onedio
article/comments
article/share
Haberler
Kaz Dağlarının Zeytin Hikayesi: #ZeytinimeDokunma

etiket Kaz Dağlarının Zeytin Hikayesi: #ZeytinimeDokunma

Bu hikâyeyi, zeytin ağacının sessiz çığlığını duyduğum bir anda yazdım. Kaz Dağlarının kadim yamaçlarında, Ege’nin ve Marmara’nın kucaklaştığı o bereketli topraklarda, “Zeytin Yasası” denen bir kararın gölgesi düştüğünde, yüreğimde bir sızı hissettim: “Zeytinliklerin madencilik faaliyetlerine açılması…

Zeytin ağacı, sadece bir ağaç değil; barışın, bereketin, insanlığın tarihine kök salmış bir semboldü. Onun dalları kesildiğinde, yalnızca toprak değil, insanlığın umudu da yaralanıyordu. Bu hikâye, Ayşe Nine’nin rüyasıyla, Athena’nın mirasıyla ve Kaz Dağlarının direnişiyle doğdu; zeytin dalının kırılgan ama kararlı şarkısını, dünyayı kurtaracak bir umut olarak anlatmak için yazdım. Buyrun hikayeme!

İçeriğin Devamı Aşağıda chevron-right-grey
Reklam

Bir varmış bir yokmuş, Develer tellal, Pireler berber iken, ben dedemin beşiğini Tıngır mıngır sallar iken Hop dedim Dedemi uçurdum, Kafdağı'ndan aşırdım.

Bir varmış bir yokmuş, Develer tellal, Pireler berber iken, ben dedemin beşiğini Tıngır mıngır sallar iken Hop dedim Dedemi uçurdum, Kafdağı'ndan aşırdım.

Vaktiyle, Kaz Dağlarının eteklerinde, Ege’nin zeytin kokulu yamaçlarıyla Marmara’nın serin rüzgârlarının buluştuğu bir diyar varmış. Burada zeytin ağaçları, toprağın kalbine kök salmış bilge ruhlar gibi yükselir, dalları barışın fısıltılarını gökyüzüne taşırdı. Her yaprak, bir umut mırıldanır; her meyve, bereketin müjdesini verirdi. Lakin bu hikâye, o kutsal ağaçların gölgesinin solmaya yüz tuttuğu, insanların “Zeytin Yasası” dedikleri bir kararla toprağın şarkısını susturmaya yeltendiği bir çağda, Kaz Dağlarının yüreğinde geçer. Bu, son zeytin dalının dünyayı kurtarmak için yankılanan şarkısının hikâyesidir.

Kaz Dağlarının kuytu bir köyünde, Edremit’in zeytinliklerle çevrili Çamlıbel mahallesinde, Ayşe Nine diye bilinen bir kadın yaşarmış. Saçları zeytin yaprakları gibi gümüşi, gözleri Marmara’nın dalgalarında saklı sırları taşırdı. Ayşe Nine, her şafakta uyanır, zeytinliklere yürür, ağaçların gövdelerine dokunur ve onlara türküler söylermiş. “Sizler barışın bekçilerisiniz,” derdi, “siz olmazsanız, Kaz Dağları susar, dünya susar.” Köyün çocukları etrafına toplanır, onun ağzından zeytin ağaçlarının Athena’nın hediyesi olduğunu, Poseidon’un öfkesine karşı toprağın kalkanı olduğunu dinlerdi. Ama bir sabah, zeytinliklerin kenarında bir sessizlik çökmüş. Yapraklar titrememiş, dallar fısıldamamış. Toprak, sanki bir yara gibi kan ağlıyormuş.

Ayşe Nine, o gün Çanakkale’nin Bayramiç pazarına inmiş. Köylüler telaş içinde konuşuyordu. “Zeytin Yasası,” diyorlardı, “Kaz Dağlarını madenlere açacaklar. Zeytinlikler kesilecek, taş ocakları kurulacak.” Ayşe Nine’nin yüreği sıkışmış. “Bu ağaçlar sadece odun değil,” diye haykırmış, “bu ağaçlar Kaz Dağlarının ruhu! Bunu nasıl göremezsiniz?” Ama köyün çoğu, madenlerin getireceği paranın hayaliyle gözleri kör olmuş, susturmuş onu. O gece, Ayşe Nine, zeytinliklerin ortasında, Kaz Dağlarının gölgesinde diz çökmüş, gökyüzüne bakmış. “Athena,” diye fısıldamış, “bize yol göster.”

