onedio

Tuzla Haberleri

Tuzla ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. Tuzla ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

trend-arrow

Popüler İçerikler

Bir Mekanda Yemek Videosu Çeken Çift Restorana Bir Aracın Dalması ile Neye Uğradığını Şaşırdı
Günümüzde artık neredeyse elimizde kameralarla yaşıyoruz. Bu sebeple bir sürü ilginç an da kameralara yansıyor. Bir çift girdikleri mekanda sosyal medya hesapları için yemek videosu çekmek istedi. Ekipmanlarını hazırlayıp kamera karşısına geçen çift hayatlarının şokunu yaşadı. Bir anda restorana dalan araç çiftin masasına çarptı. Tuzla buz olan camlardan son anda kaçmayı başaran çiftin kaza anları kameralarına anbean yansıdı. Çiftin ekipmanları ise kaza anında yerinden bile oynamadı. Kaynak: Reddit/DamnnnSid
Mallarına Tedbir Konan Patronların Şirketlerinde Ne Değişti?
17 Aralık operasyonun ardından mallarına tedbir kararı konulan 7 işadamı hakkındaki bu karar, yaklaşık bir ay sonra kalktı. Peki bu işadamlarına bağlı olan şirketlerde neler değişti? The Wall Street Journal Türkiye'nin 7 işadamının şirketlerinin sicil kayıtları üzerinde yaptığı incelemeye göre en büyük hareket yönetim kurulu üyelerinde yaşandı. Bu arada Abdullah Tivnikli, Sinpaş ve Dubai'li Diar'ın şirketi Kat Turizm'de ortaklar, şirketin sermayesini 281.3 milyon TL'den 1.1 milyon TL'ye düşürme kararı kararı aldı. Aralık ayında alınan karara göre Kat Turizm Gayrimenkul Yatırımları ve İşletme AŞ'de10 TL'den olan hisseler artık 4 kuruşa indirildi. Alınan bu kararın şirketin büyük bir zarara girmesinden, ya da projede yaşanan köklü bir değişiklikten kaynaklanmadığını dile getiren Sinpaş yetkilileri 'Ataköy'de yapacağımız projeyi öz sermaye yerine kredi ile yapma kararı aldık. Bu nedenle sermaye taahhüdümüzü düşürdük' dediler. Şirket kurulduğunda 2008 yılında 280 milyon TL'lik taahhüt yapıldığını ancak bunun 1.1 milyon TL'sinin ödendiğini dile getiren Finans Bölümü yöneticileri 'Diğer kısım şirketin taahhüttü olarak duruyordu. Ortaklar yatırımı öz sermaye ile yapacaklardı. Ancak dönem içinde bunun banka finansmanı ile yapılması kararı alındı. Biz de sermaye taahhüdümüzü aşağıya çektik. Bu karar yatırım dinamiklerine yönelik değil. Kar dağıtımı için de önce taahhüt edilmiş sermayeyi yatırmak ve sonra kar dağıtmak gerekecekti. Bu karar ile bu durumun önüne geçtik.' Yani yatırılmış bir para olmadığı için ortaklar şirketten para çekiyorlar denilemez, ama taahütlerini geri çektiler. Yetkililer, indirilen miktarın sadece taahhüt edilmiş durumda olması nedeniyle herhangi bir vergi yükümlülüklerinin doğmadığını da ifade ettiler. Proje için hangi bankadan kredi alındığı konusundaki bilgiyi ise paylaşamayacaklarını açıkladılar. Sermaye azaltımı kararı alan bir diğer şirket de Abdullah Tivnikli'nin Batı Hattı şirketi oldu. Şirketin 40 milyon TL'lik sermayesi 10 milyon TL'ye düşürüldü. Batı Hattı'nın %60'ı Eksim'in (Tivnikli) %40'ı ise Mustafa Latif Topbaş'a ait 25 Aralık'ta mallarına tedbir kararı konulan Ocak ayı ortasında da tedbirin kaldırıldığı işadamlarının neredeyse tamamının bir ya da daha çok şirketinde ticaret sicile yansıyan değişiklikler olmuş. Sadece Usame Kutub'un şirketinde hiçbir değişim yaşanmamış. RIZA SARRAF'A BAĞLI ŞİRKET Royal Mobilya 2013 yılında kurulup, Nisan ayında da üretime başlayan mobilya şirketi Royal, Sarraf'ın ortaklığı olup, 17 Aralık'tan bu yana ticaret sicil hareketlerinde oynama olan tek şirket. Ticaret Sicil Gazetesi'ne göre Sarraf henüz tutuklu yargılanıyorken, şirketinin Tuzla'daki fabrika müdürü ve muhasebe müdürü değişti. Barış Yaşar Kanat fabrikanın, Mehmet Çalık da muhasebenin başına geçti. 