onedio

barajlar Haberleri

barajlar ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. barajlar ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

trend-arrow

Popüler İçerikler

Dikkat! Uzmanlar Uyarıyor: İşte Türkiye'nin Susuz Kalma Tehlikesiyle Karşı Karşıya Olan 5 Şehri
Türkiye'nin su rezervleri her geçen gün daha da kritik bir duruma evriliyor. Özellikle kurak geçen kış ayları ve artan sıcaklıklar, barajlardaki doluluk oranlarını dip seviyelere çekti. Uzmanlar, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde su kullanım alışkanlıklarımızın gözden geçirilmesi gerektiği konusunda ısrarla uyarılarda bulunuyor. İşte Türkiye'de barajlarında en az su kalan ve acil önlem alınması gereken 5 şehir 👇
Cumhurbaşkanı Erdoğan: 'Sıra Türkiye'ye Gelince Herkesin Çevrecilik Damarı Kabarıyor'
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 'Bu ülkede faiz ödemesine giden her fazla kuruş, milletin hakkının gaspıdır. Faize gitmeyen kaynak yatırıma dönüşecek' dedi.KIRŞEHİRCumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Polat Enerji tarafından Kırşehir'in Mucur ilçesi Geycek mevkisinde yapımı tamamlanan Geycek Rüzgar Enerji Santrali (RES) açılış töreninde, santralin Mucur'a, Kırşehir'e, Türkiye'ye hayırlı olmasını diledi.Geycek RES'in, 285 milyon dolarlık yatırımla hayata geçirildiğini, 150 megawatlık gücüyle Türkiye'nin en büyük enerji santrallerinden biri olacağını belirterek, bu yatırımı Mucur'a ve Türkiye'ye kazandıran Polat Holding'e teşekkür etti.'Her enerji tesisi bizim için altın kıymetinde'Türkiye büyüdükçe, üretimi artıkça, refah seviyesi yükseldikçe enerji talebi ve enerjiye yatırım ihtiyacının arttığına işaret eden Erdoğan, bir ülkenin refah düzeyinin enerji tüketimiyle ilişkili olduğunu, Türkiye'nin de 12 yılda enerji tüketiminin 2 kat arttığını, 2023'te de bu ihtiyacın bugüne göre 2 kat daha artma eğiliminde bulunduğunu söyledi.Türkiye'nin 120 milyar dolarlık yeni enerji yatırımına ihtiyac duyduğunu ve enerjide dışa bağımlılığı azaltmanın hem stratejik hem de cari açığın azaltılması bakımından hayati önem taşıdığını ifade eden Erdoğan, 'Hangi kaynağa dayanırsa dayansın devreye giren her enerji tesisi bizim için altın kıymetinde' dedi.'Sıra Türkiye'ye gelince herkesin çevrecilik damarı kabarıyor'Erdoğan, doğalgaz ve petrol yerine mümkün olduğu kadar kömüre dayalı termik santraller, HES, rüzgar, güneş ve jeotermal kaynakları ikame etmenin çabası içerisinde bulunduklarını belirterek, şöyle devam etti:'Siz bakmayın Batı'daki çevreci akımların sürekli kömürü, nükleer enerjiyi kötülediklerine. Bugün Almanya, Amerika gibi gelişmiş ülkelerin tamamında birinci sıradaki enerji kaynağının hala kömür olduğunu görürsünüz. Aynı şekilde nükleer enerjiyi en çok kullanan ülkeler de yine gelişmiş ülkelerdir. Çin'de neredeyse her hafta yeni bir kömür santrali devreye alınıyor. Sıra Türkiye'ye gelince herkesin çevrecilik damarı kabarıyor. Aslında burada dert, çevrecilik hassasiyeti sergilemek değil Türkiye'nin gelişmesini, büyümesini, kalkınmasını engellemek. Açık söylüyorum, en büyük çevreci biziz. Son 12 yılda bu alanda ortaya konan performansı hiçbir dönemde, hiçbir iktidar ortaya koyamamıştır. Şu anda ülkemizdeki yenilenebilir enerji kaynaklarının tamamını seferber etmiş durumdayız. Bizden önce böyle bir şey yok denecek noktada. Örneğin RES'lerle Türkiye adeta bizim dönemde tanıştı, ondan önce böyle bir şey yok ve hızla artarak devam ediyor.Türkiye'nin hedeflediğimiz şekilde büyümesini sadece bu kaynaklarla gerçekleştirmesi de mümkün değil. Onun için bunların yanında kömürü de kullanacağız, nükleer enerjiyi de kullanacağız. Onun için hem Kuzey'de hem Güney'de, biliyorsunuz Sinop ve Akkuyu ile ilgili çalışmalarımız devam ediyor. Elbette tahrip etmeden, çevreyi bozmadan, çevrenin bize Allah'ın bir emaneti olduğu gerçeğini unutmadan bunu yapacağız. Ne çevreciliğin kalkınmamızı engellemek için bir silah gibi kullanılmasına izin vereceğiz ne de tabiatın felaketi pahasına bir kalkınmacılık anlayışına geçit vereceğiz.''12 yılda 3,5 milyar ağaç ve fidan'Cumhurbaşkanı Erdoğan, son 12 senede Türkiye genelinde 3,5 milyar ağaç ve fidan dikildiğini, bunların yaklaşık 600 milyonunun yetişmiş ağaç olduğunu anlatarak, süratle ağaç ve fidan dikimine devam edileceğini, dengeli sürdürülebilir bir kalkınma anlayışıyla Türkiye'yi 2023 hedeflerine ulaştırmakta kararlı olduklarını vurguladı.Her alanda olduğu gibi enerji yatırımlarında da özel sektöre öncelik verdiklerine dikkat çeken Erdoğan, özel sektörün kurulu enerji gücündeki payının, 12 yıl önce yüzde 32 iken, bugün yüzde 72'ye ulaştığını, bunun artarak süreceğini kaydetti.Özel sektörü enerji alanında yatırım yapmaya teşvik ettiklerini, edeceklerini, yenilenebilir enerji yatırımları için özendirici tesisler verdiklerini dile getiren Erdoğan, açılışı yapılan Geycek RES'in yenilenebilir enerji yatırımları konusunda önemli ve örnek bir tesis olduğunu söyledi.Geçmişte büyüklerin dereler için 'Su akar, Türk bakar' dediklerini anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, 'Şimdi ne yapıyoruz? Şimdi 'Su akar, Türk yapar' diyoruz. Bir taraftan barajlar bir taraftan HES'lerle hem enerji üretimimizi artırıyoruz, bunun yanında içme suyu, kullanma suyu üretiyoruz. Aksi takdirde durumumuz çok büyük bir felaket olabilirdi. 20 milyon ağaca tekamül eden emisyon azaltımıyla çevre dostu bir tesis olan şu andaki santralin üreteceği enerji sayesinde doğalgaz faturamızdan yılda 40 milyon lira, eski rakamla 40 trilyon lira tasarruf edeceğiz. Bu tesisle jeotermal kaynaklar bakımından zaten zengin olan Kırşehir'in esen rüzgarı da ekonomimize kazandırılmış oluyor' diye konuştu.'Bu RES'lerle bir çevrecilik dersi veriyoruz'Cumhurbaşkanı Erdoğan, rüzgar enerji tribünlerinin dağlara ayrı bir güzellik, hava kattığını, farklı bir mimari estetik kazandırdığını, 30 yıl önce yurtdışında bunları gördüklerinde 'Acaba bunlar nedir? Bizim ülkemizde neden yok' diye baktıklarını anlatarak, şunları kaydetti:'Bizim ülkedeki siyasi mantalite bu işe çok uzaktı, dertli değillerdi, araştırma yoktu. Bizi evde kömürün kokusuna, külüne vesairine mahkum etmişlerdi. Analarımız, babalarımız neler çekti, ama biz geldik, siyasi hayatımın en etkin dönemlerinde İstanbul gibi bir yerde doğalgazı tüm çevresine yaydım. Türkiyemizde şu anda doğalgazın gitmediği il sayısı artık 8-9 tane kaldı, bunun dışında her yer doğalgazı gördü. Bizim insanca yaşamak hakkımız değil mi? 780 bin kilometrekarelik vatan toprakları üzerinde bunu sağlamak siyasilerin görevidir. Bu RES'lerle de inanıyorum ki yenilenebilir enerjiden bir çevrecilik dersini veriyoruz.''Amaç, Türkiye'yi faiz lobisine teslim olmaya zorlamaktı'Erdoğan, bu tür tesislerin inşaat ve işletme aşamasında, yapıldıkları bölgeye sağladıkları katkının da dikkate alınması gerektiğini söyledi.Polat Grubu'nun buna ilave olarak tüm bölgeye hizmet verecek bir spor tesisini de ülkeye kazandırdığını ifade eden Erdoğan, bunun için de kendilerini tebrik etti.Büyüyen, güçlenen Türkiye'nin zorlukları birer birer aşarak hedeflerine doğru kararlılıkla ilerlediğini belirten Erdoğan, 'Elbette bundan rahatsız olanlar var. Türkiye'yi yeniden 70 sente muhtaç oluğumuz o eski günlere götürmek isteyenler var. Bizi o günlere döndürmek için tüm güçleriyle çalışanlar, her fırsatta, biliyorsunuz bunu değerlendirmenin gayreti içerisindeler' diye konuştu.Erdoğan, 17-25 Aralık darbe teşebbüsünün hedeflerinden birinin de Türkiye'nin ekonomisi olduğuna işaret ederek, 'Ekonominin omurgası olan, lokomotifi olan iş adamlarımızdı. Onlarla birlikte başta Enerji Bakanımız olmak üzere bu alanda görev yapan kamu personeli de hedefler arasında yer alıyordu' değerlendirmesinde bulundu.Buradaki asıl amacı bildiklerini vurgulayan Erdoğan, 'Asıl amaç Türkiye'yi ekonomik olarak çökertmekti, enerji projelerimize darbe vurmaktı. Amaç Türkiye'yi geçmişte defalarca yaptıkları gibi, yeniden faiz lobisine teslim olmaya zorlamaktı. Ülkemizde yaşanan ekonomik krizlere baktığımızda, en belirgin tezahürlerin, akıl almaz düzeylere ulaşan faiz oranları, faiz ödemeleri olduğunu görüyorsunuz' dedi.Türkiye'de, toplanan vergilerin tamamının tek başına faiz ödemelerini karşılayamadığı dönemleri yaşadıklarını dile getiren Erdoğan, ülkeye o günleri bir daha asla yaşatmamaya kararlı olduklarını vurguladı.'Bunların hiçbirine eyvallahımız olmadı, olmayacak'Merkez Bankasının uyguladığı faiz oranları konusundaki itirazlarını her fırsatta, her platformda dile getirdiğini anlatan Erdoğan, şu görüşlerini bildirdi:'Bu ülkede faiz ödemesine giden her fazla kuruş milletin hakkının gasbıdır. Çünkü faize gitmeyen o para, ister kamuda olsun ister özel sektör olsun, nereye gidecek söyleyeyim. Bu kaynak aynen burada olduğu gibi yatırıma dönüşecek, üretime dönüşecek, istihdama dönüşecek. Diyorlar ki; 'Yatırım notumuz zarar görür.' Eğer işimiz Batı'daki derecelendirme kuruluşlarına, ekonomik analiz yapan çevrelere kalsa, bize yağmurlu havada bir bardak su vermezler. Ekonomik potansiyeli bizimle mukayese dahi edilemeyecek ülkeler allanıp pullanırken, Türkiye sürekli riskli gösterildi. Hatta son ekonomik kriz sonrası yerle yeksan olmuş tüm ülkeler hala bizim üzerimizde tutuluyor, bizden daha güçlü gösteriliyor. Hepsi yalan, bizim bunların hiçbirine eyvallahımız olmadı, olmayacak.''Biz bugüne kadar onlara rağmen yatırım çektik, onlara rağmen büyüdük, onlara rağmen güçlendik ama bunu kendi içimizdeki bir takım kurumlarımıza hala anlatamadık' ifadesini kullanan Erdoğan, 'Faiz oranı, enflasyon öngörüsünün neredeyse iki katı. Böyle bir çarpıklık olabilir mi? İnşallah bunların hepsi de düzelecek. Türkiye'de geçtiğimiz 12 yılda pek çok şey nasıl düzeldiyse, nasıl hale yola girdiyse bu mesele de inşallah makul bir çizgiye, milletin ve memleketin hayrına bir yere gelip oturacak' diye konuştu.Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:'Aynı şekilde Türkiye'yi siyasi ve ekonomik olarak çökertmek isteyen üst aklın da onun kuklalarının da hevesleri kursaklarında kalmaya devam edecek. Milletin iradesi yerine o veya bu vesayet sisteminin devamını arzu edenlerin, bu yönde gayret gösterenlerin çabaları bugüne kadar sonuç vermedi, bundan sonra da inşallah vermeyecek. Paralel yapı başta olmak üzere demokrasimize, ekonomimize, istikrarımıza kast eden herkese karşı mücadelemiz sonuna kadar sürecek. Milletimizin kendisine hizmet edene, vefası, şükranı ne kadar samimiyse, ihanet edene de tepkisi o kadar şiddetlidir.'