi: 'Çoğu insan havucun turuncu olduğunu düşünür. Bu daha çok, 16. ve 17. yüzyıllarda Hollandalı bitki ıslahatçılarının, Hollanda krallığının rengini öne çıkarmak için havucu bu renkte üretmeleri ve böylece, havucun geleneksel rengi olarak turuncu rengin kabulüne yol açmış olmalarının sonucudur. Bitki ıslahçılarının 300 yıldır üzerinde durmadığı mor havucu, Monsanto’nun bağlı kuruluşu Seminis neden şimdi yeniden üretmeye kalkışıyor? Sebebi yoğun bitki yetiştiriciliği mi? Hayır. Genetik mühendislik mi? O da değil. Seminis, mor havucu pazara çıkarmak için dünyada renkli havuç üretimine ara vermemiş bir yer olan Türkiye’nin güneyine giderek buralı çiftçilerden tohum satın aldı. Basit bir eleme sürecinden sonra, şirket bu havucun kendisine ait olduğunu iddia etti ve hem ABD’de (US PVPA Sertifikası 200400327) hem de AB’de (EU CPVO Sertifikası 20050779) bitki çeşit hakkını (PVR) aldı. Sertifika, 1999 yılının Kasım ayında, eski bir Seminis temsilcisi John Wester’in Adana, Türkiye’de bir çiftçi pazarından açık tozlaşma ile üremiş yerel, yani çiftçiye ait havuç tohumu satın aldığını, bu tohumu Seminis havuç yetiştiricisine gönderdiğini, tohum paketinin üzerinde isim yazmadığını, bu nedenle “Türkiye menşeli Siyah Havuç” olarak isimlendirildiğini ifade ediyor. Ardından, kendi talebinden utanmışçasına, tohum derlemeyi aşağıdaki şekilde tarif ederek, köy pazarlarındaki tohumun kendi fikri mülkiyet hakkı için satın alınmış olmasını haklı gösteriyor. ‘’ABD tarım bakanlığının ve uzak, izole bölgelerden yabani bitki gen kaynakları toplayan bu gibi çalışmaları, yeni ve heyecan verici bir çeşitlilik sağladığından çok değerli çalışmalardır.” Yeni ve heyecan verici çeşitlilik deniyor, ama Seminis’in durumunda, tohum derlemesi çeşitliliği korumak amaçlı değil, fikri mülkiyet hakkı ve kar için yapılmıştı. Şunu da belirtmek gerekir ki Seminis, tarım alanın merkezinde yer alan 1,5 milyon nüfuslu Adana’yı uzak ve izole bölge olarak ileri sürmesi doğru değildir. “Türkiye menşeli Mor Havuç” olarak adlandırılan yerel çeşidin, Seminis’in fikri mülkiyeti olan Anthonina’ya dönüşmesi süreci hiç de karmaşık değildi. Mor Havuç herhangi bir türle melezleştirilmedi. Seminis yalnızca Türk tohumunu ekti ve filizlenenler arasından çabucak kendi amacına en uygun olanları, yani istenen kök şeklini sağlayan ve mor renkli bitkileri seçti. 2000 yılı sonları ve 2004 yılı başları arasında Kaliforniya’da altı nesil üretilmesi sonrasında, Mor Türk havucundan Anthonina’nın dolaysız elemesi tamamlanmış oldu. Bunun ardından Seminis, önce ABD’de, sonra da AB’de bitki çeşit hakkına başvurup bunu elde etti. Mor Türk Havucunun geçmişi hakkında başka neler biliyoruz? Bitki Çeşidi Hakkı savunucuları muhtemelen, Türkiyeli çiftçilerin Mor Türk Havucunu ekmeye devam edebileceklerini söyleyerek Monsanto’nun Anthonina’yı kendine mal etmesinde yanlış bir şey olmadığını