16 Ocak tarihinde Ticaret sicil gazetesinden yayımlanan kararın altında da o sırada tutuklu olan Yönetim Kurulu Başkanı Rıza Sarraf'ın imzası var. MUSTAFA LATİF TOPBAŞ'LA BAĞLANTILI ŞİRKETLER Aytaç Gıda Pazarlama 2013 yılının temmuz ayında et ve şarküteri ürünleri üreticisi Aytaç, Yıldız Holding ve Mustafa Latif Topbaş tarafından satın alınmıştı. Ancak Yıldız Holding'in perakende Grubu Başkanı Mustafa Yaşar Serdengeçti, 25 Aralık'ta Aytaç Gıda Pazarlama'nın Yönetim Kurulundan istifa etti. Serdengeçti'nin istifa mektubunun okunduğu toplantıda yerine yine Yıldız Holding iştiraklerinden Ak Gıda'nın Genel Müdürü olan Hüseyin Avcı atandı Bu arada 20 Aralık'ta tescil edilen Yönetim Kurulu kararıyla Mustafa Latif Topbaş şirketin yönetim Kurulu Başkanı, Aytaç'ın kurucusu Dursun Uyar da Başkan vekili oldu. Ak Gıda: . Ak Gıda'da Yıldız Holding'in %32, Mustafa Latif Topbaş'ın % 27 payı var. Üçüncü büyük ortak ise yüzde 12'lik payı ile Ahmet Latif Topbaş. Şirket, Yıldız Holding'in süt ürünlerini üretimi için kurulmuş. Karaman ve Tokat, Lüleburgaz gibi illerde 5 tane fabrikası var. 17 Aralık'ın ardından ticaret sicile yansıyan tek hareket Ali Sözcü'nün Ak Gıda'da Gıda Grubu Sütlü Ürünler İş Birimi Başkan Yardımcısı olarak atanması oldu. Bizim Toptan Satış Mağazaları 17 Aralık'ın ardından şirkette 3 kez karar alındı. Bu kararlardan ilki: 30 Aralık'ta yönetim kurulu kararıyla Ümraniye şubesinin kapatılışı ilan edildi. 21 Ocak tarihli Yönetim Kurulu Kararıyla şirkette Cengiz Solakoğlu Yönetim Kurulu Başkanı oldu. (37 yıl süren profesyonel iş hayatını, Koç'ta başlayıp yine aynı grupta tamamlayan Çolakoğlu, 2012 yılı ortalarında Şok'un Yönetim Kurulu Üyesi olmuştu.) Başkan Vekilliğine Mustafa Yaşar Serdengeçti geldi. Maltepe'de bir şube açacağını da ilan eden şirketin Ticaret sicile yansıyan son karar ise Atilla Kurama'nın istifası oldu. Yıldız Holding'in oldukça eski yöneticilerinden Kurama'nın istifasını kabul eden Yönetim Kurulu yerine 22 Ocak tarihli kararla Yıldız Holding Yönetim Kurulu Üyesi Halil Cem Karakaş'ı getirdi. MEHMET CENGİZ'İN ORTAK OLDUĞU ŞİRKETLER Boğaziçi Elektrik Dağıtım AŞ Boğaziçi Elektrik Dağıtım AŞ'yi Cengiz-Kolin-Limak konsorsiyumu 1.960 milyon dolar teklifle kazanmıştı. 23 Ocak'ta Kolin'in İcra Kurulu Başkanı Devrim Koloğlu Bedaş'ta Yönetim Kurulu Üyeliği'nden istifa etti. Yerine Erdemir 'in eski Yönetim Kurulu Üyesi Arzu Hatice Atik atandı. Meram Elektrik Operasyonun başlangıcından bir sün sonra çıkan ticaret sicil gazetesinde Mehmet Cengiz'in Alarko ile ortak olduğu Meram Elektrik'te sermayenin 2 milyon TL'den 4 milyon 50 bin TL'ye çıkartıldığı duyuruldu. Ancak karar operasyondan önce alınmıştı. Sermayenin 2 milyon 73 bin TL'lik bölümü zarar karşılama fonundan karşılanacağı belirtildi. Hissedarların ortaklık oranlarında ise bir değişiklik yok. Cengiz Konya'da elektrik dağıtım işi yapan bu şirkette Alarko ile ortak. Cenal Elektrik 30 Aralık 2013'te şirket tek pay sahipliğine geçiş kararı aldı. Şirketin tek sahibi Alcen Elektrik Enerji Dağıtım oldu. Alarko ve Cengiz, Alcen'de de Cenal'da olduğu gibi %50'şer payla ortak. İGA Havalimanı İşletmesi 3'üncü Havalimanı'nın işletmesi için Cengiz-Kolin-Limak-Mapa ve Kalyon ortaklığıyla kurulan şirket için adres değişikliği yapılmış. Şirket Göktürk'e taşınmış. CEMAL KALYONCU'NUN ŞİRKETLERİ Kalyon İnşaat Şirkette 4 Şubat'ta Ticaret Sicil Gazetesinde yayınlanan kararla İski Eski Genel Müdürü Dursun Ali Çodur'un Genel Koordinatör, Kenan Avis'in Genel Müdür Yardımcısı, Erol Ulukutu'nun da Mali İşler Genel Müdür yardımcısı olarak atanmasına karar verildiği belirtiliyor. Ancak bu bir görev uzatma kararı ABDULLAH TİVNİKLİ'NİN ŞİRKETLERİ Kat Turizm Eksim Yatırım Holding, Sinpaş ve Dubai'li Diar'ın ortaklığındaki şirket Ataköy sahil şeridinde 2008 yılında ihaleyle kazanılan 125 bin m2'lik arazide proje geliştirmek için kurulmuştu. Batı Hattı Sermaye azaltımı. Şirketin sermayesi Eylül ayında 40 milyon TL'den 30 milyon TL azaltırlarak 10 milyon TL'ye düştü. Şirketin %60'ı Eksim'in %40'ı Mustafa Latif Topbaş'a ait Akyaşam Yönetim Hizmetleri Saf GYO'nun projesi Akasya'nın yönetimi için kurulan şirket. Sermayesi 100 bin TL. Bu şirket yeni kuruldu. CENGİZ AKTÜRK'ÜN ŞİRKETİ 360 Madencilik Şirketin adresi Sancaktepe'ye taşınmış. Ayşegül Akyarlı Güven WSJ
Rakı Sofrasının Olmazsa Olmaz 10 Mezesi
Şöyle akşam enfes bir sofra eşliğinde dostlarla muhabbetin dibine vurmak mı istiyorsunuz? Doğru yerdesiniz! Hem ne demişler, al kadehi eline, dokun gönül teline, muhabbet âlemine, bir merhabadır rakı. En kötü gününüz böyle olsun!
