onedio

Turgut Özal Haberleri

Turgut Özal ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. Turgut Özal ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

trend-arrow

Popüler İçerikler

"Fethullahçı Terör Örgütü" Davasında İddianame Kabul Edildi
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının, 'Fethullahçı Terör Örgütü' üyesi oldukları suçlamasıyla 7 kişi hakkında açtığı davanın iddianamesi kabul edildi.Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, kamuoyunda 'devleti itibarsızlaştırıp iş yapamaz hale getirmek' algısı oluşturmak amacıyla, Ankara Organize Suçlarla Mücadele Şubesine ait bir otomobil, çeşitli malzemeler, bilgi ve belgeleri suç örgütlerine aktardığı savunulan 4'ü polis 7 kişi hakkında dava açtı.Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Bürosunca hazırlanan iddianamede, 'Fethullahçı Terör Örgütü üyesi oldukları' vurgulanarak, 'mensup oldukları örgütün devlet içinden pasifize ve tasfiye edilmesini engellemek, devleti paralel yapının mensuplarına mahkum ve muhtaç göstermek, yeni atanan kadroların başarısız olduğunu ispatlamak, hükümetten intikam almak, yeni atanan kamu görevlilerinin suç örgütleri karşısında yeterli mücadele veremeyeceğini ortaya koymak' amacıyla atılı suçları işledikleri kaydedildi.Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesince kabul edilen iddianamede, sanıklar Seyyit Akşit, Cihan Tümbül, Durak Yiğit, Ömer Aydın, Kadir İnan, İbrahim Şimşek ve Nebil Ark olarak gösterildi. Sanıklardan Akşit, Tümbül, Aydın ve Şimşek'in emniyet mensubu oldukları, Yiğit'in geçen yıl emniyetten ihraç edildiği, Ark'ın Turgut Özal Üniversitesinde kulak burun boğaz uzmanı, İnan'ın ise suç örgütü lideri olduğu belirtildi.İddianamede, Ankara Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğüne ait sivil plakalı otomobilin 16 Temmuz 2014'te, müşteki polis memuru Bilal Okumuş'un Keçiören'deki evinin önünden saat 04.00 sıralarında çalındığı, otomobilde çelik yelek, çelik levhalar, polis yeleği, şapkası, biber gazı, araç içi kamera ve hafıza kartı, navigasyon cihazı gibi malzemeler bulunduğu, otomobilin aynı gün 10.20 sıralarında terk edilmiş vaziyette Altındağ'da ele geçirildiği belirtildi.İhbar telefonuAnkara Emniyet Müdürlüğünü 7 Ağustos'ta ankesörlü telefondan arayan ve kimliği belirlenemeyen kişinin, İskitler'de bir kahvehanede sanıklardan Akşit ve Tümbül ile Ali Dilekli'nin, yedek anahtarla çaldıkları otomobili Kadir İnan'a sattıklarını duyduğunu söylediğine yer verilen iddianamede, ihbar üzerine Tümbül, Dilekli ve Akşit'in gözaltına alındığı aktarıldı.Soruşturma sürecinde, Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünün, soruşturulan bazı organize suç örgütleriyle ilgili gizli belgelerinin, kuruma ait telsizlerin kodlarının, personel bilgilerinin, resmi ekip aracının çalınarak, kurum dışındaki suç örgütlerine 'siyasi gayeler elde etmek maksadıyla' verildiğinin anlaşıldığı kaydedildi.İddianamede, 'bu maksatlarla işlenen suçların sonuçlarının devletin düzeni, kamu güvenliği ve milli güvenlik yönünden değerlendirmeyi gerektirdiği'ne dikkat çekilerek, 'siyasi maksat güdülerek işlenen suçlar sebebiyle devletin zafiyet içerisinde bulunduğunun algılatılması için planlı ve organize şekilde suçların gerçekleştirildiği, örgütlü bir yapının suçtan sonraki davranışlarının da bu fiillerin terör saikiyle işlenmiş olduğunu gösterdiği' ifade edildi.Fethullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanmasıİddianamede, 'Suçun Paralel Devlet Yapılanması Terör Örgütü namına işlendiğine dair deliller ve tespitler' başlığı kullanıldı ve altında, 'sanık Akşit'in, emniyet ifadesi ve mahkeme sorgusunda, aracın terör amaçlı çalındığını ve suçların siyasi amaçlı işlendiğini ikrar ettiği' belirtildi.Akşit'in ev aramasında Fethullah Gülen'in iki CD'sinin bulunduğu bildirilen iddianamede, 'sanığın çalıştığı dönemde Emniyet Genel Müdürlüğünün bütün kritik görevlerinde örgüt üyelerinin görev yaptığı ve Akşit'in de bu yapıya üye olmadan teknik dinleme biriminde çalışamayacağı' vurgulandı.'Hükümetin, sonradan bir terör örgütlenmesi olduğu anlaşılan yapıya karşı harekete geçerek, tayin, yer değişikliği ve suça karışanlara karşı ihraç yoluna gittiğine ve idari tedbirler aldığına' dikkat çekilen iddianamede, 'paralel yapının kontrolündeki basın yayın kuruluşlarının olayla ilgili yanlı yayınlarla kamuoyu algısı oluşturmaya çalıştıkları' tespiti yapıldı.Sanıkların cep telefonu sinyal ve arama analizlerinin de beraber hareket ettiklerini gösterdiği kaydedilen iddianamede, Ankara Batı Cumhuriyet Savcılığında, soruşturma konusuna paralel bir soruşturmanın organize şekilde başlatıldığı, basın yayın aracılığı ile de 'Hizmet hareketine kumpas kuruluyor' propagandası yapıldığı ifade edildi.İddianamede, 'Bütün bu sonuçlara bakıldığında, bu iddianamede anlatılan suçların siyasi maksatlar hasıl etmek üzere terör amaçlı, örgütlü bir yapı tarafından işlenmiş planlı ve organize bir suçlar bütünü olduğu anlaşılmıştır' denildi.'Terör örgütünün varlığına ve amacına ilişkin somut deliller''Türkiye'de bir örgütün terör örgütü olup olmadığı konusunda değerlendirme yapmaya tek yetkili kurumun Emniyet Genel Müdürlüğü Terör Daire Başkanlığı olduğuna, başkanlığın 'Fethullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması' hakkındaki raporunda örgütün kuruluşu, amacı, stratejisi, yönetim modeli, hiyerarşik yapısı, paralel devlet kurma çabası, haberleşme ağı, arşivi, uyguladığı siyasi ve terör baskısı, medya ve psikolojik hareket araçları, eğitim alanı, mali yapısı, gelir kaynakları, ideolojisi, terörle ilgili bağlantıları hakkında ayrıntılı bilgiler verdiğine' işaret edilen iddianamede, 'Netice ve kanaat bölümünde; paralel devlet yapılanması olarak bilinen örgütlenmenin bir terör örgütü olduğunu, cebir ve şiddet faaliyeti dikkate alınarak terör örgütü olarak nitelendirilebileceğini bildirmiştir' değerlendirmesi yapıldı.İddianamede, şunlar kaydedildi:'Türkiye Cumhuriyeti devletine paralel bir 'Cemaat Devleti' oluşturulduğu ve devlet egemenliğini fiilen bu örgütün ele geçirmek için gizli faaliyet yürüttüğü iddiaları üzerine başlatılan soruşturmada; böyle bir terör örgütünün varlığına ve amacına ilişkin somut deliller elde edilmiştir. Anlatılan suçların uğruna işlendiği paralel devlet yapılanması olarak kamuoyunda bilinen, terör örgütü olarak değerlendirilen, dini bir cemaatin mensuplarını da aldatarak amacına göre kullanıp yöneten örgütle ilgili genel bir soruşturma yürütülmektedir. Bu terör örgütünün yapılanması, amacı, ideolojik yapısı, hiyerarşik düzeni, mali kaynakları, insan kaynakları ve işlediği suçlar ile ilgili teferruatlı değerlendirme soruşturmalar bitirilip sorumluları hakkında dava açıldığı zaman yapılacaktır.Fethullahçı Terör Örgütünün hükümeti devirmek üzere giriştiği organize, sistematik, dış destekli, yargı ve emniyet üzerinden yürütülen operasyonların hedefi olan Türkiye Cumhuriyetinin 61. Hükümeti, aldığı kararlarla örgütün etkinliğine yönelik devlet içindeki kadrolarını pasifize etmek üzere harekete geçtiği, önce İstanbul ve daha sonra da bütün ülke çapında paralel yapının kontrolündeki kadroları pasif görevlere çekerek tedbir aldığı, Ankara'da Emniyet Genel Müdürlüğü ve Ankara Emniyet Müdürlüğünden üst veya ast birçok emniyet mensubunun işlediği suç veya disiplinsizliği nedeniyle meslekten ihraç, başka ile tayin, açığa alma gibi idari tedbirlere başvurduğu, örgütün bütün ülke çapında emniyet içindeki kadrolarının etkinliğini kırmak üzere acil tedbirler aldığı, görevden alınan veya görev yeri değiştirilen emniyet mensuplarının yerine yeni atamalar yaptığı, şüphelilerin işte bu ortamda mensup oldukları örgütün devlet içinden pasifize ve tasfiye edilmesini engellemek, devleti paralel yapının mensuplarına mahkum ve muhtaç göstermek, yeni atanan kadroların başarısız olduğunu ispatlamak, bu işlemleri gerçekleştiren devlet görevlilerine ders vermek, hükümetten intikam almak, yeni atanan kamu görevlilerinin suç örgütleri karşısında yeterli mücadele veremeyeceğini ortaya koymak, devletin aciz ve zayıflığını ispat etmek üzere planlama yaparak harekete geçtikleri, şüpheli Nebil Ark'ın başkanlığında (ağabeyliğinde), Cihan Tümbül, Ömer Aydın, Durak Yiğit, Seyyit Akşit ve İbrahim Şimşek'in hiyerarşik ilişki içerisinde ve emir komuta zincirinde bir araya gelerek, devletin emniyet gücünü çökertmek üzere planlama yaptıkları, bu planlamaya uygun olarak önce Akşit'in kuruma ait belgeleri çalıp suç örgütlerine verdiği, bu yolla birçok soruşturmanın başarısız kalmasını sağladığı ve netice elde edilmesini engellediği, şüphelilerin planlamasına uygun olarak Akşit'in devlet malı telsizi çalarak suç örgütü liderine verdiği, telsiz kodlarını da temin ederek emniyetin konuşmalarını suç örgütlerinin dinlemesini sağladığı, bu yolla yakalanacak kişilerin yakalanmasının engellendiği, operasyonların sızdığı ve olay faillerinin yakalanamadığı, suç örgütlerinin operasyonlara karşı tedbirler geliştirdiği, şüphelilerin emniyeti başarısız göstermek için yine bir planlama daha yaparak emniyete ait resmi otoyu çalmayı kararlaştırdıkları ve bu planı icraya koyup uyguladıkları, bir ara patlayıcı madde bulup Ankara Organize Suçlarla Mücadele Şubesindeki bilgisayar server'larının patlatılmasını da düşündükleri fakat patlayıcı bulma işinin ihale edildiği Kadir İnan'ın bunu kabul etmemesi üzerine bu düşüncelerini gerçekleştiremedikleri anlaşılmıştır.'AA
Üniversite Taban Puanları ve Bölümleri
2013-2014 yılında YGS ve sonrasına LYS'ye giren adayların en çok ihtiyacı olan bilgileri bu sayfamızda değerli üniversite adaylarına aktarıyoruz. İncelemek istediğiniz üniversitenin bağlantısına tıklayarak sitemizdeki bağlantılı sayfaya geçiş yapabilirsiniz. Kaynak: Üniversite Taban Puanları ve Bölümleri Avrasya Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Atılım Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Atatürk Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Abdullah Gül Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Artvin Çoruh Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Ardahan Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Ankara Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Anadolu Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Amasya Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Aksaray Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Akdeniz Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Ahi Evran Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Afyon Kocatepe Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Adnan Menderes Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Adıyaman Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Acıbadem Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Bülent Ecevit Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Bursa Teknik Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Bursa Orhangazi Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Bozok Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Boğaziçi Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Bitlis Eren Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Bingöl Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Bilkent Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Bezm-i Alem Vakıf Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Bayburt Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Batman Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Başkent Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Bartın Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Balıkesir Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Bahçeşehir Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Cumhuriyet Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Celal Bayar Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Canik Başarı Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Çukurova Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Çankırı Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Çankaya Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Çağ Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Düzce Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Dumlupınar Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Dokuz Eylül Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Doğuş Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Dicle Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Erzincan Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Erciyes Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Ege Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Fırat Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Fatih Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Gümüşhane Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Giresun Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Gediz Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Gedik Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri GATA Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Gaziosmanpaşa Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Gazi Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Gaziantep Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Galatasaray Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Erzurum Teknik Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Hitit Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Hasan Kalyoncu (Gazikent) Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Harran Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Haliç Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Hakkari Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Hacettepe Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Işık Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Iğdır Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri İzmir Ekonomi Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri İzmir Üniversitesi 2014 Taban Puanları ve Bölümleri Yıldız Teknik Üniversitesi 2014 Taban Puanları ve Bölümleri İstanbul Ticaret Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Taban Puanları ve Bölümleri İstanbul Şehir Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri İstanbul Medipol Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri İstanbul Medeniyet Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri İstanbul Kültür Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri İstanbul Kavram MYO Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri İstanbul Gelişim Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri İstanbul Bilim Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri İstanbul Bilgi Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri İstanbul Aydın Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri İstanbul Arel Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri İstanbul Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri İnönü Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri KTO Karatay Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Koç Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Kocaeli Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Kilis 7 Aralık Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Kırklareli Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Kırıkkale Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Kastamonu Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Karamanoğlu Mehmet Bey Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri (KTÜ) Karadeniz Teknik Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Karabük Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Kafkas Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Kadir Has Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri KKTC Doğu Akdeniz Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Muş Alparslan Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Mustafa Kemal Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Sıtkı Koçman Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Mimar Sinan Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Mevlana Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Mersin Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Melikşah Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Marmara Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Artuklu Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Maltepe Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Nişantaşı Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Nuh Naci Yazgan Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Niğde Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Nevşehir Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Necmettin Erbakan Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Namık Kemal Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri ODTÜ Orta Doğu Teknik Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Özyeğin Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Piri Reis Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Pamukkale Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Süleyman Şah Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Süleyman Demirel Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Sinop Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Siirt Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Selçuk Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Sakarya Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Sabancı Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Şırnak Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Şifa Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Türk Hava Kurumu Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Turgut Özal Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Tunceli Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Trakya Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Toros Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri TED Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Uşak Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Uluslararası Saraybosna Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Uluslararası Balkan Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Uluslararası Antalya Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Uludağ Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Ufuk Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Üsküdar Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Yüzüncü Yıl Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Yeni Yüzyıl Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Yeditepe Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Yalova Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Manas Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Yakın Doğu Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Lefke Avrupa Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Girne Amerikan Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri Zirve Üniversitesi Taban Puanları ve Bölümleri
