onedio
Uğur Batı Yazio: Para ile Mutluluk Satın Alınabilir mi?
“Bizler hisseden düşünme makineleri değil, düşünen hissetme makineleriyiz”                                                                                              Christophe MorinNe çok duyduk bu lafı: “Parayla saadet olmaz...” Peki öyle mi gerçekten?Ancak, Warwick Üniversitesi’nden Profesör Andrew Oswald ve Jonathan Gardner’in yaptıkları araştırma, tam tersi sonuçlar içeriyor. İki uzman bu sonuca, 10 yıl boyunca, 10 bin kişinin davranışlarını izleyerek ulaştılar.  “Para mutluluk getirir” saptamasına varmakla kalmayıp, örneğin “Her 150 bin doların mutluluğu yüzde 10 artırdığı” gibi önemli bir iddiayla ortaya çıktılar. 1.5 milyon dolar ise mutluluğu zirvesine ulaştırıyor.Maaşa yapılan biraz zam veya sevgilinizin hediye ettiği güzel bir saat gibi ufak-tefek şeyler ise ancak kısa süreli mutluluklar yaşatıyor. Kalıcı mutluluk için servet sahibi olmak şart. İngiltere’de mutsuzluk denizinde yüzen talihsiz bir insanı mutluluk tepesinin zirvesine çıkarmak için 1,5 milyon dolar gerekiyor. Araştırmaya katılan varlıklı insanlar ise mutluluğu yakalamak için çok daha fazla paraya ihtiyaç duyuyor. Elbette, mutluluğun tek kaynağı “para” değil. Durum böyleyken harcamak mutluluğu artırabilir mi?Mesela alışveriş mutluluk mudur?Aldığın o renk renk ayakkabılara bakmak...Sonra bunu tekrarlamak...
Kahraman Güler Yazio: Her Zorlayıcı Duygu ve Durumda Psikoloğa mı Gitmeli?
Pek çoğumuzun zihnini kurcalayan konulardan biridir; ruhsal anlamda zorlandığımızda neler yapabileceğimiz ve ne zaman destek arayışına gireceğimiz... Tabii ki yaşanan her zorlukta, her yıpranmışlıkta ya da her çatışmada her zaman bir uzman desteği almak mümkün olmuyor. Bu nedenle bir ruh sağlığı uzmanı olarak zorlayıcı duygu ve koşula karşı destek arayışına girmektense bireylerin baş edebilme gücünü geliştirmek, öz yeterliliği sağlamak ve iyileşmek adına bireysel anlamda yapılabileceklerine yönelik farkındalık kazandırmayı tercih ediyorum. Çünkü hayatın zorluğu ve içerisindeki çatışmalar bitmeyecek ve bu anlamda çözüm yolları geliştirebilmemiz kişiyi hayata ve hayatın zorluklarına karşı daha güçlü kılacak. Kaçınma, bırakma, pes etme ya da boyun eğme yerine savaşma, çözüm yolları geliştirme ve üstesinden gelme gibi koşulları sağlamamız, iyileşmeyi gerçekleştirmemiz mümkün. Peki o zaman gelelim yazının en önemli kısmına: “Duygusal bir sorun yaşadığımda iyileşmeyi nasıl sağlayabiliriz?”
Şeyda Betül Kılıç Yazio: Pandeminin Balayı Bitti, Tribülansa Girdik, Maskelerinizi Takın
İlk günlerde her şey iyi gidiyordu. Bildiğimiz normalleri yaşatabileceğimizi sanmıştık. Metropollerde iş yoğunluğundan, kırsalda bağ, bahçe işlerinden evine, çocuğuna vakit ayıramayanlar için iyi bile olmuştu. Gelen giden olmayınca dağınıklık bile gözümüze fena gelmiyordu. Babalar çocukların kaça gittiğini, çamaşırın bitmediğini, ne çok yemek yendiğini fark ettiler. Anneler, hatta bazı babalar ekşi mayalı ekmek işini iyiden öğrenip, birbirlerine sosyal medyadan meydan okudular. Sahi n’oldu o ekmekler?  Kıtlık mı geçti, korkumu dindi, eğlence mi bitti?
