onedio
article/comments
article/share
Haberler
Gaye Ateş’in Tuvalinde Yolculuk ve Hafıza

etiket Gaye Ateş’in Tuvalinde Yolculuk ve Hafıza

Modern sanat, ellili yıllarda Amerikan toplumunun pratik ve hızlı tüketime dönük karakteristik yapısından dolayı giderek yozlaşmış ve tartışmalı noktalara kaymıştır. Tabi bu şekildeki sanatın sürdürülebilmesi için sorun olan veya olacak olan sanatta içerik, anlam, ifade gibi kavramları önce önemsizleştirilmiş sonra da dışlanarak kritersizlik derecesine getirilmiştir.  Böylece estetiği, güzellik beklentileri, yetenek, yaratıcılık gibi kavramları dışlayan bir sözde sanat imajı oluşturulmuştur. Kısaca bugün modern sanat adı altında birçok akımın geldiği yer ve hâkim uygulamalar, eseri sanata uygun biçimde oluşturmak yerine, sanatı esere uygun hale getirmeye çalışmaktan başka bir şey değildir,

Sanatın bu negatif sonucunu arkasında çeşitli etkenler vardır. Ancak en önemli sebep, özellikle felsefe ve dilbilimsel izahlara dayalı “kavramsal sanat” denilen akım olmuştur, Aslında ismi mantıksız olmakla birlikte “Kavramsal sanat” akımı sanata uygun doğru bir şekilde başladı. Çok güzel yapıtlar da oluşturuldu. Maalesef, sağlam kriterler ve bir sınır olmadan sadece kavram gibi çok geniş kapsamlı bir temele oturttukları için hızla dejenere oldu. Gerçekten de bazı yorumcular ve uygulayıcılar sanatsal özgürlük adına öylesine kavramsal sanat tanımları yaptılar ki, pratikte çok trajikomik sonuçlar ortaya çıktı. Kısaca dilbilimsel yapıyı bilen bilmeyen birçok sanat insanı kendi fikir doğrultusunda sanatın kapsamını çok genişletmiştir. Dolayısıyla kavramsal sanatın kendi kriterleri de işlevsiz hale gelmiş veya terk edilmiştir. O kadar ki neredeyse insanın yapabildiği tüm ifade yöntemlerini eylemleri, ilginçlikleri ve becerileri sanata dâhil etmenin önünü açmıştır. Ve kaçınılmaz olarak da kontrolden çıkmıştır. Buna bir benzetme yaparsak Kavramsal sanat, tıpkı vücuttaki sağlıklı hücreler gibi davranan ve kontrol edilemeyen kanser hücreleri haline gelmiştir. Ve sanatı hasta etmiştir. Şimdi bu konuda kavramsal sanat konusunda çok özel bir ressamla devam edeceğiz, Gaye Ateş’i yorumlayacağız.

İçeriğin Devamı Aşağıda chevron-right-grey
Reklam

Gaye Ateş Hafızası

Gaye Ateş Hafızası

Gaye Ateş’in tuvallerine adım atanlar, bir ressamın fırçasından çok bir kâşifin pusulasıyla karşılaşır. Onun eserleri, denizin tuzlu nefesini, paslanmış gemilerin sessiz çığlıklarını ve zamanın tozlu katmanlarında saklı hikayeleri bir araya getirir. Her bir renk, her bir leke, izleyiciyi bir limanın tanıdık sularından alıp açık denizin belirsiz ufuklarına, oradan da kendi ruhunun derinliklerine taşıyan bir yolculuğun izlerini taşır. Ateş’in sanatı, bir harita gibi değil, bir rüya gibi açılır; ne başlangıcı bellidir ne de sonu, sadece dalgaların ritminde yankılanan bir hikâyenin davetkâr fısıltısı vardır.