25 Soruda Cumhurbaşkanlığı Seçimi; Neden Tartışmalı, Nasıl Yapılacak?
Türkiye peş peşe yapılacak üç seçimlik marotunun birinci etabını 30 Mart'ta geride bıraktı. Marotunun ikinci etabında ağustos ayında Cumhurbaşkanlığı, üçüncü etabında da, Haziran 2015'te yapılacak milletvekilliği genel seçimleri var. 30 Mart yerel seçimlerinde AKP'nin oy dağılımını genel olarak koruması, belediye başkanlığını kaybettiği merkezlerde de belirli düzeyde oy çıkararak 'Türkiye partisi' olduğu iddiasını sürdürmesi Başbakan Tayyip Erdoğan 'ın, ilk defa halkoyuyla belirlenecek Cumhurbaşkanlığı'na aday olup olmayacağı sorularını tekrar gündeme getirdi. Cumhurbaşkanlığı seçiminin paramenter sisteme ilişkin tartışmalar ile hukuki ve siyasi boyutlarını soru ve cevaplarla irdelemeye çalışalım. SİSTEM TARTIŞMALARI 1- Cumhurbaşkanı ilk kez halk tarafından mı seçilecek? Hem evet, hem hayır. Hayır; zira 12 Eylül darbesini yapan Kenan Evren , parlamentodan değil, sandıktan çıkarak, daha doğru ifadeyle kendisini sandıktan çıkartarak Türkiye'nin 7. Cumhurbaşkanı oldu. 7 Kasım 1982'de halkoyuna sunulan 1982 Anayasası'na eklenen Geçici 1. maddeye, ' Anayasanın, halkoylaması sonucu, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası olarak kabul edildiğinin usulünce ilânı ile birlikte, halkoylaması tarihindeki Millî Güvenlik Konseyi Başkanı ve Devlet Başkanı (Kenan Evren), Cumhurbaşkanı sıfatını kazanarak, yedi yıllık bir dönem için, Anayasa ile Cumhurbaşkanına tanınan görevleri yerine getirir ve yetkileri kullanır' hükmü eklendi. Böylece bugünkü Anayasa ile birlikte Kenan Evren'in Cumhurbaşkanlığı da halka onaylatılmış oldu. Evet; Türkiye'de sadece Cumhurbaşkanı'nı seçmek için bir halkoylamasına gidilmedi. 1982'de yapılan, Anayasa için gidilen referandumun içine Kenan Evren'i 'plebisit' bile sayılamayacak bir usulle yerleştirmekti. Diğer yandan 1982 referandumu yasaklıydı, o kadar ki Anayasa'ya hayır oyunu simgeleyen mavi renklerin gazetelerde kullanılması bile fiilen yasaklanmıştı. 2- Ağustos ayında yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçiminin en önemli boyutu seçimi halkın yapacak olması mı? Evet. Cumhurbaşkanı için gerçek bir halk oylaması cumhuriyet tarihinde ilk kez yapılacak. Türkiye anayasalarının 'tepkisel' olma özelliği Cumhurbaşkanı'nın halk tarafından seçilmesine ilişkin anayasa değişikliğine de yansıdı. 3- Anayasaların tepkisel olma özelliği ne demek? Kendilerinden önceki dönemin sorunlarına odaklanan hükümlerle inşa edilmeleri demek. Örneğin 12 Eylül darbesini yapan generallerin son biçimini verdiği 1982 Anayasası, 1980 darbesi öncesindeki istikrarsız dönemin önemli nedenlerinden birini 'yürütme organının güçsüzlüğünde' görmüştü. Bu noktadan hareket edilince yürütme organını yer yer yasama organına rağmen güçlendiren, nihayet parlamenter sistemi zorlayan bir cumhurbaşkanı modeli Aayasa'ya yerleştirildi. 1982 Anayasası'nın diğer önemli tepkisel özelliği, 1980 öncesindeki sorunların önemli bir nedeni olarak özgürlükleri görmesi ve buradan hareketle devleti korumaya yönelirken temel hak ve özgürlükler alanını anabildiğine daraltması oldu. Böylece, defalarca değiştirilmesine rağmen Türkiye'nin ihtiyaçlarına çağdaş değerlere uydurulamayan bir anayasa ortaya çıktı. 4- Cumhurbaşkanını halkın seçmesine yönelik anayasa değişikliği neden 'tepkisel olma' özelliği taşıyor? TBMM Nisan 2007'de Türkiye'nin 11. Cumhurbaşkanı'nı seçmek üzere toplandığında askerde hareketlilik gözlendi. Sonunda AKP adayı Abdullah Gül 'ün seçilmesi kesin olan oylama turlarının ilkinin yapıldığı günün akşamı Geelkurmay Başkanlığı 'e-muhtıra' olarak bilinen 27 Nisan bildirisini yayımladı. Dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt , kendisinin kaleme aldığını duyurduğu bu bildireden yaklaşık iki hafta önce de 'sözde değil, özde Atatürkçü bir cumhurbaşkanı istediklerini, başkomutan olması nedeniyle Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin kendilerini ilgilendirdiğini' öne sürmüştü. Cumhurbaşkanlığı seçimi için parlamentoda ilk tur oylamanın yapıldığı 27 Nisan'da gece yarısına doğru yayımlanan bu bildiriyi, oylamanın CHP tarafından Anayasa Mahkemesi'ne götürülmesi izledi. CHP, eski Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu 'nun görüşü doğrultusunda Cumhurbaşkanı seçimi için yapılan ilk tur oylamada karar yeter sayısı olan üçte iki çoğunluğun (367) toplantı için de yeter sayı olması gerektiğini öne sürdü. Bir başka deyişle; TBMM Genel Kurulu'nun, Anayasa uyarınca birinci turda cumhurbaşkanını en az 367 milletvekilinin oyuyla seçebileceği, bu nedenle Genel Kurul'un toplanması için de en az 367 milletvekilinin hazır bulunması gerektiği öne sürüldü. CHP bu görüşten hareketle, birinci tur oylamanın yapıldığı Genel Kurul toplantısının, 367 milletvekili bulunmadan açıldığını öne sürerek, iptal edilmesini istedi. Anayasa Mahkemesi de '367 kararı' olarak bilinen kararıyla bu talebi kabul etti. 4- Anayasa Mahkemesi'nin kararı ne anlama geliyordu? Aslında bu durum, Cumhurbaşkanlığı seçim turlarının, muhalefet milletvekilleri Genel Kurul'a katılmadan başlayamayacağı anlamına geliyordu. Zira AKP'nin 367 milletvekili yoktu. Bu karar üzerine parlamentodan 22 Temmuz 2007 tarihi için erken seçim çıkartan AKP Hükümeti, 'madem cumhurbaşkanını parlamentoda seçtirmiyorsunuz, biz de halka gideriz' görüşünden hareketle Cumhurbaşkanı'nı halkın seçmesini öngören bir anayasa değişikliği yapmaya karar verdi ve Ekim 2007'de yapılan referandumla bu değişiklik Anayasa'ya girdi. 5- Anayasalar ve değişikliklerin tepkisel olmasının sakıncası var mı? Evet! Anayasalar, devletin temel yapısı ile hak ve özgürlükler düzenini belirleyen çerçeve metinler olarak çok değiştirilmesi öngörülmeyen 'ana' yasalardır. Bu nitelikleriyle geçmişe odaklanmaktan çok, ama geçmişin birikimiyle geleceğin ihtiyaçlarını öngören metinler olması beklenir. Nitekim aynı anayasa değişikliği referandumuyla milletvekili seçimlerinin süresi 5 yıldan 4 yıla çekildi, ancak aradan uzun bir süre geçmeden Başbakan Erdoğan 'Hata yaptık' dedi. 6- Cumhurbaşkanını halkın seçmesi neden tartışmalı? Bu değişiklik de askerin Cumhurbaşkanlığı seçimine müdahale girişimi ve Anayasa Mahkemesi'nin 367 kararına tepki olarak Anayasa'ya sokuldu. Böylece mevcut yetkileriyle zaten parlamanter sistemi alabildiğine zorlayan, tek başına yaptığı işlemlerde bile siyasal sorumluluğu bulunmayan Cumhurbaşkanı'nın konumu daha da güçlendirilmiş oldu. 1982 Anayasası'nda, yürütmeyi güçlendirme eğilimiyle ve o makama darbenin lideri Kenan Evren'in oturacağı da düşünülerek, parlamenter sistemin öngördüğü 'yetkisiz ve yetkisiz olduğu için sorumsuz cumhurbaşkanı' modeli zorlandı. Sonuçta ortaya 'yetkili, ama sorumsuz bir cumhurbaşkanı' modeli ortaya çıktı. Halkoyu ile seçilme bu çarpıklığı daha da artırmış bulunuyor. Anayasa'ya göre 'partiler üstü, tarafsız konumda' olması gereken cumhurbaşkanı partilerin yürüteceği seçim kampanyalarıyla seçilecek. 7- Parlamenter sistemde halkoyuyla seçilmiş bir cumhurbaşkanı ne gibi sorunlar çıkarabilir? 1982 Anayasası'ndaki yetkilerle ve halkoyuyla seçilmiş, siyasal sorumluluğu bulunmayan bir cumhurbaşkanı, siyasi sorumluluğu üstlenen hükümeti bazı noktalarda, atama, kararname ve yasama süreçlerinde kilitleyebilir. Aslında AKP, parlamentoda en az 367 kişinin katılacağı toplantıya imkân verecek bir uzlaşmanın sağlanamamasına tepki olarak cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi esasını getirdi. Ancak bu kez de halk tarafından seçilmiş cumhurbaşkanıyla ile yine halkoyuna dayanan başbakan arasında büyük uzlaşmazlıklar yaratabilecek melez bir sistem ortaya çıkmış oldu. Üstelik seçilme usulü nedeniyle cumhurbaşkanı iktidar partisinden (dolayısıyla başbakandan) çok daha yüksek bir halk desteğine sahip olabilecek. Zira cumhurbaşkanı ilk turda salt çoğunluğun, ikinci turda da kullanılan oyların çoğunluğunun oyuyla seçilebilecek. 50 milyon seçmen ve katılımın yüzde 80 (40 milyon) olduğu bir halkoylaması varsaydığımızda ilk turda seçilmiş bir cumhurbaşkanı 20 milyondan fazla seçmenin desteğini almış olacak. (İkinci turda olası ittifaklar bu sayıyı artırabilir). Örneğin AKP, 22 Temmuz 2007 seçimlerinde yaklaşık 16,5 milyon, seçmen sayısı ve katılım oranı örneğimize paralel olan 12 Haziran 2011 seçimlerinde 21 milyon 400 bin oy aldı. AKP'nin seçmen desteğinin Türkiye'deki ortalamanın çok üzerinde olduğu da düşünüldüğünde, genel olarak iktidar partilerinden daha fazla seçmen desteğine sahip, dolayısıyla hükümetlerle çekişme ihtimali yüksek bir cumhurbaşkanı modeli getirildiğini söyleyebiliriz. 8- Köşk-Hükümet çekişmesi dışında da pratik sorunları olan bir süreç karşısında mıyız? Evet. Sistemin temel sorunu cumhurbaşkanıyla hükümetin çekişme ihtimalinin yüksek olması. Ancak başka pratik sorunlar da var. Türkiye, Anayasa'daki 'sorumsuz' statüsü devam eden bir cumhurbaşkanını halkın seçeceği bir sürece giriyor. Cumhurbaşkanının sorumsuzluğu, yetkisizliğine dayanıyor. Dolayısıyla seçmene hitap eden icraat yapma yetkisi ve imkânı bulunmayan bir cumhurbaşkanı nasıl bir seçim kampanyası yürütecek, halktan ne vaat ederek oy isteyecek? Örneğin 'temel eğitimi şu kadar yıla çıkaracağım', 'emekli aylıklarını artıracağım', 'dış politikayı şu çizgiye getireceğim', 'yeni vergi düzeni kuracağım' gibi vaatlerde bulunamayacağına göre kampanya dönemi de bu 'melez sistem'e özgü olacak. Gerçekte, 'tarafsız Cumhurbaşkanlığı' için seçim kampanyalarını aday gösteren partiler yürütecek. 