Ülkeye ve millete hizmet eden, yatırım yapan, üreten, Türkiye'yi 2023 hedeflerine yaklaştıracak adım atan herkesin daima yanında ve destekçisi olduklarını vurgulayan Erdoğan, nerede bir yatırım varsa, nerede bir hizmet varsa orada bulunmanın kendisi için en büyük mutluluk olduğunu söyledi.'Benim kavgam bu ülkeye ve bu millete düşmanlık edenlerledir'Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti:'Az önce Adnan Bey bir şey söyledi, 'Mayıs ayında Soma'da 250 megavatlık yine bir rüzgar santralinin açılışı var' dedi. Buyurun, burada şimdi 150, bunu açıyoruz. Soma'da daha büyüğünü açacağız. Bu, nereden nereye geldiğimizi göstermesi bakımından önemli. Bütün yerlerde taş üstüne kim taş koyarsa bizim orada olmak sorumluluğumuzdur, görevimizdir ve tabii ki bizler de olacağız.Benim kavgam bu ülkeye ve bu millete düşmanlık edenlerledir. Benim öfkem sadece ve sadece ülkesine ve milletine düşmanlık edenlere karşıdır. Bu ülkeye, bu millete hizmet eden herkese gönlüm de kapım da sonuna kadar açıktır.'Polat Grubu'nu ve tüm ortaklarını bu yatırım için tebrik ettiğini belirten Erdoğan, Geycek Rüzgar Enerji Santrali'nin hayırlı olmasını diledi.NotlarKonuşmasının ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan'a, Polat Holding Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Polat tarafından, rüzgar tribünü şeklinde bir plaket hediye edildi.Daha sonra Erdoğan, 'Yeni Türkiye'nin yeni enerjisi' diyerek, beraberindekilerle santralin açılış şalterini indirdi. Erdoğan, bu sırada Adnan Polat'ın babası İbrahim Polat'ın da sahneye gelmesini isteyerek, 'İbrahim Bey gelir misin? Evladın unutuyor, ben unutmuyorum' diyerek espri yaptı.Açılış törenine Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam, Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç, Kırşehir Valisi Necati Şentürk, Kırşehir ve çevre illerin bazı milletvekilleri, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu Başkanı Mustafa Yılmaz, Polat Holding Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Polat, iş adamları ve çok sayıda davetli katıldı.Muhabir: Kadir Karakuş, Esra AltınmakasAA
Keban Barajı'nda Su Çekildi, Tarım Başladı
GÜNEYDOĞU Anadolu Projesi (GAP), Türkiye’nin gerçekleştirdiği yüzakı eserlerinden. ’Yedi Küpeli Gelin’ olan Fırat Nehri’ne yapılması planlanan 7 barajdan ilki Keban Barajı, 1974 yılında yapıldı. Fırat’a takılan ’ilk küpe’ olan Keban Baraj Gölü’nde bugün kuraklık nedeniyle sular iyice çekildi ve göl sahasında ortaya çıkan tarlalarda tarım yapılıyor. 40 yıl önce su tutan baraj gölünde balıkçılığa başlayan köylüler, suların çekildiği 170 kilometrekarelik alana şimdi traktörleriyle girip, fasulye, nohut ve karpuz ekmeye başladı. Elazığ’da 1974 yılında su tutmaya başlayan Keban Baraj Gölü’nde su kodunun 845’e ulaşması nedeniyle, baraj gölünün etrafında bulunan 675 kilometrekarelik tarım alanı sular altında kaldı. Elazığ’ın Ağın, Keban, Kovancılar, Palu ile Tunceli’nin Pertek ve Çemişgezek ilçelerinde baraj gölü etrafında yaşayan köylüler de tarımın yanı sıra gölde balıkçılığa başladı. Aradan geçen 40 yılda Keban Baraj Gölü, Fırat’ın azgın sularına gem oldu. Baraj elektrik üretimi ve sulamayla ekonomiye büyük katkılar sağladı. Ancak geçen yıldan itibaren etkili olan kuraklık nedeniyle Keban Baraj Gölü’ndeki su seviyesi hızla düşmeye başladı. Geçen yılın Nisan ayında 839 olan su kodu, bu yılın Nisan ayında 830’a indi. Kuraklıkla birlikte daha önce su altında kalan 675 kilometrekarelik alanda, suların çekilmesiyle 170 kilometrekarelik alanda tarlalar yeniden ortaya çıktı. SU ÇEKİLDİ, EKİM BAŞLADI Elazığ’ın Ağın, Keban, Kovancılar, Palu ilçelerinde Keban Baraj Gölü’ne kıyısı bulunan köylerde yaşayanlar suların çekildiği 170 kilometrekarelik alanda yeniden çiftçiliğe dönerek bu alanları ekmeye başladı. Köylüler bir zamanlar su ile kaplı alanlara, şimdi traktörleriyle girip önce buğday, arpa ekti. Bu günlerde de fasulye, nohut ve karpuz ekimi başladı. Balıkçılığı bırakanlardan Saim Sarıkaya, nohut ektiğini belirterek, 'Nohut ekiyoruz. Havalar kurak gittiği için, su seviyesi düştü. 6- 7 yılda bir böyle kuraklık yaşanıyor' dedi. 'ÇİFTÇİLİK YORUCU' Balıkçılıkla geçimini sağlayan Hayrettin Canpolat da, bir zamanlar suyla kaplı alana şimdi karpuz ektiğini belirterek şöyle konuştu: 'Asıl mesleğim balıkçılıktı, baraj gölüne su gelmeyince ne yapalım artık balık tutmak yerine karpuz ekiyorum. Daha önce geçimimi balıkçılıkla sağlıyordum, kuraklık nedeniyle su gelmeyince karpuz, nohut ekmeye başladık. Yetkililer zamanında suyun gelmeyeceğini söyleselerdi gecikmezdik. Alışık olmadığım için çiftçilik bana zor geliyor ve çok yorucu.' Mehmet Emin Demirkapı ise, hayvancılık yapmaya başladığını dile getirerek, 'Sular çekilince bu alanda, hayvanlarımı otlatmaya başladım. Baraj gölünde su olmadığı için onlara burada su veremiyorum. Bölgedeki bizlerin durumu bu yıl hiç iyi değil. Baraj gölü havzasındaki arazilerin tümüne ekim yapıldı. Artık nasıl yapacağız, biz de bilmiyoruz' diye konuştu. Fırat’ın 7 küpesinden ilki TÜRKİYE sınırları içerisinde 1263, toplam uzunluğu 2 bin 800 kilometre olan 720 bin kilometrekare toplama havzasına sahip olarak nitelendirilen Fırat Nehri üzerinde Türkiye’nin enerji ihtiyacının önemli bölümünü karşılayan dev barajlar yaptırıldı. Eski başbakanlardan Süleyman Demirel’in kısa adı ‘GAP’ olan Güneydoğu Anadolu Projesi kapsamında ‘7 Küpeli Gelin’ olarak nitelendirdiği Fırat Nehri üzerinde Elazığ’da Keban Barajı, Malatya ve Elazığ’da Karakaya Barajı, Adıyaman ve Şanlıurfa’da Atatürk Barajı, Şanlıurfa’nın Birecik İlçesi’nde Birecik Barajı ve Gaziantep’te Karkamış Barajı yapılmış, nehrin sularını taşıyan birbirine paralel toplam 52 kilometre uzunluğundaki 2 Şanlıurfa tüneli ile su Harran Ovası’na ulaştırılmıştı. Türkiye’nin ilk dev yatırımı ELAZIĞ’ın Keban İlçesi’nde Fırat Nehri üzerinde 1965 ile 1975 yılları arasında elektrik üretimi amaçlı inşa edilen Keban Barajı, enerji açısından Türkiye’nin ilk dev yatırımlarından biri olarak görülüyor. Kurulduğunda Türkiye’de üretilen elektriğin yüzde 20’sini tek başına karşılayan baraj o dönem 9 milyar liraya mal oldu. Özellikleriyle Türkiye’nin, Atatürk Barajı’ndan sonra en büyük yapay gölü olan Keban Baraj Gölü, doğal göllerle bir arada sıralandığında Van Gölü, Tuz Gölü ve Atatürk Baraj Gölü’nün ardından 4’üncü sırada yer alıyor. Baraj gölünün Murat Nehri Vadisi boyunca uzunluğu 125 kilometre ve genişliği yer yer değişiyor. Keban baraj gölünde elektrik üretiminin yanı sıra su avcılığı yapılmakta ve balık üretimi de gerçekleştiriliyor. Göl üzerinden feribotla Elazığ’ın Ağın, Tunceli’nin Pertek ve Çemişgezek ilçelerine geçiş yapılabiliyor. Keban barajı 8 tribün ile yıllık 6 milyar 200 milyon kilovat saat enerji üretme kapasitesine sahip. Baraj gölü altında kalan 212 yerleşim biriminde yaşayan yaklaşık 30 bin kişi de tahliye edilmişti. ÖZELLİKLERİ Gövde dolgu tipi: beton ağırlıklı kayşa Kurulu güç: 1.330 megawat Yükseklik: 210 metre Göl hacmi: 31.000 hektametreküp Göl alanı: 675 kilometrekare Şahismail GEZİCİ/ELAZIĞ, (DHA)
"Hesap Sormak İçin 34 Yıl Beklemeyeceğiz"
Başbakan Erdoğan, 'Kimse Türkiye'den korkmasın, çekinmesin. Tam tersine AB'nin Türkiye'ye ihtiyacı vardır, bu ihtiyaç bugün artmıştır' dedi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 'Biz gerek Fransa'da, gerekse diğer Avrupa ülkelerinde bu tür konuların (1915 olayları) iç politika malzemesi yapılmasının tehlikesini her fırsatta vurguladık. İç politikada istismarla oy kazanmak uğruna, ırkçılığa, ayrımcılığa, özellikle de İslamofobi'ye kapı aralanmasının Avrupa için, Avrupa değerleri için tehdit oluşturacağını defalarca dile getirdik' dedi.Başbakan Erdoğan, Fransa'nın Lyon kentinde, Avrupalı Türk Demokratlar Birliğinin (UETD) 10. yıl etkinliğindeki Lyon Buluşmasında misafirperverlikleri için Fransa'daki yetkililere ve UETD yöneticilerine teşekkürlerini iletti.UETD'nin etkinlikleri kapsamında Almanya'nın Köln şehrinde 24 Mayıs'ta yaptığı konuşmasını hatırlatan Erdoğan, önceki gün de Viyana'da yaşayan binlerce kişiyle bir araya geldiklerini söyledi.Başbakan Erdoğan, Türkiye ile Fransa'nın diplomatik ilişkilerinin 16. yüzyıla, Kanuni Sultan Süleyman dönemine dayandığını belirterek, Osmanlı cihan devleti ile Fransa'nın birçok alanda işbirliği yaptığını, 400 yıldan fazla bu coğrafyada irtibat halinde olduklarını dile getirdi.Fransa'nın zor zamanlarında Osmanlı'nın Fransa'ya yardıma koştuğunu vurgulayan Erdoğan, 'Osmanlı ile Türkiye'ye, Fransa birçok alanda katkı vermiş, destek vermiştir. Asırlardır devam eden dostluğumuz buradaki vatandaşlarımızla artık çok farklı bir boyut kazandı. Şu anda Fransa'da 620 bin civarında vatandaşımız bulunuyor. Vatandaşlarımızın yarısı çifte vatandaş olarak Türkiye ve Fransa Cumhuriyetleri vatandaşları olarak hayatlarını idame ettiriyor. İşçi olarak geldiğiniz Fransa'da on yıllar boyunca bütün sıkıntılara tahammül ettiniz, sabrettiniz, direndiniz. Allah'a hamdolsun, emeklerinizin karşılığını alır hale geldiniz. 30 bin kardeşimiz burada kendi işini kurdu. 50 bin kişiyi istihdam eder konuma ulaştı. Son yerel seçimlerde 194 kardeşimiz çeşitli kademelerde belediye yönetimlerine seçildi. Sanatta, sporda, siyasette Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları artık ağırlıklarını hissettirmeye, 'Fransa'da biz de varız' demeye başladı' diye konuştu.'Sizlerle iftihar ediyoruz'Başbakan Erdoğan, 'Türkiye'de sizin hasretinizi çektiğimiz kadar sizin başarılarınızla da gurur duyduk. 