Şeyda Betül Kılıç Yazio: Ölmeden Ölmek ve Ölüm Fobisi
Var olmaktan daha önemlisi varlığını korumak olmalı. Burada bir yerlerde ‘’varım’’ demek kolay, peki var olduğunu kimler biliyor? Mesela, ben nefesimin, bedenimin farkında mıyım? Karmaşık konuşalım mı, nasılsa konu ölüm, kendindelik olarak çevrilen (Awareness değil çünkü bu kelime daha çok farkındalığa dikkat çekiyor) mindfulness olgusundan bu yazımda yardım isteyeceğim.Ölüm, var olduğumuzun anlaşılması için gereken sürenin dolması mıdır, yoksa anlamsızca yokluk mu?  Yok olmak kendini görememek, tanımlayamamaktır. Benliğin, bilinç düzeyinde ortaya koyduğu kendilik işlev dışıdır. Çoğu zaman bizi tanımlamaz. Tatmin etmez. Eğer öyle olsaydı bu dünyadaki en mutlu insanlar Narsistler olurdu. İnsan ölmekten değil, ölünce kaybolup mutsuz olacağı düşüncesinden korkar.
Mehmet Zihni Sungur Yazio: Kaçınılmaz Kaygılarımız ve Kaygıyı Azaltmakta Pratik Öneriler
etiket
Kaygının geleceğe yönelik bir tehdit ya da tehlike algısı söz konusu olduğunda devreye giren bir duygu olduğu ve Korona günlerindeki tehdit ve tehlike algısının insandaki tehdit sistemlerini alarma geçirdiğini daha önceki yazımda belirtmiştim. Tehdit sistemleri devreye girince, sistem tehlike aramaya başlar. Birey bedenine odaklanarak korona virüse bağlı oluşabilecek bedensel belirtileri taramaya başlar. ‘Nefes yeterince tutulabiliyor mu? Ateş yükseliyor mu? Halsizlik ve çeşitli ağrılar oluyor mu?’ biçimindeki taramalar sıkça yapılmaya başlanır. Tabii ki tarama yalnızca bedensel belirtilerle sınırlı kalmayacaktır. Korona virüsle ilgili hiçbir yeni haberi atlamamak için sosyal medya da ciddi bir zaman harcanacak, tüm yeni bilgiler de bir tarama sürecine sokulacaktır. Tarama sonucunda elde edilen bulgular bir bilgi işleme sürecinden geçirilir ve bu işlem sırasında kaygının düzeyine bağlı olarak aşağıda sözü edilen bazı bilgi işlemleme hataları da devreye girebilir.
Reklam
Kahraman Güler Yazio: Seni Aldatmam Gereken Konular Var
etiket
Son günlerde SADAKATSİZ dizisiyle sıkça tartışılan aldatma ve sadakat kavramlarını sorgulamaya ve bu iki kavramı toplumsal cinsiyet tutumlarından ayrı olarak ele alalım. Sadakat güçlü ve içten bağlılık anlamına gelir. İnsan neye güçlü ve içten bağlı ki? Nerden çıkardık bu kadar sağlam olduklarını. Sadakatsizlik bir seçim mi yoksa sadakat insana dayatılan ve yukardan indirilen bir yük mü? İnsanlar biyolojik açıdan çok eşli, toplumsal değerler kültürel bağlamda tek eşlidir. Bu arada bu her cinsiyet içinde geçerlidir. Doğada farklı canlı türleri farklı eşlilik biçimleri gösterir.  Eğer toplumsal anlamda kabul görmek için birine tek eşli olma sözü verdiysek işte o zaman durumun çok boyutlu ele alınması lazım. Evlilik sınırlarının ihlali olan aldatma, ister açıkça var olan ister gizli bir durum olsun, evlilikle birlikte verilen sözlerin bozulması anlamına gelmektedir.
Şeyda Betül Kılıç Yazio: Bazıları Bu Yıl Sınava Girmeyecek!