9- AKP bu süreci öngöremedi mi? Görememiş olamaz. Ancak AKP, özellikle Başbakan Tayyip Erdoğan, cumhurbaşkanını halka seçtirme planını, başkanlık sistemine geçiş projesinin bir aşaması olarak değerlendirdi. Ve bu 'melez sistem'in başkanlığa evrileceğini düşündü. TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı ve Anayasa Hukuku Profesörü AKP'li Burhan Kuzu da, tartışmalar sırasında bu planı telaffuz etmişti. Ancak AKP TBMM'de parlamenter sistemi başkanlık ya da yarı başkanlık sistemine çevirecek sandalyeye sahip olmadığı için daha önce parlamenter sistem içinde fazla güçlü bulduğu Cumhurbaşkanlığı'nın pozisyonununu daha da güçlendirmiş oldu. HUKUKİ SÜREÇ 10- Cumhurbaşkanı Gül'ün görev süresi ne zaman dolacak? Seçilmesini izleyen yedinci yılın sonunda. Bir başka deyişle, 28 Ağustos 2007'de 11. Cumhurbaşkanı olarak seçilen Abdullah Gül'ün görev süresi -tartışmalı olmakla birlikte- Anayasa uyarınca 28 Ağustos 2014'te bitecek. 11- Neden tartışmalı? Zira 2007'de referandumla yapılan değişikliğin sonucu olarak Anayasa'da 'Cumhurbaşkanı'nın görev süresi beş yıldır' hükmü var. Dolayısıyla Gül'ün süresinin de Anayasa'nın emredici hükmü doğrultusunda, yani 5. yılın sonunda bitmesi gerekirdi, görüşü ortaya atıldı. Bu tartışmanın sonunda, Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu'na 'geçici madde' eklendi ve 'Onbirinci Cumhurbaşkanının görev süresi yedi yıldır' dendi. Böylece 'Cumhurbaşkanının görev süresi beş yıldır' hükmü bulunan Anayasa'dan üstün bir yasa yaratılmış, 'Anayasa'nın üstünlüğü' ilkesi ihmal edilmiş oldu. 12- Eski anayasa hükmüne göre seçilmiş Cumhurbaşkanı'nın görev süresi de o hükme göre düzenlenemez mi? Evet, bu yönde de görüşler oldu. AKP ve hükümet sözcüleri de bu görüşü savundu. Ancak burada önemli bir çelişkiye düşüldü. Eski Anayasa hükmüne göre seçilmiş cumhurbaşkanının süresini, anayasa değişikliğiyle bu süreyi beş yıla indirmelerine rağmen, 'yedi yıl' olarak düzenlediler. Oysa aynı anayasa değişikliğiyle milletvekilliği süresi de beş yıldan dört yıla indirildi, ancak eski hükme göre seçilmiş milletvekilleri için 'süreleri beş yıldır' denmedi! 22 Temmuz 2007 seçimleri yapılırken o sıradaki Anayasa hükmüne göre 5 yıllığına seçilen milletvekillerinin süresi, Ekim 2007'deki Anayasa değişikliğiyle 4 yıla indirildi. Yani aynı referandumda yapılan iki anayasa değişikliği var ve 'cumhurbaşkanı için görev süresi eski anayasaya göre', milletvekilliği için 'görev süresi yeni anayasa değişikliğine göre' düzenlenmiş oldu! 13- Cumhurbaşkanı nasıl seçilecek? Anayasa ve Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu'na göre halkoyuyla yapılacak. Birinci turda kullanılan oyların salt çoğunluğunu alan aday Türkiye'nin 12. Cumhurbaşkanı olacak. Eğer ilk turda hiçbir aday salt çoğunluğun oyunu alamazsa, ikinci tura, birinci turda en çok oy almış iki aday katılacak. Bu turda geçerli oyların çoğunluğunu alan aday cumhurbaşkanı seçilmiş olacak. İkinci turda adaylardan birinin çekilmesi veya vefatı gibi bir durum olursa, yerine ilk turdaki adaylar içinde en çok oy alan kaydırılacak. 14- Turlar arasında ne kadar bir süre bulunacak? İki hafta. İlk turda hiçbir aday kullanılan oyların salt çoğunluğunu alamazsa, ikinci tur, birinci turu izleyen ikinci pazar günü yapılacak. 15- Kimler aday olabilecek? Anayasa'ya göre, 'Cumhurbaşkanı, kırk yaşını doldurmuş ve yüksek öğrenim yapmış Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri veya bu niteliklere ve milletvekili seçilme yeterliğine sahip Türk vatandaşları arasından' seçilecek. 16- Nasıl aday gösterilecek? Cumhurbaşkanlığına aday gösterme yetkisi TBMM çatısı altında toplanmış durumda ki, adaylığa ilişkin bu sınırlamayı da eleştirenler oldu. Cumhurbaşkanlığı'na 'Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri içinden veya Meclis dışından aday gösterilebilmesi yirmi milletvekilinin yazılı teklifi' ile mümkün. Ayrıca, en son yapılan milletvekili genel seçimlerinde geçerli oylar toplamı birlikte hesaplandığında yüzde 10'u geçen siyasi partiler ortak aday gösterebilecek. 17- Cumhurbaşkanı kaç yıllığına seçilecek? 5 yıllığına ve iki kez seçilebilecek. 18- Cumhurbaşkanlığı seçim süreci ne zaman başlayacak? Anayasa ve Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu uyarınca, mevcut cumhurbaşkanının görev süresinin bitmesinden önceki 60 gün içinde seçim sürecinin tamamlanması gerekiyor. Abdullah Gül 28 Ağustos 2007'de cumhurbaşkanı seçildi. Buna göre, cumhurbaşkanı seçim süreci 28 Haziran'da başlayacak ve 28 Ağustos 2014 tarihine kadar bitmiş olacak. 19- Seçim ne zaman yapılacak? Seçim takvimini belirleme yetkisi olan tek organ konumunda bulunan Yüksek Seçim Kurulu (YSK) tarafından henüz ilan edilmiş resmi bir takvim yok. YSK'nın, resmen ilan etmemekle birlikte ilk tur için 10 Ağustos, gerek olursa ikinci tur için de 24 Ağustos tarihlerini öngördüğü biliniyor. YSK Başkanı Sadi Güven , bir tarih planladıkarını, ancak çalışmaları sürdürdüklerini açıklamıştı. YSK'nın açıklayacağı seçim takvimi, geçici ve kesin adaylık sürelerini de içerecek. 20- Yurtdışındaki Türk vatandaşları da oy kullanabilecek mi? Evet. YSK Başkanı Güven'in verdiği bilgilere göre, 500'ün üzerinde Türk seçmenin yaşadığı 56 ülkedeki 118 temsilcilikte sandık kurulacak. 500'ün altında seçmen bulunan ülkeler düşünüldüğünde 126 ülkeye sandık kurulacağını hesaplayan YSK, bu sayıyı pratik bulmadığı için 56 ülkeyle yetinilecek. Yurtdışında oylama süresi 4 gün olacak. Bu ülkelerdeki oylar tutanağa nakledilecek, daha sonra 'saklama kurulları'nca torbalara konarak mühürlenecek ve Türkiye'ye gönderilecek. 21- Cumhurbaşkanı adayları yardım alabilecek mi? Belli sınırlamalar dahilinde, evet. Cumhurbaşkanlığı Seçimi Kanuu'na göre, 'adaylar, yabancı devletlerden, uluslararası kuruluşlardan, tüzel kişilerden ve Türk uyrukluğunda olmayan gerçek kişilerden bağış ve yardım alamayacaklar.' Bunun dışında 'her bir kişinin adaylara yapabileceği nakdî yardım miktarı, her bir tur için en yüksek devlet memuruna mali haklar kapsamında fiilen yapılmakta olan her türlü ödemelerin bir aylık brüt tutarını' geçemeyecek. Adayların 'ödünç niteliğinde para kabul edemeyeceğini' de hükme bağlayan kanuna göre, nakdî yardımlar makbuz karşılığında alınarak 'seçim hesabı'na yatırılacak ve başka bir amaç için kullanılamayacak. Kanun ayrıca, adayların YSK tarafından belirlenecek adaylık başvurusu süresi içinde mal bildiriminde bulunmalarını ve 'seçilen' adayın mal bildiriminin, seçim sonuçlarının kesinleşmesinin ardından Resmî Gazete'de yayımlanmasını öngörüyor. 22- Oy pusulası nasıl olacak, oylar nasıl kullanılacak? Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu uyarınca, oylamalarda kullanılacak filigranlı birleşik oy pusulasında “Cumhurbaşkanı Adayları” ibaresi ile YSK tarafından çekilen kuraya göre sırası belirlenen adayların adı ve soyadı yer alacak. Seçmen, sandık kurulunca kendisine verilen birleşik oy pusulası ve “Evet” ya da “Tercih” yazılı mührü oy pusulasında tercih ettiği adaya ait özel daire içine basmak suretiyle kullanacak. SİYASİ SÜREÇ 23- Tayyip Erdoğan'ın aday olma değerlendirmesini neler etkileyebilir? Erdoğan'ın 'halk tarafından seçilen ilk cumhurbaşkanı' olmak istediği AKP içinde de konuşuluyor. Ancak diğer yandan, özellikle 17 Aralık sürecinden sonra oğlu Bilal Erdoğan 'ı da kapsayan soruşturma sürecinde hükümet başkanı olarak attığı adımları (Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu değişikliği, polis ve yargıdaki tayinlerv.s), Köşk'te atamama ihtimali Erdoğan'ın kararını etkileyebilir. Çankaya'ya çıkınca ANAP'a hakim olamayan Turgut Özal ve DYP'ye hakim olamayan Süleyman Demirel tecrübesi AKP'de de konuşuluyor. 24- Erdoğan'ın Köşk'e çıkması durumunda Gül Başbakan olabilir mi? Hayır. Zira Anayasa'nın 109. maddesine göre 'Başbakan, Cumhurbaşkanınca, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri arasından' atanabiliyor. Gül Köşk'ten indiğinde, hemen milletvekili olmayacağı için Başbakan olarak atanamayacak. 25- 2003 yılında Tayyip Erdoğan için işletilen 'ara seçim' formülüyle Gül milletvekili olamaz mı? Hayır. Yine Anayasa'ya göre, genel seçimlere bir yıl kala ara seçim yapılamıyor. Gül Ağustos ayında Köşk'ten indiğinde, Haziran 2015'te yapılması gereken genel seçimlere yaklaşık 10 ay kalmış olacak. Ara seçim mümkün olsaydı bile, seçim takvimi v.s gibi süreçler nedeniyle, yeni cumhurbaşkanının görevlendireceği bir ismin hükümeti kurarak başbakanlığı üstlenmesi gerekecekti. Gül'ün başbakanlık için 'TBMM üyesi' olmasını sağlayacak anayasa değişikliği haricindeki ve 'sıra dışı' tek imkân, önce parlamento dışından bakan yapılarak 'TBMM üyesi' statüsüne kavuşması olabilir. Ancak bu süreçte de, Erdoğan'dan sonra yeni hükümeti kuracak bir 'başka' başbakan gündeme gelecek. Elbette bu cevaplar, Erdoğan'ın, Köşk'e çıkması durumunda, Abdullah Gül gibi 'özgül ağırlığı' bulunan bir Başbakan'la çalışmak isteyip istemeyeceği yolundaki ihtimalleri ihmal ediyor.T 24
Türk Siyasi Tarihinde Saldırıya Uğramış Politikacılar
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun bugün mecliste saldırıya uğraması akıllara Türk siyasi hayatında saldırıya uğramış politikacıları getirdi. Kimi zaman sade vatandaş kimi zaman da kendi meslektaşları tarafından saldırıya uğrayan politikacılara kısaca bir göz atalım istedik.