77 milyon her birimiz sizlerle gururlanıyor, sizlerle iftihar ediyoruz' dedi.Bütün zorluklara rağmen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmanın, Türkiye'nin bir evladı olmanın asaletini yere düşürmediklerine dikkati çeken Erdoğan, onu daha da yüksek burçlara taşıdıkları için kendisini dinleyen kalabalığa şükranlarını iletti.'Engeller hakkaniyetle uyuşmuyor'Başbakan Erdoğan, Fransa ve Türkiye ile ilgili konuların iç siyasette kullanılması sebebiyle zor günler yaşadıklarına değinerek, şöyle konuştu:'Türkiye üzerinden, 1915 olayları üzerinden, buradaki vatandaşlarımız üzerinden birileri iç politikada prim sağlama gayretine girişti. Biz gerek Fransa'da, gerekse diğer Avrupa ülkelerinde bu tür konuların iç politika malzemesi yapılmasının tehlikesini her fırsatta vurguladık. İç politikada istismarla oy kazanmak uğruna, ırkçılığa, ayrımcılığa, özellikle de İslamofobi'ye kapı aralanmasının, Avrupa için, Avrupa değerleri için tehdit oluşturacağını defalarca dile getirdik. Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği önüne çıkarılan engeller hakkaniyetle uyuşmuyor, ahde vefa ilkesine uymuyor. Bizim sadece Fransa'da 620 bin vatandaşımız var. Bütün Avrupa'da sayıları 6 milyona yaklaşan vatandaşımız var.''Kimse Türkiye'den korkmasın'Erdoğan, 50 yıldır Avrupa'da bulunan, çalışan, ter döken, iş kuran, hayatlarını burada büyüten vatandaşların Avrupa Birliği'ne (AB) üye olacak bir Türkiye'nin öncüleri olduğunu söyledi.'Kimse Türkiye'den korkmasın. Kimse Türkiye'den çekinmesin' diyen Erdoğan, şöyle konuştu:'Tam tersine şunu herkesin bilmesini istiyorum; AB'nin Türkiye'ye ihtiyacı vardır. Bu ihtiyaç bugün daha fazla artmıştır. AB'nin güçlü ekonomisinin Türkiye'ye ihtiyacı var. AB'nin genç, dinamik nüfusundan dolayı Türkiye'ye ihtiyacı var. AB'nin ırkçılıkla, ayrımcılıkla, antisemitizim ve İslamofobia ile mücadele için Türkiye'ye ihtiyacı var. En önemlisi de AB'nin İslam dünyasıyla, tüm Müslümanlar'la, Doğu, Ortadoğu, Kuzey Afrika, Balkanlar'la daha sağlıklı irtibat kurabilmesi için Türkiye'ye ihtiyacı var. Türkiye, ilelebet kapıda bekletilecek ülke değildir. Hele hele son 12 yılda gerçekleştirdiğimiz reformlarla, büyüyen ekonomisiyle aktif dış politikasıyla Türkiye AB'nin kapısında ilelebet bekleyecek bir ülke hiç değildir.''Artık eski Türkiye yok'Reformları kararlılıkla yaptıklarını, demokratik standartları yükselttiklerini, ekonomiyi istikrarla büyüttüklerini anlatan Erdoğan, 'Yıllık ortalama yüzde 5 büyüyen bir ekonomiyle şu anda Avrupa'nın 6. büyük ekonomisi konumundayız. Bunu daha da ileriye taşıyacağız. Bölgemizde ulaşabileceğimiz her yerde en güçlü şekilde hakkı savunuyor, adaleti savunuyor, mazlumların elinden tutuyor, zulme karşı onurlu bir mücadele veriyoruz. Artık eski Türkiye yok. Türkiye çok değişti. Türkiye hızla değişiyor' şeklinde konuştu.'İnsanlar, sermaye, şirketler renklere ayrıldı' Erdoğan, milletin güçlü iradesi doğrultusunda son derece sağlam temeller üzerinde artık yeni Türkiye'nin yükseldiğini dile getirerek, şöyle devam etti:'1960 yılında bir askeri darbe yapıldı. Bu darbenin ardından ekonomi altüst oldu. Türkiye daha da fakirleşti. Sizler, babalarınız, dedeleriniz işte o darbenin ardından ekmek parası için, helal rızık için kalktınız buralara geldiniz. Ardından 1980 yılında bir başka darbe yapıldı. Yine demokrasi askıya alındı. Ekonominin dengeleri yine altüst oldu. Özgürlükler bir kez daha kısıtlandı. Baskı, zulüm, zorbalık bir kez daha arttı. İşte o dönemde de başta Fransa olmak üzere Avrupa ülkelerine bir çok vatandaşımız kaçmak, sığınmak zorunda kaldı. Şairlerimiz, yazarlarımız, sanatçılarımız, akademisyenlerimiz vatanlarını terk edip gurbete gelmek zorunda kaldı. Ardından 28 Şubat darbesi geldi. Bir kez daha devlet kendi öz vatandaşına zulm etmeye, vatandaşının haklarını kısıtlamaya başladı. Kızlarımız inançlarının gereği başörtüleriyle okullarına gidemediler. Meslek liseleri kapatıldı, imam hatip okulları kapatıldı, kapılarına adeta kilitler vuruldu. Kuran öğrenmek bir keza daha zorlaştırıldı. İnsanlar, siyasi partiler, sermaye, şirketler, sivil toplum örgütleri renklere ayrıldı. Aralarında ayrımcılık yapıldı. İşte o dönemde de başörtülü kızlarımız, imam hatipli gençlerimiz, çok sayıda vatandaşımız bir kez daha vatanını terk etti.''Ahmet Kaya o dönemin lincine uğradı''Değerli dostum, değerli sanatçımız Ahmet Kaya işte o dönemin, o atmosferin lincine uğradı' ifadesini kullanan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:'Geldi Paris'te, gurbette, vatan hasreti içinde hayata gözlerini yumdu. Şimdi o çok sattığını iddia eden gazetelerin köşelerinde yazan birileri İstanbul'daki ödül töreninde Ahmet Kaya'ya neler yaptıklarını bizler biliriz. Tarih buna şahit ama bunlarda utanma yok, bunlarda ar yok. 'Sanatçıdan yanayız' derler ve o dönemde neler yaptıklarını gördük. Çatalları, tabakları nasıl ona fırlattıklarını gördük ve o salondan nasıl kaçırıldığını gördük. Şu anda bunlar hala bu ülkede güya özgürlük mücadelesi veriyorlar. Güya ülkemizde bunlar hala demokrasiyi konuşuyorlar. Bunların demokrasiyi konuşmaya hakkı yok. Biz bunların cemaziyel evvelini biliriz.''Makbul-makbul olmayan vatandaş ayrımı'Erdoğan, Türkiye'de on yıllar boyunca makbul-makbul olmayan vatandaş ayrımı yapıldığını vurgulayarak, standart vatandaş üretmek istediklerini söyledi.Kendi kriterlerine uymayanların dışlandığına ve horlandığına dikkati çeken Erdoğan, inançların, değerlerin, kimlikleri ve kültürleri yok saydıklarını aktardı.'Ret, inkar ve asimilasyon politikalarını biz sonlandırdık'Erdoğan, insanlara kendi vatanlarını zindan haline getirdiklerine işaret ederek, şunları kaydetti:'İnsanımızı öz yurdunda garip, öz vatanında parya haline getirdiler. İşte biz en başta buna son verdik. Her türlü ayrımcılığı elimizin tersiyle ittik. Her türlü yasağı, baskıyı, kısıtlamayı kaldırmanın mücadelesini verdik. Ret, inkar ve asimilasyon politikalarını biz sonlandırdık. Kardeşliğimizin, birliğimizin, tek millet oluşumuzun önündeki engelleri tek tek biz kaldırdık. Anneler evlatlarıyla kendi ana dillerinde konuşamıyorlardı. Yasaktı, horlanma sebebiydi. Buna biz son verdik. Farklı dil ve lehçelerde yayınların, propagandanın, okulların önünü biz açtık. Yıllarca ihmal edilmiş Doğu'yu, Güneydoğu'yu, Karadeniz'i, Orta Anadolu'yu yollarla okullarla, hastanelerle, üniversitelerle, yurtlar, barajlar konutlarla biz buluşturduk. İnsanımıza insan olduğunu hatırlattık. Devletle millet arasındaki mesafeyi kaldırdık. Başörtüsü üzerindeki zulme son verdik. Sadece üniversitelerde değil, artık kamuda başörtüsüne özgürlük sağladık. İmam hatip okullarının, meslek liselerinin kapılarındaki kilitleri biz kaldırdık. Artık katsayı diye bir zulüm yok. Artık eşit olarak bu yarışa girmek var. Şimdi düz liseli hangi haklara sahipse meslek lisesi mezunu da aynı hakka sahip imam hatipli de aynı hakka sahip. Bunları biz getirdik.''Vatan toprakları üzerinde operasyon yaptırmayız'Erdoğan, özellikle yurt dışına çıkarken pasaportu, parası farklı olarak değerlendirilen vatandaşların artık yurt dışına çıkarken başı öne eğik çıkmadığını, gururla 'Ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım' diyebildiğini söyledi.Afyonkarahisar'dan yola çıkarken 'bu ülkede ayrımcılığa son vereceğiz' dediklerini anımsatan Erdoğan, tek bayrak, tek devlet ve tek millet vurgusunu yaptı.Türkiye'yi birleştiren en önemli unsurun bayrak olduğunu ifade eden Erdoğan, 'Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, toprak eğer uğrunda ölen vatandır' dedik. Yola böyle çıktı' diye konuştu.Erdoğan, 780 bin kilometrekareyle vatan toprakları üzerinde operasyon yaptırmayacaklarına işaret ederek, 'tek devlet' dediklerini ve bu topraklarda ikinci bir devleti hayal edenlerin boşuna hayal kurduğunu dile getirdi.'Böyle bir hayalin içine kimse girmesin' ifadesini kullanan Erdoğan, 'tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet' dediklerini ve yola böyle çıktıklarını söyledi.Türkiye'de bir kısmının siyasal Kürkçülük, bir kısmının siyasal Türkçülük, bir kısmının da 'şuculuk, buculuk' yaptığını ifade eden Erdoğan, 'Bir kısmı da bakıyorsunuz ki o da kumsallarda dolaşıyor. Bir siyasi parti diyor ki 'ben Kürtlerin temsilcisiyim', öbürü 'ben Türklerin partisiyim, temsilciyim', öbürü de diyor ki 'ben kumsalların, sahillerin partisiyim'. AK Parti ne diyor 'Biz 77 milyonun partisiyiz'. Aramızdaki fark bu' diye konuştu.Alanda bulunanlardan bir ricası olduğunu kaydeden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:'Fransa'da 620 bin Türk var. Tamamı çifte vatandaşlık anlayışından hareketle niye müracaatını yapıp aynı zamanda Fransa vatandaşı olmuyor? Diyorum ki Fransa vatandaşı olmamış olan Türk vatandaşlarıma sesleniyorum, kesinlikle aynı zamanda Fransız vatandaşı olun. Fransa'daki siyasi hakları aynen sizler de kullanmalısınız. Bunun size faydası var zararı yok. Kim size farklı bir şey söylüyorsa, bilin ki size zarar veriyor. Siz bizim Fransa’daki elçilerimizsiniz, bunu böyle biliniz. Niye bu elçilerin sayısı 300 bin olsun. Ben istiyorum ki bu elçilerin sayısı 620 bin olsun.”3 çocuk tavsiyesini de hatırlatan Erdoğan, bu mücadelede vatandaşlarla el ele, omuz omuza vererek, Türkiye’yi çok daha farklı yerlere getireceklerini ifade etti.'34 yıl bekleyerek değil hemen hesabı sorulacak'Bu arada önemli bir şey yaptıklarını kaydeden Erdoğan, eski Türkiye’nin kapıların kapattıklarını, darbeler dönemini artık tarihe mahkum ettiklerini dile getirdi.Erdoğan, şunları kaydetti:'Darbe yapanlardan hesabının sorulması için önemli bir adım attık. 12 Eylül 2010’da Anayasayı değiştirdik ve 12 Eylül darbecilerinin yargılanmasına imkan sağladık. İşte yargı süreci bitti.  34 yıl sonra da olsa geç de olsa darbenin sorumluları mahkum edildi. Gençleri yaşlarını büyüterek, denge olsun diye idam ettirmişlerdi. Binlerce vatandaşa ülkelerini dar etmiş, gurbete gitmelerine sebep olmuşlardı. Yıllarca baskı rejimiyle ülkeyi yönettiler, demokrasiye, ekonomiye zarar verdiler. Yıllarca kendilerini Anayasayla korudular ama işte o dönemler geride kaldı. Darbe yapanın yanına kar kalmayacağı, artık görülmüş oldu. Geç de olsa darbe yapanlardan nihayet hesabı soruldu.Elbette bu iş burada sona ermeyecek. Bu ülkede tekrar darbe olması için, hiç kimsenin darbeye teşebbüs etmemesi için ne gerekiyorsa yapacak, mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğiz. Şu hususun altını çiziyorum. 17 ve 25 Aralık’ta milletin seçilmiş iktidarına yargı yoluyla darbe yapmaya yeltenenlerden de bunun hesabı sorulacak. Üstelik 34 yıl bekleyerek değil hemen hesabı sorulacak.'AA
Türk Siyasetine Damga Vuran Hangi Lidersin?