savunacaklardır. Zarar verildi mi? Hayır. Türkiyeli çiftçilerin kendi havuçlarını ekmeye devam edebilecekleri doğru olsa da, konu bu değil. Tartışma bazı kritik konuların etrafından dolanıyor: İlk olarak, Seminis havucu kendine mal etmek için fazla bir işlemden geçirmiş değil. Anthonina, özellikle havucun en çok pazarlanabilir özelliği olan rengi açısından, özünde Türkiyeli çiftçilerinin melezlemiş olduğu tohum ile aynı. Monsanto esasen kendi melezlemediği şeyin Bitki Çeşit Hakkı’na sahip. İkinci olarak, fayda-paylaşımı da tamamen göz ardı edilmiş. Monsanto’nun, genetiği Türkiye’de olan kaynaklara (havuç tohumlarının ABD’ye gönderilmesinden iki yıl önce, 1997 yılında Türkiye Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’ni imzalamıştı) erişebilmiş olması ve bunlardan yararlanmaya devam etmesi mor havucu melezlemiş olan çiftçilere herhangi bir yarar sağlamıyor. Monsanto’nun, başka birinin getirdiği yeniliği sahiplendiğini belgeleyen bu olayda tohumun kaynağına ilişkin kilit detaylar ifşa oldu. Bitki çeşit hakkına başvuranların daha ağzı sıkı olduğu veya kaynak tohumları nereden elde ettiğinin sorulmadığı durumlarla ise daha sık karşılaşılıyor, bu da bitki çeşidi koruma yasasındaki çiftçilerin kaynaklarının ve getirdiği yeniliklerin çalınabilmesine yol açan kabul edilmez bir eksikliktir.”
En Çok Ev İşi Yapan Kadınlar Türkiye’de
OECD'nin Dünya Kadınlar Günü raporuna göre Türkiye’de kadınların çalışma hayatında adı yok. En çok ev işi yapan kadınlar Türkiye’de; kadınlar günde 377 dakikalarını ev işine ayırıyor Fransa’nın başkenti Paris merkezli Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD), 8 Mart Dünya Kadınlar Günü öncesinde dünya kadınlarına ilişkin çarpıcı bir rapor yayınladı. Rapora göre 34 OECD ülkesi arasında, en çok ev işi yapan kadınlar Türkiye’de yaşıyor. Türkiyeli kadınlar günde 377 dakikalarını ev işine ayırırken, Türkiyeli erkeklerde bu süre 116 dakika ile sınırlı kaldı. 34 ülke içinde en fazla ev işi yapan erkekler günde 180 dakika ile Norveç’ten çıktı. Norveçli kadınlar da ev işine günde 210 dakika ayırıyor. Japon erkekleri ise günde sadece 62 dakika ile en az ev işi yapan erkekler olarak listenin en son sırasında yer aldı. Boş vakitleri yok Miliyet gazetesinde yer alan habere göre, raporda kadınların gün içinde kendilerine ayırabildikleri ‘boş vakit’ de incelendi. Türkiye bu listede 247 dakika ile sondan 6’ncı oldu. Türkiye’nin gerisinde kalan ülkeler Portekiz, Meksika, Japonya, Hindistan ve Çin olarak açıklandı. Gün içinde kendilerine en fazla zaman ayırabilen kadınlar ise 367 dakika ile Norveçliler. Öte yandan Türk erkekleri gün içerisinde kendilerine 279 dakikayı ayırabiliyor. Raporun bir diğer çarpıcı detayı Türkiye’deki kadınların maaşlı bir iş için ayırdıkları ortalama sürenin azlığı oldu. Ortalama alındığında Türkiye’deki kadınların bunun için ayırdıkları süre günde 124 dakika. Bu da