Ludwig van Beethoven’ın ölümünden yaklaşık iki yüzyıl sonra bilim insanları ünlü bestecinin gerçek yüzünü dijital olarak yeniden oluşturdu. 19. yüzyıla ait kafatası görselleri, doku kalınlığı verileri ve yapay zeka destekli modelleme teknikleriyle hazırlanan bu çalışma Beethoven’ın tarihi portrelerdeki sert ifadesini doğrular nitelikte!İşte detaylar...
Dünyanın en önemli halı ressamı Devrim Erbil'in evrensel dehası, “şekerrenk” ile ölümsüzleşiyor!Türk Çağdaş Resim sanatının yaşayan efsanesi Devrim Erbil'in halı eserlerini içeren, Prof.Dr. Uğur Batı tarafından yazılan Şekerrenk: “Devrim Erbil Halıları ve Namütenahi Bir Derinlik” kitabı yayımlandı. Devrim Erbil’in dünya çapındaki halı resimleri (tapestry) kitabı onun sanatsal mirasının yeni bir boyut kazanmasını sağlarken, sanatseverlere Erbil’in eserlerine dair derinlemesine bir perspektif sunacak. Bu kapsamda Balıkesir’deki Devrim Erbil Çağdaş Sanatlar Müzesi’nde yine Uğur Batı’nın küratörlüğünde “Şekerrenk” sergisi sanatseverlerin beğenisine sunuldu. Dünya resminin usta isimlerinden olan Devrim Erbil’in eserlerinden ilham alınarak tasarlanan müze alanında sanatçının en sevdiği tema olan “çizgisel kent dokusu” halı eserleri ile ön plana çıkarıldı.
Devrim Erbil halılarına bakarken, zihnimde eski bir türkü başlar çalmaya. O türkü, Anadolu'nun derinliklerinden, yüzyılların yorgunluğunu sırtlamış halı tezgahlarından gelir gibi… Her ilmeği bir hatıra, her rengi bir duygu, her deseni bir masal fısıldar sanki. İşte o an sorarım kendime: Bellek ve halı ilişkisi nasıl bir düğümdür acaba? Ve bu düğümü Anadolu üzerinden okusak, bir folklor masalına dönüşür mü? Mesela Devrim Erbil neyi hatırlar? Onun halıları neyi hatırlar? Ona bakan, gözleriyle ve ruhuyla o halılara dokunan insan, ne hatırlar?
Kafka Kitap’ın bu yıl ilk kez düzenlediği edebiyat ödül programı sonuçlandı. Kafka İlk Kitap Ödülü’nün sahibi Barış Selim Uzun oldu. Yazar, Kuzey Odanın Canavarları adlı romanıyla jüri üyelerinin oybirliğiyle ödüle layık görüldü. Ödül, 22 Mayıs 2025 tarihinde düzenlenen törenle Uzun’a takdim edildi.
Matematik, evrenin altyapısını kuran görünmez mimardır; sanat ise bu yapının duygularla yeniden inşa edilmiş halidir. Bu iki disiplinin nadir de olsa aynı titreşimde buluştuğu noktalar vardır ve işte o noktalar, hem zihni hem kalbi eş zamanlı olarak harekete geçirir. Akın Ekici’nin '30° Doğu Meridyeni: Bir Zaman Fraktalı' adlı sergisi, tam da bu nadir rastlanan buluşmanın bir örneği olarak, matematiksel düşünceyle sanatsal sezginin birbiriyle nasıl dans edebileceğini gösteriyor. Ekinci’nin bu sergisi, fraktal estetiği Kocaeli'nin sosyokültürel dokusuyla harmanlayarak, kenti yalnızca bir mekân değil, zamanın içinde titreşen bir ruh haline getiriyor. Ekici'nin eserlerinde Kocaeli'nin silüeti, iç içe geçmiş sayısız küçük Kocaeli'den oluşur. Saat Kulesi'nin çizgileri, Keltepe'nin eğrileri, Körfez'in dalgaları—hepsi birbirini yankılayan fraktal döngüler halinde karşımıza çıkar. Bu, yalnızca bir resim tekniği değil, aynı zamanda zamanın ve mekânın matematiksel bir metaforudur.
Eukleides’ten bu yana düzlemde çizilen her doğru, her nokta, her üçgen, biçimin ve düzenin açık ve seçilebilir niyetini temsil ederken; 20. yüzyılın ikinci yarısı, formun sadece düzgün, ölçülebilir ve kapalı şekillerden ibaret olmadığını, hatta kaotik görünen doğanın bile içinde yineleyen bir düzen taşıdığını keşfettiğimiz bir çağ oldu. İşte tam da bu noktada, klasik geometrinin dışına taşarak, sonsuzlukla sınırlı bir dünya arasında salınan, hem kaosun içinde hem düzenin kıyısında bir gerçeklik katmanıyla tanıştık: Fraktal Geometri.