İstanbul'un Hangi Semtinde Yaşamalısınız?
Şu an İstanbul'un neresinde yaşadığınız önemli değil, sizin ruhunuza, yaşan tarzınıza uygun İstanbul semtlerini sizin için buluyoruz. İstanbul'da yaşıyorsanız veya İstanbul'a gelme planlarınız varsa bakın bakalım size en uygun İstanbul semtleri hangileriymiş.
"Gözümü Çıkarıp İşkence Yaptılar"
Gezi protestoları sırasında gözünü kaybeden Hakan Yaman: Sürünerek ateşin içinden çıktım. Ayağa kalkmaya çalıştım, gözlerim görmediğim için TOMA’ya doğru gidiyormuşumGezi eylemleri sırasında evine giderken polis şiddetine maruz kalan ve dövülüp gözü çıkarıldıktan sonra ateşe atılan Hakan Yaman , 'Karnımdan vuruldum, yere düştüm. Biraz sonra, 5-6 kişinin üzerime koştuğunu gördüm. Ve işte, her şey o zaman başladı. Sonra beni biraz daha sürüklüyorlar. Ve ateşin içine atıyorlar. Direnişçilerin yaktığı ateşe. Cayır cayır yanayım diye! Nasıl olsa kendimde değilim, e işte orada yanarak, ölüp giderim diy' dedi. 'Polis destan yazdı' sözlerine de tepki gösteren Yaman, 'Kafamın sol tarafında sağlam yer kalmamıştı. Sonra da destan yazdılar öyle mi? Polisin yazdığı böyle bir destan işte' ifadesini kullandı. Gezi protestoları sırasında gözünü kaybeden Hakan Yaman yaşadıklarını Ayşe Arman 'a anlattı. Hürriye'te yer alan söyleşinin bir bölümü şöyle: Sizi tanıyabilir miyiz? -Adım Hakan Yaman. 22 yıldır Sarıgazi’de yaşıyorum. Karım Nihal, alt sokağımızda otururdu, çocukluk aşkıyız. Evlendik. İki kızımız var. Biri sekiz, diğeri 14 yaşında. Bu olay olana kadar kendi yağımızda kavruluyor, mutlu mesut yaşıyorduk… Ne iş yapıyorsunuz? -Servis şoförlüğü. Bazen okul, bazen personel. O gün de, 3 Haziran’dı, işimi bitirip, semte dönmüştüm. Arkadaşlarımla biraz Merkez’de takıldım… Merkez neresi? -Semtin merkezi. Bir kaç sokak üstümüz. Kahvehane-pastane karışımı bir yer var, orada çay içtik, sohbet ettik. Saat 10 buçuk gibi de eve dönmek için yola koyuldum. Arabayla mı? Yok hayır. Abim de Merkez’deydi. Araba ona lazımdı, bıraktım, ben eve doğru yürümeye başladım. O aralar Sarigazi’de de Gezi protestoları yapılıyordu… -Evet ama eylem bir üst caddede oluyordu. Zaten ben ara sokaklardan çabucak eve gidecektim. Bir terslik olacağı aklıma gelmedi. O sokakların birinde tenha, boş bir arsa var. Yanında da bir bina. Tam oradan geçerken, bir TOMA çıktı verdi köşeden. Çıktığı gibi de, bana tazyikli su sıktı. Yüzüme geldi. Ne olduğunu bile anlamadan, gaz fişeği atmaya başladılar… Kaç kişi olduklarını görebiliyor musunuz? -O anda bir şey fark edemedim. Karnımdan vuruldum, yere düştüm. Biraz sonra, 5-6 kişinin üzerime koştuğunu gördüm. Ve işte, her şey o zaman başladı… Başlayan ne? -İşkence, başka bir kelime bulamıyorum. Ben orada savunmasız bir şekilde yerde yatıyorum, 5-6 kişi beni tekmeliyor. Yüzümü, kafamı esirgemeden. Sadece tekme olsa iyi, başka sert cisimlerle de vuruyorlar... “Benim alakam yok, ben eylemci değilim, evime gidiyorum” diyemediniz mi? -Diyemedim. Tekmelerden fırsat olmadı. Zaten söylesem de bir faydası olmazdı ki… Peki yerde tekmelenirken kendinizde miydiniz? Neler olup bittiğini algılayabiliyor muydunuz? -Hayal meyal. Bir taraftan da kollarımla kendimi korumaya çalışıyorum. Ama ne fayda! Tekmeleye tekmeleye çenemi kırmışlar. Ben kendimi kaybetmişim. Elmacık kemiğim, tuzla buz olmuş. Gözümün iç duvarları, içe çökmüş. Burnumun üstü kopmuş. Delinmiş resmen, içi görünüyormuş, alnımdan bir parça kopmuş. Ben nasıl hayatta kaldım bilmiyorum. Ama ben özel değilim, burada kaç kişiyi bu hale getirdiler biliyor musunuz? Benim gibi kaç kişiye orantısız güç kullandılar. Ama onlar konuşmuyorlar, çünkü devlete güvenmiyorlar, nasıl olsa sonuç çıkmaz diye. Yolda yürürken işe giderken, kimi yakalasalar dövdüler, resmen işkence yaptılar. Kafamın sol tarafında sağlam yer kalmamıştı. Sonra da destan yazdılar öyle mi? Polisin yazdığı böyle bir destan işte! Sonra? -Burnumu da kırdıklarını söyledim değil mi, tepesi kopuyor. Perişan haldeyim. O kadar darptan sonra, beni 15 metre sürüklüyorlar. Bir sivil, beş çevik kuvvet var. Ben de video görüntüsünden gördüm, biri binadan çekmiş, youtube’a yüklemiş, beni yere bırakıyorlar. Sonra biri, gözüme bir şey sokup, gözümü patlatıyor... Nasıl yani? -Gözümün içine sivri bir şey