Türkiye’nin listenin en sonunda yer almasına neden oluyor. Maaşlı bir iş için en fazla vakit harcayan kadınlar ise 291 dakika ile Çinliler. Türkiye’de erkeklerin bu konuda ayırdıkları süre ise 360 dakika. OECD rapor için 34 ülkeden 20 bin kişi ile görüştü. Eşitsizlikte 68’inci sıradayız BM Enformasyon Merkezi’nin (UNIC) rakamları, kadın-erkek eşitsizliğinin küresel bir sorun olduğunu gösteren çarpıcı veriler ortaya koyuyor. Her on kadından üçünün, bir tanıdığı tarafından fiziksel ve/veya cinsel şiddete maruz kaldığı bildirilirken, hala günde 800 kadının hamilelik ya da doğum sırasında önlenebilir sağlık sorunları nedeniyle yaşamını yitirdiği belirtiliyor. Küresel seviyede 20 ila 24 yaşındaki kadınların üçte birinin, yani yaklaşık 70 milyon kadının 18 yaşın altında evlendirildiğine dikkat çekilirken, köklü önlemler alınmaması halinde gelecek on yıl içinde çocuk gelin sayısının 150 milyona ulaşacağı tahmin ediliyor. BM’ye göre, aynı işi yapsalar bile kadınlar erkeklerden yüzde 17 ila yüzde 35 oranında daha az maaş alıyor. Türkiye, siyasi katılım, üreme sağlığı, eğitim ve iş gücüne katılımda toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini yansıtan 2012 Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi’nde (TCEE) 187 ülke arasında 68’inci sırada yer alıyor. Parlamentolararası Birlik’in (IPU) ulusal parlamentolardaki kadın milletvekili sayısı konusundaki en son verilerine göre ise Türkiye, 548 üyeli meclisindeki 79 kadın milletvekiliyle 188 ülke arasında 92’inci sırada bulunuyor. T24
The Independent: 'Erdoğan Aksini Söylüyor Ama Türkiye IŞİD'e Hala Göz Yumuyor'
The Independent gazetesinin deneyimli Ortadoğu muhabiri Patrick Cockburn, Türkiye’nin ‘IŞİD militanlarının Suriye’ye geçişine daha geçen hafta bile izin verdiğini’ ve ABD’nin IŞİD kuşatması altındaki ‘ yarı-bağımsız ‘ Kobani’de sıkışan Kürtlere yardımda gecikmesinin arkasında da Ankara’nın baskısı olduğunu yazdı.Cockburn, ‘ IŞİD’i durdurmaya sadece hava saldırıları yetmez ‘ başlıklı yazısında, Britanya parlamentosunun IŞİD saldırılarına katılma kararını mercek altına aldı; ABD’yle Britanya’nın bu harekatla, Irak ve Suriye’de ‘ ana oyuncuların dışarıya gösterdiklerinden çok daha farklı gündemlerinin bulunduğu bir dizi iç içe geçmiş ihtilafa gömüleceğini’ yazdı.Cockburn, ‘ ana oyuncuların dışarıya gösterdiklerinden çok daha farklı gündemleri ‘ne de örnek olarak da Türkiye’nin Kobani’ye bakışını gösterdi. Yazının ilgili bölümünün tam metni şöyle:”Sözgelimi, IŞİD’in kuzey Suriye’de, Türkiye sınırında bulunan Kobani’ye saldırısına bakın. Burada IŞİD savaşçılarıyla mücadele eden yaklaşık 300 bin Kürt giderek küçülen bir alanda sıkıştı. Neredeyse 200 bin Suriyeli Kürt şimdiden sınırın Türkiye tarafına kaçtı. ABD hava gücünü, ilerleyen militanlara karşı her yerden çok burada kullanabilirdi. Kürtlerin başkenti Erbil’in kurtarılmasına ağustosta Amerikan hava