Bazen şehirler anlatılmaz, gösterilir. Akın Ekici spatulasıyla tam da bunu yapıyor. Üstelik bunu yaparken de ezberleri bozuyor. Kocaeli, benim için bir Anadolu şehrine giderken içinden geçtiğim, Körfez’in ışıkları görününce eve az kaldı diye sevindiğim bir yerken, Akın Ekici’nin “30° DOĞU MERİDYENİ KOCAELİ” sergisi için hazırladığı resimler ve sevgili dostum Uğur Batı’nın sergi odağında kaleme aldığı 30° 0′ D Kocaeli Şehrengîz “O, Gökyüzü Elidir! En Saf Şeklinde Kendini Gördüğün Şehirdir Kocaeli” adlı kitap üzerinden Kocaeli’yle yeniden ve bu defa daha farklı, daha kalbi bir yerden bağlandım.
Türkiye’de Zaman Kocaeli’de Başlar!Uluslararası ortak saat kullanımı amacıyla ortak bir başlangıç belirlenerek (Greenwich) oluşturulmuş. Bunun içindeki on beş boylam, güneş önünden bir saatte geçişi esas alınarak on beş boylam aralıkla çizilen saat dilimleridir. Bir ülke on beş boylam aralıklarından hangisi içerisinde yer alıyorsa o boylamın saatini ulusal saati olarak kullanır. Türkiye'de 2016 yılına kadar kışın ikinci saat dilimi olan (GMT+2) İzmit'ten geçen 30° Doğu meridyeni saatlerini ayarlanırken yazın ise gün ışığından daha fazla yararlanmak amacıyla Iğdır'dan geçen 45°D boylamına (üçüncü saat dilimi) saatlerini ayarlanmaktaydı. Türkiye'de saatler kış döneminde başlangıç meridyeninden 2 saat, yazın 3 saat ilerdeydi. Yaz saatinde Iğdır'da, kış saatindeyse İzmit'te güneşin doğuş ve batış saatleri coğrafya sorularında sabit olarak hesaplanır. Ancak 2016 yılında kış saati uygulamasının kaldırılmasıyla tüm yıl için üçüncü saat dilimi olan GMT+3 (Iğdır) Türkiye'nin ulusal saatidir. Bir ülke içinde meridyenlerden herhangi birinin yerel saatinin ülke sınırları içinde kullanılmasına ulusal saat (ortak) saat denir. (Kaynakça)30° Doğu Meridyeni, Kocaeli’den ve diğer bazı illerden geçer ve uzun yıllar için Türkiye için zamanın başlangıcı oldu. Onun antimeridyeni olan 150° Batı Meridyeniyle birlikte tam bir meridyen dairesi oluşturur; zamanı kusursuz bir döngüye dönüştürürdü. Tarafımızca zamanın fraktal yapısı olarak kabul edilen bu merdiyen üzerine oluşturduğumuz felsefede zamanın kendisini tekrar eden bir döngü, bir sarmal olduğunu kabullendik. Her sabah, her gece... devam eder. Nihayetinde her şey Kocaeli’nde başladı uzun yıllar içinde ve tekrardan Kocaeli’de bitti. Kendisini tekrar eden bir nevi zaman döngüsünü işaret eder bu. Bir sarmaldır bu. Türkiye, Kocaeli'e her gün bir kere uğradı! Her sabah her şey Kocaeli'de başladı! Kocaeli’de bitti.Türkiye, her gün bir kez Kocaeli’ye uğrardı!Her sabah, her şey Kocaeli’nde başlar, Kocaeli’nde biterdi.Kocaeli: Hayatın başladığı yerdi.Gelmişin, geçmişin ve gelecek olanın…
Nedir bu “Kainat’ın imzası”? Detaylara başlamadan önce gelin birlikte ressam Akın Ekici’yi biraz tanıyalım.Akın Ekici, ressam Prof. Devrim Erbil’in öneri ve değerlendirmeleri doğrultusunda Türk resim sanatında kendi yolunu çizmiş, gelenekseli çağdaşla harmanlayan ve bu sentezle özgün bir sanatsal ifade geliştiren kıymetli bir sanatçıdır. Kendisi bu yolculukta bizi sonsuz fraktalların renkli dünyasında büyüleyici bir gezintiye çıkarır. İlle de fraktallar ile geleneksel motifler ve yerel dokuları modern ve evrensel bir perspektifle yoğurarak eserlerine taşıyan Ekici, kendine özgü olarak geliştirdiği spatula tekniği ile çok katmanlı ve çok renkli kalın boya kullanımıyla, resimlerinde derinliği ve canlılığı yansıtan soyut eserler üretmektedir.