Bu tuvaller, sadece gözle görülen bir manzara sunmaz; izleyiciyi kendi hafızasının kıyılarına, unutulmuş anıların gölgelerine çağırır. Ateş’in mavisi, bir renkten öte bir dildir; kâh fırtınalı bir denizin öfkesi, kâh sakin bir koyun dinginliği, kâh bir ayrılığın buruk acısıdır. Onun gemileri, çeliğin soğuk yüzeyinde bir kalp atışı saklar; pas, sadece bir yorgunluk değil, yaşanmışlığın ve direncin sessiz bir şarkısıdır. Bu eserler, izleyiciyi bir kaptan olmaya değil, bir yolcu olmaya çağırır; dümeni bırakıp dalgaların akışına teslim olmaya, kendi hikâyesini yeniden keşfetmeye.

Gaye Ateş’in resimleri, bir ressamın fırçasından çok bir kâşifin haritasına ya da bir hikâye anlatıcısının kalemine benzer. Onun tuvallerinde, denizin tuzlu kokusu, paslanmış gemilerin sessiz çığlığı ve zamanın tortularından süzülen bir mavi bir araya gelir. Bu eserler, izleyiciyi bir limanın güvenli kollarından açık denizin belirsizliğine, oradan da kendi iç dünyasının derinliklerine taşıyan bir yolculuğa davet eder. Ateş’in sanatı ne bir başlangıç noktası ne de kesin bir varış çizgisi sunar; sadece dalgaların ritminde, gemilerin gölgesinde yankılanan bir hikâyenin izlerini bırakır.

Ateş’in tuvallerinde mavi, sıradan bir renk olmaktan çıkar; adeta bir karakter, bir hafıza, bir ruh halidir. Bu mavi ne bir yaz göğünün neşesi ne de tropik bir denizin berraklığıdır; sanki bir rüyanın içinden süzülmüş, hatıraların ve kayıpların gölgesinde koyulaşmış bir tondur. Koyu maviler, griye çalan dalgalar ve tuvalin bir köşesinde beklenmedik bir kırmızı ya da sarı leke, izleyiciyi bir duygunun, bir anın içine çeker. Bu renk paleti, bir şairin dizelerindeki gibi titizlikle seçilmiş, sessiz ama derin, dingin ama huzursuzdur. Ateş’in fırçası, bir fırtınadan önceki sakinliği andırır; renkler, izleyiciyi yavaşça kendi içindeki unuttuğu özlemlere, dillendirilmemiş sorulara sürükler: “Nereden geldim?”, “Nereye gidiyorum?”, “Nereye aitim?”

Gaye Ateş Gemileri

Gaye Ateş Gemileri

Onun gemileri, sadece birer nesne değil, insan ruhunun ve kolektif hafızanın taşıyıcılarıdır. Geleneksel olarak dişi kimlikle anılan gemiler, Ateş’in sanatında bu sembolizmi hem kucaklar hem de yeniden şekillendirir. Onun gemileri, bir annenin kucağı gibi kapsayıcı, bir yuvayı andırır; ama aynı zamanda bir savaşçının zırhı gibi sert, çeliğin soğuk yüzeyinde bir kalp atışı gizler. Çeliğin ağırlığında bir hafiflik, pasın yorgunluğunda bir direniş bulur izleyici. Pas, sadece çürüme değil, zamanın biriktirdiği izlerdir; her leke, her çizik, bir hikâyeyi, bir yarayı, bir hatırayı anlatır. Ateş, bu gemilerle, dişi olanın hem koruyucu hem dönüştürücü gücünü kutlar; geminin gövdesi hem bir sığınak hem bir mücadele alanıdır.

Karaya oturmuş gemiler, Ateş’in eserlerinin en güçlü imgelerindendir. Bu gemiler, hareketsiz ama canlı, terk edilmiş ama bir şekilde dirençlidir. Pas tutmuş gövdeleri, bir yenilgi değil, zamanın ve yaşanmışlığın birer nişanesidir. Bu bekleyiş, bir umutsuzluk değil, bir varoluş biçimidir. Ateş, bu imgelerle bize şunu hatırlatır: Hayat, durduğumuz yerlerde bile devam eder; her yara, aynı zamanda bir öyküdür. Onun gemileri ne tamamen kıyıya bağlı ne de ufka doğru özgürce yol alan varlıklar olarak, bir ara dünyada durur. Bu ara dünya, insanın kendi içindeki bitmemiş yolculuklarının ne burada ne orada olmanın yansımasıdır.