saldırıları yardım etmişti; aynısı niçin Kobani için yapılmasındı?Tuhaf bir biçimde, ABD hava gücünü düne kadar, IŞİD’in hava saldırılarının başlamasından sonra en ciddi saldırılarını düzenlediği Kobani hariç Suriye’deki her yerde kullandı. Örgüt burada, Irak ve Suriye ordularından ele geçirdiği tank ve havan toplarıyla 64 köyde kontol sağladı. Amerikalılar niçin sessiz kaldı? Bunun arkasında, 2011’den bu yana güney sınırı boyunca büyüyen ve 2,5 milyon Suriyeli Kürde ev sahipliği yapan yarı-bağımsız Kürt kantonlarına hiç değer vermeyen Türkiye’yi rahatsız etmeme isteği var gibi görünüyor.Ankara’nın tavrı, IŞİD’i Kürtlere karşı kullanmanın faydalarını gördüğüne işaret. Sınırın Türkiye tarafındaki muhabirler, IŞİD’le savaşmak isteyen Türkiyeli Kürtlerin aksine, IŞİD militanlarının daha geçen hafta Suriye’ye kolayca gidip geldiğini anlatıyor. Türkiye’deki bir gözlemci şu soruyu soruyor: ‘ ‘Gezi Parkı eylemleri sırasında şiddete karışmayan ama yaralanan göstericileri tedavi etmiş doktorlar ‘teröre yardım etmekle’ yargılanırken niçin çatışmada yaralanan IŞİD militanları hala hastanelerde tedavi için Türkiye’ye getiriliyor? ”Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın New York’taki BM Genel Kurulu’nda IŞİD’e karşı olduğuna dair bütün açıklamalarına rağmen, militanlar Türkiye devletinden belli bir miktar tolerans görüyor. İstanbul’un kalbindeki İstiklal Caddesi’nde arka arkaya düzenlenen iki ayrı gösteride polisin tavrını belgeleyen fotoğraflar da bunu açıkça ortaya koydu. İlk fotoğrafta, polis tarafından rahatsız edilmeyen IŞİD yanlısı göstericiler uzun bir beyaz pankart taşıyordu. İkinci karedeyse, ertesi gün aynı caddede düzenlenen bir gösteride, dini eğitimi protesto eden bir grup Çevik Kuvvet tarafından dövülüyordu.Türkiye hükümetinin IŞİD’le sıkı fıkı olduğunu söylemiyorum. Fakat Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’dan kurtulmak ve Suriyeli Kürtleri zayıflatmak, Erdoğan’ın gündeminde daha ön sıralarda yer alıyor. Buna göz yuman ABD de, Pakistan’ın Taliban’a gizli ama hayati önemdeki desteğine tepki göstermeyerek 2001’de Afganistan’da yaptığı hatayı tekrarlıyor. Bazı Amerikalı diplomatlara göre bu, Afganistan’daki ABD-Britanya müdahalesini daha en başından başarısız kılan, devasa boyutta bir hataydı.Britanya Irak’ta büyük ölçüde sembolik olan ilk müdahalalerine başlarken göz önünde bulundurulması gereken şey şu ki, bu krizde sadece askeri yollarla elde edilecek başarılar sınırlı.”Diken
Ermeniler Kesab'dan Kaçıyor