sokup, gözümü çıkarıyorlar! Patlatıyorlar, göz eriyip gidiyor. Videoyu çeken çocuk görgü tanığım oldu, o anlattı bana neler yaptıklarını… Bu nasıl bir rezalettir ya! -Bitmedi ki! Sonra beni biraz daha sürüklüyorlar. Ve ateşin içine atıyorlar. Direnişçilerin yaktığı ateşe. Cayır cayır yanayım diye! Nasıl olsa kendimde değilim, e işte orada yanarak, ölüp giderim diye… Aman Allah’ım! -Ne var ki, ateşin içine atıldığımda, yanınca kendime geldim. Sırtım yanıyordu. Zaten yanık tedavisi de gördüm… Peki sizi oradan oraya sürüklüyorlar, müdahale edecek bir Allah’ın kulu yok mu? -Binalardan izleyenler var. Birkaçıyla konuştum, “Yapamadık, cesaret edemedik!” dediler. O durumda inip, bana yardım etmek demek, ölüm fermanını imzalamak demek… Siz nasıl izah ediyorsunuz bu olup biteni? -Edemiyorum ki... Düşününce hâlâ kabul edemiyorum. İlaçla yaşıyorum ben. En çok moralimi bozan da; tamam vurdun beni, yıktın yere, tak kelepçeyi, götür merkeze. Adalete teslim et. Varsa suçum söylesinler, neyse cezam çekeyim. Zaten savunmasız durumdayım, daha ne istiyorsun benden. Gözümü niye çıkarıyorsun! O da yetmedi, ateşe niye atıyorsun? Bu resmen sadizm! Peki o ateşten nasıl çıkabildiniz? -Şimdi bakın, feci bir durum, ateşin içindeyim, yanıyorum. Ama oradalar mı, gittiler mi diye tereddütte kaldığımda, ilk başta ölmüş gibi yaptım. Sonra gözlerimi açmaya çalıştım. Bir tanesi hiç görmüyordu, bir tanesi de hafif bulanıktı. İki ışık gördüm. TOMA’nın farları diye düşündüm, bir kaç metre önümde bekliyordu, sesinden anladım. “Yanarsam yanayım” dedim, hiç sesimi çıkarmadım, 4-5 dakika bekledim. Acı beynimi oyuyordu ama hiç yerimden kıpırdamadım. Onlar da öldüğümü sandı ve TOMA geri çekildi… Siz n’aptınız? -Sürünerek ateşin içinden çıktım. Ayağa kalkmaya çalıştım, gözlerim görmediğim için TOMA’ya doğru gidiyormuşum, birileri “Oraya değil, bu tarafa dön!” diye bağırdı. Bir iki adım attıktan sonra, iki kişi koluma girdi, beni bir binanın içine soktular. Bayağı beklettiler. Sonra bir tanesi, arabasına koydu ve hastaneye götürdü… Nihayet kurtuldunuz! -Nerdeee? Polis, hastane önünde barikat kurmuş, kimseyi içeri bırakmıyor... Niye? Sağlık yardımı alınmasın diye. O haldeyken hastaneye girmek mümkün değildi. Ama ben de girmek zorundaydım, yoksa ölebilirdim. Ve yalan söyledim. Karşıma çıkan polise, “Yol kavgası oldu, 4-5 kişi vurdu, kaçtı” dedim. “Emin misin?” dedi. “Eminim” dedim. İkna oldu. Beni bir ambulansa koyup Kartal Araştırma Hastanesi’ne gönderdiler. Hastanede size ne dediler? -Doktorlar bizimkilere, “Her şeye hazırlıklı olun!” demiş. 14 gün hastanede yattım. Bir göz tamamen gitmiş, öbüründe yüzde 80 görme kaybı var. Çene kırık, burun kırık, ucu kopuk, yüzümün sol tarafı neredeyse yeniden yapıldı, protez göz takıldı. Beynimde sıvı akıntısı vardı, durmasaydı ya sakat kalacaktım ya da ölecektim. Allah’a şükür ölmedim, yaşıyorum. Allah beni karıma ve iki kızıma bağışladı… Peki kaç ameliyat geçirdiniz? -Beş. Önce beyin ve göz. Sonra da yüzümü hale yola getirmeye çalıştılar. Burnumdan parça koptuğu için başka yerlerden parçalar alındı. Göz kemiklerimin hepsi içeri göçmüştü, başka yerlerden kemik alınıp takviye yapıldı. Hepsi de riskli ameliyatlardı. Mayıs’ta tekrar ameliyat olacağım… Peki bu olay sizde nasıl bir travma yarattı? -Üzerinden bu kadar ay geçti, hâlâ çalışamıyorum, yeni yeni sokağa çıkmaya başlıyorum. O arsanın oradan geçemiyorum, kötü oluyorum. Sarıgazi öyle bir bölge ki, hep polisler bekliyor. O polislerin yanından geçerken, “Acaba bana saldıranlar arasında onlar da var mıydı?” diye düşünmeden edemiyorum! Çünkü bana bunları yapanlar, o sadistler, hâlâ görevleri başında. Adalete teslim edilseler rahatlayacağım, o da yok. İşimi de kaybettim, artık araç da kullanamayacağım. 