Onlar yıllar yılı sandıkları patlattılar, adlarını tarihe kazıdılar. Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü'nden, çiftçinin 'Kara Gün Dostu' olan Ofis'e, şehirlerin kenar mahallelerinden, kıyı şeritlerinin en güzel yerlerine kadar hayatın her alanına damgalarını vurdular. Vaatleri, programları, kavgaları, davaları milyonların kaderini belirledi. Şimdi sıra sende, meydanlar seni bekliyor, hangi lidersin?
Abdullah Öcalan: 'Artık Sabır Taşı Çatlamıştır'
İmralı Cezaevi'nde ömür boyu hapse mahkum edilen Abdullah Öcalan'ın, aynı zamanda vasisi olan avukatı Mazlum Dinç, İmralı Adası'ndan döndü. Dinç, Öcalan'ın yaptığı görüşmede kendisine, 'Artık sabır taşı çatlamıştır. Dilerim ki bir hafta içerisinde müzakere süreci başlar' dediğini belirtti.765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 125'inci maddesine göre, 'vatana ihanet' suçundan idam cezasına çarptırılan ve AB uyum yasaları ile idam cezası kaldırıldığı için İmralı Cezaevinde ömür boyu hapse mahkum edilen Abdullah Öcalan'ın avukatı Mazlum Dinç ve diğer hükümlülerden Cumali Karsu'nun kardeşi Pervin Oduncu, Şeyhmus Poyraz'ın oğlu Mazlum Poyraz ile kardeşi Mehmet Poyraz, sabah saatlerinde gittikleri adadan döndü. Gemlik Jandarma Komutanlığında yapılan işlemlerinin ardından özel araca binen avukat Dinç, Öcalan'ın yaptığı görüşmede kendisine, 'Artık sabır taşı çatlamıştır. Dilerim ki bir hafta içerisinde müzakere süreci başlar' dediğini belirtti. 'Öcalan'ın ayrıca diyalog sürecinden müzakere sürecine geçilmemesinden rahatsız olduğunu' ifade eden Dinç, şunları söyledi: 'Görüşmemizde Öcalan, 'hala hükümet, devlet HES'ler, barajlar, kalekollar inşa etmektedir' dedi. Burada sürecin bu şekilde ilerleyemeyeceğini hatta bu HES'lerin ve barajların güvenlik gerekçesiyle yapılan HES'lerin ve barajların, bunların en büyüğü olan Ilısu ve Silvan barajını Hiroşima ve Nagazaki'deki olaya benzetti. Çünkü bunların hiçbir ekonomik değeri yok. Buna son verilmesi gerektiğini söyledi. 'Demirtaş'ın başarısı için çalışmaya davet etti' Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili ise şu değerlendirmeyi yaptı: 'Cumhurbaşkanlığı seçimine yönelik HDP'nin ciddi bir proje olduğunu, Türkiye'nin demokratik siyaseti açısından ciddi ve tek alternatif olduğunu, Selahattin Demirtaş'ın alacağı başarının çözüm ve müzakere sürecinin başlaması açısından da çok büyük bir önemi olduğunu' ifade etti. Herkesi bu çözüm sürecine aktif şekilde katılmasını ve Selahattin Demirtaş'ın başarısı için çalışmaya davet etti.' Dinç, bir gazetecinin, 'Bir haftalık süreç dediniz, Selahattin Demirtaş'ın seçilememesi durumunda bu ne anlama geliyor?' şeklindeki sorusuna şu yanıtı verdi: 'Aslında direkt Sayın Öcalan bunu eleştiriyor. Çözüm sürecinin AKP tarafından seçim malzemesi olarak kullanılması seçim endeksli yaklaşılmasını ciddi şekilde eleştirdi. Kabul edilemez bir durum olduğunu ortaya koyuyor. Çok da seçime endekslememek gerekir. Kendi içerisinde çok da uzun süre sürecin, bir an önce müzakerenin başlaması gerektiğini ifade ediyor.' 'Öcalan'ın ifade edebileceği çok da fazla bir şey yok' 'Bir hafta içerisinde başlamazsa ondan sonrası için konuştunuz mu?' sorusunu ise Dinç, 'Öcalan aslında barışın yürütücüsü. Türkiye'de yıllardır devam eden akan kanın durması ve köklü olan Kürt sorununun demokratik çözümü için barışçıl yollarla çözümü için aslında çaba içerisinde. Bu kanallar açılmadıktan sonra aslında Öcalan'ın ifade edebileceği çok da fazla bir şey yok' şeklinde yanıtladı. Öcalan'ın cezaevi şartlarına da değinen Dinç, şöyle devam etti: 'Sağlığından, güvenliğinden hatta özgürlüğünden ve biz sorumluyuz. Öcalan'ın aslında sağlık sorunları devam ediyor. Bu koşulların başlı başına var olan süreçte üstlendiği rolünü tam olarak yerine getirmede çok zorlandığını gördük. Bir an önce Öcalan'ın koşullarının da düzeltilmesi gerekiyor. Çok ciddi sağlık sorunlarını gözlemliyoruz. Bu noktada, böylesi süreçte temel aktör olduğu için bir an önce koşullarının da düzeltilmeye gidilmesi gerekiyor. CNNTürk
İstanbul'da Afişlerle Su Tasarrufu Uyarısı, Barajlar Kurudu
İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi (İSKİ) verilerine göre İstanbul'da geçtiğimiz yıl bu aylarda yüzde 64.32 olan barajlardaki doluluk oranı, bu yıl yüzde 16.41'e düştü. Geçen yıl 528 milyon metreküpe tekabül eden bu rakam, bu yıl 142.567 metreküp düzeyinde seyrediyor. Bu seviye, en düşük olarak 2008 yılında 183 milyon metreküpe kadar düşmüştü İstanbul geçtiğimiz haftalarda mevsim normallerinin üzerinde seyreden sağanak yağışlara teslim olmuştu. Yağışlar son 50 yıllık yağış ortalaması olan 362 mm'ye yakın (329 mm) bir seyir izlemesine rağmen, kentteki barajların son 15 gün içindeki doluluk oranı yüzde 18,05'den yüzde 16.41'e geriledi. Aynı oran 2009, 2010 ve 2011 yıllarında yüzde 70'lerin üzerindeydi. PABUÇDERE BARAJI KURUDU Öte yandan İstanbul'a su sağlayan 10 barajın doluluk oranı geçen yılın Ağustos ayında yüzde 64,32 iken, bu yılın aynı döneminde yüzde 18,25'e kadar düştü. İstanbul'un içme suyu kaynakları olan Ömerli, Pabuçdere, Sazlıdere, Büyükçekmece, Alibey, Terkos, Kazandere, Elmalı, Darlık, Istırancalar barajlarındaki su rezervi de tehlike sinyalleri veriyor. İstanbul'un barajlarından en yüksek doluluk yüzde 40,21 ile Terkos ve 38.11 ile Elmalı da görülürken, Pabuçdere yüzde 0,38 ile en düşük düzeyde görülüyor. Bu barajları sırasıyla yüzde 19.5 ile Istırancalar, yüzde 15.51 ile Ömerli, yüzde 12.64 ile Alibey, yüzde 12.33 ile Darlık, yüzde 10.71 ile Kazandere, yüzde 7.4 ile Büyükçekmece, yüzde 5.93 ile Sazlıdere izliyor. İstanbul'un temel su kaynakları olan Avrupa yakasındaki Terkos 65 milyon metreküp, Anadolu yakasındaki Ömerli ise 36 milyon metreküp su barındırıyor. MELEN VE YEŞİLÇAY'DAN 194 BİN METREKÜP SU İstanbul'un su havzaları olan barajların yanı sıra, Boğaz geçişi ile Asya'dan Avrupa'ya verilen su miktari 223 bin metreküp. Öte yandan İstanbul'a Melen ve Yeşilçay'dan yaklaşık 194 bin metreküp su pompalanıyor. AFİŞLERLE SU TASARRUFU UYARISI İstanbul'da su kaynakları alarm verirken, İstanbul Büyükşehir Belediyesi de halkı su tasarrufu konusunda uyarmak için üst geçit, yol kenarı gibi görünür yerlere afişler astı. Vatandaşlar arabalarını, balkonlarını, halılarını suyla yıkamamaları, sifonu gereksiz yere çekmemeleri, yüzlerini yıkarken dişlerini fırçalarken suyu kapatmaları, kısa duş almaları, damlayan çeşmelerin contalarını değiştirmeleri gibi konularda uyarıldı. İSTANBUL'DA SUSUZ YAZ İstanbul'da barajların doluluk oranı yüzde 16.41'e düştü. Yağışlar son 50 yıllık yağış ortalaması olan 362 mm'ye yakın seyretmesine rağmen, barajlardaki doluluk miktarı 142.567 metreküpe düştü. Bu rakam geçen yıl rakamlarının yaklaşık 4'te biri. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, su tasarrufuna ilişkin vatandaşları uyarmak üzere üst geçit ve billboardlara afişler astı. Yol kenarlarında yer alan afişlerde vatandaşlara arabalarını, balkonlarını, halılarını suyla yıkamamaları, sifonu gereksiz yere çekmemeleri, yüzlerini yıkarken dişlerini fırçalarken suyu kapatmaları, kısa duş almaları, damlayan çeşmelerin contalarını değiştirmeleri gibi öneriler veriliyor.Cumhuriyet
Başbakan Davutoğlu: 'Paralel Yapı Bir Cemaat Değil'
Başbakan Ahmet Davutoğlu, isim vermeden Gülen Cemaati'ne ilişkin olarak, cemaat vasfını kaybettikleri için 'Paralel Yapı' ismini verdiklerini belirterek, 'Siz kendi yakınlarınızı devletin belli kademelerine getirmek için sınavlara müdahele edeceksiniz, sonra da ben hayır işi gönül işi yapıyorum diyeceksiniz' diye konuştu.Başbakan Ahmet Davutoğlu, TGRTHaber televizyonunda canlı yayınına katılarak, gündeme ilişkin soruları yanıtladı.Alevilerle ilgili çalıştaylar gerçekleştirildiği ama sonuçlandırılamadığı ifade edilerek kanuni olarak bir düzenleme düşünülüp düşünülmediğinin sorulması üzerine Davutoğlu, 'sonuç getirilemedi' demenin doğru bir tespit olmadığını söyledi.Başbakan Davutoğlu, sorunun kültürel, tarihi bir arka planı varsa bunun bir anda noktasal bir vuruşla çözülemeyeceğini vurguladı, bunun ciddi bir psikolojik ve zihniyet dönüşümüyle sağlam zeminlere oturacak bir süreç olarak görülmesi gerektiğini kaydetti.Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın başbakanlığı döneminde başlayan çalıştayların devrim mahiyetinde bir atılım olduğunu belirten Davutoğlu, ilk defa Alevileri temsil eden sivil toplum kuruluşları, dedeler ve kanaat önderleri bir araya getirilerek bu sorunun tartışılmaya başlandığını vurguladı.Tunceli'deki konuşmasında herkesin takmak zorunda olduğu maskeleri indirmesi, herkesin gönlünü açması, birbiriyle rahat konuşması şeklinde çağrı yaptığını dile getiren Davutoğlu, o dönemde Alevilerle ilgili çok ciddi adımlar atıldığını, Alevi klasiklerinin basıldığını, Din Kültürü dersindeki Alevilikle ilgili müfredatın artırıldığını, Madımak'ın kültür merkezine dönüştürüldüğünü anlattı.Alevilerle ortak kültürel geçmişi paylaşmak anlamında bir süreç başlattıklarını, bunların sıradan adımlar olarak görülmemesi gerektiğini ifade eden Davutoğlu, 'Hacı Bektaş Türbesi'ne girişte ücretin kaldırılması noktasal, önemsiz gibi görülebilir. Sembolik değeri çok yüksek. Çünkü, oralar dergahlar kapatıldıktan sonra ücret alınması müzelik kimliğiyle ancak meşruiyet zemini bulabiliyordu. Alevi geleneğin dergahları vatandaşlarımızın ziyaretine açıktır. Bunun içinde ayrıca bir meşruiyet alanı oluşturmaya gerek yok. Zaten bu alanda' dedi.Dersim olaylarında kullanılan kışlanın müzeye çevrilmesi gibi adımlar atıldığını, bunların bir anlamda psikolojik eşiğin aşılmasına dönük adımlar olduğunu söyleyen Davutoğlu, 'Bu tür sorunların önemli bir kısmı psikolojiktir. Yani yüzde 60-70. O aşıldığı zaman geri kalan o teknik detaylar daha rahat konuşulur hale geliyor' dedi.Alevi kanaat önderleriyle yemekBaşbakan Davutoğlu, Alevi kanaat önderleriyle bir araya geldiği yemeğin başbakanlık konutunda verdiği ilk davet olduğunu ve bunun devam edeceğini, başka Alevi kanaat önderleriyle de bir araya geleceğini söyledi.Başbakan olarak bir şey dikte etmek, deklare etmek için yemekte bir araya gelmediğini dile getiren Davutoğlu, şöyle devam etti:'Önce dinlemek, halleşmek ve samimiyetle her şey paylaşmak ihtiyacı var. Feyiz dolu bir akşamdı. Sofra duasıyla başlayan ve biten güzel bir akşam geçirdik. Alandan gelen arkadaşımız ilk defa orada görüştüler. Her ikisi de Alevi toplumunun önemli isimleri. Çok samimi sohbet oldu. Bütün vatandaşlarımızın izleyebilmesini isterdim. İzleyebilmiş olsalardı şunu görürlerdi; Aslında zikredilen farklar o kadar büyük farklar değil. Sanki iki taraf var ve bu iki tarafın anlaşması mümkün değil. Konuşulduğunda aşılması mümkün olmayacak hususlar değil.Bundan sonra da görüşmeye devam edeceğim. Bu bazı sorunların sürüncemede bırakılması anlamına gelmiyor. Aksine beraber çözdüğümüz zaman sorunlar kalıcı şekilde çözülür. Ben şu anda bu makamda olmasaydım, bölgedeki etnik ve mezhebi çatışmaları gören, sorumluluk hisseden bir aydın olarak da böyle bir faaliyet içinde olmayı arzu ederdim. Yanı başımızda birbirleriyle etnik ve mezhep kimliği altında şehirlerin mahallelerin bölünerek çatıştığı kardeş halkları gördüğümüzde, bizim önce almamız gereken ders, böyle bir noktaya gelmeden önce, ki bizim toplulumuzda böyle bir şey hiç olmayacaktır ama bunu tahrik edebilecek unsurlara karşı önce iletişim, konuşma.'Toplantı önceden planlandıBaşbakan Davutoğlu, yemeğe katılanları kast ederek, 'Ne kavramda bir farklılık gördüm ne de iletişimde bir ötekileştirme dili' dedi.Davutoğlu, tasavvuf geleneği kavramlarıyla Alevi-Bektaşi geleneğinin kavramlarının birbirine zıt olmadığını dile getirdi.AİHM kararı ve süreciyle ilgisi yokYemekte, farklı kanaatler sergileyenler olduğunu, iki taraf olarak konuşulmadığını ifade eden Davutoğlu, bu toplantının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararı ve süreciyle ilgili olmadığını, daha önceden planlandığını söyledi.Davutoğlu, 'AİHM veya başka bir uluslararası taraf üzerinden kendi vatandaşlarımızla konuşmayı ben zillet adlederim. Bizim bu meseleleri çözmek için Strazburg'a, Brüksel'e başka bir yere ihtiyacımız yok. Oturur, konuşur, kendimiz çözeriz. Bunu çözecek aklımız ve vicdanımız var. Başkasının tavsiyesine ihtiyacımız yok. AİHM ve Avrupa Konseyi'nin prensipleri bizim de kabul ettiğimiz kurucu ülke olarak da onayladığımız prensipler' dedi.Davutoğlu, Yargıtay kararının da hukuki süreç içinde geliştiğini, toplantının bununla ilgisinin olmadığını belirterek, şunları kaydetti:'Belki bir tevafuk oldu ama, biz bunları görerek ileride AİHM kararı çıkabilir ben Hacı Bektaş'ta şimdiden tedbiren konuşayım demedim. Muharrem ayı vesilesiyle başladı. Son derece doğal. Meseleler biliniyor, çalıştaylarda da ortaya kondu. Sohbetimizde de nasıl çözüleceği belirlendi. Hiçbir sünni de cemevine karşı değildir. Alevi vatandaşımızın da camiye karşı olduğu kanaatinde değilim. Orada da hepsi özellikle vurgulayarak, Alevi İslam geleneği kavramını kullanarak dile getirdiler. İslamın dışında, İslamla bağlantısı kopmuş bir Aleviliğin Alevilikten de kopacağı konusunda masada ortak bir kanaat vardı. Birçok AK Parti belediyesi cemevi inşa etmiştir, katkı sağlamıştır. Cemevinin meşrulaşması gibi bir sıkıntısı yok. Zaten doğal olarak gelmiş, modern bir kavramdır. İhtiyaç neyse hep beraber oturur, çözeriz.'Zorunlu din dersiDavutoğlu, din dersini kaldırmanın, Aleviliğin öğretilmesi sorununu çözmeyeceğini ifade ederek, Din kültürü dersinin din kültürü etrafında olması, uygulamalı din eğitiminin de seçmeli nitelikte, Aleviliğin de öğretilmesi şeklindeki taleplerin haklı ve doğru olduğunu söyledi.Bunun milli birlik ve beraberlik açısından tehdit değil, faydalı olarak görüldüğünü vurgulayan Davutoğlu, şöyle devam etti:'Bu doğal bir şey. Bunlar asırlarca nasıl bir arada yaşamışlarsa aynı şekilde yaşarlar. Moderniteden gelen sıkıntılar aslında bunlar. Geleneksel toplumda olmayan sıkıntılar. 100-200 sene önceki İstanbul sokaklarına gittiğinizde Mevlevi dergahı, Bektaşi dergahı, Nakşi dergahı, hepsi yan yana yaşamışlardır. Kilise, sinagog bunları da zıtlık içinde kimse görmemiştir. Şimdi yeniden bu kültürü inşa etmemiz lazım. Moderleşme içinde bazı bu kurumlar tehdit gibi algılandı. Eskiyi temsil eden, geri kalmış gibi algılandı, müzelere döndürülüp ücret kondu. Geleneksel hoşgörü kültürüyle çağdaş eşit vatandaşlık kültürünü birleştireceğimiz yerde çözüm. Eşit vatandaş. Hiçbir vatandaşımız bizim açımızdan karşı, ötekileşmiş olamaz. Devlet böyle baktığı anda kendini reddeder. Seçim, demokrasi bir rekabettir. Herkes halktan oy almak için söylemini kullanır. Ama bu şeyde bir oy hesabı olamaz. Olsa seçim öncesinde bu dosyayı açmamayı düşünebilirdik. Hayır. Ben bana oy verenler kadar oy vermeyenlerin de başbakanıyım. ''Bu konuyu siyaset üstü bir konu olarak mı bakıyorsunuz?' sorusunda, 'Evet, kesinlikle' yanıtını veren Davutoğlu, 'Biz oy hesabı içinde, oy talebinde değiliz. Yeter ki toplumumuzda herkes bu ülkeye ait olmak dolayısıyla mutlu hissetsin. Kendisini siyasal, sosyal, ekonomik ilişkiler ağının dışında görmesin, kimliğini, düşüncesini rahatlıkla ifade edebilsin. Siyaset parçalaştırıcı, bölen bir alan haline dönüşür, eğer kimlik siyaseti üzerinden bir şey üretilmeye kalkışılırsa' diye konuştu.'Bunlar Türkiye'deki istikrarla ilgili bir yeni soru işaretleri uyandırma çabası olarak da değerlendirilebilir'Başbakan Ahmet Davutoğlu, Anayasa Mahkemesi bağlamında devam eden seçim barajı tartışmalarını değerlendirerek, 'Burada geçen sene 30 Mart seçimleri öncesinde ve daha önce ortaya çıkan tabloya baktığımızda, 2015 seçimlerinin önemini de gördüğümüzde, bunlar Türkiye'deki istikrarla ilgili bir yeni soru işaretleri uyandırma çabası olarak da değerlendirilebilir' dedi.Başbakan Davutoğlu, Anayasa Mahkemesi Başkanına atfen çıkan haberler hususunda, ertesi gün Anayasa Mahkemesi Başkanlığı'nın yaptığı açıklamayla konuyu açıklığa kavuşturduğunu ifade etti.Anayasa Mahkemesi üzerinden bir tartışma yapmak istemediğini belirten Davutoğlu, 'Açıklığa kavuşan bir husus var. Orada Anayasa Mahkemesi Başkanına atfedilen beyanların, doğru olmadığı ortaya çıktı. ...Gazetecinin iyi niyetle bir algı, bir iletişim sıkıntısından olabiliyor bazen. Bizim için esas olan pazartesi günü yapılan açıklamadır ve o yalanlanmıştır.' diye konuştu.'Hiçbir zaman baraj korkumuz olmadı'AK Parti yeni kurulduğunda, 14 ay sonra iktidar olacağını düşünerek kurulmadığını vurgulayan Davutoğlu, partinin iktidar hedefiyle kurulduğunu fakat o dönem erken seçime gidilip gidilmeyeceğinin belli olmadığını hatırlattı. Davutoğlu, seçim barajının o dönem de var olduğunu aktararak, şunları söyledi:'Yeni kurulan bir parti olarak da 'Aman barajlar kalksın' diye bir şey yapmadı. Çünkü, Sayın Cumhurbaşkanımız liderliğinde kendine güveniyordu, 'Ben iktidar olurum' diyordu. Kendine güvenen bir parti olarak hiçbir zaman barajın arkasına da saklanmadık, barajdan da korkmadık. 2001 Ağustos ile 2002 Kasım arasında bir muhalefet partisi olarak, barajı bahane göstermeden halka ulaşmaya çalıştık ve başarılı olduk. Sonra da barajın arkasına saklanmadık. Aldığımız oy oranları herhangi bir şekilde baraj dolayısıyla alınmış oy oranları değil. Milletvekili dağılımını koysak bile yüzde 50'yi yakalamış Türk siyasetinde kaç parti var, yüzde 48,5 yüzde 49'ları yakalamış? 