Ermenilerin yoğunlukla yaşadığı ve Türkiye'nin Hatay sınırı yakınında bulunan Kesab'tan birçok Ermeni yoğun çatışmaların yaşandığı Lazkiye'ye kaçıyor. Ayaklarında terlik, üstlerinde pijamayla kaçan 600 aile bölgedeki kiliselere sığındı. Cihatçı grupların son günlerde yoğun saldırısına maruz kalan Kesab'tan kaçan Ermenilerin durumu, Türkçe yayınlanan bir Ermeni sitesinde haber oldu. Erivan merkezli 'news.AM' haber sitesinde yer alan bilgilere göre, göç eden Ermeniler çaresizlik içinde yardım bekliyor. Kesab Ermenilerinden Hasmik Berberyan'ın görüşlerine yer verilen haberde, 'Suriyeli fanatik İslamcılar Türklerin yardımıyla Kesab Ermeni kilisesini Ermenilerden arındırarak silah deposuna dönüştürdüler' iddiası yer alıyor. Kesab'taki evlerin yağmalandığını ve kundaklanmaya başladığını belirten Berberyan halkın Lazkiye'ye kaçtığını söylüyor. Berberyan, Kesab'ta Alevilerin kentin savunulması sırasında çok sayıda kayıp verdiğini, Ermenilerin ise kenti büyük oranda terkettiğini belirtiyor. Ancak bazı Ermenilerin ise evlerini bırakmak istemediğinden veya kaçacak imkanlara sahip olmadığından kentte kaldığını söylüyor. Yayınlanan haberde, Lazkiye'ye gelen Ermenilerden bir kısmının hastanelerde akrabaların yanında kaldığını 400 kadarının da kiliseye sığındığı belirtiliyor. Haberde, Hasmik Berberyan'ın Ermenistan yönetiminden yardım çağrısı da yer alıyor, Berberyan ciddi bir yiyecek sıkıntısı yaşadıklarını belirtiyor. Bir gün evlerine geri dönmeyi umut ettiklerini söyleyen Berberyan, geçici bir süre için Ermenistan'a yerleşebileceklerini belirtiyor. CNN Türk
Türkiye'nin İlk 'Ateizm Derneği' Kuruldu
Türkiyeli bir grup ateistin örgütlenme çalışmalarının sonunda 'Ateizm Derneği' kuruldu Radikal gazetesinin internet sitesinin haberine göre, Türkiyeli bir grup ateistin örgütlenme çalışmalarının sonunda 'Ateizm Derneği' kuruldu. Derneğin sosyal medyadaki açıklamasında açıklamasında 'Uzun uğraşlarımız sonucu onaylanmış- resmi olarak kurulmuştur. Artık hiçbir ateist ne mahkemede, ne de sokakta yalnız kalmayacak.Kadıköy'deki dernek merkezimize çayımızı içmeye, salyangozumuzu yemeye bekleriz arkadaşlar' denildi.'Ateizm Derneği Girişimi' adıyla çalışma yürütenlerden Tolga İnci ve Ahmet Balyemez’le geçen mart ayında AGOS'tan Özgün Çağlar'a konuşmuştu. 'Kutsal kitapaları' okuyarak ateist olduklarını anlatan İnci ve Balyemez, Türkiye'de artık 'ben ateistim' demenin bile dine hakaret olarak algılandığına işaret ederek, Sevan Nişanyan ve Fazıl Say hakkında verilen mahkumiyet kararlarını hatırlatmıştı. İnci ve Balyemez, Özgün Çağlar'a özetle şunları anlatmıştı:'Bir grup ateist olarak internet üzerinden bir araya geldik. Birinin başı sadece ateist olarak derde girdiği zaman çalabileceği bir fiziki kapı olmalı, hukuki destek verilmeli dedik. Türk Ceza Kanunu’nunda yer alan bazı maddeler nedeniyle Sevan Nişanyan ve Fazıl Say gibi göz önündeki ateistler yakın zamanda bazı davalara muhatap oldu. Türkiye ’de artık neredeyse ‘Ben ateistim’ demek dine hakaret anlamına gelmeye başladı. Başbakan’ın ‘Ateist teröristtir’ tarzında lafları normal karşılanır hale geldi. Ateistler olarak ‘Biz de buradayız!’ dememiz gerekiyor. ‘Artık ne mahkemede, ne sokakta hiçbir ateist kendini yalnız hissetmeyecek’ dedik ve bu şekilde başladık.(...) Ateistlere açılan davalara bakarsak, bu davalar gerçek! (...) Biz herhangi bir ideolojiye bağlı değiliz. Ateizme ideolojik değil, bilimsel yaklaşmak istiyoruz.'Röportajın tamamı: Hiçbir ateist kendini yalnız hissetmeyecek’ 
