onedio

meteor Haberleri

meteor ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. meteor ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

trend-arrow

Popüler İçerikler

Japonya'da Görülen Devasa "Ateş Topu" Geceyi Resmen Gündüze Çevirdi!
Batı Japonya semalarında yerel saatle 23.00 civarında 'ateş topu' görüldü. Gece gökyüzünü aydınlatan devasa ateş topu, görenleri şoke etti. O ana tanıklık edenler panik olurken uzmanlardan açıklama geldi. Parlak bir meteor olduğu belirtilen bu ateş topu, geceyi resmen gündüze çevirdi.O anların kameraya yansımasıyla, ateş topu tüm dünyada viral oldu.
Tavuk Görünümlü Dinozor Keşfedildi
ABD'de yapılan kazılar, yeni bir dinozor türünün keşfedilmesiyle sonuçlandı. Boyu üç metreyi aşan dinozora, tavuğa benzeyen görünümü sebebiyle 'cehennemden gelen tavuk' lakabı kondu.T.rex ile aynı dönemde yaşayan yeni bir dinozor türü ortaya çıkarıldı. Fosilleri üzerindeki analizler tamamlanan ve görünümüyle dev bir tavuğu andıran Anzu wyliei, 'cehennemden gelen tavuk' lakabını aldı. Boyu 3.5 metreye kadar ulaşan ve çok sivri pençelere sahip olan Anzu wyliei, tavuk benzeri bir kafa yapısına ve muhtemelen tüylere sahipti. Antik dinozorun fosili üzerinde araştırma yapan Utah Üniversitesi'nden Emma Schachner, 'Çok büyük bir avcıydı. Yaklaşık 225 kilo ağırlığında ve 3 metrenin üzerinde boyu vardı. Böyle bir dinozorla karşılaşmak korkutucu olduğu kadar tuhaf da olurdu' ifadesini kullandı.Carneige Doğal Tarih Müzesi'nden Matt Lamanna, 'cehennemden gelen tavuk' lakabının Anzu Wyliei için oldukça uygun bulduklarını belirtti. Lamanna, fosilin Hell Creek (Cehennem Çayı) bölgesinde bulunmasının da adına katkıda bulunduğunu belirtti. Anzu adı Mezapotamya mitolojisinde kuş benzeri bir şeytanı temsil ederken, Wyliei, Carnegie Pittsburgh Müzesi yöneticilerinden birinin dinozor meraklısı torunundan esinlenerek seçildi. Kemiklerinde kırık tespit edildi Schachner, Anzu Wyliei'nin oviraptor türünün ilk üyelerinden biri olduğunu belirtti. Geçmişi 88 milyon yıl öncesine kadar uzanan Oviraptor'lar, 65 milyon yıl önce Dünya'ya düşen ve dinozorların sonunu getiren meteor çarpması sonucu yok oldu. Araştırmacılar, cehennem tavuğunun ağırlıklı olarak bitkilerle beslendiğini, ayrıca küçük hayvanlar ile bu hayvanların yumurtalarını yediğini düşünüyor. Schachner, fosillerin patolojik deliller sunduğuna dikkat çekerek, fosillerden iki tanesinin biri kaburga ve diğeri ayak kemiği olmak üzere iyileşmiş kırıklara sahip olduğu bilgisini verdi. Anzu Wyliei'nin Kuzey Amerika'da bulunan en büyük oviraptor olduğunu da belirten Schachner, dinozorun tepeli devekuşu gibi kafasında boynuza benzeyen bir ibik bulundurduğunu belirtti. Anzu Wyliei'nin, genel özellikleri bir araya getirildiğinde tavuk benzeri ve tepeli devekuşu gibi uçamayan bir dinozor olduğu ifade edildi. Kaynak: PLOS One
Yıldız Kayması Nasıl Olur?
Geceleyin açık bir havada gökyüzünü seyrederken, çeşitli renk ve parlaklıktaki yıldızların oluşturduğu o inanılmaz ve muhteşem manzaranın içinden bir yıldızın parlak bir çizgi çizerek kayıp gittiğini muhakkak görmüşsünüzdür. Bu sırada içinizden bir dilek tutup, bu dileğin gerçekleşmesi için de gördüğünüzden kimseye bahsetmemişsinizdir herhalde. Çünkü insanlar arasında, bir yıldız kaydığında, o yıldızın öleceği ve ölmeden önce dilek dileyenin arzusunu yerine getireceği inanışı yaygındır. Halk arasında yıldız kayması diye tanımlanan bu olayın aslında yıldızlarla hiç bir ilgisi yoktur. Yıldızlar dünyadan milyarlarca kilometre ötedeki uzak