Rüyasında, Athena belirmiş. Zeytin dalından tacı başında, gözleri İda Dağı’nın zirvelerinde parlıyormuş. “Ayşe,” demiş, “insanlar benim hediyemi unutuyor. Zeytin Yasası, Kaz Dağlarının ruhunu zehirleyecek bir lanet. Eğer son zeytin ağacı da düşerse, dünya barışını kaybeder. Toprak öfkelenir, Marmara’nın dalgaları taşar, Ege’nin rüzgârı ağlar. Sana bir görev veriyorum: Son zeytin dalını bul ve onu koru. O dal, dünyayı yeniden uyandırabilir.” Ayşe Nine, rüyanın ağırlığıyla uyanmış. Elinde bir sepet, yüreğinde bir umut, yola koyulmuş.

İlk durağı, Kaz Dağlarının eteklerindeki Küçükkuyu olmuş.

İlk durağı, Kaz Dağlarının eteklerindeki Küçükkuyu olmuş.

Zeytinliklerin arasında dolaşmış, ama her yerde aynı manzara: kesilmiş ağaçlar, köklerinden sökülmüş gövdeler, maden ocaklarının açtığı yaralar. Burhaniye’den Ayvalık’a, zeytinliklerin izini sürmüş. İnsanlar, zeytinliklerin yerine taş yığınları koyuyor, bereketin yerine açgözlülüğü seçiyordu. Ayşe Nine, bir gün Ezine’nin Geyikli köyünde, zeytin kokulu bir tepede, genç bir zeytinciyle karşılaşmış. Adı Mehmet’miş. “Ayşe Nine,” demiş genç adam, “neden bu kadar dertlisin?” Ayşe Nine, ona zeytin ağaçlarının hikâyesini anlatmış. Athena’nın hediyesini, Poseidon’un öfkesini, zeytin dalının barışı nasıl taşıdığını. Mehmet’in gözleri parlamış. “Benimle gel,” demiş, “sana bir şey göstereceğim.”

Mehmet, Ayşe Nine’yi Kaz Dağlarının derinliklerinde, Adatepe’nin uçurum kenarında bir kayalığa götürmüş. Orada, rüzgârın hırpaladığı bir sırtta, tek bir zeytin ağacı duruyormuş. Dalları zayıf, yaprakları solgun, ama hâlâ direnen bir ağaç. “Bu ağaç,” demiş Mehmet, “babamın dedesinden beri burada. Madenciler buraya ulaşamadı, sanki ağaç kendini koruyor.” Ayşe Nine, ağaca dokunmuş. Gövdesinde bir titreşim hissetmiş, sanki ağaç ona fısıldıyormuş: “Beni koru.” O an, Ayşe Nine’nin yüreği karar vermiş. “Bu ağaç,” demiş, “Athena’nın son hediyesi. Kaz Dağlarının son umudu. Onu kurtaracağız.”

Ama o gece, denizlerin öfkeli tanrısı Poseidon uyanmış. Bir zamanlar Athena’ya yenildiği o yarışın acısı hâlâ yüreğindeymiş. Atina’nın zeytinle taçlanmış zaferi, onun gururunu incitmiş, Marmara’nın dalgalarını daha hırçın kılmıştı. İnsanların Kaz Dağlarının zeytinliklerini talan ettiğini görünce, kahkahalarla gülmüş. “İşte,” demiş, “insanlar kendi elleriyle Athena’nın mirasını yok ediyor. Artık sıra bende!” Tridentini toprağa vurmuş, Marmara’nın dalgaları yükselmiş, Ege’nin kıyıları sarsılmış. Kaz Dağlarının yamaçlarında toprak inlemeye başlamış, zeytinlikler bir bir devriliyormuş. 

Ayşe Nine ve Mehmet, zeytin ağacının başında nöbet tutuyordu. Dalgalar, Adatepe’nin kayalıklarını yutmak için yükseliyor, rüzgâr uluyordu. “Ayşe Nine,” demiş Mehmet, korkuyla, “bu ağaç nasıl kurtaracak dünyayı?” Ayşe Nine, ona dönmüş, gözleri Kaz Dağlarının kararlılığıyla parlıyormuş. “İnancımızla,” demiş. “Zeytin ağacı, sadece bir ağaç değil. O, Kaz Dağlarının barışı, Ege’nin bereketi, Marmara’nın umudu. Onu korursak, dünya da kurtulur.”

