onedio
article/comments
article/share
Haberler
Zihinsel Hazırlık mı, Duygusal Dayanıklılık mı?

etiket Zihinsel Hazırlık mı, Duygusal Dayanıklılık mı?

Bir Ölçme-Değerlendirme Paradoksu Üzerine Eleştirel Bir İnceleme

Modern eğitim sistemlerinin merkezine konumlandırılan sınavlar, uzun süredir yalnızca akademik bilgi düzeyinin değil, aynı zamanda bireyin çok katmanlı psikososyal yapısının da test edildiği çok boyutlu araçlara dönüşmüş durumdadır. Ancak bu dönüşüm, çoğu zaman farkında olunmaksızın, öğrencinin bilgi edinme kapasitesinden çok, sınavın yarattığı stres ortamında gösterdiği duygusal ve zihinsel dayanıklılığı esas alan bir filtreleme mekanizmasına evrilmiştir.

Birçok sınav, çocuğun öğrenme sürecinde edindiği bilgileri ortaya koymasından çok, sınav anında yaşayabileceği kaygıyla ne ölçüde başa çıkabildiğini test etmektedir. Bu noktada sınavın amacı ile işlevi arasındaki mesafe giderek açılmakta; pedagojik hedef ile pratik gerçeklik örtüşmemektedir (Popham, 2001).

Bilgi değil, dayanıklılık testi yapıyoruz.

Sakinliğini koruyabilen, duygularını bastırabilen, sınav anksiyetesiyle baş edebilen çocuklar sistemin “başarılısı” oluyor.

Bilgisinden çok direncini sınadığımız bir kuşağın psikolojisini fark etmeden harcıyoruz.

İçeriğin Devamı Aşağıda chevron-right-grey
Reklam

Sınavın Psikososyal Yükü: Çocuklar ve Aileler Üzerindeki Görünmez Baskı

Sınavın Psikososyal Yükü: Çocuklar ve Aileler Üzerindeki Görünmez Baskı

Yapılandırmacı öğrenme kuramlarına göre ölçme-değerlendirme süreçleri, öğrencinin gelişimini destekleyici, öz-yeterliliğini artırıcı ve öğrenme sürecinin doğal bir uzantısı olarak yapılandırılmalıdır (Black & Wiliam, 1998). Ancak pratikte, özellikle merkezi sınav sistemlerinde bu kuramların aksine, öğrenci üzerinde yüksek bir performans baskısı kurulmakta; sınav bir ölçme aracı olmaktan çıkıp, bireysel kimliğin ve sosyal kabulün belirleyicisi hâline gelmektedir.

Sınav süreçlerinde ölçülen şey yalnızca çocukların bilişsel yeterlikleri değildir. Anne babaların sabrı, ekonomik gücü ve duygusal dayanıklılığı da ölçüm matrisine dahil edilir. Sınav yalnızca çocukları değil, aileleri de sınar. Özel ders, deneme sınavı, koçluk sistemleri ve dijital eğitim platformlarına erişim gibi parametreler; sınavın ölçtüğü şeyi sosyal sınıfa göre yeniden şekillendirir (Reay, 2017).

Dolayısıyla burada söz konusu olan yalnızca pedagojik değil, aynı zamanda sosyoekonomik bir eşitsizlik üretimidir.

Başarı, bilgiye değil; kaynağa, dirence ve duygusal dengeye erişimle doğrudan ilişkilidir.

Sınav, Bilgiyi mi Koşulu mu Ölçüyor?

Sınav, Bilgiyi mi Koşulu mu Ölçüyor?

Çocukların sınavda başarısız olmasının ardında çoğu zaman yetersiz bilgi değil; sınav anında yoğunlaşan kortizol düzeyleri ve buna bağlı bilişsel işlev bozulmaları yer almaktadır. Sınav anksiyetesi üzerine yapılan nöropsikolojik araştırmalar, kaygı düzeyi yüksek bireylerin bilgiyi geri çağırma performansında ciddi düşüşler yaşadığını göstermektedir (Owens, Stevenson, Hadwin & Norgate, 2012). Yani sınav, bireyin ne bildiğini değil; strese rağmen neyi hatırlayabildiğini ölçmektedir.