TOKİ Başkanı Ahmet Haluk Karabel Görevden Alındı
Başbakan Erdoğan'ın fırça attığı iddia edilen TOKİ Başkanı Karabel, dün Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün onayladığı kararname ile görevinden alındı. AK Parti iktidarı döneminde, kentsel dönüşüm projeleri çerçevesinde kamunun önemli birimlerinden biri haline dönüşen TOKİ'de, ilginç bir atama operasyonu yaşandı. Yerel seçimden önce internete düşen ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a ait olduğu iddia edilen ses kaydında, Erdoğan'ın fırça attığı belirtilen TOKİ Başkanı Ahmet Haluk Karabel, dün Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün onayladığı kararname ile görevinde alındı. Cumhurbaşkanı Gül'ün onayladığı kararname Resmi Gazete'de yayımlandı ve buna göre, Toplu Konut İdaresi Başkanı Ahmet Haluk Karabel, başka bir göreve atanmak üzere görevden alınırken, yerine Mehmet Ergün Turan getirildi. ÖZAL DÖNEMİNDE KURULDU Türkiye'nin yaşadığı hızlı kentleşme sebebiyle oluşan konut ve kentleşme sorunlarının çözülmesi ve üretimin artırılarak işsizliğin azaltılması amacıyla, Turgut Özal'ın başbakanlığı döneminde Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı İdaresi Başkanlığı kurulmuştu. Bu tarihte yürürlüğe giren 2985 sayılı Toplu Konut Kanunu ile özerk Toplu Konut Fonu oluşturulmuştu. ANAP iktidarları döneminin ardından geri planda kalan TOKİ, AK Parti iktidarları döneminde yeniden projeleriyle öne çıktı ve önemli bir kamu birimi haline geldi. TOKİ'nin bir dönem başkanlığını yapan Erdoğan Bayraktar, daha sonra atandığı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı görevinden 17 Aralık operasyonu sonrası yaşanan gelişmelerin ardından azledilmişti. TOKİ'NİN YENİ BAŞKANI BUGÜN GÖREVE BAŞLIYOR 30 Mart'taki yerel seçim öncesinde; Başbakan ile TOKİ Başkanı Ahmet Haluk Karabel arasında geçtiği öne sürülen bir konuşmanın ses kaydı internet ortamında yasa dışı olarak yayınlanmıştı. Başbakan'ın o dönemde fırçaladığı iddia edilen TOKİ Başkanı Karabel ile ilgili görevden alma kararnamesi dikkat çekti. Gül'ün perşembe günü onayladığı ve bugün Resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren kararnameye göre atamalar şöyle: *Toplu Konut İdaresi Başkanı Ahmet Haluk Karabel, görevinden alındı. Yerine Mehmet Ergün Turan atandı. *Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Müsteşar Yardımcılığı'na Mustafa Karaman atandı. *Aile ve sosyal politikalar Bakanlığı Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğüne, Temindar Aytekin tayin edildi. *Aile ve sosyal Politikalar Bakanlığı Kadının Statüsü Genel Müdür Yardımcılığı görevlerine Gülser Ustaoğlu ve Hülya Yavuz atandı *Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Denetim Hizmetleri Başkanlığına, İsmail Yüksektepe getirildi. *Aile ve Sosyal Politikalar Bakanılğı Destek Hizmetleri Dairesi Başkanlığına Mustafa Okur atandı. *Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Boru Hatları ile Petrol Taşıma A.Ş.Genel Müdürlüğü'nde açık bulunan Yönetim Kurulu Üyeliğine Ömer Koca atandı. YENİ TOKİ BAŞKANI Mehmet Ergün Turan, 1967 yılında Bakırköy’de doğdu. İlk, orta, lise tahsilini İstanbul’da tamamladıktan sonra 1990 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi’nden İnşaat Mühendisi olarak mezun oldu. Mehmet Ergün Turan, 1999-2004 ve 2009 Yerel Seçimlerine Güngören ilçesinden İstanbul Büyükşehir Belediye Meclis Üyeliğine seçildi. Bu süreçte Güngören Belediyesi Teknik Başkan Yardımcılığı, İBB İmar Komisyon Üyeliği ve Başkanlığı, İBB Encümen Üyeliği, İBB Meclis 2.Başkan Vekilliği görevlerini yürüttü. 2009 Mahalli İdareler Seçimleri’nden sonra İstanbul Büyükşehir Belediyesi Ak Parti Grup Başkan Vekilliği görevini yürüttü. Kaynak: Milliyet
Cahit Berkay: 'Politik Şarkılarla Kimse İlgilenmiyor, Sevgiyi Silah Olarak Kullanacağım'
180 film için müzik yapan Cahit Berkay, klasikleşmiş müziklerini bugüne uyarlayıp tekrar dinleyicilerinin beğenisine sunmayı planlıyor Bugüne kadar aralarında Çiçek Abbas, Selvi Boylum Al Yazmalım, Güler misin Ağlar mısın'ın da aralarında bulunduğu 180 film için müzik yapan Moğollar'ın kurucularından sanatçı Cahit Berkay yeni bir proje hazırlığında. Proje kapsamında Berkay'ın klasikleşmiş film müzikleri, senfoni orkestrasıyla sahnede yeniden çalınacak. Senfoniye darbuka, bağlama gibi enstürmanlar eşlik edecek. Cem Karaca ve Barış Manço ile birlikte söylediği şarkıları bugüne uyarlayıp Emrah Karaca solistliğinde dinleyicisi ile buluşturmayı planlıyor. Hem rock hem de aşk için 'içi boşaldı' yorumu yapan Berkay, siyasetin de müziğin değişimini tetiklediğini ifade ediyor. Kenan Evren 'e kadar analog olan müziğin onun ardından soğuklaştığına dikkat çekti. Berkay 'Politik içerikli şarkılarla kimse ilgilenmiyor. Sevgiyi silah olarak kullanıp bunu yapacağım.' diyerek Gezi olaylarının kendisini olağanüstü umutlandırdığını söyledi. Ayşegül Akyarlı Güven ’in The Wall Street Journal’da yer alan söyleşisinin bir kısmı şöyle: Kaç filmin müziğinde imzanız var bugüne kadar? Bugüne kadar birebir yaptığım 180 tane film müziği var. Uzunca bir dönem yaşamım yurtdışında geçti. Ama yaptığım film müziklerini başka filmlere de döşediler. 250 film kadar vardır herhalde onlar bir arada olunca. Şimdi bunları bir araya getirecek bir projeniz var. Biraz anlatır mısınız? Proje herşeyden önce 70'li yılları 2014'de tekrar yaşamak tekrar çalıp söylemek, nostaljiden öte dönemin müzikal yaşanmışlığını tekrar yaşamak için. bugünkü kuşaklarla paylaşmak için. Ne yapılacak bu kapsamda? İki farklı formatımız var. Birinde benim hit olmuş film müziklerinin çalınması. Bunu senfoni ile çalacağız. Şu an 12 parça var. 18-20'ye de çıkabilir sayı. Selvi Boylum Al Yazmalım, Çiçek Abbas gibi parçaları çalacağız. Tamamen batı formülünde bir senfoni resmi oluşabilir hayalinizde. Ama öyle oluşmasın. Sonuçta ben bu parçaları Anadolu'dan beslenerek yaptım. Bu nedenle Anadolu'da varolan seslerin de senfoni enstürmanlarıyla güzel bir harmanlamasını oluşturduk. Mesela zurna var, ney var, darbuka var. İki tane böyle konser yaptık. Çok başarılı geçti. Cemal Reşit Rey'de merdivenler bile doldu. Altın Portakal'da da yaptık. O Yeşilçam filmleri zaten 70'lerde kalmadı. Özel kanallar sayesinde bugünün gençleri de onları iyi tanıyor. İkinci formatınız nasıl? Biliyorsunuz biz Cem Karaca ile 45'likler artı albümler yaptık. Barış ile de 1 albüm yaptık. Emrah Karaca'nın solistliğinde bunların bugünkü yorumunu sergilemeyi düşünüyoruz. Bazılarını bugüne uyarlıyoruz. Bazılarınıysa aynı bırakıyoruz. Mesela Dağlar Dağlar. Ona hiç dokunmuyoruz. 70'li yıllarla 2014'ün enerjisinin harmanlandığı bir pozitif kurgu hazırlığındayız. Sinema için müzik nasıl yapılır? Pratikte neler değişir? Senaryo gelir. Okursun. Beğenirsen işi kabul edersin. Filmi çekip kaba montajını yaparlar. Oturup yönetmenle birlikte o kaba montajı izlersin. O sırada elinde kronometre ile filmin neresinde müzik olacağını kararlaştırırsın. Sonra stüdyoda müziği kaydedersin. Biz kaydederken stüdyoda da o film döner. Zamanın yönetmene göre değişir. Mesela Ömer Kavur ve Atıf Yılmaz'ın 'filmi bitireceğiz aman şu tarihte vizyona gireceğiz' gibi bir dertleri olmazdı. O film onların istediği olgunluğa ulaşıncaya kadar ne emek gerekiyorsa o vakti ayırırdı. Ama genelde motor dendikten 1 ay sonra film vizyona girerdi. Ama işin beste boyutu başka.. Nasıl başka? Mesela Selvi Boylum Al Yazmalım'ın müziğini nasıl bestelediğinizi anlatır mısınız? Bazı filmlerde ana temanın yanısıra ikinci bir tema da gerektirir. Mesela bir duygusal müzik olur. sonra o müziğin mutluluk hali olur, dramatik hali olur, işkilli gerilimli hali de olur. Kötü adam takibi için bir müzik gerekir. Ortalama en az 4-5 çeşit tema gerekir. Ben oturdum önce Selvi Boylum Al Yazmalım için tema oluşturmaya. İlk olarak gitar aldım elime. Ama gitarla olmadı. Bağlamayla da olmadı. 3-4 saat kara kara düşündükten sonra evdeki cura aklıma geldi. İlk curam... Telleri yok, toz içinde. O curayı indirdim. Eski telleri temizledim, akordunu yaptım. Yarım saat sonra o müziğin tamamı çıkmıştı. Çünkü filme müzik yapmak hayaldir. Önce o müzikal kurguyu hayal edeceksin. Notalarını hayalinde duyacaksın. New York'ta geçen filme davul zurnayla, Anadolu'da geçen filme saksafonla müzik yapamazsın. Hiç kaybettiğiniz iş oldu mu mesela? Hayır kaybettiğim olmadı. Ama rötuş yaptığım oldu. Ses yükselterek kavgalar etmedik. Çünkü müzikte kavga olmaz. Ama münakaşa olur. Mesela benim asla çalışmayacağım 2 tane yönetmen vardır. Ama isimlerini açıklamam. Atıf Yılmaz ve Ömer Kavur ile çalışmaksa bir ayrıcalıktır. Ne istediğini bilmeyen adamla işi çözmek çok zor. Bu coğrafyada yaşayan insanlara müzik yapıyorsan buradaki kültürü ıskalamayacaksın. Öğrenip kendini onunla donatacaksın. Pir Sultan Abdal'ı da bileceksin, Yaşar Kemal'i de. 70'lerden bugüne 10 yıllık süreçleri düşünecek olursak, neler değişti ve biz nasıl bir etki altına girdik ki bizim dinlediğimiz müzikler değişti? Siyasi açıdan bir etkilenme oldu bir kere. Ama daha da önemlisi 60-70'li yıllar analog dönemdi. Elle dokunup koklayabildiğin bir müzik vardı. Şimdi dijital. Karşı değilim hayat böyle gelişti. Ama analog filmin sıcaklığı ile dijital arasında nasıl bir fark varsa bu fark müzikte de kendini belli eder. Biri sıcaktır, diğeri soğuktur. Kenan Evren'e kadar olan dönemde hayat analogdu. Hatta bir dönem var ki taş plak dönemleri, analog bile yoktu. Sevgi, aşk, bunlar farklı yaşanıyordu. Sevgilinin elini tutmak için yanıp tutuşuyordun. Zırt diye elini tutamıyordun. Uzaktan bakıyordun, mektup yazıyordun falan filan. O zaman şarkı çıkıyordu. Şimdi çıkmıyor. Aşk için emek yok ki. 