güneşlerdir. Güneş sistemimizin içinde Güneş ve gezegenlerin çekim kuvvetleri arasında bir oraya bir buraya gezinen sayısız göktaşı vardır. Bunlardan Dünya’nın yakınından geçerken çekim alanına girenler, hızla atmosfere dalarlar. Sürtünmeden dolayı ısınırlar, yanarlar ve arkalarında parlak, çizgi gibi bir iz bırakırlar. Sonunda tamamına yakını, düşüşün son anında görülen parlamayı takiben yok olurlar. Yer atmosferine her yıl toplamı 15 bin ton olan 200 bin kadar göktaşı düştüğü kabul ediliyor. Bu hesaba göre yerin kütlesi 4,5 milyar yıllık ömrü içinde gelen göktaşları sayesinde epeyce artmış olması gerekiyor. Dünya’ya düşen göktaşlarının incelenmeleri sonucu içlerinde dünyada var olmayan yeni bir elemente rastlanmamıştır. Atmosfere girdiklerinde yanan ve çoğunlukla yok olan göktaşlarına “meteor” denilirken bunlardan yere ulaşmayı başaranlara da “meteorit” deniliyor. Dünyamızın büyük bir kısmı okyanuslarla kaplı olduğundan yere ulaşabilen göktaşlarının çoğu da buralara düşerler. Ancak Dünya’nın bir çok yerinde de karalar üzerinde meteoritlerin yol açtığı izler ve çukurlar vardır. Ülkemizde rastlanan en büyük göktaşı 25 kilogram olup Domaniç yaylasında bulunmuştur. Dünyada bilinen göktaşlarının en büyüğü ise güneybatı Afrika’da Grootfentein’de bulunan göktaşıdır ve kütlesi 80 ton kadardır. Bugüne kadar dünyada 20 civarında insanın göktaşı isabeti nedeniyle yaralandığı tespit edilmiştir. Yani uzayda, binlerce yıl boyunca, milyarlarca kilometre yol alan bir taş, atmosfere çok uygun bir açıdan girsin, yanmadan yere kadar ulaşarak gelsin kafanıza düşsün. İşte kısmet diye buna denir!
Mars'ta 200 Bin Yıllık Su İzi
Avrupalı gökbilimciler, Mars’ın güney yarımküresinde yer alan bir kraterin jeolojik yapısı üzerinde yaptıkları incelemelerde, yüzbinlerce yıl öncesine uzanan su izlerine rastlamış olabileceklerini açıkladı.İsveç’in Göteborg Üniversitesi tarafından yapılan yeni bir araştırma, Mars’ta 200 bin yıl öncesinde sıvı halde su bulunduğuna dair yeni bilgiler sundu. Mars’ta bir kraterin yapısını inceleyen bilim insanları, iyi korunmuş su yolları ve akıntı kanalları tespit etti. Yapıların, Dünya’da gözlemlendiği gibi su ile ağırlaşarak bulunduğu eğimden akan maddelerin oluşturduğu izleri temsil ettiği ifade edildi.Icarus dergisinde yayımlanan araştırmaya göre, madde akışı durduğu zaman su kanallarında ortaya çıkan tortu içerikli öbekler ve setlerin, incelenen kraterde de yer aldığı belirtildi. Andreas Johnsson ve meslektaşlarının gerçekleştirdiği araştırmada, uydular tarafından elde edilen görüntüler Norveç’in Svalbard takımadasında yer alan jeolojik özelliklerle karşılaştırıldı. Johnsson, Svalbard’da yaptıkları arazi çalışmasında elde edilen bilgilerle Mars krateri hakkındaki veriler değerlendirildiğinde sıvı suyun varlığının desteklendiğini belirtti. Johnsson, kraterdeki sıvı su etkisiyle yaşanan oluşumun 200 bin yıl öncesine işaret ettiğini ve bu tarihin Mars’taki buz çağından 200 bin yıl sonrasına rastladığına dikkat çekti. Sıvı su izlerine ait oluşumların çok yeni olmasının kendilerini şaşırttığını söyleyen Johnsson, “Mars’ta su yolları sık rastlanan yapılar arasında. Ancak geçmişte incelediklerimiz çok daha eskiydi ve en son buz çağıyla bağlantılıydı. Ancak en son veriler buz çağının etkisinden çok uzak. Bu durum, çökeltileri oluşturan su akıntısının daha yakın zamanlardaki etkenlerden oluştuğuna işaret ediyor” dedi. Mars çok daha soğuk ve karlıydı Mars’ın güney yarımküresindeki orta enlemlerle kalan kraterin, Mars’ın bir zamanlar nemli veya buzul olduğu dönemlerde yaşanan meteor çarpmasıyla oluştuğu düşünülüyor. Kraterdeki çökelti akıntılarının ilk olarak çatlak veya faylardan kaynaklandığını düşünen araştırmacılar, daha yakından inceleme yaptıklarında bu tür yapılar göremedi. Johnsson, suyollarının Mars’ta kar oluşumunun mümkün olduğu zamanlarda eriyen buzdan kaynaklandığını düşündüklerini belirtti. Araştırmacılar, geçmişte yörünge ekseni daha eğik olan Mars’ın gerekli şartları sunduğunu düşünüyor. Kaynak: Redorbit
