onedio

sığınmacı Haberleri

sığınmacı ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. sığınmacı ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

trend-arrow

Popüler İçerikler

'Halkınızı Dinlemek İçin Altyapı Kurarsanız ABD ve Diğer Ülkeler de Sizi Dinler'
Julian Assange: Google artık ABD savunma sisteminin bir parçası.Wikileaks'in kurucusu Julian Assange İstanbul’daki “Internet Ungovernance Forum”da önceki gün telekonferansla konuştu. Assange, “Halkınızı dinlemek için altyapı kurarsanız ABD ve diğer ülkeler bu altyapı üzerinden sizi dinler” dediİstanbul’da düzenlenen Internet Ungovernance Forum’un son gününe Wikileaks’in kurucusu Julian Assange katıldı. Birleşik Krallık’taki Ekvador Büyükelçiliği’nde iki yıldır sığınmacı olan Assange, etkinliğe telekonferans yöntemiyle bağlandı ve Türkiye’deki gözetim devletinin sonuçlarıyla ilgili önemli açıklamalar yaptı.Birgün’den Onur Erem ’in haberine göre, Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğünün çok kötü durumda olduğunu söyleyen Assange, otoritelerin ellerindeki gücü denetimsizce kullandığını belirtti. Assange açıkladıkları belgelerde ABD-Danimarka-Türkiye üçlüsünün Roj TV’nin kapatılması hakkında ve Ermeni Soykırımı’na yönelik çalışmaların sansürlenmesi hakkında önemli bilgiler olduğunu hatırlatırken medyanın etkisine dair şunları söyledi: “Büyük medya şirketleri hayatımızın her alanını etkiliyor. Kültürlerimizi endüstriyel kültürler haline getiriyor.”Fransa Libya’yı içerden bitirdiBugün halkını dinlemek isteyen küçük ülkelerin bunun karşılığında kendisini en az bir büyük ülkenin dinleyeceğini kabullenmesinin gerektiğini söyleyen Julian Assange “Fransa Libya’ya sattığı gözetim teknolojileri sayesinde ülkeyi gözetledi ve Kaddafi’yi rahatça düşürdü. Bugün kriptolu telefon satanlar veya yapanlar bile kullandıkları parçalara göre kendilerini dinleyecek devletler arasında tercihte bulunmaktan öteye geçemez halde. Türkiye de yıllar boyunca halkını dinlemek için ekipman aldı, iletişim altyapısını halkını dinlemek üzerine kurdu. Ancak Batı’dan aldığı bu ekipmanlar hükümetin de dinlenmesine olanak sağladı” ifadelerini kullandı.Kriptolu telefon imkânsızKriptolu telefon veya kripto uygulamaları konusunda özel girişimlere güvenmenin imkânsız olduğunu söyleyen Assange “Buraların yöneticilerinden, çalışanlarından rüşvetle, şantajla, tehditle bilgi edinmek gizli servisler için çok kolaydır. Bu nedenle özel şirketlere değil, herkesin denetimi altında bulunan açık kaynak kodlu uygulamalara güvenmeliyiz” dedi.İdeolojiler tohum gibidirDünyada farklı ideolojilerin birbirleriyle sürekli yarışacağını söyleyen Assange “İdeolojiler toprağa ekilmiş tohumlar gibidir. Hangisinin yeşerip büyüyeceğine bazen toprağın kalitesi, bazen iklim karar verir, bilemezsin. Endüstri devriminden beri teknoloji sürekli gelişiyor ve hayatımızı etkiliyor. Günümüzde vermemiz gereken mücadele bu teknolojileri insanlığın faydasına kullanabilmek” diye konuştu.Assange’dan internette gerilla taktikleriJulıan Assange ABD’nin ve gizli servislerin ağlar üzerindeki etkisini anlatırken şu ifadeleri kullandı: “Bir ağa dominant bir güç dahil olduğunda, zamanla o ağı kendi kontrolüne alır ve homojenleştirir. Bu eğilim kaçınılmazdır. Roma döneminde bu yollarla yapılmıştı, bugün ağ bağlantıları ve finansal bağlantılarla yapılıyor. İşte bizim de bu eğilime karşı elimizdeki tüm silahlarla mücadele vermemiz gerekir. Geçmişteki kurtuluş örgütlerine, gerilla organizasyonlarına baktığınızda, hiçbiri AK-47 silahını sevdiği için bu işe girişmemiştir. AK-47 onlar için bir araçtı. Bizim mücadelemizde de kripto bir amaç değil, araç.Herkesin kripto kullanması kitlesel gözetime karşı kitlesel bir direniş haline gelir, kitlesel gözetimi imkânsızlaştırır. Karşı tarafa sürekli huzursuzluk verecek şekilde davranmalı, ancak geri çekilmek zorunda kalınca geri çekilmeliyiz. Onu da mümkün olduğunca zarar verici şekilde yapmalıyız. Latin Amerika’nın özellikle de son 10 yılda bağımsızlaşması kıta içindeki aktörlerin birbirleriyle iletişiminin artması, gözetimin bunun gerisinde kalması sonucunda gerçekleşmiştir. Kripto aracımız demiştim, amacımız ise adalet. Adalete ancak dayanışma ile varabiliriz.”Assange: Google artık ABD savunma sisteminin bir parçasıJulIan Assange Google, Facebook gibi şirketlerin farklı amaçlarla yola çıksalar bile, ele geçirdikleri büyük veriler nedeniyle dünya istihbarat örgütlerinin hedefi olmaya mahkûm olduklarını söyledi: 1999 yılında New York Times köşe yazarı Thomas Friedman köşesinde “Serbest piyasanın gizli eli, gizli yumruğu olmadan bir işe yaramaz. Bugün o gizli yumruk rolünü ABD’nin hava gücü, deniz gücü ve silikon vadisi üstlenmiştir” demişti.Artık Google’ın kritik spesifik görevler için kullanılabilecek hale geldiğini anlatan Assange “Dünyada her gün 1,5 milyon Android cihaz satın alınıyor. Tüm Batı istihbaratının Çin’den edinemediği bilgileri Google, Android ve YouTube aracılığıyla edinmeyi başardı” dedi.Snowden’dan yazılı açıklama: Gezi direnişçilerine teşekkürlerForuma telekonferans ile katılması planlanan ancak teknik sorunlar nedeniyle yazılı mesaj göndermek zorunda kalan, Rusya’da sığınmacı durumundaki eski NSA çalışanı Edward Snowden mesajında şunları söyledi: “Türk toplumu yoğun bir şekilde sansür ve gözetime maruz kalmaktadır. Türkiye’de hükümet en temel insan haklarını bile ihlal etmekten çekinmezken, gözetim araçları ile yabancı gizli servislerin de ülkeyi gözetlemesine zemin hazırlıyor. Dün Gezi Parkı’nda direnen, bugün Ungovernance Forum’da mücadele gösteren herkese teşekkürler. Desteğim ve dayanışmam sizinle.”Almanya dinleme yazılımını Türkiye'ye yasadışı sattıGlobal Voices Online adlı ifade özgürlüğü örgütünün önceki gün yayımladığı bir rapora göre Alman şirketler, aralarında Türkiye, Bangladeş, ABD, Bahreyn ve Rusya gibi otoriter rejimlere sattığı dinleme yazılımlarını yasadışı bir şekilde satıyor. Alman yasalarına göre suçluları takip etmenin yanı sıra insan hakları savunucularına saldırmak ve kitlesel gözetim yapmak için kullanılabilecek FinFisher gibi casus yazılımların ülke dışına satılabilmesi için Alman Hükümeti’nden lisans alması gerekiyor. Raporda tek bir şirketin lisanssız ihracatının bile Almanya'daki tüm şirketlerin lisanslı satışlarından yedi kat fazla olduğu yazarken bu satışların muhasebe sistemlerinde başka yazılım satışları olarak gösterildiği yer alıyor. Alman Hükümeti, baskıcı rejim nedeniyle Türkiye'ye casus yazılım satışı yapılmaması gerektiğini açıklamıştı.T24
Engel-SİZ 8 Film
Otizm, sosyal ve iletişim becerilerini engelleyen bir genel gelişim bozukluğudur. Küçük yaşlarda ortaya çıkar ve otistik çocuklar öğrenme ve algılama bozukluğu çekerler. Her ne kadar bir çokları otistik çocuklara 'aptal, idiot' gözüyle baksalar bile bir çoğu normal zeka seviyesindeyken sadece bunu dışa vurmakta, eyleme geçirmekte güçlük yaşarlar. Bu çocukların yaşamlarına dokunan bazı filmler yapılmıştır.
Mülteci Kampında Fuhuş İddiası!
Taraf yazarı Amberin Zaman, Suriyeli mültecilerle ilgili bir ses kaydını köşesinden yayınladı. Bunlardan birinin anlattıkları durumunun vehametini ortaya koyuyor. 22 yaşındaki Suriyeli kadın 20 gün boyunca yetkili kişi de dahil çok sayıda kişiyle ilişkiye girmeye zorlanmış. İşte Amberin Zaman'ın köşe yazısı Uzun zamandır mülteci kamplarında bizzat askerî ve sivil görevlilerin oluşturduğu fuhuş çetelerinin de bulunduğu yoğun olarak iddia ediliyor. Mültecilerle çalışan güvenilir bir STK’nın Taraf’la paylaştığı Suriyeli kadın mültecinin ses kaydında tarif ettikleri eğer doğruysa bu iddiaları somut hâle getiriyor. Adının ve bulunduğu kampın yerinin açıklanmaması koşuyla 22 yaşında üç çocuk annesi Suriyeli kadın mülteci geçen ay yaşadıklarını kaynağımıza şu ifadelerle anlatıyor: “Konteynır kentte eşimle birlikte yaşıyorduk. Benden yaşça büyük olan ve güvendiğim Suriyeli bir bayanla birlikte evlere temizlikçi olarak gidiyordum. Bir gün temizlik yapmak için dışarı çıktığımızda o kadın beni bir tarlaya götürdü. Buraya niye geldik diye sorduğumda Suriyeli bayan birden üzerindeki kıyafetleri çıkarmaya, yani soyunmaya başladı. Çok korktum. O esnada bir jandarma aracı yanımızda durdu içinden inen bir adam burada ne yaptığımızı sordu ve ben ağlamaya başladım. Adam diğerlerine gitmelerini söylerken beni yanına çağırdı. Kimliğimi elimden alarak bana, gözlerimin ne kadar güzel olduğunu, bana vurulduğunu söylemeye başladı. 20 GÜN BOYUNCA... Daha sonra bana, kimliğine el koydum, eğer şikâyet edersem veya birine söylersem benim kadın ticareti yaptığımı ve kendimi pazarladığımı söyleyeceğini, bunlardan sonra hapishaneye veya Suriye’ye gönderileceğimi söyleyerek beni tehdit etti. Daha sonra kimliği alabilmem için ertesi gün kamptan çıktıktan sonra 200 metre ilerde bir aracın beni bekleyeceğini, oraya gitmezsem tehditlerini yerine getireceğini söyledi. Korkumdan kimseye söyleyemedim. Ertesi gün dediklerini yapıtım. 200 metre ilerledikten sonra beni bekleyen araca bindim. Araçta adını ‘Ci’ diye hatırladığım ama yüzünü bildiğim jandarma komutanı ile Nizip’te bir eve gittik. Orada bana zorla sahip oldu. Bana esrar içirdi. Bunu eşime de içirmemi istedi. Bani daha sonra tekrar gelmem ve arkadaşları ile birlikte olmam için tehdit etti. Eşimden korktuğum için konuşamadım. Eşim durumumu her sorduğunda hasta olduğumu bu yüzden böyle olduğumu söyledim. Psikolojik sorunlar yaşamaya başladım. İntihar girişiminde bulundum. 