10 aydır sürekli tedavi, sürekli ameliyat… Daha da bitmedi! Bütün dünyadan destek yağıyor Korkunç şeyler yaşadınız. Ama çoğumuzun haberi bile yok. Neden yeteri kadar gündeme gelmedi? -Hiçbir fikrim yok. Belki olay, Sarıgazi’de geçtiği içindir, bilemiyorum. Zaten acıklı olan şu: Başıma gelenler yurt dışında daha çok biliniyor. Her gün, dünyanın her yerinden mektup alıyorum, 10 bin geçti. Her yaştan, her milliyetten, her dilden, her dinden insan yazıyor. Bir de üstelik Uluslararası Af Örgütü’nün dilekçesini imzalayıp Adalet Bakanlığı’na gönderiyorlar. Peki Uluslararası AF Örgütü sizi nereden, nasıl buldu? -Avukatım aracılığıyla. İddianamenin hazırlanmasını bekliyoruz Hukuki olarak neler yapıldı? -Emniyet’e ifade verdim, bana bunu yapan polislerden şikayetçi oldum, savcılığa çağrıldım. Soruşturma açılmasına karar verildi. İddianamenin hazırlanmasını bekliyoruz… Peki siz ne düşünüyorsunuz? Sizce Berkin’de olduğu gibi sizin vakanızda da örtbas mı edilecek? -Ben bu davaya güvenmek istiyorum. Kolumu kıpırdatamayacak hale getirdikten sonra hâlâ şiddete devam etmeleri bir linç girişimi. Ali İsmail Korkmaz’ı o şekilde öldürdüler, ben Allah’tan yaşama tutunabildim.. Nihal Yaman Hayatta olması gerçekten mucize! Eşinizin başına gelenlerden siz ne zaman haberdar oldunuz? Kartal’dayken aradılar. Abisiyle birlikte gittik. En fazla, “Kafası yarılmıştır!” diye düşünüyordum. Görünce gözlerime inanamadım. Gerçekten hayatta olması mucize! Yüzü feci durumdaydı, kandan hiçbir şey görünmüyordu. Aklımız almadı, “Böyle bir şey nasıl olabilir ki?” dedik. Bir insan evladı, kimseyi o hale getiremez. Ama o anda, hayatta kalmasından başka hiç bir şey umurumda değildi… Kaybederim diye mi korktunuz? -Hem de çok! Her saniye yanındaydım. İlk gün ameliyata alamadılar, çok fazla kan kaybı vardı. Havlularla kanı durdurmaya çalışıyorduk... Nasıl bir isyan ve kızgınlık hissediyor insan? O anda insanın tek düşündüğü yaşaması. Ama sonradan yaşayacağı anlaşılınca insan isyan doluyor. Nefret doluyor. Çocuklar? -Çok şaşkındılar. Önce ne diyeceğimizi bilemedik, “Babanız bir kaza geçirdi!” dedik. Sonra öğrendiler tabii. Gizli tutamıyorsunuz. İkisi de şok oldu. Küçük kızım bir ay babasıyla konuşamadı, ona yaklaşamadı, babasının yüzüne neler olduğuna anlam veremedi, bakamadı, korktu. Sonra da tam tersine aşırı bir bağlanma oldu, şimdi babasının yanından hiç ayrılmıyorT24
14 Maddede İTÜ'lü Olmak
İTÜ'nün efsane rektörüdür. Rektör gibi rektördür. Her öğrencide cep telefonu numarası bulunan rektördür. İtü Webmail'den gönderilen e-postalara bir saat içinde yanıt verebilen rektördür. Öğrencilerin çoğundan atılan maillere cevap yazması hatta altına hiç bir ünvan soyisim filan yazmadan muhammed yazıp yollaması ile gönlümü çalmıştır yorumları alınan rektördür.
Bu Yıl 30 Yaşına Giren 30 Şey
Zaman çabuk geçiyor. 1984 doğumluların 30 yaşına girdiği yıldayız. Bazılarınız için daha dün gibi olan şeyler, aslında orta yaşlarına yaklaştı. Sizler için 2014 yılında 30 yaşını kutlayacak 30 şeyi tarihin sayfalarından bulup çıkardık.
Vali Mutlu'dan 'Suriyeli Dilenci' Açıklaması
İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, kentte dilencilik yapan ve sokaklarda yaşayan Suriyeli sığınmacılar ile ilgili olarak, 'Çok kısa sürede ciddi ve yeni bir uygulama başlatacağız' dedi. İl Koordinasyon Kurulu 2014 Yılı 2'nci Dönem Toplantısı, İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu'nun başkanlığında yapıldı. İstanbul Valiliği'nin Vatan Caddesi'nde bulunan Ek Hizmet Binası'nda gerçekleştirilen toplantıya, İstanbul'daki bazı ilçelerin kaymakamları, kamu kurum ve kuruluşlarının birinci derecedeki yetkilileri ile ildeki kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, sanayi ve ticaret odaları, ilgili derneklerin temsilcileri katıldı. Toplantının açılışında bir konuşma yapan Vali Mutlu, İstanbul'da devam etmekte olan 1.026 yatırım projesi olduğunu söyledi. 2014 yılı için çok ciddi bir ödenek olduğunun altını çizen Mutlu, '8 milyar 829 milyon hem genel bütçe hem de yerel yönetimler itibariyle önemli bir kaynak var. Bizim hedefimiz, bu kaynağın İstanbullulara yatırıma dönüştürülebilmesidir. Bunun süratle tamamlanabilmesi için bürokrasimizin iyi bir takip içinde olması gerekiyor. Halen ihalesi tamamlanmadığı için çalışmalara başlanmayan pek çok projemiz var. Hem başlanmamış olanların süratle başlatılması hem de mevcutların ödeneklerinin kullanılma oranlarının yükseltilerek elimizdeki ödeneklerin yatırıma dönüştürülebilmesi, kurum yöneticisi olarak bizlerin diğer pek çok önemli işlerimizin yanı sıra önemli işlerimizden biridir' diye konuştu. İstanbul'da 2014 yılında yapımı devam etmekte olan yatırımların görüşüldüğü toplantıda, ilgili