Devasa bir alanda görkemli bir sergi… Ne İstanbul’da, ne Ankara’da, hatta Eskişehir’de bile değil; bizi şaşırtan bir kentte. Evet, Kocaeli’den bahsediyorum; Türkiye için zamanın başladığı şehirden… İmgelerimizde kaba fabrikaları, koyu gri dumanları ile canlanan Kocaeli, bugün bize havasıyla, flamingolarıyla, artık mavi olan körfeziyle ve de sanata açtığı alanla bambaşka bir atmosfer sunuyor. Sanatın 360 derecelik kapsayıcılığı çok kıymetli, fikrimce.
Parmaklarıyla gören adam şeklinde tanınan ressam Eşref Armağan’ın yeteneği karşısında ona hayran kalmayan yok. 1953 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Eşref Armağan doğuştan görme engeline sahip. Ancak bu severek yaptığı mesleğine engel değil. Çünkü Armağan, maket modellemelere dokunarak onları resmetmekte usta. Bu sebeple de dünya çapında ün elde etmiş ve araştırmalara konu olmuş biri kendisi.Kaynak: Wikipedia
Sanatın insanla ilişkisini bilimsel ve felsefi bakış açılarıyla ele alan görüşlerin bir kısmı, sanatın içeriğinin dönüştürülmüş hafızayı temsil ettiğini öne sürer. Buna göre, sanat içeriğinin çerçevesinde yer alan tüm anlamlar korunarak gelecek nesillere taşınır. Yaratıcı sanatsal yeteneğin doğasının, birçok farklı unsuru tutarlı bir modelde bütünleştirme gücünden oluştuğu ifade edilir. Duyguları, fikirleri, anlatıları, hikayeleri kendine özgü bir iletişim kurma biçimiyle anlatır. Bizimle iletişim kurmaya devam eden bir döngüde daim olur. Üstelik sanatçılar çoğu kez bizim yapamadığımız bir şeyi yapmamıza yardımcı olur.Duygularımızı ifade edebilmenin yolunu açarlar eserlerinde. Kimi zaman kelimelerle, kimi zaman renklerle ve kimi zaman formlarla… Sanat eserlerinin alıcısı olduğumuzda her zaman deneyimleyemediğimiz konulara dair içgörüler kazanırız. Sanat bize kendimizi tanıyabileceğimiz bir ayna verir. Anlaşıldığımızı ve yansıtıldığımızı hissederiz. Bir resim yalnızca bin kelimeye bedel olmakla kalmaz, aynı zamanda evrensel bir dil kullanarak herkese hitap eder. Sanatı anlamak ve anlamlandırmak, hem izleyicilerinin hem de sanatçının işbirliğine dayanır. Resimlerin sesi olmak, onların sessiz imgelerini, nasıl yaratıldıklarını, bize nasıl etki ettiklerini, bize ne 'anlatmaya çalıştıklarını' birer hikâyeye dönüştürmek, bu anlamda retorik bir görevdir.
Forbes dergisi, Türkiye'nin az bilinen ancak etkileyici 10 müzesini açıkladı. Türkiye'nin dört bir köşesinden tarihimizin izlerini taşıyan eşsiz müzelerde yer alan koleksiyonlar, kültürel miras ve sanatın birleştiği eşsiz destinasyonlar yazar Joe Yogerst tarafından listelendi. Listede çok bilinmeyen ancak Guinness Rekorlar Kitabı'na giren ve ülkemizin en yaratıcı müzesi olarak tarif edilen enler yer aldı. Peki, Türkiye'nin gizli kalmış en etkileyici 10 müzesi hangileri? İşte, Türkiye'nin gizli kalmış eşsiz müzeleriKaynak: Forbes
Almanya’nın Dresden kentinde bulunan Kunsthofpassage isimli pasaj sanatı ve işlevselliği bir araya getiren mimari eserleri bünyesinde barındırıyor. Geniş bir avlu veya ‘cadde’ olarak adlandırılan pasajın en ilgi çeken yapılarından biri de şarkı söyleyen bina. Evet, duyduklarınız doğru! Bu bina her yağmur yağdığında müzik çalıyor. Peki ama nasıl? İşte detaylar…Kaynak
Türk sinemasında iz bırakan Yeşilçam'ın efsaneleşmiş kadın oyuncuları 'Dört Yapraklı Yonca' olarak nitelendiriliyor. Dört büyük artist ve Yeşilçam'ın en güçlü kadın isimleri arasında yer alan 4 oyuncumuz, aynı zamanda güzellikleri ve zarafetleriyle de anılıyor. Antalya Altın Portakal Film Festivali başta olmak üzere pek çok ödülün sahibi olan yıldız oyuncular, hafızalarda derin izler bırakırken, günümüzde de hâlâ aynı sevgi ve hayranlıkla sinema dünyasında adından söz ettiriyor. Dört yapraklı yoncadan düşen son yaprak ise Filiz Akın oldu. 21 Mart'ta hayatını kaybeden kıymetli oyuncumuzun ardından gelin 'Yeşilçam'ın dört yapraklı yoncasına' daha yakından bakalım. Peki, Yeşilçam'ın dört yapraklı yoncası kimlerden oluşuyor? İşte, detaylar...