20 gün boyunca her gün gitmek [fuhuş yapmak] zorunda kaldım En son dayanamayıp şikâyet ettim ama kimse hiçbir şey yapmadı Her şeyi yetkililere anlatmama rağmen yardımcı olunmadı. Beni başka bir kampa gönderdiler.” KADIN MÜLTECİLER PAZARLANIYOR Basınla konuşmayı ret eden kadınla yüz yüze görüşemediğimiz için ses kaydının kendisine ait olduğunu teyit etme imkânımız olmadı. Ancak benzer iddialar Gaziantep’te çalışan Suriyeli kadın aktivist Raja Altalli tarafından da dillendiriliyor. “Fuhuş olduğunu biliyoruz. Son olarak Kilis’te bir zihinsel özürlü Suriyeli kadın mültecinin pazarlandığını duyduk. Ama son derece hassas konular olduğu için kimse konuşmak istemiyor.” Bu arada kampta çalışan vicdan sahibi görevliler dolaylı yollardan ihbarda bulunuyorlar. Taraf’ın ulaştığı bir ihbar mektubunda şu satırlar yer alıyor: “12 yaşında kız satan (çocuk gelin adıyla) çetelere ne demeli? Esat zalim. Ya bunlara ne ad konulmalı, yeter yeter. Zalimin zulmü varsa mazlumun Allah’ı var. Hadi dua edelim. Buğz edelim. Tanıdığımız etkin ve yetkin dost -arkadaş ve siyasileri şuurlandıralım.” MAZLUMDER’e konuşan Batman Barosu Kadın Hakları Komisyonu üyesi Av. Seçil Erpolat ise, Batman’da da komisyoncular aracılığıyla küçük yaştaki Suriyeli kızların imam nikâhıyla yapılan ve ticarete dönüşen evlilikler yapılarak istismar edildiğini belirtiyor ve karşılaştıkları adli vakalardan ve duyumlardan elde ettikleri bilgileri şöyle anlatıyor: “Bölgede komisyoncular aracılığıyla para karşılığı çocukların evlendirilmesinin çok yaygın olduğunu biliyoruz. Özellikle çocukların başlık parası adı altında belirli bir ücret karşılığında evlendirilmesi durumu çok sık yaşanmaktadır. Bu olaya Suriye ve Türkiye arasında bazı komisyoncular aracılık ediyorlar. Fotoğrafları gösterilerek kadınlar alıcılara seçtiriliyor. Genç kadınlar ya da aileleri daha iyi yaşam vaadi, az bir miktar para ya da altın vaadiyle kandırılıyor. Maalesef daha çok 15-18 yaş arası çocuklar tercih ediliyor. Ancak bu yaş 25 yaşa kadar yükselebilmekte. Çocuk yaştaki kızlar çoğu zaman evlilik amacıyla gönderildiklerini bilmeksizin, Türkiye’de yaşama vaadiyle gelmekte, yaşça çok büyük erkeklerle ailenin aldığı başlık parası karşılığı evlenmek zorunda kalmakta. Bu çocuklarla ve genç kadınlarla çoğunlukla ikinci eş olarak yapılan bu gayrı resmî evliliklerde, genç kadın, hem erkek hem diğer eş tarafından köle gibi kullanılmakta. Bildiğimiz bir olayda, Nusaybin’de bir benzinlikte kadınların fotoğraflarından oluşan bir katalogdan seçtirilerek ikinci eş olarak bin ya da iki bin TL başlık parası karşılığı evlendirilen bir Suriyeli sığınmacı kadın, hem erkekten hem de ilk eşten gördüğü şiddet nedeniyle evden kaçarak bir kişinin evine sığınıyor. Daha sonra resmî kurumlar aracılığıyla önce Hatay’a, daha sonra Ankara’daki bir sığınma evine gönderiliyor. Bir diğer vakada ise 16 yaşındaki Suriyeli bir kız çocuğu 60 yaşlarındaki evli bir erkek tarafından 10 bin TL karşılığı satın alınıyor. Kız çocuğu getirildiği GAP mahallesindeki yaşlı adamın evine girmemek için direniyor ve elinden kurtularak kaçıyor. Mahalleli durumu karakola haber veriyor ve kız çocuğu emniyet görevlilerince götürülüyor.”Vatan
'Suriyeli Kadın Sığınmacılar Fuhuşa Sürükleniyor'
Türkiye’ye sığınan Suriyeli kadınları araştıran Mazlumder, vahim sonuçlara ulaştı. Kadınlar ucuz işgücü, ikinci evlilik ve fuhuş için kullanılıyor. Daha vahimi, fuhşa sürüklenen Suriyelilerin yaşı 12-13’e kadar düştü. Kamp dışındaki kadın ve çocukların acilen koruma altına alınması gerekiyor. İnsan Hakları ve Mazlumlar için Dayanışma Derneği (Mazlumder), Suriyeli kadın mültecilerin yaşadığı dramı 52 sayfalık rapor hâline getirdi. 13 ilde 72 sığınmacıyla yüz yüze görüşen derneğin Kadın Çalışma Grubu, dehşete düşüren sonuçlara ulaştı. ‘Kamp Dışında Yaşayan Suriyeli Kadın Sığınmacılar’ başlıklı rapora göre, Türkiye’ye sığınan mülteci kadınlar ucuz işgücü, fuhuş ve ikinci evlilik için kullanılıyor. Evlilik, sektör haline getirildi, fuhuş için kullanılanların yaşı 12-13’e kadar düştü. Şanlıurfa, Hatay, Batman gibi illerde kızlara 20-50 lira karşılığında fuhuş yaptırılıyor. Evlerde gündelikçilik yapanlar, 75-100 liralık işiçin 10-15 lira alıyor. Kadınlar barınma, giyim, istismar gibi sorunlarla karşı karşıya, çoğu psikolojik desteğe muhtaç. Türkiye’de 22 geçici barınma merkezinde 220 bin sığınmacı yaşıyor, bunlardan 107 bini kadın. Kamp dışında kalanların sayısı ise 667 bin. İnsan Hakları ve Mazlumlar için Dayanışma Derneği’nin (Mazlumder), Suriyeli kadın mültecilerle ilgili yaptığı araştırma, acı gerçeği gözler önüne serdi. Kampların dışında yaşayan kadınların sorunlarına mercek tutan derneğin kadın çalışma grubu, 72 sığınmacıyla yüz yüze görüştü. 5 ay süren mülakatlar sonunda ‘Kamp Dışında Yaşayan Suriyeli Kadın Sığınmacılar’ başlıklı rapor kamuoyuyla paylaşıldı. Raporda dehşete düşüren tespitler var. En vahimi, mülteci kadınların fuhuş ve ikinci evlilik için kullanılması. Evlilik, sektör haline getirilmiş. Fuhşa zorlanan Suriyelilerin yaşı 12-13’e kadar düşmüş durumda. Dini nikâhla yapılan ikinci evliliklerin sayısı ciddi boyutlarda. Boşanmalarda da artış yaşanıyor. Para karşılığı evlilikler yapılıyor. Bunlar daha çok yaşlı ve ikinci, üçüncü evliliğini yapmak isteyen erkeklerde görülüyor. Suriyeli kuma sayısının yaygınlaştığına dikkat çeken bir sivil toplum temsilcisi, yerel kadınların bu durumdan çok rahatsız olduğunu dile getiriyor. Rapora konu olan 72 kadından 6’sı (yüzde 8-9) cinsel tacize maruz kalmış. 5 kadın ise ya ikinci ya da üçüncü eş. Evlilik de ticarete dönüşmüş. Suriyeli kadınlarla evlenmek isteyenlere 250 ila 500 lira karşılığında aracılık yapanlar var. Ailelere de 2 bin ile 5 bin lira arasında başlık parası veriliyor. Gaziantep, Kilis, Hatay, Urfa ve Batman gibi sığınmacıların yoğun olduğu illerde görülen evliliklerde özellikle 15-20 yaş arası kadınlar tercih ediliyor. Rapora göre sınır illerinde, Türkiye’ye kaçak giren Suriyelileri şehir merkezine götüren çeteler var. Kişi başı bin–bin 500 Suriye lirası (15-20 TL) karşılığında Kilis merkeze yolcu taşıyorlar. Bazıları da otogardan göçmen kaçakçıları aracılığıyla başka illere dağılıyor. Öyle ki sınırda kaçakçılık sektörleşmiş ve bu işten ciddi paralar kazanılıyor. Vahim bir iddiadan da bahsediliyor. Jandarmaya, kaçakçılığa göz yumması için günlük bin-2 bin lira rüşvet veriliyor. Göçmen kadınların karşı karşıya kaldığı en ciddi sorun fuhuş. İnsan ticareti yapan çeteler tarafından Suriyeli kadınlar ve aileleri kandırılıyor. Suriye’de dini nikâhı kıyılan kadınlar Kilis’e getirildikten sonra evlere yerleştiriliyor, fuhşa zorlanıyor. İtiraz etmeleri halinde şiddete, baskı ve tehdide maruz kalıyor. Ailelere ise ‘başlık parası’ adı altında, ortalama 2 bin ile 5 bin lira veriliyor. Bu aileler, kızlarının Türkiye’de iyi şartlarda yaşatılacağı vaatleri ile ikna ediliyor. İnsan ticaretine kurban giden kadınların yaş ortalamasının 15-18 arasında olması dikkat çekiyor. Göçmen kaçakçılığı bölge halkı tarafından da biliniyor ve olumlu karşılanıyor. Bunun sebebi ise bu sistem olmazsa bütün Suriyelilerin kendi illerinde yığılacağını düşüncesi. Günde bin-2 bin kişinin kaçak giriş yaptığı Gaziantep, Urfa başta olmak üzere Türkiye’nin her yerine göçmen gönderiliyor.3 Acilen korumaya alınmalılar Mazlumder’in raporu, Suriyelilerle ilgili gerçekleri gözler önüne seriyor. Kamp dışında kalan kadın ve çocukların acil şekilde korunması çağrısı yapılıyor. Göçmenlerin hayat kalitesinin artırılması ve istismara fırsat verilmemesi gerektiği vurgulanıyor. Kamp dışında yaşayanların da ihtiyaçlarının giderilmesinin önemine dikkat çekiliyor. Kadın sığınmacıların ‘dini nikâhla kandırıldığı’ ve ‘fuhuş ağına düşürüldüğü’ yönündeki iddiaların araştırılması isteniyor. Raporun sonuç bölümünde yer alan önerilere göre kamp dışında kalan kadın sığınmacıların daha güvenli, sağlıklı şartlarda yaşayabilmesi için çalışmalar yapılmalı. Sığınmacıların Türkiye toplumuna entegrasyonunu sağlayacak politikalar hazırlanmalı. İstihdam sorunu çözülmeli ve çalışma izinleri verilmeli. Çocukların dilencilik yapması önlenmeli ve sığınmacı kadınlara yönelik cinsel istismar engellenmeli. SEVGİ KORKUT - SATI KILIÇER | Zaman
Vali Mutlu'dan 'Suriyeli Dilenci' Açıklaması
İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, kentte dilencilik yapan ve sokaklarda yaşayan Suriyeli sığınmacılar ile ilgili olarak, 'Çok kısa sürede ciddi ve yeni bir uygulama başlatacağız' dedi. İl Koordinasyon Kurulu 2014 Yılı 2'nci Dönem Toplantısı, İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu'nun başkanlığında yapıldı. İstanbul Valiliği'nin Vatan Caddesi'nde bulunan Ek Hizmet Binası'nda gerçekleştirilen toplantıya, İstanbul'daki bazı ilçelerin kaymakamları, kamu kurum ve kuruluşlarının birinci derecedeki yetkilileri ile ildeki kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, sanayi ve ticaret odaları, ilgili derneklerin temsilcileri katıldı. Toplantının açılışında bir konuşma yapan Vali Mutlu, İstanbul'da devam etmekte olan 1.026 yatırım projesi olduğunu söyledi. 2014 yılı için çok ciddi bir ödenek olduğunun altını çizen Mutlu, '8 milyar 829 milyon hem genel bütçe hem de yerel yönetimler itibariyle önemli bir kaynak var. Bizim hedefimiz, bu kaynağın İstanbullulara yatırıma dönüştürülebilmesidir. Bunun süratle tamamlanabilmesi için bürokrasimizin iyi bir takip içinde olması gerekiyor. Halen ihalesi tamamlanmadığı için çalışmalara başlanmayan pek çok projemiz var. Hem başlanmamış olanların süratle başlatılması hem de mevcutların ödeneklerinin kullanılma oranlarının yükseltilerek elimizdeki ödeneklerin yatırıma dönüştürülebilmesi, kurum yöneticisi olarak bizlerin diğer pek çok önemli işlerimizin yanı sıra önemli işlerimizden biridir' diye konuştu. İstanbul'da 2014 yılında yapımı devam etmekte olan yatırımların görüşüldüğü toplantıda, ilgili kamu kurum ve kuruluşların yetkilileri çalışmalar hakkında bilgiler verdi. SURİYELİ SIĞINMACILAR Vali Hüseyin Avni Mutlu, toplantının sonunda sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerine söz vererek, sorularını yanıtladı. Tüketiciler Derneği Genel Başkanı Levent Küçük, İstanbul'da yaşayan Suriyeli sığınmacıların sorunlarına dikkat çekerek, Vali Mutlu'ya, 'İstanbul'da her geçen gün artan bir Suriyeli sığınmacı sorunu var. Çeşitli şehirlerde bir takım olumsuzluklar yaşanıyor. Dilencilik yapan, viyadük altlarında yaşayan Suriyeli sığınmacıların barınmaları için tedbir almak adına toplama kampları düşünülüyor mu?' şeklinde bir soru yöneltti. 