onedio
article/comments
article/share
Haberler
Alacakaranlık Ülkenin Beyaz Gömlekli Barış Elçisi

etiket Alacakaranlık Ülkenin Beyaz Gömlekli Barış Elçisi

80’lerin sonu ya da 90’lı yılların başları olmalı. Evde herkes uyumaya çekilmiş, ben yeşil kadife kaplı divanda kitabıma dalmışım. Açık kalmış televizyonda daha önce hiç duymadığım, içinde özgürlük geçen, sözleri şiir gibi bir şarkı çalmaya başlıyor. Kafamı kaldırıyorum; beyaz gömlekli, siyah pantolonlu bir adam, bacağı ile tempo tutarak söylüyor şarkıyı:

Okulda defterime, sırama ağaçlara, yazarım adını,

Okunmuş yapraklara, bembeyaz sayfalara yazarım adını,

Yaldızlı imgelere, toplara tüfeklere, kralların tacına,

En güzel gecelere, günün ak ekmeğine, yazarım adını,

Tarlalara ve ufka, kuşların kanadına,

Gölgede değirmene yazarım.

Uyanmış patikaya, serilip giden yola,

Hınca hınç meydanlara adını, ey özgürlük…

(Ada, 1983)

İçeriğin Devamı Aşağıda chevron-right-grey
Reklam

Şarkı ile birlikte, hangi albümde yer aldığını, söyleyenin kim olduğunu öğrenemeden program da bitiyor…

Şarkı ile birlikte, hangi albümde yer aldığını, söyleyenin kim olduğunu öğrenemeden program da bitiyor…

Sabah kahvaltı sohbetimiz sırasında babama soruyorum:  “Dün akşam özgürlük ile ilgili bir şarkı duydum televizyonda…  “yazarıııım, ey özgürlük”…. çok güzeldi. Kimin söylediğini biliyor musun?” Babam Fransız şair Paul Éluard’ın “La Liberté” (1942) adlı şiirinden alıyor, Melih Cevdet Anday ve Orhan Veli’nin çevirisine, Zülfü Livaneli’nin II. Dünya Savaşı sırasında tutsak olanların sesi olarak tarihe geçen bu şiiri bestelemesine kadar geliyor. “Çok güzelmiş hikâye…  Daha önce neden duymadım acaba?” “Özgürlük” kelimesini yüksek sesle haykırdığı için, bu şarkının, bazı insanların hoşuna gitmediğini, aynı nedenle de Zülfü Livaneli’yi televizyonda çok görmediğimizi anlatıyor…  İşte böyle tanışıyorum Zülfü Livaneli ve müziği ile. Çocuk zihnimde “özgürlük” şarkısı söylediği için birilerini kızdıran beyaz gömlekli adam olarak yer ediniyor. 

Nebil Özgentürk'ün geçtiğimiz hafta ilk gösterimi yapılan, Zülfü Livaneli’nin hayatı, sanatı ile, onun deyimiyle ne aydınlık ve karanlık hep “alacakaranlık” ülkemizin siyasi tarihini eş zamanlı olarak, ustalıkla anlattığı Livaneli: Barışa ve Özgürlüğe Adanmış Bir Yaşam (2025) belgeselini izlerken zihnimde canlanan sahnelerden biriydi babamla yaptığımız bu özgürlük sohbeti.

Geçmiş ve ortak acılar.

Geçmiş ve ortak acılar.

Zülfü Livaneli’nin Ege’nin öteki yakasındaki dostları Maria Farantouri, Mikis Theodorakis ve George Dalaras ile birlikte müzik yaptığı, birlikte barış mesajları verdikleri bölümleri izlerken ise 2000 yılına, Cambridge’deki küçük yurt odama gidiverdim. Stelios ile birlikte London Symphony Orchestra Plays Livaneli albümünü dinliyoruz laptopumun hoparlöründen.  Stelios’un anneannesi çok sevdiği İzmir’den Atina’ya gitmek, doktorluğa, hayata sıfırdan başlamak zorunda bırakıldığı için Türkiye’ye ve insanına dair ön yargıları oldukça güçlüydü. Tarih kitaplarının sayfalarında içinde “düşman” geçen sayısız hikayelere maruz kalmıştı o da. Türkiye’ye ait olduğu halde ona evinde hissettiren tek şey ise Zülfü Livaneli’nin müziğiydi.  Kardeşin Duymaz/ San ton Metanasti ikimizin de favorisiydi; geçmişe, ortak acılara dair kaç paylaşıma eşlik etmişti kim bilir…

Çocukluğumun evi, yurt odam, Harbiye Açıkhava Tiyatrosu, Rumeli Hisarı, İstanbul-Ankara otobanı…

Çocukluğumun evi, yurt odam, Harbiye Açıkhava Tiyatrosu, Rumeli Hisarı, İstanbul-Ankara otobanı…

İçinde Zülfü Livaneli’nin müziği olan öyle çok mekân vardı ki hatıralarımda… Belgeseli izlerken hepsini tek tek ziyaret ettim zihnimde. Kolektif hafızamızda yer etmiş askeri darbeleri, Uğur Mumcu’nun cenazesinde “Yiğidim Aslanım Burada Yatıyor” ağıtını söyleyen yüzbinleri, 1994 seçimlerini, “Hayata Dönüş” operasyonunu hatırladım. Ferhat Livaneli ve Erdem Şimşek’in mini konseri sırasında Livaneli ezgilerine eşlik ederken sanatın birleştirici, iyileştirici gücünü hissettim.

Duyguların birbirine karıştığı bir akşamdı… 

Nebil Özgentürk, Livaneli’nin gençliğini canlandıran Mert Fırat, belgesele emeği geçen sanatçılar, prodüksiyon ekibi, hepinizin emeğine sağlık. 

Zülfü Livaneli’nin belgeselde vurguladığı gibi, iyi ki sığınabileceğimiz bir liman var; iyi ki sanat var. 

Instagram

X

Facebook

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda chevron-right-grey
Reklam

Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!

category/test-white Test
category/gundem-white Gündem
category/magazin-white Magazin
category/video-white Video
category/eglence BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
1
0
0
0
0
0
0
Yorumlar Aşağıda chevron-right-grey
Reklam