Bir Yüz, Binlerce Kadın, Sonsuz Gelecek8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü ve haftası kapsamında, Üsküdar Belediyesi himayelerinde düzenlenen ve Nevmekan Sahil Galeri’de sanatseverlerle buluşacak olan “SEKİZ – Cumhuriyet Tarihi Öncü Türk Kadınları Sergisi”, Sayın Belediye Başkanı Sinem Dedetaş’ın teşrifleriyle açılacaktır. Sanatçı Ceyda Erinç, bu sergide Cumhuriyet tarihinin sekiz öncü kadınını kendi yüzünde yeniden şekillendirerek geçmiş ve geleceğin ortak sesini sanat aracılığıyla duyuruyor.
Marissa ve eşi, gittikleri bir yardım kuruluşunun düzenlediği sanat sergisinde gezinirken gözüne bir tablo kestirdi. Fiyatı ise sadece 2.8 sterlin (yaklaşık 110 TL) idi. Sonrasında ise bu tablonun arkasında büyük bir tarihi yattığını öğrenen çift, tabloyu açık artırmayla binlerce liraya sattı.İşte detaylar...
Sanatın her zaman özgür ve bağımsız bir alan olduğu söylense de günümüzde bağımsız sanatçılar için görünmez kalmak neredeyse kaçınılmaz bir kader hâline gelmiştir. Büyük sanat kurumları, müzeler, galeriler ve yatırımcılar sanat dünyasını şekillendirirken, bağımsız sanatçılar bu sistemin dışında kalan, desteklenmeyen ve çoğu zaman fark edilmeyen kişiler olarak varlıklarını sürdürmeye çalışıyor. Görünmezlik tuzağı, sanatçının yalnızca sanatsal üretimiyle değil, aynı zamanda sistem içindeki yerini nasıl konumlandırdığıyla da ilgilidir. Bu tuzak, sanatçıyı kısıtlayan ekonomik, sosyal ve kültürel faktörlerle örülmüş, katmanlı bir yapıdır.
Tarihi gezi denilince akla ilk gelen ülkelerden biridir İtalya! Pek çok kez sokakları, katedralleri, müzeleri, sanat galerileri ve her biri tarih kokan binaları hakkında onlarca şey okumuşsunuzudur. Peki ama zeminleri? Eşsiz Roma mozaikleri ile döşenmiş zeminler, tarihi yapıların duvarları ve kubbeleri kadar ilgi çekici. Yere bakmaktan yürüyemeyeceğiniz, hatta basmaya kıyamayacağınız Roma mozaiklerini ve İtalya'nın en güzel zeminlerini birlikte keşfedelim. Siz İtalya'ya gidemiyorsanız, İtalya size gelsin. Kaynak: James Lucasİşte başlıyoruz...
Türk edebiyatının güçlü isimlerinden, Garip akımının kurucusu Orhan Veli Kanık'ın hayatına bir köşeden bakıyoruz! Müzisyen bir babanın oğlu olan Orhan Veli, babasının 'memur ol' ısrarlarına rağmen 36 yıllık ömrünü kelimelere adadı. Klarnet virtüözü ve Cumhurbaşkanlığı Orkestrası’nda bando şefi babası Mehmet Veli Kanık'ın mizacını da taşıyan eserleriyle Türk Edebiyatı'na iz bıraktı usta şair. Gelin, Orhan Veli'nin kardeşi Füruzan Hanım'dan dinleyelim bir de aile içince yaşananları! Meğer babası şair olmasını istememiş! Kaynak:Ekşi Sözlük, Edebiyat Dedikoduları