etiket
28 numaralı ceset; kesin tahliye, sınava girmeyecek!Covid cenazeleri, elini bırakanların çokluğu kadar yalnızlar. Genç olanlarını bekleyen sınavlar vardı, sınava girmeyecekler. Ait olmadıklarını düşündüklerini dünyaya ait olmaya çalışma serüvenleri bitti.  Soğuk morglarda hepsinin bir numarası var, bu onları kimlikli kılıyor. Mahkemedeki mübaşir benzeri bir morg görevlisi sesleniyor, 28 numaralı ceset hazır! Şu sıralar ölümlü birini başka ölümlüler kendi ölümlerinin korkulu hayaliyle defnedemiyorlar ve bu onları daha çok ağlatıyor.  Covid vedayı unutturmakla görevli bir virüs. Vedasız vedalara ilk kez şahit olan bir yıl yaşıyoruz. Yılın en içten kelimesi sessiz ve korkulu bir ‘’güle güle’’. Bir virüs gelip, ürperten şaşaasıyla ellerin kalplerden daha değerli olduğunu hatırlattı. Dokunmadan geçen günlerde birbirimize dokunmadan tutunmak zorundayız. Karantina sürecinde sürekli beraberliğin getirdiği kopmaları biliyoruz, boşanmalar arttı. Fakat evlilikler de arttı. Hiç evlenmemiş olanların karantinanın çıldırtan yalnızlığına meydan okuyan bir ilişki isteği çok anlamlı değil mi? Zorunlu yalnızlığı yalnız geçirmek istememekten daha insani bir şey olamaz.
Reklam
Şeyda Betül Kılıç Yazio: Mutlu İlişkilerin 4 Belirgin Özelliği
etiket
Birbirimizi onaylayamadığımız ilişkide ne işimiz var? Madem yan yana kalabiliyor, hayatı birlikte karşılayıp ağırlayabiliyoruz, o hâlde bu neden sürdürülebilir olmasın? Bunun kolay olmadığını biliyorum ama imkânsız olmadığını şimdi beraber öğreneceğiz. Bir ilişkiye başlarken çoğu zaman bu ilişkiyle beraber tazelenmeyi, toparlanmayı umarız. Hiç kimse yara almak, dağılıp ufalanmak için orada değildir.
Mehmet Zihni Sungur Yazio: Duyguları Anlamak: Korku,  Kaygı ve Endişe Arasındaki Farklar ve Bu Kavramlarla İlgili Bilmediklerimiz
etiket
Duyguları anlamak, duyguların nasıl bir amaca hizmet etmek için evrildiklerini anlama çabasıyla başlar. İnsanların hemen hemen tamamı birbirine benzer duygular yaşayabildiklerine göre, bu duyguların insan için  bir anlamı, hatta biryararı olması beklenir. Korku korur, sevmek iyileştirir. Özlemek harekete geçirir, utanç başkalarına verdiğimiz değeri gösterir ve bizi sosyal olarak izole olmaktan korur. Enteresan olan ise insan için bir anlamı, hatta yararı olan bu duyguların nasıl zaman zaman herkes için rahatsız edici bir  biçime dönüşebildiğidir. Bir başka önemli soru ise rahatsız edici biçime dönüşen bu duyguların nasıl yönetileceğidir.
Şeyda Betül Kılıç Yazio: Sağlıklı Empati
etiket
Empati nedir? Başkasının acısını veya mutluluğunu duygusal olarak içselleştirerek derinden hissedebilmek, dersem sanırım doğru bir tarif olur. Burada işaret ettiğim ‘’başkası’’ çoğu zaman bizim için önemli, hayatını izlerken tesirinde kaldığımız kişilerdir. Bir insanın bir başka insanın yaşamından kendine ait hisseyi alıp buradan ders çıkarması veya o insanla beraber aynı duyguları fark etmesi ne insani bir duruştur. İnsan olmamızın güzide parçasıdır.
Reklam
Şeyda Betül Kılıç Yazio: Bir Başkadır… Terapist; Bu Benim İşim (Sen Benim İşimsin!)
etiket
Malum dizi; Bir Başkadır… Terapistler, ruhu incinmiş yaralanmış insanların acılarını azaltmaya adanmış bir ömür seçen kişiliklerdir. Elbette zor iştir. Odanın içinde ziplenmiş acılar çözülüp anlaşılmayı bekliyordur. Bana oluyor, diğer terapist arkadaşlarıma da oluyordur, çünkü bu ortak insanlık hali, içim acıyor. Dinlerken danışanınızın hikayesine girmeden ama tam orada kalarak ona refakat edebilmek zordur. Diyorum ya kendimden biliyorum. Yas ve travma alanında derinleşirken kendi yaşanmışlıklarıma anlam verme çabamı fark etmek bile şifa verdi. Canımız yanıyor, tıpkı öteki insanın canının yandığı gibi. Kimse benim işçiliğime muhtaç değil, o nedenle kimse benim işim değil. Danışıyor olması ondan eksiltmiyor ve terapiste katmıyor. Dizi bahane olsun, bazı şeylerin altını bazılarının da üstünü çizmiş olalım.