kamu kurum ve kuruluşların yetkilileri çalışmalar hakkında bilgiler verdi. SURİYELİ SIĞINMACILAR Vali Hüseyin Avni Mutlu, toplantının sonunda sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerine söz vererek, sorularını yanıtladı. Tüketiciler Derneği Genel Başkanı Levent Küçük, İstanbul'da yaşayan Suriyeli sığınmacıların sorunlarına dikkat çekerek, Vali Mutlu'ya, 'İstanbul'da her geçen gün artan bir Suriyeli sığınmacı sorunu var. Çeşitli şehirlerde bir takım olumsuzluklar yaşanıyor. Dilencilik yapan, viyadük altlarında yaşayan Suriyeli sığınmacıların barınmaları için tedbir almak adına toplama kampları düşünülüyor mu?' şeklinde bir soru yöneltti. 'İSTANBUL'DA 67 BİN SURİYELİ MİSAFİRİMİZ VAR' Vali Mutlu, şu yanıtı verdi: 'Bugün ülkemizde statüleri itibariyle sığınmacı, geçici sığınmacı gibi sıfatları kullanmadığımız ve oldukça kalabalık bir Suriyeli misafirimiz var. Biz, bunların İstanbul'da nerede oturduklarını, nasıl geçindiklerini, eğitim durumlarını, bunun gibi pek çok farklı bilgiyi elimizdeki envanterlerimizde kayıt altına aldık. Şu anda İstanbul'da 67 bin Suriyeli misafirimiz var. Bu rakamın üzerine çıkma ihtimali yok. Son üç ay içerisinde adeta bu rakama sabitlendi.' 'ÖNÜMÜZDEKİ GÜNLERDE DAHA İYİ NETİCELER ALACAĞIMIZ BİR ÇALIŞMA BAŞLATACAĞIZ' İstanbul'da özellikle mali durumu daha iyi, mesleği olan ve kendi ayakları üzerinde durabilen Suriyelilerin daha fazla olduğunu söyleyen Mutlu, şöyle devam etti: 'İstanbul'da orta halli, eğitim seviyesi biraz daha yüksek bir kesim var. Ancak tamamı böyle değil. Özellikle hepimizi üzen ve meşgul eden ve sokakta dilenmek suretiyle geçimini temin etmeye çalışan, şehrin meydanlarında, yollarında, çok farklı mekanlarda karşımıza çıkan tablolar var. Dilencilik ile ilgili mevzuatımızda, zabıta ekipleri dilencilikle mücadele eder ve buna müsaade etmez. Fakat öyle bir tablo var ki, hem Sultanahmet'te olsun hem Taksim Meydanı'nda olsun bir takım uygulamalar var. Buna rağmen bunun çok da fazla önüne geçilemediğini hep birlikte görüyoruz. Biz sokakta kalanlar için geçtiğimiz kış itibariyle biri Tuzla, diğeri Pendik olmak üzere iki tane misafirhane oluşturduk. 700 civarında misafiri 5-6 ay kadar orada muhafaza ettik. Bunlardan 500'den fazlasını geçtiğimiz ay itibariyle kendi rızalarıyla Şanlıurfa'ya gönderdik. Geri kalanları da İstanbul'da ev tutmak itibariyle kaldı. 'Kendi rızası olmayanların kamplara gönderilmesi' konusunda bir mevzuat düzenlemesi üzerinde çalışılıyor. Önümüzdeki günlerde bu konuda çok daha iyi neticeler alabileceğimiz bir çalışmayı başlatmış olacağız.' 'BAZI SURİYELİLER, DİLENCİLİK YAPAN SURİYELİLERDEN RAHATSIZ' İstanbul'daki Suriyeli vatandaşların sorunları için kendileriyle çalışan Suriyeli temsilcilerin de bu durumdan rahatsızlık duyduklarını dile getirdiklerini aktaran Mutlu, 'Bu durumdan sadece İstanbullular değil, İstanbul'da kalan Suriyeliler de rahatsız oluyor. Suriyeli temsilciler bizlere gelerek, 'Bunlar bizim buradaki Suriyeli misafir olma imajımızı zedeliyorlar. Bu imaj bütün Suriyelileri olumsuz etkiliyor' diyorlar. Dolayısıyla bu konu ile ilgili değerlendirmeler yapılıyor. Çok kısa sürede ciddi ve yeni bir uygulama başlatacağız' diye konuştu. Enver ALAS / İstanbul DHA
40. Yılında Kıbrıs Harekâtı
Türkiye'nin 74'teki müdahalesinin ardından ikiye bölünen Kıbrıs, 40 yıl sonra Avrupa'nın bölünmüş tek ülkesi. Al Jazeera, harekâta neden olan ve harekatın neden olduğu gelişmeleri derledi. Kıbrıs harekâtına zemin hazırlayan gelişmeler için özellikle 1974 öncesindeki 15 yıllık sürece bakmak gerekiyor. Adayı Birinci Dünya Savaşı sonrası ilhak eden İngiltere ile Türkiye ve Yunanistan’ın, 1959 yılında imzaladığı Zürih ve Londra antlaşmaları yeni bir devletin doğuşunun habercisi oldu. Kıbrıs’taki Türk ve Rum halklarının eşitliğine dayanarak kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti bu üç ülkenin garantörlüğünde 1960’ta dünya haritasındaki yerini aldı. Yeni devleti kuran anlaşmalara göre hükümetin ve icra unsurlarının yüzde 70’i Rum, yüzde 30’u Türklerden teşkil edilecek, Bakanlar Kurulu yedi Rum ve üç Türk üyeden oluşacaktı. Bir başpiskopos olan Mihail Hristodulu Muskos (III. Makaryos) Cumhurbaşkanı, Fazıl Küçük de Cumhurbaşkanı