Bir Filmin Başyapıt Olabilmesi İçin İçinde Aşk Barındırması Gerekmediğini Kanıtlayan 24 Film
Geleceğin Britanyasında, ilaç bağımlısı bir çete her gece şiddet gösterilerinde bulunmaktadır. Adam dövüp, hırsızlık yapıp insanlara tecavüz etmektedir. Bir gece çetenin başı Alex diğerleri tarafından polise ihbar edilir. Hapse giren Alex'in cezasını hafifletmesi için önünde bir seçenek vardır: Bir deneye tabi tutulmak. Sonrasında Alex'in hayatı tümüyle değişecektir.
Kitlesel Yok Oluş Süreci Başlamış Olabilir
Bilim insanları Dünya'nın tanık olacağı altıncı kitlesel ölüm sürecinin başlamış olabileceğini belirtti. Bitki ve hayvan türlerindeki hızlı azalmanın kitlesel ölüme işaret edebileceği ifade edildi. Dünya bugüne kadar beş defa tanık olduğu ve yeryüzündeki tüm bitki ve hayvan türlerinin sonunu getiren kitlesel yok oluşa yeniden tanık olabilir. Uluslararası bir araştırma ekibi, dünyanın altıncı kitlesel ölüm sürecinin başlangıcında yer aldığını düşünüyor. Science dergisinde yayımlanan araştırmada, 1500 yılından bu yana karada yaşayan 320'den fazla omurgalı hayvanın yok olduğuna dikkat çeken bilim insanları, omurgalı hayvan türlerinin yüzde 25 azaldığını belirtti. Araştırmada kabuklular, solucanlar, kelebekler ve daha birçok omurgasız canlı türünün sayılarının da azaldığına dikkat çekildi. ABD'nin Stanford Üniversitesi'nden Biyolog Rodolfo Dirzo, 65 milyon yıl önce dünyaya hükmeden dinozorlarla birlikte kitlesel ölüme neden olan meteor çarpmasının aksine, altıncı kitlesel ölümün insan kaynaklı olacağını vurguladı. Nature dergisinde Mart 2011'de yayımlanan ve fosil kayıtlarıyla modern gözlemlere dayanan eski bir araştırma, yeni kitlesel yok oluşun 300 ila 2000 yıl arasında yaşanabileceğini öngörmüştü. Hayvanların nesli hızla tükeniyor Bilim insanları, hayvan türlerinin üçte birinin yok olma tehlikesi yaşadığını ve başta filler, gergedanlar ve kutup ayıları olmak üzere büyük hayvanların en fazla risk altında olduğunu belirtti. Zebra, zürafa ve fil gibi hayvanların arınması halinde toprakların yabani otlar ve kemirgenlerle dolacağını belirten araştırmacılar, bu durumun insanlar için çok ağır sonuçlar doğuracağını belirtti. Kemirgenlerin istila edeceği bir dünya, salgınların da kısa sürede tüm insanlığa bulaşmasına neden olabilir. Araştırmanın başında yer alan Biyolog Dirzo, 'bitki örtüsünün azalması çok ciddi sonuçlara yol açan bir döngü başlatabilir' ifadesini kullandı. Araştırmalar, son 50 yıl içinde insan nüfusu iki katına çıkarken, omurgasız hayvanların oranının yüzde 45 azaldığını gösterdi. Bu azalmanın en büyük nedenleri, iklim değişikliği ve yaşam alanlarının daralması. Duke Üniversitesi'nden Biyolog Stuart Primm'in mayıs ayında yaptığı araştırma, insan etkisi nedeniyle hayvanların yok olma hızının neredeyse 1000 kat arttığına işaret etmişti. Dirzo, altıncı kitlesel ölümü yavaşlatmanın birlikte çalışma gerektirecek uzun bir zaman alacağını ifade ederek, hayvanlara ait temel yaşam alanlarının korunması gerektiğini belirtti. Kaynak: Al Jazeera