Şule Arslan Yazio: Çocuk Ruhundaki Depremler ve Enkazları
etiket
2020’nin sonlarına doğru yaklaşırken bir felaketi daha geride bıraktık. Aslında geride bırakabildik mi ya da ne kadar bırakabileceğimizi sanırım zaman gösterecek.  Elif ve Ayda… İki güzel çocuk… Bizlere umudun hep var olduğunu gösterdi. Asla pes etmemeyi, mücadele etmeyi. Adeta umudun sembolü oldular minicik elleriyle, gülüşleriyle. Kurtarma ekibindekiler Ayda için “enkazdan çıkmamış gibi güzeldi ve zeytin gözleriyle telaşsız bize bakıyordu bizi bekliyordu” dediler.  Peki Elif ve Ayda gerçekten korkmamış mıydı? Travmatize oldular mı olmadılar mı? Sizce Elif ve Ayda deprem sonrası hayatlarına nasıl devam edecekler?
Reklam
Şeyda Betül Kılıç Yazio:  İzmir Depreminin Ardından Toplumsal Korku, Bireysel Sakinleşme
etiket
30 Ekim 2020’de meydana gelen 6.6 şiddetindeki yıkıcı deprem tüm Türkiye’yi derin bir üzüntü ve endişeye boğdu. Deprem çevre illerden bile hissedildi. Yazları ziyaret edebildiğim güzel İzmir’deki tüm depremzedelere geçmiş olsun dileklerimi iletirken, yaşamını yitiren herkesi rahmetle anıyorum.Ardı ardına zorlanmalar yaşıyoruz. Kayıplar, yas, korku, kaygı, endişe, belirsizlik ve sürekli teyakkuzda olma hali hem toplumsal hem de bireysel olarak son derece yıpratıcı olmaya devam ediyor. Hem maske, hem mesafe hem dayanışma bu yılki kadar bir daha ne zaman yan yana gelir bilmiyorum. 500 yılda bir görülen bir virüsle mücadele içindeyken doğal afetlerin doğal olmayan (insan eliyle oldurulan) sonuçlarını kaldıracak hiç halimiz yok.
Mehmet Zihni Sungur Yazio: İzmir Depremi ve Çağrıştırdıkları: Zor Zamanlarda İnsan Kalabilmek -Sosyal Destek ve İkincil Travmalar
etiket
Günlük yaşam içinde birçok zorlayıcı ve rahatsız edici yaşam olayları ile karşılaşırız. Ancak bunların hepsi bizde travma oluşturmaz. Zorlayıcı bir yaşam olayının bir travma gibi algılanması ancak bazı özellikleri içinde barındırması ile mümkündür. Bunların başında yaşanılan olayın bireyin günlük deneyimlerinin dışında kalması ve bu nedenle gündelik bilgi işleme süreçleri ile kolaylıkla anlaşılıp geride bırakılamamasıdır. İnsanların bazı yaşam olaylarını yaşamlarında bir “milat” gibi tanımlatıp hayatlarını “o olaydan önce” ve “o olaydan sonra” şeklinde ikiye ayırması bu nedenle olur. Yaşantıların anlamlandırılamaması ise olayın geride bırakılmasının önünü keserek kişinin işlevselliğini bozar, yaşam kalitesini düşürür hatta çeşitli ruhsal sorunlara zemin oluşturur. Travmalar kendi içlerinde “doğal yolla oluşan” ve “insan eliyle oluşturulan” olmak üzere ikiye ayrılır. Doğal yolla oluşan travmalar deprem, sel, fırtına, volkanik patlama gibi doğa olayları ve jeolojik süreçlerle ilgilidir. İnsan eliyle oluşturulan felaketler ise kendi içinde “kazayla” oluşanlar (iş kazaları, trafik kazaları gibi) ve amaçlı (bilerek) olarak oluşturulanlar (savaşlar, işkence, tecavüz, terörizm gibi) travmalar olarak ikiye ayrılır.