'Merhaba, naber' hooop yatağa. Maymun iştahlılık var. Aşklar 2 günde bitiyor. Yaşasalar onun da şarkısı çıkacak aslında. Siyaset çok etkiler mi müziği? Bizi etkiliyor. Mesela ben çok etkilenen bir kuşaktan geliyorum. Şimdi de var etkilenenler birkaç tane. Popçulara diyecek birşeyim yok. Onların derdi başka. Ama rock müzik yapıyorsan bunu yapamazsın. Rock'ta bunu yemez. Ama yedirdiler maalesef. İçi boş. Kendi yaşadığı ortamdan bahsetmiyor. Sen menfaatini nasıl koruyacaksın? Kendi şarkını yapmazsan bir gün sıra sana da gelir. 70'lerde her gün 25 kişi ölüyordu ortalama. Sonra büyük çoğunluk çocuklarını uzak tutmaya çalıştı haklı olarak. Kenan Evren ve şülekasının en büyük 'başarısı' kuşaklar arasındaki kültür akışını kestiler. Siyasetle ilgilenenler ya mahkemelerde hapis cezaları aldılar, ya da işkencede öldüler. Turgut Özal da sonra gelip tüy dikti üzerine. Nazım Hikmet'i bile tanımıyorlar şimdi.. Yazık. Onlar özellikle böyle yapıldılar. Son 10 yılda tek parti iktidarı var. Bu nasıl yanısıdı müziğe Genelde yok ama sistem sanata akıllı dokonuşlar yapıyor yavaş yavaş. son günlerde profesör lakaplı admalar müzikte kadın sesi haramdır, enstürman haramdır, telefonda bekleme yaparken size çalınan şarkılar haramdır gibi sözler söyler oldu. 10 yıllık bir süreçte gerçekten ciddi bir müdahale oldu mu sizce müziğe? Özgürlükleriniz gerçekten kısıtlandı mı? Gösterişte kısıtlamadılar ama polisiye devlet durumuna girdik ve bundan sonra ne yapacaklarını bilemiyorum. Gezi olayları beni olağanüstü umutlandırdı. Çünkü Gezi'ye kadar siyasetle ilgilenmeyen bir profil çiziyordu gençler. Ben yoruldum demeyeceğim ama, o kadar çok yapılmış şarkılarım var ki.. Iskaladılar. Politik içerikli şarkılarla kimse ilgilenmiyor. Sevgiyi silah olarak kullanıp bunu yapacağım. Solcuyum demenin bir anlamı kalmadı. Ama ben hala solcuyum, komunistim. Bunu söyleyecek dönem değil ama aklını kullanacak dönemdeyiz. T24
Arınç'tan Cumhurbaşkanlığı Açıklaması
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç önce 'Başbakanımız 12 yıl başarılı bir başbakanlıktan sonra, şühpesiz Sayın Gül ile konuştuktan sonra, kendisinin aday olmasını bütün gücümüzle çalışarak birinci turda da yüksek bir oyla seçilmesini arzu ederiz. Ben tercihimi böyle belirledim' dedi. Ardından 'Cumhurbaşkanlığı için tek aday Sayın Gül müdür?' şeklindeki soruya ise 'Bugün için ben öyle görüyorum, çünkü 7 yıllık performansı ve aldığı karnede ben bütün notlarının pekiyi olduğunu görüyorum yanıtını verdi. Bülent Arınç, Arınç, A Haber'de katıldığı programda gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.  'Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'ın açıklamaları sonrasında Anayasa Mahkemesi ve Başkanının güvenilirliğine ve bağımsızlığına gölge düşmüş müdür?' sorusu üzerine de Arınç, Kılıç'ın açıklamalarını eleştiren birçok siyasetçi olduğunu belirtti. Yapılan eleştirilerin sahiplerinin bilindiğini ifade eden Arınç, 'Bu sözlerinin ne anlama geldiğini en çok onlar bilir. Ben, doğrusu aynı kelimeleri kullanmadan Anayasa Mahkemesi Başkanını eleştirdim' dedi. Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü: 'Bu eleştirimde, çok ileri gitmiş de olabilirim, bazıları için de çok yumuşak bulunabilir. Ama önce, şunu düşünmemiz lazım. Dozu ne kadar yüksek olursa olsun eleştirilerin, hakaret boyutuna varmaması lazım. Yüksek yargıyı temsil eden bir kişinin mutlaka makamına yakışır bir eleştiri yapması gerekir. Olayı kişiselleştirmek ve bu kişiselleştirilmiş eleştiriler içerisinde de onun bizzat şahsını hedef almak, bence çok doğru değil. Bir defa eleştirilecek kişi, o günkü konuşması itibariyle Sayın Haşim Kılıç olacaksa geçmiş günlerin hatırına biraz daha özenli olmamız lazım. Mesala şu, ben 1995'ten beri parlamentodayım. Bu süreç içerisinde de Kılıç'ı Anayasa Mahkemesi üyeliğinden, başkan vekilliğinden ve en son Başkanlığından bu yana tanıyorum, takip ediyorum, kararlarını inceliyorum. Ayrıca, özel bir yakınlığımız da var. Haşim Kılıç, bilebildiğim kadarıyla, üyeliğinden itibaren her zaman demokratikleşme yanlısı olmuş, her zaman özgürlük alanlarını genişletecek icraatlarda bulunmuş ve her zaman diktatöryal bir yapıyla mücadele etmiş bir insandır. Mesela geçmişti, hükümet tarafından çıkarılacak bir kanun iptal edilecekse veya mecliste alınan bir karar aleyhine dava yoluna gidilmişse; mesela 7 yıl önceki Cumhurbaşkanılığı seçimlerinde 367 gibi bir hukuk ucubesi tartışılıyorsa, o zaman gazeteler, televizyonlar, köşe yazarları, hatta birinci sayfalar sonucu baştan ilan ederler. Bu, 20'ye 4 reddedilecek veya 9'a 2 reddedilecek. Peki ret edeceğin 2 insan kim? Rahmetli Turgut Özal'ın seçtiği Haşim Kılıç ve Sacit Adalı. Onların tahminlerine uygun hemen hemen kararlar çıkardı. Yedi kişinin kim olduğu, 9 kişinin kim olduğu belliydi, ideolojik yaklaşımları belliydi. Ama, ben en azından bu 20 seneye yaklaşan süre içerisinde kıyafet serbestliğinden, eğitim özgürlüğüne kadar, demokratikleşmede yapılan aşamalardan, özgürlük alanlarının genişletilmesinde ve en son bireysel müracaatlar yoluyla Anayasa Mahkemesinin 2 yıldan bu yana taşıdığı sorumluluklardan Sayın Haşim Kılıç için çok ayrı çok özel bir yere sahip olduğunu düşünüyorum. Kişisel yanlışları olabilir, kişisel hataları olabilir, ama Anayasa Mahkemesinde bugün geldiğimiz noktayı hazırlayan, siyasi olmayan unsurların başında Haşim Kılıç geliyor. 12 Eylül 2010 referandumunda Anayasa'nın en önemli 26 maddesini değiştiren AK Parti'ydi. TBMM'de büyük bir mücadele verdi. Halkın yüzde 58'lik oyuyla da 11 kişilik Anayasa Mahkemesinin diktatöryal yapısı değişti, tabanı daha genişlemiş ve çeşitlilik içerisinde fikirlerin temsil edildiği 17 kişilik bir alan haline gelmişti. Bu mücadeleyi yürütenlerin, mahkeme içerisinde Sayın Haşim Kılıç ve bir iki arkadaşı olduğunu biliyorum.' Bugün gelinen noktada kişisel takdirlerin ve geçmişte yapılan mücadelenin dikkate alınması gerektiğini, bunların kesinlikle yok sayılmaması gerektiğinin altını çizen Arınç, 'İnsanlarımızı hemen bir sözünden dolayı heba edecek bir davranışın içerisinde olmamalıyız. Ama 25'inde yapılan konuşma, karşılarındaki muhataplara doğrudan doğruya yollama yapmak ve konuşmasının bütün cümlelerinde siyasal iktidarı ve onun başındaki Sayın Başbakanımızı ve bakanlarını hedef almak, doğrusu Haşim Kılıç'a yakışmamıştır. Anayasa Mahkemesi Başkanı, sadece yargısal alan içerisinde kalmalı, sorunları şüphesiz konuşmalı. Ama, konuşma metnini sorarsınız diye yanıma aldım ve altını da çizmeye çalıştım, bu cümleler kime aittir, diye. Bunu yapmamalıydı. Bunu niçin yaptı? Belki, yanlış bir yakıştırma da sayılabilir, üzülmemesini temenni ederim. Doğrudan doğruya Sayın Başbakanımızı ve hükümetimizi hedef almakla, bazı kararlarından dolayı kendisinin eleştirilmesi karşısında egosu incinmiş bir kişinin bir tepkisi olarak görmüştüm, ama Anayasa Mahkemesi sıfatıyla bunu konuşmamalıydı. Eğer böyle bir konuşma yapacaksa, muhatapları karşısında kendisini ayakta alkışlarken yapmamalıydı. Çünkü, geçmişte bu tür hareketleri başkalarından görmüş ve eleştirmiştik. O zaman bizi üzen bir davranışı, bugün Haşim Kılıç'tan görmek bizi fevkalade hem mahcup etmiştir hem de üzmüş' diye konuştu. Haşim Kılıç'tan bu tür bir değerlendirme beklemediğinin altını çizen Arınç, 'İnsanların bu olaylarda bu konuşmalardan etkilenmemesi şüphesiz mümkün değil. Ama böyle gözünün içine sokarcasına 'Bu söz sana aittir, haddini bil' demek bir Anayasa Mahkemesi Başkanına yakışmaz' dedi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın da açıklamalarını değerlendirmesi istenen Arınç, bu konuda yorum getirmek istemediğini söyledi. Arınç, şunları kaydetti: 'Cumhurbaşkanının, Başbakanın, bakanların belki Anayasa Mahkemesi başkanı ve heyet üyeleri de dinlenmiş olabilir ve bu dinlemelerle elde edilen sonuçların bir gün açıklanabileceğini veya muhataplarını mahcup etmek, korkutmak ya da tedirgin etmek için piyasaya sürülebileceğini, umarım kastetmiştir. Sözün gelişinden Sayın Başbakanımızın maalesef 17 Aralık'tan bu yana çok da örneğini gördüğümüz insanların özel hayatlarının bile takip edildiği, çok mahrem konuşmaların hatta devlet mahremiyeti içinde yapılan konuşmaların bile korkunç bir şekilde takip edildiğini, deşifre edildiğini ve yayınlandığını görüyoruz. Herhalde Sayın Başbakanımız, bu furya içerisinde Anayasa Mahkemesi Başkanı ve üyelerinin de dinlenmiş olabileceğini söylemek istemiştir.' CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'ın mahkemenin kuruluş yıl dönümü törenindeki konuşmasına ilişkin 'Bir diktatör özentisinin yüzüne hukuk devletinin ne olduğu söylendi. Hukuk savunmaya geçdiyse bu ülkede bir şeyler var' değerlendirmesinin sorulduğu Arınç, Kılıçdaroğlu'nun hakaretinden dolayı Haşim Kılıç tarafından mahkemeye verildiğini anımsatarak, 'Ne garip bir şeydir ki şimdi Haşim Kılıç'ın konuşmalarından bizler üzüntümüzü ifade ediyoruz ve eleştirilerimizi yapıyoruz. Sayın Haşim Kılıç, bu konuşmasıyla kimleri memnun ettiğine de ayrıca bakması lazım' dedi. Kılıçdaroğlu başta olmak üzere geçmişte ne kadar muhalifi varsa, özel hayatıyla, eşinin başındaki örtüsüyle, verdiği kararlarla, çektirdiği fotoğraflarla yerin dibine ne kadar sokan insan varsa şimdi onların hepsinin Haşim Kılıç'ın safında kendilerine karşı eleştiri yaptığını aktaran Arınç, bunu samimi bulmadığını belirtti. Arınç, 'Keşke Haşim Kılıç, Kılıçdaroğlu tarafından takdir edilecek bir konuma gelmeseydi. İşin üzüntü verici tarafı da bu' diye konuştu. 