Yardımcısı oldu. Rum tarafının baskıları Ancak İngiltere’nin adadan çekilmesiyle Türklerle birlikte ortak devlete razı olan Rumlar, geri adım atmaya başladı ve Kıbrıs’ın yönetimine el koyma yoluna gitti. Bu süreçte uluslararası anlaşmaları ve anayasayı çiğneyen Rum tarafı silahlı baskıyla Kıbrıslı Türkleri ülke yönetiminden uzaklaştırmaya çalıştı. Rumların Aktitas Planı adını verdiği ve 1963 yılının başlarından itibaren hayata geçirilen bu girişim, adanın Yunanistan’la birleşmesi ülküsünü tanımlayan Enosis fikrini içeriyordu. Bu plan doğrultusunda 30 Kasım 1963 tarihinde Makaryos, Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası'nda siyasi kurumların yapılanması ve teşkilatlanma hakkındaki 13 maddelik bir değişiklik önerisinde bulundu. Kıbrıslı Türkler bu değişikliklerin kendi haklarını çiğnediğini savunup değişikliğe karşı çıktılar. Yunanistan ile birleşmeyi hedefleyen Rumlar başlıca örgütleri olan silahlı EOKA aracılığıyla 1974'e kadar Kıbrıslı Türklere yönelik birçok saldırı düzenledi, ambargolar uyguladı. 1963-64 olayları 1963 ve 1964 yıllarına damga vuran bu şiddet dönemi, ‘Kanlı Noel’ olarak bilenen 20 Aralık gecesindeki saldırılarla başladı. Lefkoşa’da bir otomobile açılan ateşte iki Kıbrıslı Türk öldürüldü. Aynı gece ve bir sonraki gün 103 köye baskın düzenlendi. Lefkoşa’da Kıbrıslı Türklerin yaşadığı Küçük Kaymaklı semti kuşatma altına alındı, Kanlıdere bölgesinde Türklere karşı saldırı düzenlendi. Larnaka ve Tuzla'da Türk evlerine ateş açıldı dokuz kişi öldürüldü. Bu bölgedeki Türk köylerinde yaşayanlar 23 Aralık gününden itibaren göç etmeye başladı. Küvetteki cesetler 24 Aralık’ta ise Lefkoşa'nın Kumsal semtinde 11 kişi öldürüldü. Bunlardan dördü, 1959’daki anlaşmalara göre Kıbrıs'ta görev yapan 650 kişilik Türk askeri birliğinde görevli emekli Tuğgeneral Nihat İlhan'ın ailesiydi. İlhan'ın evinin banyo küvetinde eşi ve üç çocuğunun cesedinin yer aldığı fotoğraf, Kıbrıslı Türklere yönelik EOKA şiddetinin sembolü haline geldi. Baskının yapıldığı ev daha sonra Barbarlık Müzesi adıyla ziyarete açıldı. Rumların saldırılarına karşılık Türk jetleri Kıbrıs üzerinde uyarı uçuşu yaptı, eylemler son buldu. Ancak bu süreçte 364 Kıbrıs Türkü ile 174 Kıbrıs Rumu hayatını kaybetti. On binlerce Kıbrıslı Türk can korkusuyla sahip olduğu topraklardan göç etti ve adanın yüzde 3’lük bir bölümünde sıkıştı. Olaylar üzerine 30 Aralık 1963 günü toplanan İngiltere, Türkiye ve Yunanistan hükümetleri güvenli bölge sağlamak amacıyla Yeşil Hat'tı belirleyen anlaşmayı imzaladı, daha sonra ise iki taraf arasındaki çatışmaları engellemek amacıyla adaya BM barış gücü konuşlandırılması kararlaştırıldı. Makaryos’ın Ocak 1964’te ülke yönetiminin temellerini oluşturan İttifak ve Garanti Antlaşmalarını feshettiğini açıklaması Kıbrıs Cumhuriyeti’nin sonunu getirdi. Kıbrıs Cumhuriyeti'ndeki idari ve siyasi yapılanmadan çekilen Kıbrıslı Türkler, kendi bağımsız devletlerini kurma mücadelesine girişti. Adadaki Türk toplumunca oluşturulan ‘Genel Komite’, 1967 yılında ‘Kıbrıs Geçici Türk Yönetimi'ne’ dönüştü. 1967 bunalımı ve Türkiye'nin savaş ültimatomu 1967’de EOKA örgütü bu kez Yunan askerlerinin desteğiyle Geçitkale ve Boğaziçi köylerine saldırdı. Bu eyleme sert tepki veren Ankara hükümeti Yunanistan’a savaş ültimatomu verdi. Türk uçakları Lefkoşa’da Makaryos’un sarayı üzerinde uçmaya başladı, savaş gemilerine olası bir çıkarma için ‘hazır ol’ talimatı verildi. Bütün bu askeri hareketlilik üzerine Yunanistan geri adım atarak gönderdiği askerlerini adadan çekti. Cunta Makaryosu indirdi 1974’e gelindiğinde ise bir süre önce Yunanistan’da iktidarı ele geçiren cunta hükümeti, adanın ilhak edilmesi zamanının geldiğini düşünüyordu. Ancak uluslararası toplum tarafından destek görmeyen cunta yönetimi, güç mücadelesine girdikleri Makaryos’u bunun önündeki engel olarak görüyordu. Cunta lideri General Yonnides, Makaryos’un ortadan kaldırılmasıyla Kıbrıs sorununun çözüleceğini ve Türkiye’nin de bu gelişmelere karşı çıkmayacağını savunuyordu. Cunta karşıtı tutumuyla Yunanistan’da da saygınlığa sahip olan Markaryos, Yunanistan Cumhurbaşkanı Fedon Gizikis’e mektup göndererek, adadaki Yunan subayların geri çağrılmasını istedi. Kıbrıs’taki