2011 seçimlerinde geldiğimiz düzey belli. Dolayısıyla AK Parti olarak bu konuda herhangi bir kaybımız yok.''Erdoğan, geçen yıl 3 seçenek önerdi'Başbakan Davutoğlu, geçen yıl bu sebeple AK Parti Genel Başkanı olarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 3 teklifte bulunduğunu anımsatarak, barajın tamamen kaldırılması, daraltılmış bölgeye geçilerek barajın yüzde 3 ile 5 arasında tutulması ya da mevcut sistemle devam edilmesi seçeneklerinin sunulduğunu dile getirdi.Burada önemli olanın parlamenter sistemde temsil ile istikrarı bir arada sağlanması olduğunu vurgulayan Davutoğlu, şöyle devam etti:'1995'te Anayasa Mahkemesi'nin aldığı karar var. O zaman yapılan itirazı reddederken, temsil ile istikrar aynı derecede önemlidir. Temsili sağlarsınız, 1965-1969'da Milli Bakiye Sistemi'yle en küçük partilere bile şeyler dağıtıldı, fakat ondan sonra gelen koalisyon hükümetleri gösterdi ki; temsille sağladığınız olumlu unsurlar istikrar getirmiyorsa bu sefer başka sıkıntılar doğuruyor. Peki istikrar yeterli mi? Yetmez. Birçok Ortadoğu ve başka ülkelerde antidemokratik istikrar var ama demokrasi olmadığı için meşruiyet yok, temsil yok. O zaman bizim yapmamız gereken en uygun bir şekilde bunları buluşturabilmek. Bu tartışma geçen sene açılmış olsaydı, biz teklif ettiğimizde, memnuniyetle bütün partililerle oturulur, konuşulur ve yeni bir formül neyse onun üzerinde çalışılırdı.''Baraj tartışmaları, istikrarla ilgili soru işareti uyandırma çabasıdır'Davutoğlu, anayasal bir zorunluluk olarak, değişikliğin 1 yıl önceden olmadıkça uygulanma şansı bulunmadığına dikkati çekerek, 'O zaman grup konuşmamızda da vurguladığım gibi; bu konuları böyle bir reaktif ya da bir şeyi engellemek için ele alınan konular değil de ilkesel, rasyonel, birlikte oturup değerlendirip, herkesin temsille istikrarı birlikte sağladığı bir noktaya, her fikre açığız. Birden Anayasa Mahkemesi Başkanlığının reddettiği o konuşma etrafında bir fırtına kopartıldı, bir algı yürütülmeye çalışıldı. Burada geçen sene 30 Mart seçimleri öncesinde ve daha önce ortaya çıkan tabloya baktığımızda, 2015 seçimlerinin önemini de gördüğümüzde, bunlar Türkiye'deki istikrarla ilgili bir yeni soru işaretleri uyandırma çabası olarak da değerlendirilebilir. Şu anki temsil, geçerli oylar üzerinden zaten yüzde 95'lere varan güçlü bir temsil şeyimiz var. Bu noktada bir sıkıntı yok' dedi.Davutoğlu, söz konusu tartışmaların zamanlamasına işaret ederek, Anayasa Mahkemesi'nin 1995'te, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin de 2008'de aldığı kararların şu anki seçim sistemine meşruiyet gölgesi getirmeyeceğini söyledi. Bu kararların barajı meşru gördüğünü anımsatan Davutoğlu, şu değerlendirmelerde bulundu:'Ama bu çözülmek istenseydi yeni bir teklifle, 2013'ün Eylül ayında yapılan teklif şu ana kadar tartışılır, konuşulurdu. Bunları bekletip, şimdi böyle bir tartışma açmak doğru değil. Önümüzdeki dönemde bu çerçevede de bir kriz beklemiyorum. Türkiye'de seçim normal zamanında yapılır. Meşru prosedürler içinde yapılır. Bu tartışma etrafında hiçbir vatandaşımızın tedirgin olmaması lazım. İstikrarımızı bozacak bir şeye izin vermeyiz, temsili yok edecek bir demokrasiye zaten izin vermeyiz. Bundan heveslenip de 'acaba bu sefer AK Parti'nin ayağını kaydırmak suretiyle Türkiye'de istikrarı bozabilir miyiz' diye hevesleniyorsa, hevesleri kursaklarında kalır.''Cemaat, gönül beraberliğidir'Başbakan Davutoğlu, Türkiye'deki bütün cemaatlerin fişlendiği yönündeki iddialara ilişkin soruya şöyle yanıt verdi:'Bir kere bazı kavramların ne kadar yozlaştırıldığı, hepimizin önem verdiği kavramların ne kadar anlam kaymasına uğradığı, özellikle bu cemaat kavramı etrafında son yaşadıklarımızla görüldü. Biraz önce cemevi dedik, cami dedik… Cemaat de aynı şeyden gelir; cem etmekten yani bir araya getirmekten, muhabbetle bir araya getirmekten. Cemaat, gönül beraberliğidir. Şu cemaat olur, bu cemaat olur, her bir yol eğer o gönül muhabbetine dayanıyorsa bunlar zaten yasakla ortadan kalkacak şeyler değil. Kalksaydı 12 Eylül kaldırırdı, 28 Şubat kaldırırdı. Cemaatler kanunla, yasayla bir araya gelmez ki, kanunla, yasayla kaldırılabilsin. Gönül erleri bir araya gelir ve yapar. Dolayısıyla herhangi bir cemaate, devletin tavır alması demek, sosyolojik bir gerçekliğe tavır alması demek. Dolayısıyla böyle bir şey söz konusu değil. Peki, 'Paralel yapı bir cemaat midir?' diye soruyorsanız, cemaat değil. Aradaki ayrım burada. Bunun için niye biz 3 sene önce bu yapıya da bir cemaat, bir gönül şeyi olarak mukabelede bulunup, her türlü imkanı sağlıyorduk. Hiçbir cemaat yapısı AK Parti iktidarlığında herhangi bir kısıtlamaya tabii tutuldu mu? Herkes özgürce kendini ifade etti. 28 Şubat'ın bunaltıcı atmosferinden bu ülkeyi kim çıkardı, herkes kendisine sorsun.''Cemaat gibi görünüp, başka amaçlara yöneldiler'Davutoğlu, 28 Şubat döneminde bazı kesimlerin 'başörtüsü teferruattır' diyerek maske taktığını belirterek, bu maskeleri kaldıranın AK Parti iktidarları olduğunu söyledi. Söz konusu yapıyı cemaat olarak tanımlamadığına vurgu yapan Davutoğlu, 'O vasıfla gönüllü işler yaparken, hiçbir zorlukla karşılaşmazken şimdi neden karşılaşıyor? Çünkü cemaat gibi görünüp yaptığı faaliyetlerin ötesinde başka bir amaca yöneldi. Nedir o amaç? Millete gidip de onun rızasını almadan, meşruiyetini milletten almadan Ankara'da bürokrasiyi örgütleyerek ve kontrol altına alarak millet adına otorite kullanmaya kalktı. İşte o zaman 'Arkadaş sen cemaat değilsin' deriz. Çünkü niyetin gönül ve muhabbet köprüleri kurarak, millet arasında irtibatları kuvvetlendirmek değil, niyetin cemaat görünümü altında halkın oylarıyla seçilmiş iktidara bir politika dikte etmek' ifadesini kullandı.Davutoğlu, 'pararlel yapı'nın dış mihraklarla işbirliği yaptığını aktararak, devletin gizli belgelerinin ortaya çıkarılarak gizli bir operasyonun parçası olunmaya çalışıldığını belirtti.'Onlar, cemaat vasfını kaybetti'MİT tırlarına yapılan operasyon dahil olmak üzere birçok olayın alt alta konulduğunda mevcut yapının 'cemaat' olarak adlandırılamayacağını vurgulayan Davutoğlu, şunları söyledi:'Bunlara cemaat adını vermek, cemaat kavramına ihanet etmektir. Şimdi artık cemaat demiyoruz. Paralel yapı diyoruz. Çünkü cemaat vasfını kaybetti. İster seküler olsun ister dini görünümlü olsun devleti bürokraside örgütlenmek suretiyle ele geçirmeye çalışırsa bu 60'lı yıllardaki cunta faaliyeti olsun... Ezanın tekrar aslına döndürülmesini bir darbe gerekçesi olarak, daha sonra birçok... Son örneği 28 Şubat'tır. Başkası da dini argümanlar kullanarak bir şekilde devletin içinde paralel bir örgütlenmeyle millet iradesine ipotek koymak... Buna cemaat faaliyeti denir mi? Burada cemaat vasfını kaybetti. Öyle olmamış olsaydı, yitirmemiş olsaydı, bizim için geçmişte ne idiyseler aynı şekilde yürürlerdi. Kendi yakınlarınızı devlet kademelerine getirmek için personel birimlerini tutacaksınız, imtihanları kontrol edeceksiniz, birçok kul hakkına da gireceksiniz. Sonra da 'Ben, hayır, hizmet işi yapıyorum' diyeceksiniz. İşte o andan itibaren çizgi geçilmiş ve başka bir şeye dönüşmüş olur o faaliyet.''Yapılanlar, örtülü bir operasyondur'Davutoğlu, bu faaliyetlere destek veren vatandaşları tenzih ettiklerini aktararak, vatandaşların Türkçe'yi yayan bir faaliyete destek verdiklerine dikkati çekti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın başbakanlığı döneminde meydana gelen yasa dışı dinleme faaliyetlerine de değinen Davutoğlu, şu değerlendirmelerde bulundu:'Biz yapmadık' dediler. Peki yapmadınız da neden sahip çıktınız? O çıkar çıkmaz, 'Bu devlete ihanettir. Biz buna karşıyız' demediniz de o tapeleri yayarak bir algı oluşturmaya çalıştınız? İyi niyetli bütün cemaat yapılarına soruyorum. Bu cemaat faaliyeti midir? Değil. Biz o zaman deriz ki 'Bu örtülü bir siyasi operasyondur. Örtülü başka bir istihbari bir operasyondur. O zaman bu yapı oradan çıkar. Bu yapı suçüstü yakalanınca, bu sefer de kendilerini aklamak için diğer cemaat yapılarına 'Onlar da bizim gibi' dediler. Hayır onlar sizin gibi değil. Başka hiçbir yapı böyle bir eylem içine girmedi. Emniyet ve yargı içinde örgütlenerek, 'Sadece benim elemanlarım buraya girer, başkası giremez' demedi. İnsanların mahremine girmedi. Kasetlerle şantajlar yapmaya kalkmadı. Bu ister ana muhalefet partisi liderine yapılsın geçmişte olduğu gibi, isterse başka birine yapılsın, bizim için suçtur.''MGK'da hiçbir cemaat konuşulmadı'Davutoğlu, diğer cemaatlerin bu tür söylemleri üstüne alınmaması gerektiğini anlatarak, bu konuda ayrımın net olduğunu söyledi. MGK'da hiçbir cemaatin konuşulmadığına vurgu yapan Davutoğlu, hiçbir cemaate karşı da tedbir düşünülmediğini kaydetti. Davutoğlu, MGK'da paralel bir yapını ve ona karşı alınacak tedbirlerin konuşulduğunu belirtti. Paralel yapının hedeflerine ulaşması durumunda meşru siyaset yapılacak alanın ortadan kalkacağını aktararak, 'Meşru devlet yönetimi başka yollarla ipotek altına alınacaktı. Kimse bunu başka şeylerin içine çekmesin. Kendisini aklayabilmek için tekrar cemaat yapısı içine kendisi içine koyarak birtakım... Öyle ifadeler kullanmışlar ki, bunlar çocukça algı operasyonu' diye konuştu.'Türkiye'de sivil topluma asla baskı yapılamaz'Türkiye'de sivil toplumun baskı altına alınamayacağını ifade eden Davutoğlu, şöyle devam etti:'Hiçbir cemaat, sivil toplum örgütü baskı altına alınmayacaktır. Ama kim olursa olsun kiminle irtibatlı olursa olsun. Halkın meşruiyetini almadan devlet üzerinde bir ipotek kurmaya kalkarsa bu devlet öyle sokakta bulunup da bu hale getirilmedi. 