'Kılıç ile ilgili son zamanlardaki en yoğun yorumlardan biri de kendisinin cumhurbaşkanlığına aday olacağı şeklinde. Yine söylentiyi arttıran unsurlardan biri de kendisinin net biçimde cumhurbaşkanı adayı olmayacağını söylememesi. Siz Kılıç'ın cumhurbaşkanlığı adaylığı gibi bir planı, hedefi olduğunu düşünüyor musunuz?' sorusu üzerine Arınç, Haşim Kılıç'ın cumhurbaşkanlığı adaylığı planı olmadığını zannettiğini söyledi. Arınç, şöyle dedi: 'Çünkü Sayın Haşim Kılıç, geçmişte Anayasa Mahkemesini siyasallaştıran veya Anayasa Mahkemesinin gücüyle cumhurbaşkanı olmaya kalkanların akibetini biliyor olmalı. Mesela ben o zamanlar genç bir siyasetçiydim 70'li yıllarda Sayın Muhittin Taylan'ın CHP tarafından cumhurbaşkanlığına aday gösterildiğini biliyorum. Belki daha sonra Ahmet Necdet Sezer örnekleri, belki daha öncesinde Yekta Güngör Özden örnekleriyle bu kişiler veya bunun benzerleri cumhurbaşkanlığına gelmek istemiş olabilir. Ama en son örneği 2000'den 2007'ye kadar Türkiye'de cumhurbaşkanlığı yapmış olan Ahmet Necdet Sezer ise onunla kendisinin yaşadığı sıkıntıları da kurumun ne hale geldiğini de biliyor olması lazım. Ben, emekliliğine 1 yıl kadar kalmış bir Anayasa Mahkemesi Başkanı olarak cumhurbaşkanlığını hedeflemediğini düşünüyorum veya zannediyorum. Dolayısıyla Sayın Kılıçdaroğlu, kendisi aday olur mu olmaz mı bilemem. Ama şunu söylemem lazım, Kılıçdaroğlu, aday olursa hiçbirşey ifade etmez. CHP bugünkü oyunu bile olduğu gibi kendisinin cumhurbaşkanlığı adaylığına doğrultmaz, yönlendirmez veya bu kadar oyu toplamayamaz. Çünkü halkta karşılığı yeterince olmayan bir kişidir. Madem ki bu birinci ve ikinci tur olarak yapılacaktır, kendisi üzerinde başkalarının ittifakını sağlayabilecek, geniş bir yelpazenin oylarını alabilecek bir çekim merkezi değildir Kılıçdaroğlu.' CHP'nin bugüne kadar başka partilerle bir araya gelerek ortak bir aday çıkarmayı gündeme getirdiğini aktaran Arınç, 'Ama CHP'nin kendisi bunu tartıştı, bir anamuhalefet partisi kendisi aday çıkaramazsa ne güne duruyor diye bir eleştiri aldı. Bakın biz 2000 yılında o zaman Refah Partisi, Fazilet Partisi vardı. Bizim partimiz, bir zamanlar Sayın Lütfü Doğan'ı, daha sonra da Nevzat Yalçıntaş'ı cumhurbaşkanı adayı yapmıştı. Her partinin üzerine düşen kendi adayını çıkarmaktır. İkinci turda da zaten tasfiye edilmiş olacaklardır ona göre oylarını bir başka noktaya yöneltebilirler' dedi. 'Erdoğan'ın işi çok kolay olur' Bir partinin gücü varsa kendi adayını çıkarmasının, en azından adayın ne kadar oy alacağını görmek açısından doğru olacağını, partilerin, başka bartilerle ya da başka toplum kesimleriyle ittifak edecek sivil, bağımsız bir şahsiyet üzerinde de durabileceklerini, bunların partinin kendi takdiri olduğunu ifade eden Arınç, eğer Devlet Bahçeli MHP, Kemal Kılıçdaroğlu da CHP'nin adayı olacaksa, adaylığı durumunda Tayyip Erdoğan'ın işinin çok kolay olacağını dile getirdi. 'Anayasa Mahkemesinin siyasi içerikli konuşmalar yapıyorsa güvenilirliği ve bağımsızlığı konusunda erozyon olup olmadığını sormuştum. Kılıç'ın açıklamaları, akla milli görüş gemleğiyle ilgili tartışmaları getirdi. Bütün bu tartışmalardan sonra Anayasa Mahkemesinin bağımsızlığı ve güvenilirliği konusunda bir erozyon söz konusu olmuş mudur?' sorusu üzerine Arınç, 'Haşim Kılıç'ın geçmişte yaptığı hizmetlere ve Türkiye kavgası içinde verdiği mücadeleye saygı duyarak, bugünkü yaptığı hatayı eleştirilerle sonlandırmalı, bunu daha ileriye götürmemeliyiz' değerlendirmesinde bulundu. Arınç, kendisinin geçmiş günlerin hatırına, vefa duygusuna inanan bir insan olduğnu belirterek, şöyle devam etti: 'Evet bugün çok büyük bir hata yapmıştır, bizi mahcup etmiştir, Sayın Başbakanımızı üzmüştür, hükümütemizi hedef almıştır. Buna bir yol kazası olarak bakmamız lazım, yoksa öyle büyük büyük, kocaman kocaman manşetlerle işte tarihin çöplüğüdür şudur budur bu kelimeleri kullanmak bile bence çok yanlış. Eleştirelim ama hakkımızı ve haddimizi de bilelim. Anayasa Mahkemesi Başkanlığına büyük mücadeleler sonrası gelmiş bir insanın belki hukuk hayatının içinde de başkanlığın içinde de bir büyük hatasını sadece bu eleştirilerimizle sınırlı tutalım. İkincisi, tabii bugün Haşim Kılıç vasıtasıyla Anayasa Mahkemesi yıprandı mı, erozyona mı uğradı? Haşim Kılıç, oranın sadece başkanıdır. Orada 17 üye var. Bu üyelerin her biri de yine haklarında hüsnüzan ettiğimiz, hukuk bilgilerine güvendiğimiz, Sayın Cumhurbaşkanımızın tercihleriyle de her halde çok özellikleri dikkate alınarak seçilmiş insanlardır. Bunları yok sayarak Anayasa Mahkemesini sadece Kılıç'tan ibaret görmek çok yanlış olur. Benim bir iddiam vardı, eğer Sayın Haşim Kılıç, o gün yapacağı konuşmayı 17 kişilik heyetin içinde mota mot bu cümleleri kullanarak ben bu konuşmayı yapacağım deseydi, en az 10 üyenin 'Sakın ha. Böyle bir konuşmaya biz razı değiliz' diyeceğini tahmin ediyorum. Onay vermezlerdi. Ama Anayasa Mahkemesini Başkanı temsil eder diye bir kural varsa, Sayın Haşim Kılıç, bu temsil görevini ben yapacağım, bu konuşma metnini de kendim hazırlayacağım demiş olabilir. Anayasa Mahkemesi yüksek yargıdır, Türkiye'nin de ihtiyacı vardır. Ben bugün Twitter kararından dolayı Sayın Kılıç'ı da mahkemenin üyelerini de eleştiriyorum. Bütün hukuk yolları tüketilmeden ve sadece Twitter şirketini muhatap alarak onlar lehine karar vermiş olmalarından dolayı da 367 kararı kadar olmasa bile bir garabet, bir yanlış karara sahip çıktıklarını düşünüyorum. En az Tiwitter şirketinin hukukunu muhafaza edeceğiniz kadar, en az onun kadar da bizlerin, bireylerin hakkını düşünmesi gerekirdi. Hergün haklarında hakaret edilen, hergün iftiralar savrulan, hergün ülkenin en gizli görüşmelerini bile Youtube'dan veya başka bir yerden, Twitter yoluyla dahi vermeye çalışanlara bu ülkede hukukun yapacağı bir şey olmalı. Bireysel hak ve özgürlükleri koruyacak bir karar almadan Twitter şirketini esas alırsanız ve diğer bütün yollar tüketilmeden de aceleyle karar verirseniz, biz bu kararı eleştiririz. Benim eleştirim de geçmişte birilerinin yaptığı durumdan vazife çıkarmak eleştirisiydi. Herhalde Sayın Kılıç'ı o kadar üzdüm ki beni bu törenlere bile davet etmedi.' Bülent Arınç, cumhurbaşkanlığı seçimine lişikin soru üzerine, yaptığı tüm istişarelerde cumhurbaşkanı adayı olması yönünde çok büyük bir çoğunluğun Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı desteklediğini söyledi. Kendisinin de istişare edilen bir insan olarak kararını ifade ettiğini dile getiren Arınç, '12 yıl başarılı bir başbakanlıktan, güçlü bir liderlikten sonra, Türkiye bunca faydalı, olumlu hizmetlerini gördükten sonra, böyle bir makamı, şühpesiz Sayın Gül ile konuştuktan sonra, kendisinin aday olmasını ve Allah kısmet ederse, bütün gücümüzle çalışarak birinci turda da yüksek bir oyla seçilmesini arzu ederiz. Ben tercihimi böyle belirledim. Bunu kendisi de arkadaşlarım da biliyor. Diğer konuda da hiç değişmeyen kararımı ifade ettim, 3 dönem kuralı değişmemelidir diye yazdım ama karar şüphesiz bana ait bir kara değil' dedi. Başbakan Erdoğan'ın bu konuyu söylemeden dahi kendilerinin günü geldiğinde bunların netleşeceğini söylediğini anımsatan Arınç, 'Bugün Sayın Cumhurbaşkanımızla belki bir görüşme yaptılar. Mayıs ortalarına doğru da bu işi netleştireceklerini biliyorum' dedi. Arınç, bugün genel kanı veya kabulün, Erdoğan arzu ederse Cumhurbaşkanı Gül'ün bundan onur duyacağı, 'Bu senin hakkındır, ben aday olmayacağım' demesini beklediklerini söyledi. Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü: 'Tanıyabildğimiz kadarıyla, bildiğimiz, güvenebildiğimiz kadarıyla Sayın Gül, çok iyi bir insandır. Bu partinin, bu davanın temelinde harcı olan bir insandır. İlk başbakanımızdır ve partinin kurucularından biridir. Bugüne kadarki çizgisini ve ülkemiz için, davamız için neler düşündüğünü çok iyi bildiğimiz bir insandır. Ama bu istişarelerin sonunda veya Sayın Başbakanımız, Türkiye'nin geleceği, perspektifi açısından daha fazla hizmetin icra noktasında görür veya kendisine edilen tavsiyeler bu konuda olursa belki farklı bir yöne gidip kendisi tekrar partinin başında bu işleri inşallah 2023'e, daha sonrasına götürebilecek bir zemini hazırlamayı tercih edebilir.' Tek aday Gül mü? Bülent Arınç, 'O zaman cumhurbaşkanlığı için tek aday Sayın Gül müdür?' sorusunu yanıtlarken de 'Bugün için ben öyle görüyorum, çünkü 7 yıllık performansı ve aldığı karnede ben bütün notlarının pekiyi olduğunu görüyorum. Bu bizim de gönlümüze hoş gelecek bir şey olur. Ancak Sayın Cumhurbaşkanımız ben teşekkür ederim ama bu görevi yaptım. Bundan sonra bir başka arkadaşımız veya bu işi daha başarıyla yapacak bir insan da olabilir derse o zaman şöyle herkes kendine dönüp bakacaktır' dedi. Arınç, Başbakan Erdoğan'ın gazetecilerle yaptığı keyifli bir sohbetin arkasında 'Bak ters köşe de yapabiliriz ha' demesini, tanıyabildiği kadarıyla o günün neşesi içinde kabul edilebileceğini belirterek, 'Yani siz hep ikimizi düşünmeyin başka şeyler de olabilir. Ama bu diğer partilerin de üzerinde ittifak edebileceği, herkesin rahatlıkla oyunu verebileceği bir kişi de olabilir' derse, bunu kendisi, arkadaşı için de söylemiş olabilir veya bir başka bu meziyetlere sahip bir kişi olarak da bunu tarif etmiş olabilir. Bekleyelim. Yapılacak tek şey en azından mayıs ortalarına kadar bu işi beklemek' değerlendirmesinde bulundu. Cumhurbaşkanı Gül'ün siyaset düşünmediği yönündeki açıklamalarının hatırlatıldığı Arınç, bu sözlerin bir ayeti kerime olmadığını, bunların konjonktür içinde hem de birilerinin sorularına verilecek cevaplar olarak konuşulduğunu, kendilerinde istişarenin asıl dolduğunu ve Başbakan Erdoğan'ın bu işi çok iyi yaptığını bildirdi. Arınç, Başbakan Erdoğan'ın gelecek hafta milletvekilleriyle bir araya geleceğini anımsatarak, 'Ondan sonra da 15-20'sinde de tekrar Sayın Cumhurbaşkanımızla bir araya gelecekler. Önümüzdeki 7 yılın bir muhasebesini çizecekler, biz de inşallah en hayırlı kararı sanıyorum bundan sonra işitmiş olacağız' dedi. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in 'Dört Başbakan Yardımcısından biri olabilir' sözleri de hatırlatılarak, Başbakan Erdoğan'ın Köşke çıkması durumunda Başbakan'ın kim olacağı yönündeki soru üzerine Arınç, hepsinin olabileceğini çünkü AK Parti'nin kadrosunun çok zengin bir parti olduğunu söyledi. Arınç, 'Sayın Başbakanımız, 2002 seçimlerine giderken İstanbul'da 1. sırada aday olarak gösterilmişti. Seçime 2 ay kala bu adaylığı iptal edildi. Kendisi milletvekili olamadı. O zaman muhalefet çok sevinmişti. Tayyip Erdoğan'a başbakan olacak diyordunuz, milletvekili bile olamıyor. Şimdi sizin başbakan adayınız kim? Bu soruyu ANAP'a sorduğunuz zaman 2. bir aday çıkmaz. DYP'ye sorduk o tarihlerde 2. bir aday çıkmadı. Herkes Mesut Yılmaz, Tansu Çiller'e odaklanmıştı. Baykal'a sorulsa o da ikinci bir aday gösteremezdi. Ama biz 10 tane, 20 tane bu işi yapabilecek kabiliyetli, iyi karakterli insanı sayabilirdik. Nitekim Sayın Gül, ilk seçimde de bizim başbakanımız oldu. Daha sonrası da çok güzel bir şekilde geldi. Bunlar demokrasi içinde ve partimizde yaşanan güzelliklerden birkaç tanesidir. Bugün de zannediyorum başbakanlığa vekalet edecek veya büyük kongrede genel başkan olacak, ondan sonra da 2015 seçimlerine AK Parti'yi götürecek ben size 20 isim sayarım. Bu parti içinde bu işi yapacak çok kabiliyetli, halkta karşılığı, birikimi, siyasi tecrübesi olan çok insan bulunur' diye konuştu. 'Bunların arasında kısa listeniz vardır' değerlendirmesi üzerine Arınç, '20'yi beşe düşür dersen onu da yaparım' dedi. '5'ten üçe' değerlendirmesi üzerine ise Arınç, '5'ten üçe de düşürmeyelim canım. Kötünün içinden iyiyi seçmek kolaydır, iyinin içinden en iyisini seçmek zordur. Yani biz AK Parti olarak iyinin içinden en iyisini seçebilecek zenginliğe sahibiz' dedi. 'Boş bir iddia değil' Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, 'Başbakanın bir dönem daha Başbakanlık yaptıktan sonra ardından başkanlık sistemini sağlayacak bir ortamda Cumhurbaşkanlığını devralacağı, böyle bir şeyi siyaseten nasıl görüyorsunuz?' sorusunu ise 'Bu da bir iddiadır, hem de boş bir iddia değildir. Bunun iki sebebi var. Birincisi 2000 yılında cumhurbaşkanı seçmemize engel oldukları zaman o mahut Anayasa Mahkemesinin kararıyla AK Parti, cesur bir karar aldı. Erken seçimi tercih etti, yani kasımda yapacağını temmuza aldı. 'Cumhurbaşkanı artık bundan sonra mecliste seçilmez yüz seksen kişilik bir grup Türkiye'de cumhurbaşkanı seçtirmez, bundan sonra halk seçecek' dedi. Bu anayasa referandumu kabul edildi, 7 sene geçti şimdi günü geldi. şimdi artık cumhurbaşkanını, yani cumhur kendi başkanını yani halk kendi başkanını, millet kendi başkanını halk oyuyla seçecek. Bundan dolayı cumhurbaşkanı halkın seçtiği bir ortamda ama anayasa değişmediği için de Meclis tarafından seçilmiş bir cumhurbaşkanının kullanacağı yetkileri kullanacak' şeklinde yanıtladı. Bir paradoks yaşandığını belirten Arınç, şöyle devam etti: 'Sivil, yeni, çağdaş, birbiriyle uyumlu anayasa yapamadığımız için muhalefet sebebiyle. Biz şimdi halkın seçtiği ama meclisin seçtiğini cumhurbaşkanı yetkilerine sahip bir insanın bir çelişki yaşayıp yaşamadığını göreceğiz.Yetkilerini kullanırken yüzde 50 artı biri arkasına almış, diyelim ki 30 milyonun oyuyla seçilmiş bir cumhurbaşkanı Meclis'teki seçimde gelebilecek bir cumhurbaşkanı yetkilerini kullanacak bu da hükümetle bir çatışma veya çelişme veya yetkileriyle bir çelişme yaşanabilir mi? Belki yaşanabilir belki yaşanmayabilir ama bu anayasa içinde akort edilmesi gereken bir noktadır. İkincisi Sayın Başbakanımız yarı başkanlık veya başkanlık sisteminin Türkiye'yi daha iyi yönetebileceğini inanıyor. Onlar da demokratik rejimlerde uygulanan usüllerdir. Parlamenter demokratik sistem sadece demokratik bir rejimi göstermez, bugün Amerika'da veya Fransa'da veya başka ülkelerde başkanlık sistemine yakın unsurlarında faydalı olablidiğini görüyoruz. Diyelim ki Sayın Başbakanımız, Cumhurbaşkanı olur ama partisi 2015 seçimlerinde 367'yi de içine alabilecek bir çoğunlukla seçimi kazanırsa o zaman AK Parti kendi başına bir anayasa değişikliğini mutlaka yapar ve anayasa değişikliği içerisinde de başkanlık sistemlerinden birisine dönüşü gerçekleştirebilir.' 'O zaman 2 ya da 3 yılda cumhurbaşkanı değişmiş mi olur, değişmesinin yolu mu açılır? sorusunu Arınç, 'Hayır, cumhurbaşkanı seçimiyle ilgili bir konu değil, cumhurbaşkanlığı yetkileriyle ilgili. Yani cumhurbaşkanıyla yürütmenin ilişkilerini, yasamanın ilişkilerini, yargının ilişkilerini tekrar gözden geçirebilecek bir konsepte dönüşebilir, akla uzak bir ihtimal değil' şeklinde yanıtladı. Paralel yapıya yönelik soruşturmalar gündemde olduğunu hatırlatan Arınç, şöyle devam etti: 'Dün İçişleri Bakanı Efkan Ala'nın verdiği demeçleri de vardı. Akşam gazetesinde bugün de bir ifade var, Sayın Başbakan'dan 'devrik başbakan' diye bahseden savcılar sözkonusu. Bütün bunlara yönelik soruşturmalar var. Soruşturmaların yeterince hızlı ve etkili işlediğini düşünüyor musunuz? Sonucunun ne olmasını bekliyorsunuz?' sorusu üzerine, '17 Aralık ve 25 Aralık'ı esas alırsanız aradan dört aylık bir zaman geçmiş. Bu dört ayın bir kısmı şok zamanıdır. Ama son üç aydan bu yana gerçekten bu yargı darbesini Türkiye'de uygulamak isteyen bir taraftan da güvenlik güçleri içerisinde özellikle emniyeti, polisi hedef alan bir yapılanmayla eğer mücadele edilecekse ki ediliyor, edilmesi lazım. Bu mücadelede devletin kendi yapısı içerisinde aynen devlet gibi yapılanmış bir başka varlığa tahammül edemeyeceği için yapılması lazım.' Arınç, bu mücadelenin sadece iktidar ve AK Parti'yle değil, bütün muhalefet partileriyle, varlık sebepleri hukuk devleti içerisinde ve parlamento içerisinde hayatiyet gösterecek bütün partilerin de desteğiyle yürütülmesi gerektiğini belirterek, 'Bu bir hayali şey değil. Pek çok unsurlarda kendilerini belli ettiler' dedi. Bugün yapılan soruşturmaların iki yönlü olduğunu ifade eden Arınç, şunları kaydetti: 'Birisi idaridir. Yani kendi içerisinde bir soruşturma açarak kimin ne yaptığını görebilecek bir ülke müfettişlerinin veya herkesin bir teftiş kurulu var, en sonunda da Başbakanlık Teftiş Kurulu var. Teftiş Kurulları bütün kurumlarda iddiaların ne kadar gerçek olup olmadığın araştırıyorlar. Bunun sonunda idari cezalar verilebilir. Ama şimdiden yapılan bir şey var. Üst noktalarda bu irtibatı birbiriyle sağlamış hukuka kanun devletine amirlerine bağlı olmaktan öte mensup oldukları grup içerisindeki yapılanmada emir ve talimat alan kişiler varsa bunlar müsteşarsa bunlar genel müdürse bunlar daire başkanıysa bir, idarenin bunları görevden alma yetkisi var. Bu yetki şüphesiz sınırsız değil. Ama görevden de alırken bir sebebini mutlaka söyleyeceklerdir. Görevden aldığın zaman meslekten çıkarma noktasını da kastetmiyorum. En azından o yapının başındayken yapabileceklerini tahmin ediyorsa oradan uzaklaştırmaktan ve ilgisiz bazı noktalara atamaktan da bu yol geçer. Şüphesiz 657 sayılı kanunun bu insanlara kamu görevlilerine tanıdığı bir takım imkanlar var, bir takım dokunulmazlıklar var, bir takım yasal statüler var. Bunları da ihlal etmeden çok önemli diyelim ki bilgi işlem merkezinin başında bir insanı veya atama yetkisi olan bir noktada bir insanı veya gizli kalması gereken belgeleri ilk önce okuması gereken insanları bu yapının içerisinde bir yere koyabilmişseniz oradan alırsınız levazım müdürü yaparsınız veya bir başka yere getirirsiniz. Şimdi bazı atamalar bu amaçla da yapılıyor olabilir, o insanların hepsini suçlamak adına söylemiyorum burada bir şüphe dahi bu kişinin o noktadan alınmasına yol açabilir. En azından verebileceği zararlarda bir ölçüde uzaklaşmamız lazım. İkincisi böylesine bir ihtimali düşünerek o görevden alınıp başka bir yerlere verilmek ne kadar mümkün ve muhtemel ise ikincisi de maalesef bu dinlemeler yoluyla suç atmalar yoluyla suç delilleri üretmek yoluyla bir takım insanları ta Başbakanımıza kadar uzanacak ölçüde gözlerini karartarak onları yok etmeyi hedeflemiş bir çalışmanın içinde olduklarını bildiğimiz, düşündüğümüz, elimizdeki delilleriyle bu konuda karar verme noktasına gelmişsek o zaman yargıya teslim etmekten başka bir çaremiz yoktur. Bu konuda da dün Sayın Efkan Ala'nın İçişleri Bakanımızın verdiği rakamlar doğrusu onun bilmesi gereken rakamlardır ben o kadar bilmiyorum, o ciddi bir çalışmanın devam ettiğini gösteriyor.' 