Reklam
Kahraman Güler Yazio: İzmir Depremi ve Diğerlerine Gamsızlık
etiket
Diğergamlık, birlikte iyi olmaktan iyilik duymakla da ilgili. İyi olmak için başkasının kötü olmasına ihtiyacımız olmadığını bilmenizi isterim.  Bu yazıyı bir grup canlı iyice anlasın diye tane tane ve basitçe yazacağım umarım bu kadarını anlarlar. Doğal felaketlerin birçoğu insanların tutum inanç, düşünce ve yaşam tarzlarından etkilenmez, insan kaynaklı felaketlerde aşağılık komplekslerinden kopamamış para ve hırs hedefli değer ve inanç kullananlardır. Özellikle deprem gibi bir felaket bu durumdan uzaktan yakından alakalı değildir. İnsanlık değerlerini bir miktar bilen kişiler başkalarının acılarına tanıklık etmeyi öğrenmiş kişilerdir.  Tolstoy  bunu en güzel “Acı duyabiliyorsan, canlısın. Başkalarının acısını duyabiliyorsan, insansın.”  sözüyle açıklamıştır.
Agah Aydın Yazio: Deprem: Bakmadığımız Yerden Yıkıldık
etiket
Çocuktuk!Bilmemizi istemedikleri her şeyi bilir, hiçbir şeyi bilmiyormuş gibi yapardık. Bilmek istemediğimiz şeyleri de bilirdik. Ama kendi kendimizden utanıp bildiğimizi bilmiyormuş gibi yapardık. Türkân Şoray’ın Kanunlarını Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’ndan, hatta bildiğimiz her şeyden daha iyi bilirdik. O filmde Türkân Şoray’ın Kadir İnanır’la sevişip, dudak dudağa öpüşeceğini bilmemezlikten gelmek zorunda olduğumuzu da bilirdik. Mevzunun sevişmek değil aşk, şehvet değil şefkat olduğuna da inandırırdık kendimizi. Filmin en heyecanlı yerinde 51 ekran televizyonun camında beliren kırmızı güllerin ardında adamla kadının şehvetle birbirinin içine geçmediğine kim inanır? Kadir İnanır diye öfkelenip, yapma Türkân Şoray diyerek sitem ederdik.Freud’a göre medeniyete girişimiz, insan oluşumuz, vücudun bir parçasının hariç tutulmasını talep eder: Hem ödediğimiz bedel hem de bakmaktan aldığımız hazzın koşulu budur (1). Saçlar, dudaklar, yanaklar, ayaklar, eller, zaman zaman baş kaldırmış memelerden söz edilir de okuru endişelendirmemek için cinsellik, cinsel birleşme, erkek ve kadın cinsel organları neden dışarıda bırakılır? Biz onları dışarıda bırakınca onlar dışarı da mı kalır? Kalmaz elbette! Buna kim inanır? Kadir İnanır!
Kahraman Güler Yazio: Herkes Biraz Normaldir Çoğunlukla Anormal: Bir Şey Olma Telaşının Hiçbir Şeye Dönüşmesi
etiket
İçinizdeki anormal normali bulmaya çalışmak yapılabilecek en havalı iştir. İnsan olmak aramak mı? Anlamak mı? Bir norma sığmak mümkün mü? Kim bu normal insan? Normu kim belirliyor? Kendi normlarımızı belirleyebiliyor muyuz? Normal insan kavramı herkese göre değişecektir ama normal insanı az çok tanımlayacak olursak içinde bulunduğu toplumsal koşullara uyum sağlayabilen bazen kendi olmayı geri plana atabilen özellikleri taşıması gerekmektedir. Ben ve diğerleri arasında doğru yerde durabilendir. Bir örnek doğru yer: kendi mutluluğum için bir sevgiliye ihtiyacım var ama onunda mutluluğa ihtiyacı var. Birbirinin iyiliği olmak. Dünyanın neresine giderseniz gidin Maslow’un da bahsettiği gibi insanların temel evrensel ihtiyaçları vardır. Maslow’a göre insanların temel evrensel ihtiyaçları nefes almak,  boşaltım, uyku, yemek, içmek, cinsellik daha sonra bunları güvenlik vs takip eder. Bir insan temel evrensel ihtiyaçlarını karşılamadığı sürece gidebildiği tüm noktada eksiktir.  Toplumla savaşını bitirmediği müddetçe de aynı eksikliğin içinde kalır. Normal insan kendi ihtiyaçlarını reddetmeyendir. Bağlanma ihtiyacı buna gruplara bağlanma ihtiyacı da dahil, özerklik ihtiyacı, ifade ihtiyacı, spontan olma ihtiyacı, doğru sınırları öğrenme ihtiyacı. Aslında köşemdeki ilk yazımda biraz değinmiştim. Ama yine de bu kavram değişkendir.
Reklam