'İSTANBUL'DA 67 BİN SURİYELİ MİSAFİRİMİZ VAR' Vali Mutlu, şu yanıtı verdi: 'Bugün ülkemizde statüleri itibariyle sığınmacı, geçici sığınmacı gibi sıfatları kullanmadığımız ve oldukça kalabalık bir Suriyeli misafirimiz var. Biz, bunların İstanbul'da nerede oturduklarını, nasıl geçindiklerini, eğitim durumlarını, bunun gibi pek çok farklı bilgiyi elimizdeki envanterlerimizde kayıt altına aldık. Şu anda İstanbul'da 67 bin Suriyeli misafirimiz var. Bu rakamın üzerine çıkma ihtimali yok. Son üç ay içerisinde adeta bu rakama sabitlendi.' 'ÖNÜMÜZDEKİ GÜNLERDE DAHA İYİ NETİCELER ALACAĞIMIZ BİR ÇALIŞMA BAŞLATACAĞIZ' İstanbul'da özellikle mali durumu daha iyi, mesleği olan ve kendi ayakları üzerinde durabilen Suriyelilerin daha fazla olduğunu söyleyen Mutlu, şöyle devam etti: 'İstanbul'da orta halli, eğitim seviyesi biraz daha yüksek bir kesim var. Ancak tamamı böyle değil. Özellikle hepimizi üzen ve meşgul eden ve sokakta dilenmek suretiyle geçimini temin etmeye çalışan, şehrin meydanlarında, yollarında, çok farklı mekanlarda karşımıza çıkan tablolar var. Dilencilik ile ilgili mevzuatımızda, zabıta ekipleri dilencilikle mücadele eder ve buna müsaade etmez. Fakat öyle bir tablo var ki, hem Sultanahmet'te olsun hem Taksim Meydanı'nda olsun bir takım uygulamalar var. Buna rağmen bunun çok da fazla önüne geçilemediğini hep birlikte görüyoruz. Biz sokakta kalanlar için geçtiğimiz kış itibariyle biri Tuzla, diğeri Pendik olmak üzere iki tane misafirhane oluşturduk. 700 civarında misafiri 5-6 ay kadar orada muhafaza ettik. Bunlardan 500'den fazlasını geçtiğimiz ay itibariyle kendi rızalarıyla Şanlıurfa'ya gönderdik. Geri kalanları da İstanbul'da ev tutmak itibariyle kaldı. 'Kendi rızası olmayanların kamplara gönderilmesi' konusunda bir mevzuat düzenlemesi üzerinde çalışılıyor. Önümüzdeki günlerde bu konuda çok daha iyi neticeler alabileceğimiz bir çalışmayı başlatmış olacağız.' 'BAZI SURİYELİLER, DİLENCİLİK YAPAN SURİYELİLERDEN RAHATSIZ' İstanbul'daki Suriyeli vatandaşların sorunları için kendileriyle çalışan Suriyeli temsilcilerin de bu durumdan rahatsızlık duyduklarını dile getirdiklerini aktaran Mutlu, 'Bu durumdan sadece İstanbullular değil, İstanbul'da kalan Suriyeliler de rahatsız oluyor. Suriyeli temsilciler bizlere gelerek, 'Bunlar bizim buradaki Suriyeli misafir olma imajımızı zedeliyorlar. Bu imaj bütün Suriyelileri olumsuz etkiliyor' diyorlar. Dolayısıyla bu konu ile ilgili değerlendirmeler yapılıyor. Çok kısa sürede ciddi ve yeni bir uygulama başlatacağız' diye konuştu. Enver ALAS / İstanbul DHA
Hatay'da 3 Suriyeli Evde Ölü Bulundu
Hatay'da 2'si kadın Suriyeli 3 sığınmacı, kiraladıkları evde başlarından tabancayla vurularak öldürülmüş olarak bulundu. Yaklaşık bir yıl önce ülkelerindeki savaştan kaçarak Hatay'a gelen 2'si kadın 3 Suriyeli, merkez Antakya İlçesi Meydan Mahallesi Saka Çarşısı Aysel Sokak 54 numaralı evin 3'üncü katını kiralayarak oturmaya başladı. İddiaya göre, ev sahibi geçtiğimiz günlerde su faturasını kiracılarına vermek için eve gitti, ancak kapıyı kimse açmadı. Geri dönen ev sahibi, salı akşamı yeniden kiracılarının kapısını çaldı. Kapı yine açılmayınca durumdan şüphelenen ve evden kötü kokuların geldiğini fark eden ev sahibi, yanındaki yedek anahtarla kapıyı açarak eve girdi. Evde 21 yaşındaki Mohammad A.A, H.H. ve M.H.'nin çürümeye başlamış cesedini buldu. Ev sahibi hemen polise ihbarda bulunup olayı bildirdi. Olay yerine gelen ve bölgeyi çembere alan Hatay İl Emniyet Müdürlüğü Olay Yeri İnceleme ekipleri cesetler üzerinde yaptıkları ilk incelemede, Suriyeli 3 kişinin de başlarından tabancayla vurularak öldürüldüğünü belirledi. Cesetlerin Suriye uyruklu kişilere ait olduğu anlaşıldıktan sonra bölgede geniş çaplı araştırma yapan emniyet güçleri, olayın faillerini yakalamak için eve yakın bölgedeki güvenlik kameraları ve MOBESE görüntülerini incelemeye aldı. DHA
'Ulusal Güvenliğimizi Tehdit Eden Çeteleri Temizleyeceğiz'
Cumhurbaşkanı Erdoğan, paralel yapıyla ilgili, 'Ulusal güvenliğimizin tehdidini bu tür çetelere asla yaptırtmayız. Onları da temizleyeceğiz' dedi.ANKARA Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Al Jazeera Türk kanalında yayınlanan ve internet sitesinde de yer alan röportajında, Cumhurbaşkanı olarak Türkiye'de Anayasa'nın kendilerine verdiği görevler neyse bu görevleri bu çerçevede yürüteceğini belirtti. 'Tabii bizim şu andaki sistemimiz bir başkanlık sistemi değil' ifadesini kullanan Erdoğan, şunları dile getirdi: 'Ama yarı başkanlık sistemine benzer bir yapı bizde mevcut ve bu yapı içerisinde bizler seçilmiş bir başbakan ve ilk defa halk tarafından seçilmiş bir cumhurbaşkanı olarak, birlikte el ele vermek suretiyle gerek ülkemizin gerekse bölgenin aynı zamanda uluslararası ilişkilerde farklı bir Türkiye'yi ki biz bunu seçimlerde 'Yeni Türkiye' adıyla sürekli işledik, inşa etmek üzere çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Tabii çok yoğun bir çalışmaydı bu. Gerek demokraside gerek ekonomide çok yoğun bir çalışmayla geleceğe yürüyoruz. Öncelikle Türkiye'de tabii halkımızın bize olan teveccühü burada çok farklıydı. Biz partimizin şahsımı aday göstermesiyle bu seçime girdik. Ama ana muhalefet partisi ve diğer bir muhalefet partisi Türkiye'deki diğer muhalefet partilerini de yanına almak suretiyle 13-14 parti destekleyerek bir aday çıkardılar ve bunun yanında bir diğer aday daha vardı. Dolayısıyla üç aday yarıştık sonunda halkımızın yüzde 52'sinin oylarıyla cumhurbaşkanlığına seçilmiş olduk.' Cumhurbaşkanı Erdoğan, 'Tabii bu gelecek süreci çok farklı bir şekilde biz inşa edeceğiz ve bunun adı bir defa Yeni Türkiye... Yeni Türkiye tabii farklı olacak ve bu seçim bildiğiniz gibi ilk turda biten bir seçim oldu, ikinci tura kalmadı. İlk kez böyle bir şey gerçekleşmiş oldu. Bu noktada da çok anlamlı' değerlendirmesinde bulundu. Göreve başladıklarından bu yana dokuzuncu seçimi geride bıraktıklarını anımsatan Erdoğan, 'Dokuz seçimde de sürekli olarak oylarını arttıran bir hareket ve sürekli olarak da halkımızın teveccühünü kazanan hamdolsun bir cumhurbaşkanı olduk' diye konuştu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: 'Şimdi tabii biz burada inşallah atayacağımız değerli başbakanımızla beraber ve aynı zamanda ülkemizde şu andaki iktidarla el ele vererek, 12 yıllık tecrübemizi çok daha farklı bir şekilde işleyeceğiz. Bu deneyimi gerek cumhurbaşkanlığı makamı gerek iktidar makamı olarak dayanışma içerisinde Türkiyemizin ve ülkemizin tüm halkının imkanlarını daha da arttırma üzerine inşa edeceğiz ki aydınlık yarınların Türkiye'si çok farklı olsun. 2023 hedeflerine çok daha farklı ulaşalım istiyoruz. Bunu da başaracağız.' 'Değerler noktasında, fikri planda en ufak bir ayrılığımız söz konusu değil' 'Başbakan olarak neden Ahmet Davutoğlu'nun seçildiği'ne ilişkin soru üzerine Erdoğan, 'Şimdi tabii şunu özellikle ortaya koymak lazım; Görevlendirme noktasında yaptığım tüm istişarelerde, çok geniş kapsamlı bir istişare yaptım ve bugüne kadar yani bir başbakan olarak, bir genel başkan olarak hayatımı hep istişareler üzerine bina etmişim' ifadesini kullandı. Erdoğan, şunları söyledi: 'Çünkü bizim biliyorsunuz medeniyet perspektifimiz içerisinde istişarenin yeri çok farklıdır. İnancımızda da istişarenin yeri çok farklıdır. Ve Türkiye'de hiçbir siyasi parti bu denli geniş kapsamlı bir istişareye dayalı olarak adayını tespit etmez. Biz adaylarımızı da böyle tespit ederiz. Başbakan adayımızı da tespit ederken Türkiye genelinde partimizin özellikle tabanında bu işte söyleyecek sözü olan bütün arkadaşlarımızı en üst kuruldan en alt kurula kadar dinledik.' Cumhurbaşkanı Erdoğan, istişareler sonucunda ve partinin tüm kurullarından alınan kanaatler neticesinde Davutoğlu'nun aday olduğunu hatırlatarak, 'Burada bir hassasiyet var. Tabii ben göreve geldiğimde, danışman olarak Ahmet Bey yanımda göreve başladı ama ben Ahmet Bey'i o gün tanımadım. Ahmet Bey'i daha geçmişten tanıyorum' dedi. Davutoğlu'nun o dönemde üniversiteye dönme arzusunun olduğunu anlatan Erdoğan, şunları kaydetti: 'Biz dedik ki 'Artık bak buraya kadar danışman olarak geldin, Abdullah Bey'in yanında çalıştın, şimdi bizim yanımızda çalıştın, bundan sonra sizi çok daha farklı görevler bekleyecek. Siz bugüne kadar teorisyendiniz. Şimdi bundan sonra bu işin pratiğini de yapmak suretiyle teoriyle pratiği bir araya getirecek ve ülkemize, milletimize bu şekilde çok daha faydalı olacaksınız'. Ve zaten değerler noktasında, fikri planda en ufak bir ayrılığımız söz konusu değil. Ve çalışkan bir kardeşimiz, arkadaşım. Buna inanıyorum, buna güveniyorum. Burada çalışmak çok önemli. Yani bu biraz böyle keyfilik kabul etmez, çok koşturmayı ister. Dışişleri Bakanlığında, bu noktada başarılı bir performansı Sayın Davutoğlu ortaya koydu. Şimdi de inşallah gerek ülke içi gerek ülke dışı beraberce koşturacağız. Bakanlarımızla beraber inşallah ülkemizi çok daha farklı bir yere taşıyacağız.' 'Devlet içerisinde devlet asla olmaz' Cumhurbaşkanı Erdoğan, 'Görev süresi dolan Sayın Abdullah Gül ile ilişkiniz nasıl?' sorusuna şu yanıtı verdi: 'Abdullah Gül'le aynen Dışişleri Bakanı olduğu zaman, kendisini cumhurbaşkanlığına aday gösterdiğimizde aramızdaki hukuk ne kadar sıcaksa şu anda da bu hukuk aynı şekilde sıcaktır. Tabii partimizin içerisine fitne sokmak isteyenler, tefrika sokmak isteyenler bu tür şeyleri 7 yıllık cumhurbaşkanlığı döneminde zaman zaman Abdullah Bey'le benim aramda, zaman zaman hanımlarımız arasında bu tür ayrılıkların olduğunu net işlemişlerdir, bundan sonra da işleyebilirler. Ama onların hiçbir zaman bu attıkları adımlar tutmamıştır, bundan sonra da tutmayacaktır. Çünkü biz sıradan bir parti değiliz. Bu bir davadır ve bu davaya gönül verenler artık inanıyorum ki kıyamete dek bu anlayış içerisinde o kardeşlik duygusu içerisinde bu hizmeti sürdüreceklerdir.' 