'Ama kurt gövdenin içine girmişse mücadelenin ne kadar zor olduğunu tahmin edebilirsiniz, eğer karşınızda olsa o karşınızdaki insanın ne yaptığını açıkça bilseniz suç delilleri çok açık bir şekilde ortaya konulmuş olsa şüphesiz onun hakkından gelmek yani kanun yoluyla, yargı yoluyla mümkün olabilir' diyen Arınç, 'Hatta sizin bir zamanlar güvenerek iş başına getirdiğiniz bazı insanlar sizin hükümetinizi yok etmek Sayın Başbakanı itibarsızlaştırmak, biz de onların içerisindeyiz bir zamanlar ellerini dostça sıktıkları çok güvendikleri insanları bile günün birinde lazım olur diyerek dinlemek özel hayatlarına girmek bunlar fevkalade utanç verici fiillerdir. Bunları yapanlarla yargı önünde elbette hesaplaşacağız. Bence çok ağır gitmiyor olması gerekenden fazla belki süratle gidiyor ama kolay bir işin içinde değiliz' şeklinde konuştu. 'Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu özgürlükçü bir kanundur' '1 Mayıs konusunda özellikle İstanbul'daki kutlamalarda Taksim'in açılmamasına karar verildi. Muhalefetin CHP'nin ve BDP'nin ve bazı sendikaların mutlaka meydana çıkacağız şeklinde açıklamaları var. 1 Mayıs'ta neler olabileceği konusundaki düşünceniz nedir? Yeniden bir şiddet sarmalı yaratacak olaylar meydana gelebilir mi, ne dersiniz?' şeklindeki soruya ise Arınç, şu yanıtı verdi: 'Bir defa Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu, özgürlükçü bir kanundur. İzin almaya da gerek yok önceden 'Ben şurada şöyle bir gösteri yapacağım' dediğiniz zaman size her yer tahsis edilir. Ama bunun bir istisnası var, yani herkesin böyle belki trafiğe kapalı alanlar önceden belli edilmiş olabilir veya bu ticaretin esnafın tam ortada olduğu noktalarda toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanunu yapılmasın denebilir. Güvenliğin zor sağlanabileceği kanuna aykırı eylemlerin odağında merkezde toplantı gösteri yürüyüşleri kanunu gereğince idari makamların tasarrufuyla kapatılmış olabilir. Şimdi bazı sendikalar ideolojik bağnazlık sebebiyle kendilerince kutsal saydıkları, kendilerince kutsal sayılmış mekanları devlet hangi gözle bakar herkesin bilmesi lazım 'Ben illa burada yapacağım' denilmesi karşısında bu bir 'ben suç işleyeceğim' anlamına da gelebilir. Herkes her yerde derken belirlenmiş alanları kastediyorum. Bunun dışında da 'ben bir basın açıklaması yapacağım' diyebilirler 'ben küçük bir grupla yürüyüş yapacağım' diyebilirler. Bunun için de idari makamlar bütün kolaylıkları gösterir. Ama bir sendikanın bunları hiç bilmiyormuş gibi 'Ben sadece burada yapacağım ve bunun için gerekirse de güvenlik güçleriyle kavga edeceğim, gerekirse bomba da atılabilir insanlar da yaralanabilir geçmişte de zaten 30'dan fazla kişi ölmüştü, bugün de belki Allah korusun böyle olaylar yaşanabilir, ama inadımız inat' demesini anlayışla karşılamak mümkün değil.' Mesele sendika meselesiyse DİSK'in üçüncü sırada bir sendika olduğunu belirten Arınç, şöyle devam etti: 'Birinci sıradaki işçi sendikası ben İstanbul'da Kadıköy'de yapacağım diyor, kendisine bir alan tahsis edilmesini istiyor. Memur sendikaları içinde Memur-Sen var; 'Ben Diyarbakır'da yapacağım' diyor, ikinci sıradaki işçi sendikası Hak-İş, 'Ben Kayseri'de yapacağım' diyor. Bunlar sendika değil mi, bunların yüz binlerce üyesi yok mu bunlar işçiyi temsil etmiyor mu? 'Bana göre orası kutsaldır', o sana göre kutsaldır. O zaman git mum dik ama böyle topluca ve sadece 1 Mayıs'ta burada yapılacak bir eyleme hükümet, İçişleri Bakanlığı, valilikler kesinlikle izin vermez. Onlar da bunu zaten bildikleri için resmi müracaatlarını yapmıyorlar sadece kabadayılık gösterisi yapıyorlar 'Biz burada yaparız'. CHP zaten buna teşne, 'Ben de milletvekillerimi göndereceğim' diyor. Ama orada bir tane MHP'li milletvekili bulamayacaksınız çünkü Sayın Bahçeli devletin, hukukun ve yasaların verdiği imkanları çok iyi bilen ve bunların aşılmamasını isteyen, Türkiye'de huzurun bozulmamasını isteyen bir yapıya sahip. CHP teşnedir o kızıl bayraklarını göreceğimiz pek çok yasa dışı örgüt mutlaka orada olacaktır. Belki DİSK mensubu işçiler orada çok az olacak ama yasa dışı örgütler de kırmayı dökmeyi yaralamayı öldürmeyi çatışmayı hedef alan marjinal gruplar orayı Allah saklasın beklenilmeyen arzu edilmeyen bir görüntü içine sokabileceklerdir. Devletle kavga etmek, devlete karşı gelmek birilerinin ideolojik bağnazlığı olabilir ama bunu söyleyen ve yapanların da yargı karşısında, hukuk karşısında bir sorumlulukları mutlaka olacaktır. Günahtır binlerce polis orada olacak hayat duracak ve sadece birkaç bin kişinin gösterisi sebebiyle Türkiye'de 1 Mayıs bayram olmaktan çıkacak, o gün bir kara gün olarak belki, Allah saklasın, yıllarca acıyla hatırlanacak. Buna izin vermeyeceğiz, bu görüntülerin hiçbirisine izin veremeyiz. Bir hükümet ülkeyi yönetiyorsa ülkede huzursuzluğun çıkmasına izin ve imkan veremez. 'Şurada yapın Kazlıçeşme'de, şurada yapın Maltepe'de, şurada yapın, hatta sizleri bedava taşırız. Oraları sizler için de hazırlarız gelin binlerce insanı oraya getirin. Biz de bu bayrama hep beraber ortak olalım' diyenlere, maalesef 'Biz sadece Taksim'de yaparız her ne pahasına olursa olsun kavgayı da çatışmayı da göze alırız' diyen bir grup var, o gruba devletin müsaade etmesi mümkün değil.' 'O günlerde herkesi dinleyip, olayı anlayıp söndürmeye gayret ettim' İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu'nun 'Gezi sürecinin iyi yönetilemediği' yönündeki açıklamalarının sorulması üzerine Arınç, 'Evet, başındaki birkaç küçük olay sonradan büyümüş, parlamış, patlamış, pek çok insanımızın hayatına mal olmuş, milyonlarca liralık zararlar verilmiş, yaralanmalar olmuş, kamu mallarına zarar verilmiş. Ama Sayın Valimiz şunu bilsin ki hiçbir masum düşünce veya hareket Gezi olayları sebebiyle Türkiye'nin kara günler yaşamasına vesile olmamalıydı' değerlendirmesinde bulundu. Arınç, o günlerde herkesi dinleyip, olayı anlayıp söndürmeye gayret ettiğini, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın da 'Yargı kararına uyarız, gerekirse plebisit yaparız, gerekirse tarafların her biriyle konuşuruz, uzlaşmayla buraya ne yapılacağı konusunda karar veririz' dediğini ancak bunlar konuşulduktan sonra bile sokak hadiselerinin, yakıp yıkmaların devam ettiğini söyledi. Arınç, 'Herhalde her şey o küçük twit hatırımıza getiriyor: 'Mesele sadece ağaç meselesi değil hala anlamadın mı?' Biz bunu sonraki olaylarda da gördük. Yani Gezi olaylarında biz ne yapsaydık dahi maalesef bu sokaklarda insanların ölümüne yol açmak isteyenler yolundan dönmeyecekti' diye konuştu. 'Öcalan'ın mesajlarını iyi okumak gerekir' Abdullah Öcalan'ın 'çatışma olasılığının da gündemde olduğu' ifadesine ilişkin ise Arınç, 'Öcalan, bildiğimiz kadarıyla çözüm sürecinin başarıya ulaşmasını istiyor. Kandil'den ve milletvekillerinden farklı olarak her ne pahasına olursa olsun, geçtiğimiz yılki Nevruz'dan bugünkü Nevruz'a kadar düşüncelerinde, görüşlerinde, hedeflerinde bir değişiklik olduğunu zannetmiyorum' görüşünü bildirdi. Arınç, Öcalan'ın, zaman zaman silahlı örgütün ve Kandil'deki silahlı unsurların, kendisine karşı şikayetlerini veya kendisinden farklı davranışlarda bulunacağını bildiğinden bunun yolunu kesmeye çalıştığını belirtti. 'Öcalan'ın bu mesajıyla neyi amaçladığını istihbarat örgütümüz çok iyi tahlil edecektir, analiz edecektir ve bunun karşılığı da mutlaka verilecektir' ifadesini kullanan Arınç, sözlerini şöyle tamamladı: 'Bizim bütün amacımız on beş, on altı aydır çözüm süreci içerisinde Türkiye'de insanlarımızın ölümlerine yol açan olayların bitmesi, silahların susması, şiddetin susması ve artık varsa fikirlerin konuşulması diyeceğimiz noktaya gelinmesidir. Silahlı unsurların Türkiye'den çıkışları tamamlanmamıştır, bunu hepimiz biliyoruz. Her şeye rağmen tamamlanmamıştır ama arkasından bir çatışma ortamı da gelmemiştir. Çözüm sürecinde yeni ileri adımlar atılabilirdi, hem silahlı unsurların dışarıya çıkması hem de artık eylemsizlik halinin kalıcı bir hale gelip örgütün silahlı eylemlerden kendisini arındırması söz konusu olabilir. Öcalan'ın mesajlarını iyi okumak gerekir. Bunu okumakla yükümlü olanlar da herhalde hükümetimiz değil.' AA