Jose Feliciano Hayata Veda Etti
San Juan’da sabaha karşı 04:00’te aracı elektrik direğine çarpan 78 yaşındaki şarkıcı, hastaneye yetiştirilemeden aracının içinde vefat etti. Özellikle salsa tarzı parçalarıyla dikkat çeken Latin müzik efsanesi Feliciano, 2008’deki Latin Grammy’lerinde Hayat Boyu Başarı Ödülü’ne değer görülmüştü. İki yıl önce Türkiye’de de bir konser veren Feliciano, Türkiyeli hayranlarına unutulmaz birkaç saat yaşatmıştı. Porto Riko’nun Lares kentinde 1945’te dünyaya gelen ve doğuştan âmâ olan müzisyen, 17 yaşındayken ailesini geçindirmek için okuldan ayrıldı ve profesyonel müziğe başladı. Çeşitli yerlerde sahne alan Feliciano, özellikle 50’lerin rock müziğinde etkilendi. 60’larda Amerika’ya yerleşen müzisyen, burada çeşitli bar ve pub’larda sahne almaya başladı. İlerleyen yıllarda Joan Baez ve Bob Dylan gibi efsane isimlerle çalmaya başlayan Feliciano, 1965’te ilk albümü The Voice and Guitar of Jose Feliciano’yu çıkardı. Amerika’da büyük beğeni kazanan albümü, pek çok müzik listesinin üst sıralarında yer aldı. Müzik kariyeri boyunca 50’den fazla albüme imza atan sanatçı, en son 2012’de rock’n roll efsanesi Elvis Presley anısına The King, José Feliciano Tribute to Elvis Presley adlı albümünü yayınlamıştı. TUNCA ÖĞRETEN/Taraf
Hollanda'da Bir Yılda 20 Töre Cinayeti
Ufak tefek hırsızlık vakaları ve komşu kavgaları dışında çok fazla olayın yaşanmadığı Hollanda'nın güneyindeki Uden kasabası için en büyük 'travmalardan' biriydi, Bahar Bucaklı'nın başına gelen. Schoutenhoek sokağında oturan 25 yaşındaki 2 çocuk annesi Bahar Bucaklı, 'geçimsizlik' nedeniyle eşinden ayrılmaya karar verdi. Polis tarafından sokağa girmesi yasaklanan koca Mehmet Uçar, 3 yıl önce sabaha karşı saat 03:00'de eve gelerek Bucaklı'yı silahla vurarak öldürdü. Uden halkı, günlerce sokağa çiçek bırakıp, mumlar yakarak, o güne kadar çok da tanık olmadıkları cinayeti kınadılar. Aynı dönemde, benzer bir olay bu kez Lahey'de yaşandı. 24 yaşındaki Atilla Orman, Hollandalı kız arkadaşı Gusta'yı görmeye gitti. Kızlarının, Atilla Orman ile arkadaşlık etmesini istemeyen ailenin saldırısına uğrayan Orman, kız arkadaşının dedesi tarafından vurularak öldürüldü. Sonuncusuysa, birkaç önce Dordrecht kentinde meydana geldi. Türkiye kökenli bir Kürt işadamı, 'kızıyla ilişkisi olduğu' gerekçesiyle, yanında çalışan 24 yaşındaki genci öldürdü. Bu üç olayın da ortak noktası 'töre ya da namus cinayeti' olmasıydı. Hollanda, giderek daha fazla 'güvenlik sorunu' haline gelen töre cinayetlerinden kaygı duyuyor. Töre kaynaklı olayların dikkat çekici biçimde artması üzerine polis ve Adalet Bakanlığı ortaklığıyla Ülkesel Namus Cinayetleri Uzmanlığı