O sırada, Çamlıbel’den, Geyikli’den, Ayvalık’tan köylüler gelmeye başlamış. Maden ocaklarının toprağı zehirlediğini, derelerin kirlendiğini, ekinlerin öldüğünü görmüşlerdi. Bir kadın, gözleri yaşlı, öne çıkmış. “Ayşe Nine,” demiş, “bizi affet. Zeytinlikleri sattık, paraya kandık. Ama şimdi anladık: Onlar olmadan Kaz Dağları da, biz de yokuz.” Ayşe Nine, gülümsemiş. “Geç değil,” demiş. “Bu ağacı kurtaralım, sonra yeni fidanlar dikelim. Toprak affeder, yeter ki biz unutmayalım.”

Poseidon’un öfkesi büyüyordu. Marmara’nın dalgaları, Kaz Dağlarını yutmak için yükselmiş.

Poseidon’un öfkesi büyüyordu. Marmara’nın dalgaları, Kaz Dağlarını yutmak için yükselmiş.

Ege’nin rüzgârları, zeytin ağacının dallarını koparmak için uluyordu. Tam o anda, gökyüzünde bir ışık belirmiş. Athena, zeytin dalından tacıyla, Kaz Dağlarının zirvesine inmiş. “Ayşe,” demiş, “sen ve bu insanlar, zeytin barışımı hatırladınız. Bu ağaç, son umut değil, yeni bir başlangıç.” Athena, elindeki zeytin dalını toprağa dikmiş. Bir mucize olmuş: Solgun ağaç canlanmış, yaprakları Kaz Dağlarının yeşiliyle parlamış, dalları gökyüzüne uzanmış. Toprak uyanmış, dereler yeniden çağlamaya başlamış. Marmara’nın dalgaları geri çekilmiş, Poseidon’un öfkesi bir anlığına susmuş.

Ayşe Nine, o günden sonra Kaz Dağlarının köylerini dolaşmış. Mehmet ve köylüler, onunla zeytin fidanları dikmiş. Edremit’ten Küçükkuyu’ya, Burhaniye’den Ayvalık’a, her fidan bir hikâyeyle toprağa emanet edilmiş: barışın hikâyesi, bereketin hikâyesi, Kaz Dağlarının umudu. “Zeytin dalını unutmayın,” dermiş Ayşe Nine, “çünkü o dal kırılırsa, dünya da kırılır.” İnsanlar dinlemiş, utanmış, elleriyle toprağı okşayarak yeni zeytinlikler yaratmış. Poseidon’un öfkesi diner mi, bilinmez; ama zeytin ağaçları yeniden şarkı söylemeye başladığında, Kaz Dağları bir kez daha barışa sarılmış.

Yıllar sonra, Kaz Dağlarının eteklerinde, bir zeytin ağacının gölgesinde bir çocuk dedesine sormuş: “Dede, bu ağaçlar neden bu kadar önemli?”

Yıllar sonra, Kaz Dağlarının eteklerinde, bir zeytin ağacının gölgesinde bir çocuk dedesine sormuş: “Dede, bu ağaçlar neden bu kadar önemli?”

Dede, gülümsemiş, eline bir zeytin dalı uzatmış. “Bak yavrum,” demiş, “bu dal, Ayşe Nine’nin rüyası. Bu dal, Athena’nın hediyesi. Bu dal, Kaz Dağlarının şarkısı. Onu korursan, dünyayı korursun.”

Ve derler ki, hâlâ Kaz Dağlarının her yamacında, zeytin zamanı rüzgârda Ayşe Nine’nin türküsü duyulur:

Zeytin dalı elinde, rüzgârla söyleşir,

Ayşe Nine, Kaz Dağında umut yeşertir.

Toprağın kalbinde barış, dalında düş,

Onun gözü zeytin zeytin, dünya gülüş.

#ZeytinimeDokunma

Instagram

X

LinkedIn

Facebook

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda chevron-right-grey
Reklam

Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!

category/test-white Test
category/gundem-white Gündem
category/magazin-white Magazin
category/video-white Video
category/eglence BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
15
6
1
1
0
0
0
Yorumlar Aşağıda chevron-right-grey
Reklam