'Paralel yapı ile çekişmeyi nasıl bir sonuca bağlayacaksınız?' sorusu üzerine Erdoğan, iktidarları döneminde, bu grubun, kendilerine önceleri bir cemaat anlayışı içerisinde yaklaştığını belirterek, 'Biz tabii elimizden gelen her türlü desteği ülkemizdeki yasalar çerçevesinde verdik. Fakat zaman içerisinde bu maalesef bir çeteleşmeye, bir mafyalaşmaya, bir paralel devlet yapılanması süreci içerisine girdi. Ve paralel devlet yapılanması olarak da bizim artık resmi kayıtlarımıza girmiştir' değerlendirmesinde bulundu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları vurguladı: 'Milli Güvenlik Kurulu olarak bu isimle artık tescil edilmiştir, böyle bir durumu vardır. Şu anda tabii kurumlarımız içerisinde bunların temizliğine yönelik çalışmalar başlamıştır. Cumhurbaşkanı olarak görev süreci içerisinde ben bunun mücadelesini devam ettirmeyi ulusal güvenliğimize bir tehdit olması sebebiyle yapmak zorundayım. Aynı şekilde başbakanım, aynı şekilde kabinemiz bu mücadeleyi tüm kurumlarımızla beraber sürdürmek durumundayız. Çünkü burada bir ulusal güvenliğimizin tehdidi söz konusudur. Biz ulusal güvenliğimizin tehdidini bu tür çetelere asla bir defa yaptırtmayız. Onlara karşı da bu mücadeleyi de güçlü olarak veririz ve onları da temizlemek durumundayız ve bunu temizleyeceğiz. Gerek ulusal gerekse uluslararası bazda bu mücadelemiz kararlı bir şekilde sürecek.' Erdoğan, 'Tabii bunlar hep geçmişte cemaat diye anılmışlardır ama şunu söyleyeyim ki bizim Türkiye'de cemaatlerle bir problemimiz yoktur. Ama bunlar cemaat olmaktan çıkmış, artık bir çete haline dönüşmüştür ve daha da ileriye giderek devletin birimlerinde yapılanma içerisine girmiştir. Devlet içerisinde devlet asla olmaz' ifadesini kullandı. 'Bu mücadelenin nasıl olacağı' sorusuna da Erdoğan, 'Bunların hepsi başladı yapılmaya, bunlar yapılıyor şu anda, tabii. Bakın şu anda emniyet teşkilatı içerisindeki yapılanmada birçok isim şu anda hukukun genel çerçevesi içerisinde tutuklanmaya başladılar ve serbest kalacak olanlar serbest kalıyor ama tutuklanması gerekenler tutuklanıyor, daha işin başındayız' karşılığını verdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu bilgileri verdi: 'Ama bundan sonraki süreç de bu aynı kararlılıkta devam edecek. Bu sadece emniyetteki yapılanmadır. Diğer kurumlarımızın içerisindeki yapılanmalar var. Bulundukları görev yerlerinden farklı yerlere bunların tayinleri çıkmıştır, bazıları açığa alınmıştır, bunlar devam ediyor. Birçok yasal düzenlemelerle, çünkü süreç itibariyle Meclis'in kapandığı bir zamana da tabii bu rastgeldi. Ama yeni yasama yılıyla birlikte bu çok daha kararlı bir şekilde sürdürülecektir.' 'Ülkemizde bir defa en ufak bir operasyona müsaade etmeyiz' Cumhurbaşkanı Erdoğan, röportajda dış politikaya ilişkin soruları da yanıtladı. 'Irak'ta bağımsız Kürdistan için çalışmalar yapıldığının' ifade edilmesi ve 'Türkiye Kürtleri açısından durum nedir?' sorusunun yöneltilmesi üzerine Erdoğan, 'Şimdi şunu çok açık net söylemek durumundayım. Bir defa Türkiye'de benim Kürt vatandaşlarımın sorunu noktasında, benim ne kadar sorunum varsa Kürt vatandaşlarımın da o kadar sorunu vardır. Yani böyle bir ayrımcılık falan söz konusu değildir' dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi: 'Ama Türkiye'de maalesef bunu farklı bir perspektif içerisine oturtup 'Kürt sorunu' veya 'Kürt meselesi' diye ifade etmişlerdir. Yani buna Kürt meselesi dediğiniz zaman bunun karşısına Türk meselesi de çıkar, Laz meselesi de çıkar, Arnavut meselesi de çıkar, Arap meselesi de çıkar, Boşnak meselesi de çıkar bunların hepsi çıkar. Ama tüm ülkemizdeki etnik unsurların kendilerine has sorunları vardır ve Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bu sorunları minimize eden AK Parti iktidarından başka bir iktidar olmamıştır, bunu biz başardık. Ve şu anda bu bölgelerin hepsinde madden ve manen altyapıdan üstyapıya varıncaya kadar birçok hizmetleri eğitimde, sağlıkta, adalette, emniyette, ulaşımda, enerjide, tarımda bütün bunlarda bu hizmetleri vermiş bir iktidar olarak biz yolumuza devam ediyoruz. Şunu özellikle söylüyorum; Biz 780 bin kilometrekare üzerinde bir ülkeyiz. Ülkemizde bir defa en ufak bir operasyona müsaade etmeyiz. 36 etnik unsur vardır bizim ülkemizde. Hepsi de bizim açımızdan birdir, aynıdır ve benim için Türk neyse Kürt de odur, Arap da odur, Boşnak da odur, Arnavut da odur. Hepsini, 'Yaradılanı severiz yaradandan ötürü' anlayışıyla seviyorum, seviyoruz.' 'İnşallah Irak, birlik beraberlik içerisinde yeniden ayağa kalkar diye dua ediyorum' Kuzey Irak'taki gelişmelere de değinen Erdoğan, 'Biz bir defa Irak'ın genelinde toprak bütünlüğünün korunmasından yanayız. Bölünmesini asla arzu etmeyiz. Son gelişmeler bizi ciddi manada üzmüştür. Yani biz orada ne mezhepsel bir ayrışmayı ne etnik bir ayrışmayı arzu etmiyoruz' değerlendirmesini yaptı. Irak halkının bir ve beraber olmasını istediklerini dile getiren Erdoğan, şu görüşleri dile getirdi: 'Fakat tabii ki bu son gelişmeler, Suriye'deki gelişmelerde bağlantılı olarak bu şekilde gelişmesi hepimizi yaralamış, bölgeyi yaralamış, tabii ister istemez burada birçok tavırları almak zorunda kaldık, kalıyoruz. Bunun bir an önce aşılması, tabii bizim de en önemli sorunumuz. Geçmişte Maliki ile olan süreç maalesef hiç iyi gitmedi. Bizim onlarla ilişkilerimiz çok çok ileriydi ve kendilerine her alanda her türlü desteği verebileceğimizi söylememize rağmen bu tür uyarıları yapmamıza rağmen dinlemediler ve şu anda onun bedeli ödeniyor. Fakat Meclis'te başkanın seçilmiş olması, ardından cumhurbaşkanının seçilmiş olması, ardından da başbakanın seçilmiş olması, şimdi artık kabinenin bir milli mutabakat hükümeti olarak gerçekleşecek olması umutlarımızı yeşertiyor. Şimdi onun beklentisi içerisindeyiz. İnşallah Irak, birlik beraberlik içerisinde yeniden ayağa kalkar diye dua ediyorum.' 'ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden'in, Irak'ta çözümün Kürt, Sünni ve Şii federasyonlardan geçtiği' şeklindeki sözlerinin hatırlatılmasına ve 'Komşuların evinde federasyon sizin için ne ifade ediyor?' diye sorulması üzerine ise Erdoğan, 'Tabii onların başından itibaren arzuları buydu. Yani Irak'ı bölmek ve bunların tabii haritalarını falan gördük. Ama bir bölünmüş Irak ne yapar, bütün o gücü kaybettirir ve içerideki bu çatışmalar hiçbir zaman bitmez. Bu tabii çok çok tehlikeli bir süreç. Yine ben bütün bunlara rağmen Irak'ın toprak bütünlüğünün korunmasını savunuyorum. Böyle bir bölünme meydana geldiği zaman da burada tabii yapılacak artık herhangi bir şey de kalmayacaktır. Ama arzumuz toprak bütünlüğünü savunmaktır, Irak'ın birliğini, beraberliğini savunmaktır. Çünkü ne kadar birlik beraberlik güçlü olursa o ülke o kadar güçlü olur' cevabını verdi. 'El Kaide biliyorsunuz IŞİD'i doğurmuştur' IŞİD'in Irak'taki saldırılarına yönelik bir soru üzerine Erdoğan, 'Tabii bunun biliyorsunuz kaynağında Suriye yatıyor, kaynağında El Kaide yatıyor' dedi. Bütün bunlarla ilgili geçmişte yaptıkları açıklamalar olduğunu dile getiren Erdoğan, 'Ve Suriye'de başlayan bu hareketlenme özellikle örgütlerin sayısının artışının altında da ne yazık ki zalim Esed yatmaktadır. Esed'in Suriye'deki bu bölücülüğü Suriye'yi paramparça böyle bir hale getirmiş olması, ne yapmıştır örgütleri doğurmuştur' açıklamasını yaptı. Erdoğan, şöyle devam etti: 'Örgütler sağlıklı bir yönetimin olmadığı ülkelerde meydana gelir. Terör de oralarda meydana gelir terör de oralarda yaygınlaşır. Tabii bu gelişmeler neticesinde El Kaide biliyorsunuz IŞİD'i doğurmuştur. Şimdi IŞİD Suriye'den başlattığı hareketini maalesef Irak'a doğru devam ettirmiş ve Irak içerisinde de bu süreç devam ediyor. Yani temenni ederiz ki Irak Devleti yeni hükümetiyle beraber bu doğan kaosu ortadan kaldırır. Çünkü kaostan beslenen bu tür örgütlere de böyle bir fırsatı vermemiş olur diye düşünüyorum, temennim o. Bizim de biliyorsunuz 49 konsolosluk görevlimiz orada. Şimdi IŞİD bir taraftan 'biz Müslümanız' diyor ama öbür taraftan Müslüman olan 49 insanı orada rehine olarak tutuyor. Şimdi bir Müslümanın bir Müslümana bundan daha büyük zulmü olabilir mi? Bunun olmaması lazım, bu insanların bırakılması lazım. Bunların evlatları var, bunların eşleri var ve bütün bunların hepsi, yani beyleri ne zaman gelecek? Orada iki tane çocuk var, üç tane bayan var. Bütün onlar orada şu anda bir esir durumunda. Bunlar tabii ki bizi ve halkımızı ciddi manada üzmektedir. Temenni ederim ki aklı selim hakim olur ve bu 49 tane rehinemiz de sağ salim ailelerinin yanına dönerler.' Erdoğan, bir soru üzerine de konsolosluk görevlileriyle ilgili istihbarat örgütlerinin çalışmalarını yürüttüklerini söyledi. Erdoğan, 'Bu tür irtibatları kurmak suretiyle de tabii bunu en ideal hangi yolla çözeriz bunun gayreti içerisindeyiz. Bütün mesele oradan salimen herhangi bir bizler için aileleri için ülkemiz için üzüntü doğuracak netice olmaması' dedi. 