Merkezi (LEC EGG) kuruldu. Merkez, polis, yabancılar dairesi, erkek ve kadın sığınma evleriyle koordineli olarak töre kaynaklı sorunların önlenmesi amacıyla çalışmalar yapıyor. LEC EGG, ülke çapında son 3 yıl içinde yaşanan, resmi kurumlara yansımış olayların yer aldığı bir rapor hazırladı. Rapora göre geçen yıl; polis, yabancılar dairesi ve sığınma evleri verilerine yansıyan 'töre' kaynaklı 506 bildirim saptandı. Bunlardan 20'si ölümle sonuçlandı. Ölümler, 'kasten öldürme, intihar ve intihara zorlama' yoluyla gerçekleşti. Töre baskısı sonucu yaşanan ölümlerde, önceki 3 yıla göre önemli oranda artış meydana geldi. Polis kaynaklarına göre 2011 yılında 9 kişi, 2012 yılında da 15 kişi töre cinayeti yüzünden yaşamını yitirdi. Resmi kayıtlara yansıyan 506 'töre kaynaklı' olay, tehdit, taciz, adam kaçırma, tecavüz ve yaralama gibi suçları kapsıyor. Resmi verilere göre, töre cinayeti ve baskısının en çok görüldüğü kesimlerin başında Türkiye kökenliler geliyor. Bunu Faslılar, Irak ve Afganlar izliyor. Rapora göre, 'Türkler ve Türkiyeli Kürtler' arasında töre kaynaklı olayların oranı 2010 yılında yüzde 36; 2011'de yüzde 34; 2012'de yüzde 37; 2013'de de yüzde 30 olarak gerçekleşti. 2010 yılında Türklerle ilgili 168 olay bildirimi gelirken; 2011 yılında 155; 2012 yılında 156; geçen yıl da 132 vaka saptandı. Türkiyeli Kürtler'de ise bu rakamlar; 2010'da 11; 2011'de 16; 2012'de 25; 2013'te ise 22 olarak belirlendi. Geçen yıl, Töre kaynaklı olayların Faslılar arasındaki oranı yüzde 16; Afganlar arasındaki oranı yüze 12; Iraklılar arasında yüzde 10; Iraklı Kürtler de ise yüzde 7 olarak ortaya çıktı. Töre kaynaklı cinayet ve saldırılar ağırlıklı olarak, yabancı ve özellikle Müslüman göçmenler arasında görülüyor. Ancak veriler, namus cinayetinin 'yerli Hollandalılar' açısından da ciddi bir sorun olduğunu gösteriyor. 'Yerli Hollandalılar' namus cinayeti oranı son 3 yılda yüzde 6 ile 8 arasında değişiyor. LEC EGG, töre cinayetlerinin önlenmesi için özellikle Türk ve Fas kökenli kuruluşlarla yakın işbirliğine gideceklerini açıkladı.BBC Türkçe
Bilinmeyene Yolculuk: Kuzey Kore
Kuzey Kore, dış dünyaya kapılarını kapatmış gizemli bir ülke. Kim Il Sung'un temellerini attığı kendine özgü bir sosyalizmle, Birleşik Kore'ye kavuşacakları günü bekliyor. Kuzey Kore'yle ilgili bu yazı dizisi Kim kültünü, ülkedeki sosyal yaşamı, Juche sosyalizmini, herediter sistemi, muhalifleri, gulag'ları, Kuzey Koreli mültecileri anlatıyor. İşte Çiçek Tahaoğlu'nun gözünden Kuzey Kore.
IŞİD, Musul'da Türkiye Konsolosluğunu Bastı
Musul’un Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) militanları tarafından dün ele geçirilmesinin ardından şehirdeki Türk konsolosluğu bir grup militan tarafından ele geçirildi. Musul Başkonsolosu Öztürk Yılmaz ile 14- 15 diplomat dahil 48 kişi rehin alındı. Kaçırılan personel arasında özel harekat polisleri de bulunuyor.