12 yıldır gecemizi gündüzümüze kattık. Bütün AK Parti kadroları ve siyasetçileri itibariyle söylüyorum. Aslında muhalefete de sesleniyorum. 'Sizin de hukukunuz zedeleniyor. Çünkü halka gidip talepte bulunuyorsunuz. Birisi görünmeyen bir muhalefet yapmak istiyor ve sizi kullanmak istiyor. Ne görünmez iktidara ne de görünmez muhalefete izin veririz. Muhalefet yapacak olan da çıksın er meydanına. Görüyorsunuz, Anadolu'yu geziyorum. Çıksın besmeleyi de söyleyerek, 'Euzü billahi mine'ş-şeytani ve's-siyaset' diyerek, 'Siyasetten uzağım' diyeceksiniz. Peki uzaksan uzak dur. Ben akademisyen kimliğim içindeyken herhangi bir siyasi faaliyet içinde olmadım. Engelleyen bir şey yoktu. Oraya gitmiş olsaydım, hocalık yapsaydım siyaset yapmazdım. Öğrencilerimi yetiştirirdim, öğrencim istiyorsa siyaset yapardı, istiyorsa ilim yapardı. Ama onun üzerinden bir siyasi manipülasyona kalkmazdım.'Davutoğlu, 'cemaat'in pak ismini kimsenin kirletmemesi gerektiğini belirterek, demokratik bir yönetimden kimseye tehdit gelmeyeceğini söyledi. Demokratik yönetimlerde sivil toplum örgütleri dahil kimsenin takibat altında olmadığına vurgu yapan Davutoğlu, sivil toplumu aşarak kamu alanı etkisi altına almak isteyenlerin bunun dışında olduğunu kaydetti.'Atılması gereken adım atılacağı zaman atılır'Başbakan Ahmet Davutoğlu, Çözüm Süreci'ne ilişkin, 'Hız katma konusunda hiçbir tereddüdümüz yok. İnşallah seçimden önce nihai noktaya doğru geliriz. Tabii hedefimiz bu. Mümkün olsa yarın. Bizim için bir şey yok ama önemli olan, biz bunu dediğimizde bütün aktörlerin de aynı iradeyi gösterdiğinden emin olmamız. Bir zaman zikretmiyorum. Atılması gereken adım atılacağı zaman atılır' dedi.Başbakan Davutoğlu, 'Türkiye, iletişim özgürlüğüne geçti mi, Artık rahat rahat telefonla konuşabilecek miyiz' soruları üzerine, hükümetlerin topluma taahhüdü olması gereken bu konunun, kendilerinin de taahhüdü olduğunu dile getirerek, toplumun, bir başka gözün, kulağın kendisini takip ettiği inancını taşımayacak şekilde özgürleşmesi gerektiğini söyledi.Devletler arasındaki bazı konularda bu tür risk olabileceğine değinen Davutoğlu, şunları belirtti:'Halkımızın, sıradan vatandaşımızın iletişim özgürlüğü teminat altındadır, olacaktır. Eğer kriminalojik bir şeyin parçası ise uyuşturucu işi yapıyorsa dinlenecek, aksi takdirde neslimizi koruyamayız. Kaçakçılık yapıyorsa terör faaliyeti içindeyse bunları takip etmek devletin görevidir, etmediği zaman huzur kalmaz, düzen kalmaz. Bunun dışında vatandaşlarımızın siyasi düşünceleri, ait oldukları sivil toplum kuruluşları sebebiyle etnik, mezhebi kimlik sebebiyle dinlenmesi, takip edilmesi diye bir şey söz konusu olamaz. Bu konuda kimin şikayeti varsa bizzat ben de takip ederim, arkadaşlarım da takip eder. Böyle bir şeye izin vermeyiz.'Davutoğlu, geçmişte yaşanan 'bazı acı tecrübeler'den sonra iletişim özgürlüğü alanını, keskin bir şekilde tahkim etmeye kararlı olduklarını, bunu ihlal edeceklere karşı karşı tedbir alacaklarını bildirdi ve kimsenin tedirgin olmaması gerektiğini vurguladı.Teknolojinin olanaklarına değinen Davutoğlu, devlet desteği olmadan da bu tür imkanlara rahat erişilebildiğine işaret ederek, 'Bizim meselemiz onları durdurmak, onları engellemek ve halkımızın kendisini huzur ve rahatta hissettiği atmosferi sağlamak' diye konuştu.'Ya böyle şefkatli devletin onurlu vatandaşı olma alternatifi var ya da...'Başbakan Davutoğlu, Çözüm Süreci'ne işaret edilerek sorulan '2015'in en azından ilk yarısında bu sorunun silah bırakma aşamasına gelebileceği umudu taşıyor musunuz' sorusu üzerine, 2013 Nevruz'undan itibaren bu umudu hep taşıdıklarını ifade ederek, sadece umutta bırakmayıp yasal çerçevede adımlar atıldığını anlattı.Herkesin aynı ciddiyetle davranmadığını dile getiren Davutoğlu, 6-7 Ekim olaylarının, sürecin kırılganlığı konusunda bazı ipuçları verdiğine işaret ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:'O tecrübeden de hareketle siyasi otorite olarak yeni bir çerçeve tespit ettik. Bu çerçevede yürümeye devam edeceğiz. Nedir bu çerçeve? Bazen şer gördüğümüz şeylerden bir hayır da çıkabilecek durumlar olabiliyor. 6-7 Ekim olayları gösterdi ki kamu düzeninin olmadığı yerde hiçbir şey olmaz. Kamu düzenini tehdit altında tutan bazı unsurlar varsa Çözüm Süreci bununla birlikte yürümez. Bunu devlet olarak biz tespit etmedik, bölge halkı da Türkiye'nin her yerindeki Kürt vatandaşlarımız da bunu tespit etti. Gerek Akil İnsanlar Heyeti toplantımızda gerek Şanlurfa'da yaptığımız istişarede beni ümitlendiren, umudumuzu bir öteye taşıyan şey, Çözüm Süreci artık devletin ya da AK Parti hükümetinin sahiplendiği bir husus değil sadece. Bölgedeki bütün sivil toplum bunu sahipleniyor. Bölgedeki sivil toplum, yani örgüt tesiri dışında olan, bölgenin gerçek dinamikleri ki bunların bir kısmı değişik kanaatlere sahip, bir kısmı daha muhafazakar, bir kısmı daha seküler. Her kesimden var. Şanlıurfa'daki toplantıda da gördüğüm, hemen hemen herkesin, kamu düzeni kavramını benimsemiş olması. Devlet otoritesi demiyorum, herkesin sahiplendiği kamu düzeni önemli bir husustur.'Davutoğlu, 6-7 Ekim'den bu yana ciddi mesafe alındığını kaydederek, 'Bir kere faili meçhul bırakmıyoruz. 'Kim, ne işlemişse hesabını verir' dedim. Yasin Börü'nün de katilleri, zanlıları diyeyim tabii hukuki süreç ama bizim elimizde sağlam veriler var, dün yakalandı. Hepsi takip edilecek çünkü Çözüm Süreci, herhangi bir süreç ancak kamu düzeni ve demokratik sistem içinde olur' değerlendirmesinde bulundu.HDP'nin üslubunun demokratik prensipler etrafında değiştiğini gördüklerini ifade eden Davutoğlu, yeni bir ortam oluştuğunu ve yeni ortamda 'en kısa sürede nihai sonuca ulaşmayı' hedeflediklerini bildirdi.Davutoğlu, demokratik toplumlarda herkesin her talebi dile getirebileceğini belirterek, 'Kimseyi yasaklamayız, kimseyi engellemeyiz ama hiçbir gerekçe herhangi bir talebin silah kullanarak veya silah üzerinden geri getirilmesine zemin teşkil etmez' ifadesini kullandı.'Yeni Türkiye dediğimizde herkes silahı bir kenara bıraksın, gelsin kanaati neyse izah etsin. Örgütlenmek istiyorsa örgütlensin, meşru örgütlenme anlamında söylüyorum, illegal örgütlenme anlamında demiyorum' diyen Davutoğlu, sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle yaptığı toplantıda herkesin 'Ne eksiğim var da ben bunu dile getiremiyorum, Ankara'da, Diyarbakır'da, Hakkari'de dile getiremiyorum veya karşılık bulmuyor da ben silaha başvuruyorum' sorusunu sorması gerektiğini söylediğini belirtti.Davutoğlu, halk bunu sorduğunda Çözüm Süreci'nin doğru yere oturacağını belirterek, 'Halk bunu soruyor artık çünkü karşısında yanlış uygulamalar yapan bir devlet görmüyor. Hiç de gocunmuyorum, Sayın Bahçeli ne derse desin, ayağına gelen, elini öpen bir devlet var, milletin elini öpen bir devlet var. O zaman alternatifleri ortaya koyacak. Ya böyle şefkatli devletin onurlu vatandaşı olma alternatifi var ya da her fırsat bulduğunda kendi hakkını savunduğunu iddia ettiği Kürtleri dağa çıkaran, haraç toplayan, baskı uygulayan, yol kesen, şehir basan, şehir yakan bir yapı var' görüşünü paylaştı.6-7 Ekim olaylarında kitlesel olaylara katılan, bazıları aldatılmış olan gençlere dönük bir şey yapmadıklarını söyleyen Davutoğlu, konuşmasına şöyle devam etti:'Sıkıyönetim de ilan etmedik. Talimatım çok açıktı ve hala açık, aynı talimat: Kim ne suç işlerse İzmir'de hangi kural geçerliyse Hakkari'de de aynı kural geçerlidir. Edirne'de hangi kural geçerliyse Diyarbakır'da aynı kural geçerlidir. Kimse işlediği suç dolayısıyla masum değildir. Bunun da örnekleri görüldükçe halkta da güven hasıl olmaya başladı. Hangi aktör, buna katkıda bulunacak kim varsa elini taşın altına koysun, beraber yapalım. Bu başarı olacaksa netice alınacaksa hepimizin başarısı, mutluluğu olacak. Ama herhalde Doğu Anadolu'da, Güneydoğu Anadolu'da kimse Kobani'de olduğu gibi ya da Haseki'de de olduğu gibi ya başka bir terör tehdidi altında ya da Kürt haklarını savunduğu iddia edilen bir yapının baskısı altında yaşamak istemez. Irak ve Suriye örnekleri, çok acı veren örneklerdir ama halkımızın da bu örnekleri görmek suretiyle etnik ve mezhep temelli kışkırtma yapan herkes karşısında omuz omuza durması lazım ve duruyor da.''Kolay yaralar değil sarılması gereken'Halkın bilinçlenmesi ve duyarlılığın artması sebebiyle fikir teatisi içinde yol alınacak bir dönem olduğunu anlatan Davutoğlu, şunları kaydetti:'Kimseye de bir tarih vermek istemem. Kolay yaralar değil sarılması gereken, 30-35 yıllık bir sorun, 30 bin vatandaşımızı kaybetmişiz, insanların hayatları yanmış. Bunun arkasında 12 Eylül'de Diyarbakır Hapishanesinde yapılan işkenceler de var, terör