'Örgüt örgüttür, devlet devlettir' 'Bu kriz ile ilgili bazıları Irak Şam İslam Devletinin rehineleri serbest bırakma karşılığında, 'kendilerini meşru olarak tanımanızı' istediğini iddia ediyor. Bu doğru mu?' yönündeki bir soru üzerine de Erdoğan, 'Şimdi Türkiye Cumhuriyet devletinin bir defa böyle bir örgütü kalkıp da medya dedikodularıyla değerlendirmesi mümkün değil. Örgüt örgüttür, devlet devlettir' ifadesini kullandı. Irak'ta yaşananlar ve Türkiye'nin yardımlarının sorulması üzerine de Erdoğan, şu anda Irak'taki Sünni, Şii, Yezidi kim olursa olsun hiçbir ayrıma tabi tutmaksızın insani yardımları en ileri derecede devam ettirdiklerini bildirdi. Çok sayıda Yezidi'nin şu anda Türkiye'de misafir edildiğini de hatırlatan Erdoğan, 'Bunların bir kısmı okullarımızda bir kısmı çadırlarda... Bütün gıdaları, ilaçları her şeyi verilmek suretiyle aynı zamanda dağlarda olanlara helikopterlerle insani yardımlar götürdük ve 150'ye yakın tır aynı şekilde gıda, ilaç yardımlarını oraya taşıdılar, götürdüler ve Kuzey Irak yerel yönetimiyle sıcak bir irtibat halinde onlara bu desteklerimizi sürdürmeye devam ediyoruz' dedi. Erdoğan, ayrıca bölgedeki Sünnilere, Araplara ve Türkmenlere de aynı şekilde bu tür yardımları sürdürdüklerini hatırlatarak, şunları dile getirdi: 'Bunu bir komşuluk görevi olarak gördüğümüz gibi insani, İslami görev olarak da görüyoruz ve bu görevi de yerine getirmek bizi mutlu ediyor. Tabii ki şu anda bu bir süreç, bu sürecin sağlıklı bir şekilde yürümesi de bizim için çok çok önemli. Özellikle şu anda sınır ilimizde Şırnak'ta bu tür bir yığılma söz konusu. Biliyorsunuz bir de Suriye'den gelen 1 milyon 250 bin şu anda sığınmacı var ülkemizde. Onları da aynı şekilde bizler bir ensar anlayışıyla kucakladık, onlara bakıyoruz. Bunların bir kısmı konteyner kentlerde, bir kısmı çadır kentlerde, bir kısmı da ülkemizin değişik vilayetlerinde kiraladıkları evlerde kalıyorlar. Bu süreçte de bizim şu ana kadar yaptığımız yardım yaklaşık 3,5 milyar doları aşmış vaziyette. Şimdi onlara yönelik tabii bir anlayış da geliştirdik. Yeni bir yasal düzenlemeyle Türkiye'de iş sahibi olabilmelerine yönelik yasal bir altyapı oluşturuyoruz ki bu bizim kardeşlik anlayışımızın gereği olarak bunlar da Türkiye'de çok çok zor durumlarda kalmasın istiyoruz.' 'Türkiye bölgenin en büyük Sünni ülkesi kabul ediliyor. İran ile yan yana koyduğumuzda, bazılarına göre İran daha aktif, daha hızlı hareket eden, her yerde bağlantıları ve kolları olan, Suriye, Irak, Lübnan, Yemen ve her yerde gücü var. Türkiye nerede?' denmesi üzerine Erdoğan, 'Şimdi ben diliyorum ki 'La Sünni'ye, La Şii'ye illa İslamiye İslamiye. Biz Müslümanız. Allah bizleri en sevgili varlık olarak, insan olarak yarattı. Dolayısıyla eşrefi mahlukat olarak yaratılmış olan insana bizler değer vermemiz gerekir. Dolayısıyla bu değeri vermediğimiz takdirde bunun bedelini biz ama bu dünyada ama ölüm ötesinde çok ağır öderiz diye düşünüyorum böyle inanıyorum. Onun için de bizde Şii, Sünni ayrımı söz konusu değil. Şu anda biz sadece insan olarak bakıyoruz' değerlendirmesini yaptı. 'Gazze'de herhangi bir çözüm durumunda şartlar ne olmalı?' Erdoğan, 'Gazze'de herhangi bir çözüm durumunda şartlar ne olmalı?' sorusunu yanıtlarken de Gazze'nin kendileri için bir 'kanayan yara' olduğunu söyledi. Türkiye'ye getirilen yaralıları ziyaret ettiğini hatırlatan Erdoğan, yaralılar arasında çok sayıda çocuk olduğunu, çoğunun da kötü durumda bulunduğunu aktardı. Bir ateşkese girildiğini anımsatan Erdoğan, bu ateşkesin süresiz ve kalıcı olması temennisinde bulundu. Altyapısı ve üstyapısı çökmüş bir Gazze ile karşı karşıya olduklarını ve donörler toplantısında verilen sözleri hatırlatan Erdoğan, 'Bütün bunların yanında tabii bizler orada da çok daha Katar gibi aktif olmanın gayreti içerisindeyiz. Temennim odur ki; başta Suudi Arabistan gibi ülkeler bu donörler toplantısında verdikleri sözleri süratle yerine getirirlerse buranın altyapısını yeniden imar etmeye, inşa etmeye hep birlikte gayret ederiz ve oradaki yavrular okullarına başlayacak' dedi. Okul sezonunun geldiğini de hatırlatan Erdoğan, şunları söyledi: 'Şu anda okullarına henüz başlayamıyorlar böyle bir durumları söz konusu. Bunların önünü açmamız lazım ve burada insanlık olarak her türlü gayretin içerisine girmemiz gerekiyor. Şimdi ayın üçünde ve dördünde NATO Liderler Zirvesi var, buradan oraya geçeceğim ve Liderler Zirvesi'nde de ben bunu gündeme taşıyacağım. Tabii Amerika orada, NATO ülkeleri orada. Hepsiyle bu konuları birebir de görüşeceğim ama genel görüşmelerde de bunu gündeme taşımak istiyorum. Çünkü bu sorun bir insanlık sorunudur. Sadece bir Filistin-İsrail sorunu değildir. Bu sorunu artık kökünden çözmek durumundayız ve ardından da biliyorsunuz Eylül ayının sonuna doğru Birleşmiş Milletler Genel Kurulu geliyor. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda da bunu gündeme taşımak durumundayız. Temennim odur, artık bu İsrail – Filistin sorununu şöyle kalıcı bir şekilde çözelim, kan dursun, ölüm dursun.' 'Mazlumun yanında olmak eğer suç olarak kabul ediliyorsa biz o suçu çoktan üstlendik...' Erdoğan, 'İsrail tarafından da size yöneltilen suçlamalar var. Sizin Katar ile Hamas'ı desteklemek için bir ittifak oluşturduğunuz söyleniyor. Bu konudaki cevabınız nedir?' sorusunu yanıtlarken de 'Çok açık net söyleyeyim. Bir defa burada gerek Katar gerekse Türkiye olarak mağdurun, mazlumun yanında olmak eğer suç olarak kabul ediliyorsa biz o suçu çoktan üstlendik' cevabını verdi. Burada mazlum bir Gazze halkı olduğunu ve İsrail'in acımasız olarak bombalar yağdırdığını vurgulayan Erdoğan, şunları kaydetti: 'Ve bu bombaların altında bütün binalar yıkıldığı gibi o yavrular öldürülüyor. Şu anda 2 bin 200'e yakın burada insan öldü ve on bini aşkın insan yaralı vaziyette. Yani bütün bunları vuran... Şimdi aynı şekilde sormam lazım yani acaba İsrail'de kaç kişi öldü? Bütün bu olaylar karşısında bir çocuk öldü diye İsrail çok farklı bir şekilde saldırının temposunu arttırırken öbür tarafta 250 çocuğun ölmesini biz bir kenara koyabilir miyiz? Adalet denilen bir şey var, insan hakları denilen bir şey var ve bu daha da hızlı artarak devam ediyor. Bunun önüne geçmek eğer bir suçsa ben bu suçu kabul ediyorum. Ama Türkiye olarak biz asla mazlumların yanında olmayı erteleyemeyiz. Biz her zaman mazlumun yanında olduk ve Katar'ı bu noktada gerçekten duruşundan dolayı da hep takdir ettim, takdir ediyorum. Ve burada biz el ele verdik. Aynı şekilde Suriye'de de el ele verdik. Suriye'de de mazlumların yanında kaldık. Bizim yapmamız gereken budur, siyasetçiye düşen budur. Eğer insan haklarına inanıyorsak yapmamız gereken de budur. Biz bunu yapıyoruz. Bundan dolayı da kimsenin rahatsız olmaması gerekir.' Türkiye ile Katar arasında birçok konuda çözüm için koordineli bir siyasi uyum olduğunun hatırlatılması üzerine Erdoğan, 'Demek ki biz ortak payda yakaladık. Bu ortak paydada insan hakları evrensel beyannamesinde belirlenen şartların bir defa yerine getirilmesidir. İlkeli olmak, bu çok önemli. Devletler adaletle ayakta dururlar. Eğer adalet denilen o anlamlı kavram kaybolduğu anda siz de kaybolursunuz. Demek ki bizi bir araya getiren adalettir' diye konuştu. Katar'la Türkiye'nin bunu yakaladığını vurgulayan Erdoğan, 'Barış için, özgürlük için, adalet için verilen mücadelede bizim el ele olmamızdan daha doğal ne olabilir? Ama ne yazık ki bundan uzak olanlar da var. Onlara da söyleyecek bir şeyim şu anda yok. Onları da inşallah Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda söyleriz' dedi. Mısır ile ilişkiler Gazze konusunun çözümü için anahtarlardan bir tanesinin de Mısır'ın elinde olduğunun ileri sürülerek, 'Mısır ile neden ilişkileri tekrar Gazze için başlatmıyorsunuz?' denmesi üzerine Erdoğan, kendilerinin verdiği demokrasi mücadelesine değindi. Dünya ülkelerinin lafa geldiği zaman hep demokrasiyi konuştuğunu vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti: 'Demokrasi nedir? Demokrasi bir toplumun kendi tercihlerinin kendi siyasi tercihlerinin kabul görmesidir ve o irade istikametinde bir siyasi bir iradenin tecelli etmesidir. Mısır'da böyle bir siyasi irade tecelli etmiştir. Nedir o? Yüzde 52'yle Mursi Mısır'da seçilmiştir. Mısır'da yüzde 52 halkının oyunu alarak cumhurbaşkanı seçilen Mursi'ye daha kendi kabinesini dahi tam manasıyla kuramadan hemen hemen bir yıl geçmemişti ki burada bir askeri darbenin yapılmış olmasını demokrasiye inanmış bir insan olarak benim kabul etmem mümkün değildir. Ve biz 2012'deki yine İsrail-Filistin arasındaki barış görüşmelerinde biz devredeydik. Hatta biz orada şunu söyledik. Bizim derdimiz üzümü yemektir. Buradaki arabulucu rolünü Mısır oynasın biz üzerimize düşen görev bize neyse biz o görevi yerine getirelim. Şu anda da Mısır bu işi çözebiliyorsa Mısır bu işi çözsün, biz takdir ederiz. Ama burada böyle bir sürecin içerisinde çok farklı bir rolü oynamak altyapılarda olabilir ama kişisel olarak ben kendi değerlerimle, ilkelerimle de ters düşmek istemem.' 'O seçim güdümlü bir seçimdir' Mısır'da Sisi'nin yüzde 95'ten daha fazla bir oy oranı ile Cumhurbaşkanı seçildiğinin hatırlatılması üzerine ise Erdoğan, 'Şimdi bir defa, orada bir seçim olmadı. O seçim güdümlü bir seçimdir' dedi. Mısır'da seçimle gelmiş bir cumhurbaşkanının hapse atıldığını anımsatan Erdoğan, şöyle konuştu: 'Daha bir yıl içerisinde. Ona bir defa her şeyden önce saygı duyulmamış o darbeyle gönderilmiştir. Darbeyle gönderildikten sonra gelen bu yönetim bir defa demokratça isteyenler seçime girememiştir. Ya kimi istiyorsak onlar seçime girebilir denmiştir. Dolayısıyla orada şu anda hükümet kurma noktasında veya aday olma noktasında birçok parti seçime girememiştir. Bakın şu anda 2012'de Refah Sınır Kapısı ne durumdaydı şu anda Refah Sınır Kapısı ne durumda? Sormazlar mı; Refah Sınır Kapısı niye açılmadı, niye insani yardımlar girmedi diye sorulmaz mı? Bakın yakın siyasi tarihte bir günde 5 bin, 6 bin insanın öldürüldüğü başka bir ülke yoktur. Ama Mısır'da bir günde 5 bin, 6 bin insan öldürüldü. Bu yakın siyasi tarihte yok. Biz böyle bir darbe hareketini nasıl tasvip edebiliriz, nasıl buna evet diyebiliriz. Her şeyden önce ben insanım, her şeyden önce ben bir siyasetçiyim, her şeyden önce ben bir babayım. Dolayısıyla evlatlarım var, sorumlusu olduğum bir topluluk var. Bu toplulukta bizler barış için nasıl bir mücadele veriyorsak aynı mücadeleyi bizim uluslararası camiada da vermemiz gerekir. Mısır gibi, Müslüman kardeşlerimizin yaşamış olduğu bir topluluk içerisinde de bizim bunların olmasını tasvip etmemiz mümkün değil. Kaldı ki oradaki Hristiyanlar Mısır'ın vatandaşları olarak onlar da burada çok mağdur oldular. Kiliseler yakıldı, camiler yakıldı bütün bunlar oldu. Bunların olmasını kabul etmemiz asla mümkün değil.' Suriye'deki iç savaş Suriye'deki iç savaş hatırlatılarak, 'Bugün Türkiye'de dört sene önce gördüğümüz o isteği görmüyoruz. Suriye'de halk direnişi başladığında çok istekliydiniz. Şimdi ise bir durgunluk görüyoruz. Bunu nasıl değerlendirmeliyiz?' sorusu üzerine Erdoğan, gerek Türkiye-Suriye ilişkileri, gerekse Katar-Suriye ilişkilerinde aslında çok çok farklı bir geçmiş olduğunu vurguladı. Erdoğan, 'Bakın ben Sayın Temim'in babasının Suriye'de yerleri olduğunu biliyorum. Biz ailece Esed'le de görüşüyorduk. Aynı şekilde Temim'in babası Emir görüşüyordu ve üçlü olarak bizim bir araya geldiğimiz anlar oldu, zamanlar oldu ve Mısır'da hareketlenmeler başladığı zaman bir araya geldik, konuştuk' dedi. 