Bu durum, sınavın salt bilişsel değil, aynı zamanda biyopsikososyal bir süreç olduğunun altını çizer. Ölçtüğümüz şey bilgi değil, koşuldur. Öğrenme değil, dayanma kapasitesidir.

Başarı, sistemin tanımladığı dar bir aralıktaki performansa odaklanırken, potansiyel, bu dar tanımların çok ötesinde, çoğu zaman görünmez kalır.

Toplumsal Başarı Algısı ve Psikolojik Maliyet

Toplumsal Başarı Algısı ve Psikolojik Maliyet

Başarıya atfedilen anlam; yalnızca çocuğun değil, ailenin de sosyal çevredeki konumunu belirleyen bir etken hâline gelmiştir. Bu nedenle sınavlar, çocuklar için bir öğrenme eyleminin çıktısı olmaktan çok, aileler için bir sosyal yeterlik belgesi işlevi görmektedir. Bu beklenti döngüsü içerisinde ebeveynlerin duygu durumu, çocukların sınav algısını doğrudan etkilemekte; sınav anksiyetesi sıklıkla “aktarılan kaygı” olarak nesiller arasında dolaşıma girmektedir (Steinberg, 2001).

Ayrıca yüksek beklenti düzeyi ve sürekli başarı odaklılık, çocuğun içsel motivasyonunu zedelemekte; öğrenme içeriğinin anlamından çok, sonucu için öğrenme alışkanlığı gelişmektedir. Bu durum, Deci & Ryan’ın öne sürdüğü özgürlük temelli motivasyon kuramıyla da çelişmektedir (2000). Öğrenciler, öğrenmek için değil; onay almak için çalışmakta; düşünmeyi değil, test çözmeyi öncelemektedir.

Sonuç Yerine: Epistemolojik Bir Duruş ve Pedagojik Yeniden Yapılanma Çağrısı

Sınavlar, bireydeki öğrenme birikimini bütüncül bir şekilde yansıtmak yerine, onun dar bir kesitteki performansını ölçtüğü sürece; öğrenmeyi seven değil, sınavı geçen bireyler yetiştirmeye devam edeceğiz. Ölçme-değerlendirme sistemlerinin, pedagojik ilkeler ışığında yeniden yapılandırılması, yalnızca eğitimsel bir reform değil; aynı zamanda toplumsal bir onarım süreci olacaktır.

Çünkü biz yalnızca neyi ölçtüğümüzü değil, neyi gözden kaçırdığımızı da sorgulamak zorundayız.

Epilog: Bir Anne Babaya Mektup Gibi

Epilog: Bir Anne Babaya Mektup Gibi

Sevgili ebeveyn,

Bu sınav yalnızca çocuğunuza ait değil. Sizin sabrınız, umudunuz, beklentiniz ve sevginiz de bu sürecin sessiz tanıkları. Lütfen çocuğunuzu yalnızca aldığı puanla değil; gösterdiği çabayla, yaşadığı stresi yönetme biçimiyle, gece sessizce tuttuğu kalemle değerlendirin. Onun öğrenme yolculuğunda, en çok sizin yargılamadan bakan gözlerinize ihtiyacı var. Çünkü bir sınavla ölçülemeyen tek şey, bir çocuğun insan olma ihtimalidir.

Instagram

X

LinkedIn

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda chevron-right-grey
Reklam

Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!

category/test-white Test
category/gundem-white Gündem
category/magazin-white Magazin
category/video-white Video
category/eglence BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
9
6
1
0
0
0
0
Yorumlar Aşağıda chevron-right-grey
Reklam