Ateş’in sanatı, bir limana demir atmayı değil, limanı yeniden hayal etmeyi öğretir. Onun tuvallerinde, yolculuk fiziksel bir hareketten çok, içsel bir arayıştır. İzleyici, bir kaptan gibi dümeni tutmaya değil, bir yolcu gibi dalgaların ritmine teslim olmaya çağrılır. Bu teslimiyet, zayıflık değil, hayatın belirsizliğini ve değişkenliğini kabullenmenin gücüdür. Zaman ve mekân, Ateş’in eserlerinde akışkandır; bir gemi, belki bir Akdeniz limanında, belki Karadeniz’in fırtınalı sularında, belki de hayal gücünün bilinmeyen bir kıyısında durur. Ama nerede olursa olsun, o gemi bir hikâye taşır: bir n’aber, bir ayrılık, bir bekleyiş.

(Görsel Kaynağı)

Bitirirken

Bitirirken

Gaye Ateş’in resimleri, bir varış noktası vaat etmez; çünkü onun dünyasında asıl mesele varmak değil, yolda olmaktır. Her tuval, izleyiciyi kendi ruhunun haritasına bakmaya, kendi hikâyesini bulmaya davet eder. Bu eserler, evrensel olduğu kadar derinden bireyseldir; bir ayna gibi, izleyiciye hem tanıdık hem yabancı bir yansıma sunar. Ateş’in sanatı, dalgaların fısıltısında, rüzgârın uğultusunda, paslanmış bir geminin gölgesinde, insanın kendiyle buluşmasının öyküsüdür.

Gaye Ateş’in sanatı, bir varış noktası sunmaz; çünkü onun dünyasında asıl olan, yolda olmanın kendisidir. Her tuval, bir ayna gibi izleyiciye kendi ruhunun haritasını uzatır; tanıdık ama bir o kadar yabancı, dingin ama bir o kadar huzursuz. Dalgaların fısıltısında, paslanmış bir geminin gölgesinde, Ateş’in eserleri bize şunu hatırlatır: Hayat, durduğumuz yerlerde bile devam eder; her yara, bir hikâye, her bekleyiş, bir umuttur. Bu tuvaller, insanın kendiyle buluşmasının, kendi denizinde yol almasının öyküsünü anlatır; ne burada ne orada, ama her zaman yolda.

(Görsel Kaynağı)

Gaye Ateş

Gaye Ateş
  • 1977 yılında Erzincan’da doğdu. 2000 yılında girdiği Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Resim- İş Öğretmenliği Bölümü, Heykel Ana Sanat Dalı’ndan 2004 yılında mezun oldu. Aynı yıl girdiği Marmara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Resim Bölümü’nde “ Plastik Sanatlar Eğitimi’ nde Materyal Olarak Bakırın Yeri ve Önemi” konulu yüksek lisans tezini 2006 yılında tamamladı.  

  • 2004 Temmuz ayında, Mardin iline bağlı, Midyat Belediyesi tarafından yaptırılan Midyat tarihi ve kültürel tanıtım kitapçığı metin bölümlerini; ve de çocuklar için Midyat ile ilgili bir boyama kitabı hazırladı. Bu çalışmalarına Atölye Zadruga bünyesi içerisinde 2005 yılına kadar devam etti. (Ayrıntılı Bilgi İçin: Cumhuriyet Gazetesi, Oktay Ekinci, “Çed Köşesi- Midyat’tan İstanbul’a Uygarlık Dersi” )

  • 2005-2006 yılları arasında, Emir Sencer İlköğretim Okulu İş Eğitimi öğretmenliği görevini sürdürdü.

  • 2006 yılında asistan olarak başladığı Devrim Erbil Atölyesi’nde, resim ve özgün baskı alanlarında ki çalışmalarda beş yıl süreyle bulundu. 

  • 2011 yılından itibaren İstanbul ‘da ki atölyesinde kendi çalışmalarına devam etmektedir.

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda chevron-right-grey
Reklam

Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!

category/test-white Test
category/gundem-white Gündem
category/magazin-white Magazin
category/video-white Video
category/eglence BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
2
0
0
0
0
0
0
Yorumlar Aşağıda chevron-right-grey
Reklam