'Suriye'de bakın bu gidişler iyi değil. Bir an önce gelin bazı adımlar atalım biz üzerimize ne düşüyorsa onu da yapalım ama Suriye'de artık şu baskıcı rejimi bir defa gevşetelim' dediklerini aktaran Erdoğan, Esed'in kendilerine verdiği sözlerin hiçbirini tutmadığını bildirdi. Erdoğan, şu değerlendirmeleri yaptı: 'O kadar samimiyken, o kadar ilişkilerimiz iyiyken bu ilişkilerin hepsi adeta kopma noktasına geldi. Hiç unutmuyorum bir gün üç saat baş başa görüşme yaptık. Suriye'de, Halep'te ve aynı şekilde daha sonra Dışişleri Bakanımı yani şimdi Davutoğlu'nu gönderdim altı saat baş başa görüşmeler yaptılar. Şu cenderelerden çıkalım ve Suriye bir kardeş kanının akıtıldığı iç savaşın olduğu bir ülke haline dönüşmesin diye. Ne yazık ki sözümüz geçmedi ve işte bugüne geldik. 4 yılın faturası çok ağır. 200 bini aşkın orada ölüm var ve şu anda bizdeki 1 milyon 250'nin dışında Lübnan'da, Ürdün'de olanları da kattığımız zaman içerideki aynı şekilde sığınmacıları da kattığımız zaman 6 milyona yakın insan göçebe halinde, böyle bir durum var. Bunu tabii tasvip etmek mümkün değil. Şu anda Suriye artık dünyada kabul edilen bir ülke olmaktan çıkmış vaziyette yani birkaç tane ülkenin dışında Suriye'ye olumlu bakan yok. Esed'e olumlu bakan yok. Esed şu anda acaba dünyanın hangi ülkesine gidebilir, böyle bir durumu var mı? Yok. Esed'in şu andaki tavrı, tarihin affetmeyeceği bir tavırdır. Tarih Esed'i hiç iyi yazmayacak. Hakkında 200-250 bin yani Baba Esed ne yazmışsa bu babasını da geçmiş vaziyette ve şu anda bütün tarih aynı şekilde Suriye'de çökmüş vaziyette.' Yeniden bir Suriye'yi inşa etmenin öyle zaten kolay bir iş olmadığını da vurgulayan Erdoğan, bunu Esed'in neyle yapacağını da merak ettiğini söyledi. Kendisinin üzüldüğü noktanın, insanların düştüğü durum olduğunu vurgulayan Erdoğan, yaptığı kamp gezilerine atıfta bulundu. Erdoğan, 'Bunları bir an önce temenni ediyorum ki yine Birleşmiş Milletler Genel Kurulu ve Birleşmiş Milletler Genel Konseyi'nin kararlı duruşuyla bir çözüme kavuşturmamız gerekir. Burada ABD'ye, Rusya'ya, İran'a bunun yanında Fransa, İngiltere, Almanya gibi ülkelere Çin gibi ülkelere çok önemli görev düşüyor. Biz zaten komşuyuz ve komşu bir ülke olarak da bizler burada atmamız gereken adımları atıyoruz ve atmaya da devam edeceğiz' dedi. 'Suriye topraklarında olası bir operasyon...' 'ABD'nin bugün konuşulan Suriye topraklarındaki olası bir operasyonu için sizinle de koordinasyonu gerektirir. Gelecekte Suriye'de herhangi bir operasyona katılabilir misiniz veya İncirlik Hava Üssü'nü mesela ABD savaş uçaklarının kalkması için kullandırır mısınız?' yönündeki bir soru üzerine Erdoğan, İncirlik Üssü'nün bu tür olaylardaki kullanma şartları ve esaslarının belli olduğunu bildirdi. Erdoğan, 'Ama Türkiye'nin kendi içinde bu konuyla ilgili yapabileceği işler tamamıyla böyle bir şeye karar verildiği anda bunlar tabii ki zaten görüşülen, oturulup konuşulan şeylerdir. Çünkü bunlar stratejik konular. Bu stratejik konular konuşulmaz, yapılır. Taktikler ona göre belirlenir, adımlar ona göre atılıyor' diye konuştu. Erdoğan, Suriye'deki gelişmeleri takip etmeye devam edeceklerini de bildirdi. 'Devleti yönetmek, futbol oynayıp gol atmaktan daha mı zevkli?' Erdoğan, futbola olan ilgisinin hatırlatılarak, 'Sizin açınızdan devleti yönetmek, futbol oynayıp gol atmaktan daha mı zevkli?' yönündeki bir soru üzerine herkesin kendine has özellikleri olduğunu belirtti. Genç yaşlarda futbol oynarken siyaset de yaptığını vurgulayan Erdoğan, şunları kaydetti: 'Tabii şimdi artık yaş ilerledikçe aynı güçte değilsiniz. Hele hele o gün bir de ramazan ayıydı. Ramazan ayı içerisinde o maçı oynadık ve o gün orada hakikaten güzel üç tane gol atmak bana da nasip oldu. Biliyorsunuz Katar'a gönderdiğim çok iyi bir teknik direktör var, başarılı. Geçen yıl düşme noktasında bir takımı düşmekten kurtardı üst seviyelere çıkardı. İnanıyorum ki Türk antrenörler Türk futbolcular da Katar'da kendilerini gösterecek. Ama benzer yanı da var. Futbol biliyorsunuz kolektif oynandığı sürece başarı getirir. Kondisyonu iyi olduğu zaman başarı getirir. Siyasette de takım oyunu çok önemlidir. Kolektif oyun çok önemlidir. Tabii bir de kondisyon çok çok önemlidir. Koştuğunuz sürece halkınızla bütünleştiğiniz sürece o kolektif yapıyı ortaya koyduğunuz sürece halk sizi hiçbir zaman yere indirmeyecektir.' Muhabir: Hüseyin Gazi Kaykı, Barış GündoğanAA
Snowden'dan Gezi'ye ve Sansür Karşıtlarına Dayanışma Mesajı
Amerikan Ulusal Güvenlik Teşkilatı’nın (NSA) dünya çapındaki dinleme-gözleme bilgilerini ifşa eden eski CIA analisti Edward Snowden, Gezi eylemcileri ve sansüre karşı mücadele edenlere destek mesajı yayınladı.Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı’nın davetiyle 2-5 Eylül arasında İstanbul’da yapılan Birleşmiş Milletler İnternet Yönetişimi Forumu’na alternatif olarak toplanan ‘bağımsız‘ ‘Internet Ungovernance Forum’a teknik aksaklık nedeniyle bağlanamayan Snowden yazılı bir açıklama yaptı.Son dakikada yaşanan bir sorun nedeniyle foruma bağlanamadığını söyleyip katılımcılardan özür dileyen Snowden, Türkiye’deki internet sansürüne dikkat çekerek, “Hükümetler kendi vatandaşlarına internet konusunda sansür uyguladıklarında, sadece insan haklarını ihmal etmiyor. Aynı zamanda diğer ülke hükümetlerinin Türkiye’deki iletişim ağlarına daha kolay ulaşmalarını sağlıyor” dedi.Snowden bu sayede ülkelerin bilgi ve belgelerinin daha kolay hedef haline geldiğini vurgulayarak, “İdeal dünyada hükümetlerin, vatandaşların ifade özgürlüğü hakkına saygı duyması ve internet için hiçbir filtre kullanmaması beklenir. Ne yazık ki şu an o dünyada yaşamıyoruz” ifadelerini kullandı.Edward Snowden açıklamalarını “Gezi Parkı için mücadele edenler ve bugün Internet Ungovernance Forum’da yer alanlara desteklerinden ve dayanışma mesajlarından dolayı teşekkür ederim. Ben de sizi destekliyor ve size dayanışma mesajlarımı yolluyorum” sözleriyle bitirdi.ABD tarihindeki en büyük ‘sızıntıya‘ imza attığı belirtilen Snowden, NSA’in gizli belgelerini ve Pentagon evraklarını ifşa etmişti. Snowden, casusluk ve hırsızlıkla suçlanıyor.Eski CIA analistinin son sızdırdığı belgelerde, Türkiye’ye ilişkin önemli detaylar yer almış ve Der Spiegel dergisine haber olan bilgilere Türkiye’nin Alman ve İngiliz istihbaratları tarafından uzun süredir dinlendiği ortaya çıkmıştı.Öte yandan foruma Snowden’ın yerine Amerikalı diplomatların gizli yazışmalarını yayımlayan WikiLeaks sitesinin kurucusu Julian Assange telekonferansla bağlandı.Bianet’ten Elif Akgül’ün haberine göre Assange, “Türkiye’de hapis gazeteciler ve gazeteciliğin suç haline getirilmesi devam eden bir durum. Kürt hareketine ve Ermeni Soykırımı’na ilşikin sansür aynı zamanda gözetimle birlikte işliyor. Arkamda gördüğünüz belgede Danimarka eski Başbakanı Rasmussen, Obama ve Türkiye’nin yozlaşmış ilişkilerini görüyoruz. Bu belgeye göre Danimarka en geniş Kürtçe yayın yapan ROJ TV’nin faaliyetlerini durdurmak için ABD ve Türkiye ile işbirliği yapıyor” diye konuştu.Assange hala İngiltere’de siyasi sığınmacı olarak yer aldığı Ekvador Konsolosluğu’nda yaşıyor.Diken
Guardian: Türkiye'de Suriyeli Gelinlere Öfke Büyüyor
İngiliz Guardian gazetesi Türkiye'nin Suriye sınırındaki ilçelerde Suriyelilerle evliliğin 'hareketli' bir ticarete dönüştüğünü ancak bunun bölgede bazı sorunları da beraberinde getirdiğini yazdı.Guardian 'ın Türkiye muhabiri Constanze Letsch Hatay'ın Reyhanlı ilçesinden gönderdiği haberine, bir kuaförden izlenimleriyle başlamış.Kuaförün sahibi Hatice Utku Letsch'ye 'Evlenen Suriyeli bir gelin. Bugünlerde böyle çok müşterimiz var' diye konuşurken, dükkanda çalışanlardan biri öfkeli bir şekilde 'Eşlerimizi çalıyorlar' demiş.27 yaşındaki İdlibli gelinin adı Emine. 43 yaşındaki Türk eşi ile bir çöpçatan aracılığı ile tanışmış. Evleneceği kişi ile ilgili olarak 'İlk eşini boşadı ve yeniden evlenmek istiyor. Ankara'da bir evi var, orada çalışıyor. Bana bakacak. Zira Suriye'deki ailemin ise hiçbir şeyi kalmadı' demiş Emine. Eşinin Arapça öğreneceğini, mutlu olduğunu da eklemiş.Mesleği iş adamı olarak açıklanan damat, kendisini Suriyeli müstakbel eşi ile tanıştıran kişiye 3 bin lira ödeyecek, 5 bin lira tutarındaki diğer masrafları da üstlenecek.Kilis'te bir tıp merkezindeki çalışan Doktor Muhammed Asaf, 2012'de bölgeye gelmesinden bu yana yaklaşık 4 bin Suriyeli kadının Türklerle evlendiğini söyemiş Guardian muhabirine...Ancak kadın örgütleri kaygılı.Guardian'ın haberinde, Gaziantep'ten bir aktivistin şu sözleri yer alıyor:'Çok sayıda (Suriyeli) kadın bu evlilikleri çaresizlikten kabul ediyor. Düşündükleri tek şey ailelerini nasıl besleyecekleri. Söz konusu düzenlemeler bunun tek yolu gibi görünüyor. Erkekler de bu durumu suistimal ediyor.'Türk kadınları da kendilerini çaresiz ve endişeli hissediyor. Zira aileleri parçalanıyor. Yani sınırın her iki tarafında da, kurban kadınlar oluyor.'Resmi verilere göre Türkiye'deki Suriyelilerin sayısı 1 milyona yakın. Bu sayının yıl sonuna dek 1,4 milyonu bulması bekleniyor. Birleşmiş Milletler (BM) verilerine göre, Türkiye'deki Suriyeli sığınmacıların yüzde 75'ini kadınlar ve çocuklar oluşturuyor.İnsan hakları örgütleri Suriyeli kadın sığınmacıların çoğunun tecavüze ya da cinsel tacize maruz kaldıklarına dikkat çekiyor.Birçok Suriyeli sığınmacı gibi Emine de Türkiye'ye yasadışı yollardan gelmiş. Geçerli bir pasaportu yok. Bu nedenle evliliğini kaydettirmesi de mümkün değil. İmam nikahı ile evlenecek, hiçbir hakkı olmayacak.Guardian muhabirine konuşan Kemal Dilsiz adlı bir kişi 60 kadar Suriyeli kadının Türklerin evlenmesini sağladığını söylemiş. 