Liyakatsizlik Masalı: Gölgelerin Dansı
Karanlık bir sonbahar akşamında, eski bir kütüphanenin tozlu rafları arasında, genç bir bilgin olan Ekin, elinde sararmış bir kitapla oturuyordu. Şehrin gürültüsünden uzak, adeta zamanın unuttuğu bu kütüphane, Ekin’in düşüncelerine sığınak olmuştu. Onun zihni, yıllardır liyakatsizlik üzerine kafa yoruyordu. Bu kavram, bir gölge gibiydi ne tamamen yakalanabiliyordu ne de bir an olsun kayboluyordu. Liyakatsizlik, yetkinliğin ve erdemin gölgesinde büyüyen bir illet gibiydi; sessizce sızıyor, bireyleri çaresiz bırakıyor, toplumları kemiriyordu.Ekin’in elindeki kitap, Platon’un Devlet adlı eserinin eski bir baskısıydı. Platon, liyakatin bir toplumun ruhu olduğunu savunmuş, “Herkes kendi doğasına uygun olanı yapmalı,” demişti. Ekin, bu cümleyi defalarca okudu, her kelimesinde bir hakikat aradı. Platon’un ideal devletinde, yöneticiler bilge ve erdemli olmalıydı; çünkü liyakatsiz bir yönetici, fırtınada rotasız bir gemiyi yöneten kaptana benzerdi. Ekin, bu düşünceyi zihninde evirip çevirirken, dışarıdaki rüzgârın kütüphanenin pencerelerini sarsan uğultusunu duydu. Sanki doğa, liyakatsizliğin kaosuna isyan ediyordu.