örgütünün halka yaptığı zulümler de var. Bütün bu tortu üzerinden yeni bir şey inşa etmek durumundayız. Bu yeni inşa edeceğimiz şeyin bir daha provoke edilmemesi lazım. Ama şu sıralamayı söylerim: Kamu düzeni, atılabilecek diğer adımlarla birlikte tekrar güvenin ihdas edilmesi ve sonra daha önce 2013 Mayıs'ında söz konusu olan silahları bırakarak Türkiye'den çıkma adımının geçilmesi ve bu süreçte ne yapılması gerekiyorsa beraber yapılması.''Silah bırakma çağrısı'na ilişkin bir soruya da Davutoğlu, şu yanıtı verdi:'Temel itibarıyla çağrımız bu. Gönül ister ki ve hedefimiz de buydu, 1 Ekim'de, biz seçimlere kadar hatta bu senenin sonuna kadar bu meseleyi büyük ölçüde çözelim. Nehrin yarısını geçtik geri dönmek mümkün değil. İstiyoruz ki karşı tarafa doğru kulaçları hızlı atalım. Ama tam biz bu kulaçları hızlı atalım iradesi gösterirken, birileri bu kulacı atmaya çalışanların ayaklarından suyun altına doğru çekmeye çalıştı 6-7 Ekim olaylarında. Biz buna kapılmadık, kulaç atmaya devam ediyoruz, bölge halkıyla bütün kesimlerle birlikte. Hız katma konusunda hiçbir tereddüdümüz yok. İnşallah seçimden önce nihai noktaya doğru geliriz. Tabii hedefimiz bu. Mümkün olsa yarın. Bizim için bir şey yok ama önemli olan, biz bunu dediğimizde bütün aktörlerin de aynı iradeyi gösterdiğinden emin olmamız. Bir zaman zikretmiyorum. Atılması gereken adım atılacağı zaman atılır. Sürekli zamanlar üzerinde konuştuğumuzda, bu işi engellemeye çalışanlar da o zaman etrafında engellemek için çaba göstermeye başlıyorlar. Biz, kararlı ve iyi niyetli bir şekilde tutumumuzu sürdürürüz, gerekli adımları atarız. İnşallah en kısa zamanda da nihai hedef, demokratik bir toplum içinde herkesin bütün haklarda istifade ettiği ve kimsenin dışlanmadığı bir siyaset anlayışının yerleşmesi, yeni Türkiye itibarıyla söylüyorum ve silahlı bütün faaliyetlerin, silah kullanarak herhangi bir hak talep etme iddiasındaki bütün faaliyetlerin tamamıyla devre dışı kaldığı, nihai çözümün geldiği nokta odur.''Biz görevimizi yaparız nihai karar millete ait'Başbakan Ahmet Davutoğlu, son gelen anketlerde bütün partilerde hemen hemen bir düşme, AK Parti'de ise yükselme olduğunu belirterek, 'Biz görevimizi yaparız nihai karar millete ait. Ama sürekli bu anketleri yaptırıyoruz. Yüzde 48,5-51,5 arasında dolaşan bir bantta' dedi.'Çok kapsamlı bir eylem planı açıkladınız. 2015'te ekonomik olarak bizi neler bekliyor. Veya ihracatta bir üst basamağa çıkmamızı, sıçrama yapmamızı sağlayacak neler olacak? Umutlu musunuz?' sorusuna karşılık Davutoğlu, kesinlikle ümitli olduklarını, bu hafta G-20 dönem başkanlığını üstlendiklerini, sadece Türkiye için değil dünya ekonomisinde ümit vaat eden bir dönem başkanlığı yapacaklarını söyledi.Türkiye'de felaket tellallığının bol olduğunu, her şeyin söylendiğini ifade eden Davutoğlu, Borsa İstanbul'un son haftalardaki artışına dikkati çekti.Dün katıldığı 'Doblo Amerika Üretime Başlangıç ve İhracat Töreni'ni hatırlatan Davutoğlu, bu projenin önemli olduğunu kaydederek, iktidara geldiklerinde üretilen araç sayılarına ve bugünkü rakamlara ilişkin bilgiler verdi.'Her hafta bir reform paketi ilan edeceğiz'Reel sektörün dönüşümüyle ilgili 25 paketin 9'unu ilan ettiklerini ifade eden Davutoğlu, 'Önümüzdeki hafta ekonomiyle ilgili daha sık müjdeler vereceğiz ve 8 paketi daha ilan edeceğiz. Bir makro ekonomik dönüşüm noktasında reformlar. 8 paket de özellikle sosyal destek boyutunda. Bunların hepsi reform paketleri. Bundan sonra her hafta neredeyse bir reform paketi ilan ederek yolumuza devam edeceğiz' diye konuştu.Davutoğlu, dünyada yoksulluk sınırının günde 4,6 dolar gelir olduğunu kaydederek, 2002'de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının yüzde 30,5'inin bu rakamın altında olduğunu, şu anda bu oranın yüzde 2,06'ya düştüğünü, mutlak yoksulluk olan 2 doların altında kimsenin kalmadığını söyledi.Bu istatistiğin gelişmiş ülkelerde bile yakalanamayabildiğini vurgulayan Davutoğlu, Türkiye'de büyüyen bir ekonomi, artan bir nüfus olduğunu, istihdam konusunda neredeyse mucize kabul edilecek başarı yakalandığını, bu yıl 1,2 milyon istihdam üretildiğini, dinamik bir nüfusa sahip olunduğu için daha fazla iş talebi geleceğini anlattı.Davutoğlu, amaçlarının, 'üretimi daha hızlı artırmak, ihracatı daha dinamik pazarlara açmak, Türkiye'yi orta gelir tuzağına düşürmeden en gelişmiş 10 ekonomi arasına sokmak' olduğuna işaret ederek, şeffaflık ve yolsuzlukla mücadele konusunda reform paketleri bulunduğunu aktardı.'Şeffaflıkla ilgili açık tedbirler alacağız''Şeffaflıkla ilgili kesinlikle çok açık tedbirler alacağız. Yolsuzlukla mücadele bağlamında atılacak adımlar var' diyen Davutoğlu, kayıt dışı ekonomiyle mücadele edeceklerini anlattı.Geçen hafta 15 bin öğretmen atadıklarını ve bu hafta bedelli askerlik konusunda olumlu anlamda açıklamaları yaptıklarını dile getiren Davutoğlu, 'Üzerinde çalıştığımız, halkımızın refahını ve hayat standardını olumlu yönde etkileyecek birçok proje üzerinde çalışıyoruz. Bunları kademe kademe halkımızla paylaşacağız' ifadelerini kullandı.Davutoğlu, sorunu görme kudreti veren Allah'ın çözme kudreti de verdiğini, şimdiye kadar şahsi hayatında da karşılaştığı hiçbir sorundan kaçmadığını, kişinin kendisine güvenmemesi halinde sorunu çözemeyeceğini aktararak, 'Dolayısıyla Türkiye'nin çözülemeyecek sorunu yok. Yeter ki niyet, irade sağlam olsun' diye konuştu.'Teknoloji yoğunluklu ve profesyonel ordu'Askerlik süresine ilişkin bir soru üzerine Davutoğlu, son Yüksek Askeri Şura toplantısında iki noktaya dikkati çektiğini ve bütün komuta kademesiyle bu konuda mutabık kaldığını kaydederek, 'Bir; Silahlı Kuvvetlerimizi insan yoğunluklu bir ordu yapılanmasından teknoloji yoğunluklu ordu yapılanmasına geçmesi. Öyle teknolojik araçlar var ki şimdi herhangi bir operasyonda mesela elektronik savaş teknolojisine sahipseniz binlerce, onbinlerce askeri sahaya sürmeden netice alabiliyorsunuz' dedi.Başbakan Davutoğlu, şu anda caydırıcılığın asker sayısının artması değil, 'teknolojik ve elektronik savaş kabiliyetine sahip olmada' bulunduğunu, meselenin asker sayısını artırmak olmadığını anlattı.Savunma sanayisini geliştireceklerini, milli savunma sistemi, milli füze, elektronik savaş kabiliyetini artıracaklarını dile getiren Davutoğlu, şu anda da bunu finanse edebilecek güçleri olduğunu bildirdi.Başbakan Davutoğlu, 'Mümkün olduğu kadar profesyonelce askerliği meslek olarak benimsemiş insan unsuruna ağırlık vermek lazım. Biraz önce Meclis grup başkan vekillerimizle görüştüm. Sözleşmeli er ve erbaş alımlarıyla ilgili kolaylaştırıcı ve yaşı düşüren çok ciddi bir paket getiriyoruz. Böylece meslek olarak askerlik yapacak olanların Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki oranını artıracağız' diye konuştu.Mesleği askerlik olanların oranını artırmak istediklerini söyleyen Davutoğlu, bedelli askerliğe buradan geldiklerini ancak bunun sürekli tekrar etmeyeceğini aktardı.'Son anketlere göre AK Parti'de yükseliş diğerlerinde düşüş eğilimi var'Davutoğlu, 'Seçimlere çok az bir zaman kaldı. Bazı gazetelerde bazı anketler yayınlanıyor. Size gelen son bir anket var mı?' sorusu üzerine şunları söyledi:'Son gelen anketlerde bütün partilerde hemen hemen bir düşüş eğilimi var. AK Parti'de yükselme eğilimi var. Son aylar itibariyle söylüyorum. Muhalif tarafta veya objektif kim olursa olsun şu anda AK Parti'nin var olan oylarını muhafaza ettiği ve bir yükselme trendi içerisinde olduğuna dönük işaretler var. Biz görevimizi yaparız nihai karar millete ait. Ama sürekli bu anketleri yaptırıyoruz. Yüzde 48,5-51,5 arasında dolaşan bir bantta.'Davutoğlu, İstanbul trafiğiyle ilgili bir çılgın proje olup olmadığına ilişkin bir soru üzerine, 'Şu ana kadar bizim dönemimizde tedbirler alınmamış olsaydı İstanbul bu hızlı gelişmesi karşısında dünyada trafiği en kötü şehirler arasına girerdi' dedi.Bu konuda yapılan çalışmalara da değinen Davutoğlu, metro ağını daha fazla genişleteceklerini, İstanbul'un kendilerine bir emanet olduğunu, bu şehre ne şekilde olursa olsun hizmet etmenin tarihte insanın sahip olacağı en büyük onur olduğunu söyledi.Başbakan Davutoğlu, 'Toplantıdan toplantıya koşuyorsunuz. Yurtiçi, yurtdışı seyahatler... Vitamin kullanıyor musunuz?' sorusuna karşılık diğer siyasetçilere de teklif edeceği bir vitamin olduğunu belirterek, 'Vatandaşla karşılaştığınızda elini elinize alın, kucaklaşın. Göğsü göğsünüze, eli elinize değsin oradan geçiyor vitamin. Başka şeye ihtiyaç yok' ifadelerini kullandı.AA
Davutoğlu: 'Nedir Bu Osmanlı Alerjisi Anlamıyorum'
 Başbakan Davutoğlu, Osmanlıca'nın seçmeli ders olarak okutulmasının teklif edildiğini söyledi, 'İsteyen öğrenci seçer, istemeyen öğrenci seçmez' dedi. Davutoğlu, gazetecilerin CHP Genel Başkan Yardımcısı Haluk Koç’un, AKP’ye yakın 85 ismin torpille bazı devlet kurumlarına yerleştirildiği iddiasına dair soruyu ise yanıtlamadı.