'Türkiye'nin her yerinden erkekler beni arıyorlar, Suriyeli bir eş istiyorlar. Suriyeli kadınların daha sadık olduklarını, fazla konuşmadıklarını söylüyorlar' diye de eklemiş.Kemal Dilsiz'e göre, Suriyeli bir kadınla evlenmenin toplam maliyeti yaklaşık 10 bin lira.Guardian'daki haberde ise 23 yaşındaki kızının bir Türk erkeğinin ikinci eşi olmayı kabul etmesinden bahseden bir Suriyeli annenin ve yine ikinci bir eş olmayı kabul eden hamile başka bir Suriyeli kadının görüşlerine de yer verilmiş.Haber şu satırlarla sürüyor:'Kızgınlık artıyor. Sınırdaki illerde ve ilçelerde kadınlar, Suriyelileri kocalarının aklını çelmekle suçluyor. Eşlerini kendilerini düzenli şekilde Suriyeli bir kadınla evlenmekle tehdit ettiklerini söylüyorlar'Haberinde bazı kişilerin adlarını değiştirdiğini belirten Guardian muhabiri Constanze Letsch, son satırlarında ise Gaziantep'ten bir kadın hakları aktivistinin görüşlerine yer vermiş:'Kadınlar endişeli. Kocalarını kaybetme korkusu onlar üzerinde sürekli baskı yaratıyor. Maruz kaldıkları şiddet, tehditler, psikolojik baskı ve eşlerinin tacizleri arttı. Akıl hastalarının, özellikle de depresyona girenlerin sayısında artış gözlemledik. Ancak yetkililer bu konuya duyarlı yaklaşmıyor.'Biz evleri ziyaret ediyoruz. Türk ve Suriyeli kadınlardan sorunun kökenini anlamalarını istiyoruz. Erkeklerin bu fırsatçılığı ile mücadele edebilmek için, sınırın her iki tarafındaki kadınlar birlikte hareket etmeli.'BBC Türkçe
"Şaka Yapmıyorum, Milliyetçi Hareket Henüz Son Sözünü Söylemedi"
MHP lideri çözüm süreci konusunda, 'İhanet süreci amacına ulaşırsa Türkiye çözülür' dediMHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli , çözüm sürecine ilişkin, “Allah muhafaza, ihanet süreci amacına ulaşırsa Türkiye çözülür. Yeni Anayasa ısrarındaki maksatlardan birisi Erdoğan'ın Başkanlık hedefi ise diğeri özerkliğin inşasıdır. Davutoğlu, buna memur edilmiştir. Ancak Milliyetçi Hareket bu oldu-bittilere müsaade etmez. Bizim bölünecek vatanımız, peşkeş çekilecek toprağımız, kaybedecek insanımız, heba ve israf edecek kardeşliğimiz yoktur. Bunu herkes bilsin. Milliyetçi Hareket henüz son sözünü söylemedi derken, şaka yapmadım” dedi.Ortadoğu gazetesinden Orhan Karataş ’ın sorularını yanıtlayan Bahçeli çözüm süreci ve IŞİD hakkındaki görüşlerini aktardı. Ortadoğu’da Karataş’ın “Sözde hedef IŞİD, gizli hedef Türkiye'dir” başlığıyla yayımlanan (14 Eylül 2014) röportaj şöyle:Geçen yıl, 'PKK sınır dışına çıkacak' diyenler, Türk askerinin teröristleri görmeyeceğini, sırtını döneceklerini söylemiyorlar mıydı? TSK'nın, PKK'ya refakat etmesi için birileri el altından tezgah kurmuyor muydu? TSK, Peygamber ocağıdır, ihanete prim vermesin. Omuzları yıldızdan görülmeyen zevat şehitlerin kemiklerini sızlatmasın. Özel görevliler Anayasa gereği Başkomutanlık yapana sevimlilik yarışına girmesin, fazla da güvenmesin.Allah muhafaza, ihanet süreci amacına ulaşırsa Türkiye çözülür. Yeni Anayasa ısrarındaki maksatlardan birisi Erdoğan'ın Başkanlık hedefi ise diğeri özerkliğin inşasıdır. Davutoğlu, buna memur edilmiştir. Ancak Milliyetçi Hareket bu oldu-bittilere müsaade etmez. Bizim bölünecek vatanımız, peşkeş çekilecek toprağımız, kaybedecek insanımız, heba ve israf edecek kardeşliğimiz yoktur. Bunu herkes bilsin. Milliyetçi Hareket henüz son sözünü söylemedi derken, şaka yapmadım.Erdoğan'ın Türkiye'ye 10 günde 1,5 milyar liralık bir ek külfet getirdiğini söyleyebiliriz. Biz 'Erdoğan'dan Cumhurbaşkanı olmaz' derken ne kadar haklı olduğumuz, zannediyorum şu kısa zaman zarfında daha iyi anlaşılmıştır. Şikâyeti biriken, üst üste yığılan toplumsal dip dalgası haksızlıklar, adaletsizlikler ve ahlaksızlar karşısında sesini mutlaka duyuracaktır. Erdoğan hiç düşündü mü acaba; insan sefalet içinde bahtiyar, refah içinde bedbaht olur mu? Anadolu'da derler ya; 'yakasız gömleğe sarılırsın bir gün, iğneden ipliğe sorulursun bir gün.'NATO, IŞİD'e karşı bu kadar hassas da, niçin PKK'ya karşı pasiftir? IŞİD için toplanan NATO, bir kere olsun PKK karşısında Türkiye'nin arkasında yer aldı mı? Bu nasıl bir müttefikliktir? IŞİD, Barzani'ye gerekli olan sözde kurtuluş ve bağımsızlık mücadelesi için bir bahane mi? Küresel komplo, NATO üzerinden bunu mu sağlamaya çalışıyor? Bugün peşmergeye verilen silahların yarın PKK'ya gitmeyeceğini kimse söyleyemez. Çevremizde olanlar aynı zamanda PKK'ya silah verme kurnazlığını da içeriğinde barındırıyor.Oyun büyüktür. Tuzak vahşidir. Aktörler çok fazladır. Uyarıyorum, IŞİD'le meşrulaşma koridoruna giren peşmerge ve PKK'ya altın tepsi içinde devlet olma imkanı sunmak için el altından yoğun mesai harcanmaktadır. Bu işin içinde İsrail vardır, ABD vardır, AB ülkeleri vardır. İran ve diğer bölgesel ülkelerin konumu ise şartlara göre olgunlaşacaktır. Ama bize göre açık ve sözde hedef IŞİD; gizli ve örtülü hedef Türkiye'dir.Pışpışlanan, sırtı sıvazlanan Erdoğan, NATO'nun telkinlerine karşı cemaati koz ve pazarlık konusu olarak kullanmıştır. Bu çok yanlış ve sakat bir tutumdur. Deyim yerindeyse, Erdoğan; 'ABD'ye verin Gülen'i, kullanın Türkiye'yi' demiştir. Obama'yla soğuk ilişkileri düzelten veya düzelttiğini sanan Erdoğan; ABD'nin çıkarları gereğince sıcak yaklaşımını abartmış ve bir kez daha çuvallamıştır.Genelkurmay Başkanı süreçten haberim yok diyor. 'Kırmızı çizgilerimiz aşılırsa gereğini yaparız' mesajı veriyor. Samimi mi sizce?Eğer Genelkurmay Başkanı bilmiyorsa felakettir, biliyor da zamana oynuyor, alt kadrolarının gazını alıyorsa daha büyük bir sorundur.Arınç diyor ki, 'MGK'da her şey konuşuldu, Özel Paşa'nın bilmemesi imkansız.' Atalay diyor ki, 'Henüz yol haritası hazırlanmadı, tamamlanınca herkes bilgilendirilecek.' Erdoğan diyor ki, 'Keşke bize söyleseydi.' Tam bir keşmekeşlik hakim. Geçen yıl, 'PKK sınır dışına çıkacak' diyenler, Türk askerinin teröristleri görmeyeceğini, sırtını döneceklerini söylemiyorlar mıydı? TSK'nın, PKK'ya refakat etmesi için birileri el altından tezgah kurmuyor muydu?TSK, Peygamber ocağıdır, ihanete prim vermesin. Omuzları yıldızdan görülmeyen zevat şehitlerin kemiklerini sızlatmasın. Özel görevliler Anayasa gereği Başkomutanlık yapana sevimlilik yarışına girmesin, fazla da güvenmesin.Süreç nereye gider? Türkiye'nin geleceğini nasıl görüyorsunuz?Allah muhafaza, ihanet süreci amacına ulaşırsa Türkiye çözülür.Eve, siyasete ve hayata dönüş parolasıyla PKK'ya af gelir, İmralı canisi dışarı çıkar.Türkiye'yi mevcut haliyle bir bütün içinde tutmak imkansızlaşır. Etnik dağılma devasa sorunlara, kayıp ve parçalanmaya ortam açar.Üniter yapı gevşer ve hatta ortadan kalkar. Yeni Anayasa ısrarındaki maksatlardan birisi Erdoğan'ın Başkanlık hedefi ise diğeri özerkliğin inşasıdır. Davutoğlu buna memur edilmiştir.Ancak Milliyetçi Hareket bu oldu-bittilere müsaade etmez. Dev gibi, dağ gibi bölünmenin karşısında Ötüken ruhuyla, Söğüt azmiyle, başkent Ankara şuuruyla dikilir.Bizim bölünecek vatanımız, peşkeş çekilecek toprağımız, kaybedecek insanımız, heba ve israf edecek kardeşliğimiz yoktur. Bunu herkes bilsin.Gün gelecek, bu devrin karanlık niyetlileri inanın bana köşe-bucak kaçacak ve yaptıklarının bedelini çok ağır ödemek durumuna kalacaklardır.Mustafa Kemal, 'Ben Erzurum'dan İzmir'e sağ elimde tabanca, sol elimde sehpa öyle geldim' diyerek bir mücadele kararlılığı sergilemişti.'Milliyetçi Hareket henüz son sözünü söylemedi' derken, şaka yapmadım.Recep Tayyip Erdoğan Çankaya'ya çıktı. Ne diyorsunuz?Yanlışınız var, Çankaya'ya çıkmadı, yeni yapılan Ak Saray'a çıktı. Erdoğan eski alışkanlıklarından kurtulamıyor. Kurtulmaya da niyetli görülmüyor.Şu işe bakınız ki, AOÇ'de kaçak ve hukuksuz sözde saraylar yaptırıyor. Çankaya'yı küçümsüyor. Buna da 'teamül değişikliği' diyor. Bunun adına teamül değil korsanlık denir.Cumhurbaşkanı Erdoğan'a özel olarak yapılan ve 150 dönüme kurulu bulunan ve adına da 'Ak Saray' denilen yeni hanedan binası için bugüne kadar 900 milyon lira harcama yapıldığı söyleniyor. Bu rakamın son zamanlarda 1,1 milyar liraya çıktığı konuşuluyor.Şimdi de Erdoğan ve ailesi için 3 katlı rezidans yapılıyormuş. Keyfe bakar mısınız?Bu yeni binanın duvar ve tavanlarının Osmanlı ve Selçuklu motifleriyle süslendiği ifade ediliyor. Yani binaya tarihi bir kılıf giydiriliyor. Yazıktır bu millete, yazıktır betonlara gömülen yetim hakkına?Erdoğan, daha önceden siparişini verdiği geniş gövdeli, uzun menzilli uçağıyla uçmaya başladı. Bu uçağın 120 milyon dolara alındığı da medyaya yansımış durumda.Cumhurbaşkanlığı için yapılan diğer masraf kalemlerini de kabaca hesaba kattığımızda Erdoğan'ın Türkiye'ye 10 günde 1,5 milyar liralık bir ek külfet getirdiğini söyleyebiliriz. Bu rakamın fazlası vardır, eksiği yoktur.Bu nasıl bir iştir? Şimdi bunu görmezden mi gelelim? Erdoğan milletin kesesinden geçiniyor. Hazine'yi emiyor, yutuyor. Bu kadar işsizimiz, yoksulumuz, dar gelirlimiz varken, bu kadar garibanımız, evsizimiz ortadayken bu olanlar hak mıdır, helal midir?Allah için milletim bunları fark etsin.Cumhurbaşkanı Türkiye'yi tapulu malı gibi görüyor. Her şeyi kendisine reva kabul ediyor.Yarı aç, yarı tok gezen emeklilerimiz; siftah yapamayan esnafımız, ümitleri tarlasında kalan çiftçilerimiz, sofrası kuruyan asgari ücretlilerimiz, ayın başını getiremeyen memurlarımız, ölüm pahasına çalışan işçilerimiz herhalde Erdoğan'ın lüks düşkünlüğüne itiraz edeceklerdir.Cumhurbaşkanı yanlış yoldadır. Biz Erdoğan'dan Cumhurbaşkanı olmaz derken ne kadar haklı olduğumuz, zannediyorum şu kısa zaman zarfında daha iyi anlaşılmıştır.Şikâyeti biriken, üst üste yığılan toplumsal dip dalgası haksızlıklar, adaletsizlikler ve ahlaksızlar karşısında sesini mutlaka duyuracaktır.Erdoğan hiç düşündü mü acaba; insan sefalet içinde bahtiyar, refah içinde bedbaht olur mu?Anadolu'da derler ya; 'Yakasız gömleğe sarılırsın bir gün, iğneden ipliğe sorulursun bir gün.'Galler'deki NATO Zirvesi'nin kamuoyuna yansıyan sonuçları hakkında yorumunuzu alabilir miyim?NATO Zirvesi'ne Ukrayna ve IŞİD'le ilgili gelişmelerin damga vurduğu anlaşılıyor. NATO, özellikle IŞİD'e karşı 10 ülkenin katılımıyla çekirdek koalisyon kurmanın peşinde. Tabii bu gönüllü bir oluşum. Çünkü NATO'nun kararları oy birliği ile alınır. Böyle bir mutabakatın olduğu da tam belli değil. Türkiye'nin ne yapacağı, hangi sözlerin verilip karşılığında nelerin alındığı henüz açıklığa kavuşmadı. Ya da biz bilmiyoruz.ABD, Ortadoğu'da AKP'den marjinal doyum noktasına kadar istifade etmek istiyor, çekim alanında tutmayı amaçlıyor. Kaldı ki bunu da düne kadar iyi yaptı. AKP, BOP kanalı, medeniyetler ittifakı ve dinler arası diyalog derken Batı'nın girdabında eridi gitti.NATO, IŞİD'e karşı bu kadar hassas da, niçin PKK'ya karşı pasiftir? Doğrudur, IŞİD bölgedeki devletleri, insanları ve inanç gruplarını tehdit etmektedir. Süratle önlem almak zorunludur. Ama aynı şey PKK için de geçerlidir. IŞİD için toplanan NATO, bir kere olsun PKK karşısında Türkiye'nin arkasında yer aldı mı? Bu nasıl bir müttefikliktir?Türkiye'nin etrafındaki gelişmeleri edilgen ve pasif şekilde izleme şansı kalmadı. NATO şemsiyesi altında bölgede operasyon yapmak veya çekirdek koalisyona katılmak sonuçları itibariyle iyi hesaplanmalı. Ortadoğu'daki her olayın, her anlaşmazlığın, her husumetin ülkemize jeopolitik yansımaları oluyor. Mezhep ve etnik çekişmeler az ya da çok bize sıçrıyor.IŞİD, aslında Türkiye'ye çevrilmiş bir namludur. Vatandaşlarımızdan bu örgüte katılımlar olduğunu değişik kaynaklardan okuyoruz. Irak'ta kurulan yeni hükümetin IŞİD'e karşı daha etkili mücadele vermesi gerektiğini düşünüyorum. Bununla birlikte uluslararası toplumun eğilim ve tercihi de bu yöndedir.Özellikle Sincar ve çevresinden binlerce Ezidi, kafileler halinde Türkiye'ye sığındı. Ağustos itibariyle ülkemize giriş yapan Suriyeli sığınmacı sayısı 1 milyon 370 bini buldu. Türkiye, bölgesel yangından anında etkileniyor. Coğrafyamızın avantajları olduğu gibi, dezavantajları da fazla. İbn-i Haldun asırlar önce boşuna söylemiş, coğrafya kaderdir.Mazlumlara sahip çıkmak, kucak açmak insanlık vazifesidir. Ne var ki gelenler Türkiye'nin sosyal, kültürel ve ekonomik dokusuna zarar veriyorsa buna da izin vermemek asıldır. Ezidiler insandır, Hıristiyan inancına sahip olanlar insandır. Zorda kalanlara sırt dönmek bizim kültürümüzde yoktur.Şunu da önemle ifade edeyim, gözyaşı döken, canı alınan, yerinden-yurdundan edilen Türkmen kardeşlerimize gösterilmeyen yakınlığın, değişik inanç gruplarına aşırı şekilde lütfedilmesi hayret edilecek bir çifte standarttır.Bildiğiniz gibi Ortadoğu'da kan gövdeyi götürmektedir. AB, bölgeyi IŞİD'e karşı silahlandırmak için Fransa'yı görevlendirdi. Almanya ve diğer bazı ülkeler de ABD'yle danışıklı dövüş halinde peşmergeyi silahlandırıyor. IŞİD, bölgesel dinamikleri alt-üst etti. Düşününüz ki, bir terör örgütü NATO gibi bir teşkilatın gündeminde ilk sıralara çıkabiliyor.Fakat IŞİD militan takviyesini çoğunlukla Batı ülkelerinden sağlıyor.Türkiye de teröristlerin bir geçiş güzergahına döndü.AKP düne kadar radikal grupların hareketliliğine göz yumuyordu. Ancak zor oyunu bozdu. NATO, artık IŞİD'i hedef yapmış durumda.IŞİD'i besleyip büyüten küresel güç merkezleridir. Önce bunu görmemiz gerekiyor. Bu terör örgütü bir kurgudur, bir maşadır. Kimlerin kullanım ve emrine kiralandığı da açıktır.IŞİD terörü, kafa kesiyor, çarmığa geriyor, kitlesel infazlarla korku salıyor. Suriye'den Irak'a kadar terörle, klasik savaş taktikleriyle, devletleşme ve halifelik kurma hevesiyle bölgeyi karanlığa mahkûm ediyor.Türkiye'nin IŞİD'e karşı oluşturulacak koalisyona gönülsüz yaklaştığı basına sızan haberlerden görülüyor.Üç aya yaklaşan bir süredir 49 vatandaşımız IŞİD'in elindedir. Bu, hükümet için yüz karası bir ayıptır. AKP, IŞİD'e yakayı kaptırmış, eski ilişkilerinin diyetini ödemektedir.Anlayamadığım bir şey var: Bilhassa Irak, Suriye, ABD ve peşmerge IŞİD'i bombalıyor ve bu terör örgütüne karşı mücadele veriyorlar. Bu örgüt nasıl bir güce sahiptir ki, kimse başa çıkamıyor?NATO'nun devreye girmesi, Türkiye'yi de planlanan güce dahil etme niyeti ister istemez aklımıza başka ihtimalleri getiriyor.Acaba diyorum, Kürdistan'ın pilot uygulaması olan peşmerge yönetimi tam olarak mücadeleyle, rüştünü ispatlayarak Irak'tan koparılmak mı isteniyor?IŞİD, Barzani'ye gerekli olan sözde kurtuluş ve bağımsızlık mücadelesi için bir bahane mi? Küresel komplo, NATO üzerinden bunu mu sağlamaya çalışıyor?Bugün peşmergeye verilen silahların yarın PKK'ya gitmeyeceğini kimse söyleyemez. Çevremizde olanlar aynı zamanda PKK'ya silah verme kurnazlığını da içeriğinde barındırıyor.Bana göre IŞİD'in sahipleri, terör baronları dört parçalı Kürdistan haritası için yol ve alan açıyor. Bu, sürekli konuşulan ve gündemde tutulan yüz yıllık haritaların yeni baştan tanzim teşebbüsüdür.Gelişmeler, mücadelenin sadece IŞİD terörüyle değil, Ortadoğu'nun tümüyle yapıldığı ve yapılacağı izlenimi veriyor.AKP, PKK'nın silahlara veda edeceğini söylerken, teröristlere dört bir yandan silah yağmasının da önünü açıyor. Baksanıza, HDP Eşbaşkanı yüzsüzce Türkiye'nin PKK'ya silah yardımı yapmasını öneriyor. Garip ve kuşku verici birçok gelişme hem içimizde hem de dışımızda cereyan ediyor.Biz bunları dikkatle izliyoruz.PKK'nın Ezidiler'in ve Hıristiyan unsurların yanında yer aldığı iddiaları da siyasi bir tasarım ve Batı kamuoyunun gözünü boyamak için projelendirilmiş bir kurgudur.Oyun büyüktür. Tuzak vahşidir. Aktörler çok fazladır.Uyarıyorum, IŞİD'le meşrulaşma koridoruna giren peşmerge ve PKK'ya altın tepsi içinde devlet olma imkanı sunmak için el altından yoğun mesai harcanmaktadır.Bu işin içinde İsrail vardır, ABD vardır, AB ülkeleri vardır.İran ve diğer bölgesel ülkelerin konumu ise şartlara göre olgunlaşacaktır.Ama bize göre açık ve sözde hedef IŞİD; gizli ve örtülü hedef Türkiye'dir.NATO Zirvesi'nde Erdoğan'la Obama'nın görüştükleri biliniyor. Bu görüşmede Pensilvanya'da ikamet eden Fethullah Gülen'in iadesi birinci gündem maddesini oluşturmuş. Sizin düşüncelerinizi alabilir miyim?Cumhurbaşkanı ve yandaş medya Obama'yla yapılan görüşmeyi çok parlattı. Görüşme süresi bile bizzat Erdoğan tarafından gururla açıklandı. Pışpışlanan, sırtı sıvazlanan Erdoğan, NATO'nun telkinlerine karşı cemaati koz ve pazarlık konusu olarak kullanmıştır. Bu çok yanlış ve sakat bir tutumdur.Deyim yerindeyse, Erdoğan; ABD'ye 'Verin Gülen'i, kullanın Türkiye'yi' demiştir.Obama'yla soğuk ilişkileri düzelten veya düzelttiğini sanan Erdoğan; ABD'nin çıkarları gereğince sıcak yaklaşımını abartmış ve bir kez daha çuvallamıştır.Erdoğan, Obama'yla son bir yılı aşan sıkıntılı ilişkilerin seyrini yakın diyaloğa bırakmasını 'dün dünle gitti cancazım, şimdi yeni bir şey söylemek lazım' sözüyle müjdelemiş ve Hz. Mevlana'nın ruhunu sızlatmıştır.31 Mart 2011 tarihinde yazılı bir basın açıklaması yapmış ve bazı dava süreçlerinde Sayın Gülen cemaati etrafında süren tartışmalara değinmiştim.O tarihlerde bazı uygulamaların kasıtlı ve bilinçli şekilde bir merkezden yönetildiği, Fethullah Gülen Hoca ve cemaatinin bunların arkasında olduğu düşüncesinin yaygınlaştığını vurgulamıştım.Ve devamla bu gelişmelerin Fethullah Gülen Hocaefendi'yi ve Cemaati'ni zan ve töhmet altında bıraktığını ifade etmiştim.Süregelen olaylarda Fethullah Gülen cemaatinin rolü olduğu kanaatinin giderek kök salması karşısında bazı değerlendirmelerde bulunmuştum.Ve demiştim ki, 'Eğer bu iddialarda bir hakikat payı varsa, bu durumda şu iki husus akla gelmektedir:Fethullah Gülen Hocaefendi yurtdışındadır. Türkiye'deki cemaatin bu konuda bir dahli varsa, Hocaefendi'nin cemaat üzerinde tam olarak etki ve kontrol icra edemediği, bilgisi ve iradesi dışında bazı unsurların bu işlere karışmış olacağı bir ihtimal olarak karşımızdadır.Diğer akla gelen husus ise Türkiye'deki cemaatin başka odaklar tarafından yönlendiriliyor olabileceğidir.Her iki ihtimal de çok vahimdir.Bu durum karşısında Türkiye'nin geleceği bakımından ve Fethullah Gülen Hocaefendi ve cemaatinin zan altında kalmaması ve yıpranmaması düşüncesiyle Hocaefendi'nin bu konuda sessiz kalmayarak insiyatif almasının ve net ve kararlı bir tavır koymasının gerekli olacağı düşünülmektedir.Hocaefendi ve cemaatinin kendilerini ilgilendiren ve hedef alan konularda nasıl hareket edecekleri, neyi yapmayı uygun görecekleri tabiatıyla kendilerinin takdir edecekleri bir husustur.Bu konuda dışarıdan fikir ve telkine ihtiyaçları bulunmadığı gibi, bizim de resen kendilerine yol gösterme görevi üstlenme durumunda olmadığımız açıktır.Ancak, bu yöndeki kuşku, tereddüt ve endişelerin derinleşerek sürmesi, hem Türkiye'ye zarar verecek hem de Hocaefendi'yi ve Gülen cemaatini bir tartışma zeminine çekecektir.Bu durum karşısında, bu tespitlere ve görüşlere katılıyorlarsa, durum bütün unsurlarıyla aydınlanana kadar Hocaefendi'nin, Gülen cemaati mensuplarının bu konularla hiçbir şekilde ilgisi olmadığını göstermek bakımından cemaatin faaliyetlerini durdurduğunu veya askıya aldığını açıklamasının yerinde ve yararlı olabileceği akla gelmektedir.'Bu görüşlerimizden sonra çok ciddi eleştiriler yapıldı. Fakat bugün ne kadar haklı olduğumuz ve isabetli yorumlarda bulunduğumuz belli olmuştur.Bugün Sayın Gülen büyük bir suçlamayla karşı karşıyadır. Kendisi itibar suikastıyla yüz yüzedir. Biz 2011'de çok samimi bir teklifte bulunmuştuk. Ama sözlerimiz başka yerlere çekildi. Şayet düşüncelerimizin altında bit yeniği aranmamış olsaydı, belki de bugünkü olumsuzlukların hiçbirisi yaşanmayacaktı.Sayın Gülen'in sınır dışı, yani deport edilme ihtimali çok gerçekçi görünmüyor. Yine de Sayın Gülen'in Türkiye'ye gelip Erdoğan'la yüzleşmesi faydalı olacaktır. O zaman Erdoğan'ın tüm maskesi düşecek, foyası ortaya çıkacaktır.T24