devlet temellerini yıkma çabalarından Yunan hükümetini sorumlu tutan Makaryos, kendisinin Yunanistan’ın atadığı bir vali olmadığını, Helenizmin büyük bir bölümünün seçtiği bir lider olduğunun anlaşılması gerektiğini bildirdi. Atina’nın yanıtı, 'Afrodit' Planını uygulamaya koymak, yani 15 Temmuz'da Makaryos’a karşı darbe yapmak oldu. İktidarını kaybeden ancak İngiltere’ye kaçmayı başaran Makaryos, BM Güvenlik Konseyi'nin, kendisinin Kıbrıs Cumhuriyeti’nin hukuki lideri olarak kabul edildiği toplantılarında “Kıbrıs’ın bağımsızlığının ortadan kalktığını ve halkının tehlike altında olduğunu” belirtti. EOKA'nın tanınan simalarından Nikos Sampson yeni hükümetin geçici lideri olarak dünyaya duyuruldu, o da ertesi gün başkanlık yetkilerini kullanarak Kıbrıs Helen Cumhuriyeti’ni ilan etti. Darbeden sonra cunta hem Türklere hem de kendine karşı olan Kıbrıslı Rumlara saldırdı. Harekât hazırlığı Adadaki darbe haberi Ankara’ya ulaşınca Milli Güvenlik Kurulu toplandı ve ilk açıklama yapıldı: 'Bu bir Yunan müdahalesidir. Adadaki anayasal düzen yıkılmış, gayri meşru bir askeri yönetim kurulmuştur. Türkiye bunu antlaşmanın ve garantilerin ihlali saymaktadır.' Başbakan Bülent Ecevit, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne adaya müdahale ihtimaline karşı hazırlık yapılması yönünde talimat verdi. Dünya kamuoyunun Kıbrıs’taki askeri yönetime tepkileri de Türkiye’nin lehine bir ortam yaratıyordu. Adaya ortak müdahalede bulunulması için garantör devletlerden İngiltere’nin kapısını çalan Ecevit, Londra’dan eli boş döndü. Bunu üzerine Türkiye garantörlük anlaşmasından doğan haklarını kullanarak kod adı Atilla Harekâtı olan kendi planını uygulamaya koydu. Kod adı: Atilla Harekâtı 20 Temmuz 1974 sabahı Türk ordusu, adaya saat 6:05'ten itibaren havadan indirme ve denizden çıkarma yapmaya başladı. Türk paraşütçüleri Lefkoşa'nın kuzeyine, Hamitköy - Gönyeli ve Pınarbaşı bölgelerine indi. Denizden çıkarma, Deniz Piyade Tugayı'na bağlı askerlerce Yavuz plajına yapıldı. Ecevit Harekatın başladığını dünyaya tarihe geçen şu sözlerle haber verdi: 'Biz aslında savaş için değil, barış için, ve yalnız Türklere değil, Rumlara da barış getirmek için Ada’ya gidiyoruz. Türkiye’nin Kıbrıs’ta barış, kardeşlik ve özgürlük için giriştiği harekat, bu sabah erken saatlerde başlamıştır…' Türkiye’nin müdahalesinin 1963 ve 1967'deki gibi sınırlı kalacağını düşünen Rumlar, ilk başta harekata karşı koyamadı. Ancak akşam saatlerinde karşı taarruza başlayan Rumlar başarı elde edemedi, Türk ordusu mevzilerini korumayı başardı. Ertesi gün tekrar ilerlemeye devam eden Türk birlikleri Lefkoşa Havalimanı ve Kaymaklı bölgesine taarruza başladı, Zeytinli istikametinde ilerledi. 22 Temmuz'da, Deliktepe'nin ele geçirilmesiyle, Türk askeri önce Girne’ye girdi, daha sonra da Lefkoşa’ya yöneldi, iki kent arasındaki hattı birleştirdi. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 353 sayılı kararının 5. maddesi gereği, 22 Temmuz’da ateşkes ilan edildi. Türkiye’nin bu müdahalesinin sonucunda Yunanistan'daki cunta idaresi ve Kıbrıs Cumhuriyeti'ndeki Nikos Sampson hükümeti görevini bıraktı. Cenevre Deklarasyonu Türkiye’nin müdahalesi Kıbrıslı Türklerin tamamının güvenliğinin sağlanması için yeterli olmadı. Başta Mağusa’dakiler olmak üzere çok sayıda Türk güvenlikten mahrumdu. Kıbrıs’taki durumu ele almak üzere 25 Temmuz’da garantör devletlerin öncülüğünde Cenevre’de düzenlene konferansta, Kıbrıs Türklerini temsil eden heyet adanın yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğunu savundu. İki taraflı bir federasyon kurularak Türk tarafına yüzde 34 toprak bırakılması gerektiğini belirtti, ancak Rumlar ve Yunanistan buna yanaşmadı. 30 Temmuz’da imzalanan Cenevre Deklarasyonu’yla ada üzerindeki düzenin yeniden temin edileceğine ve 1960 anayasasına göre hareket edileceğinde karar kılındı. Ancak anlaşmanın gereğini yerine getirmeyen Rum tarafı, Limasol ve Larnaka civarında bazı köyleri boşaltmış olmalarına rağmen, ele geçirdikleri yerleri tahliye etmedi, ellerindeki esirleri de serbest bırakmadı. Türk askeri Lefkoşa'ya girdi Bunun üzerine Türk ordusu 13 Ağustos’ta “Ayşe tatile çıksın” parolasıyla bir keza daha harekâta başladı. Türk birlikleri 14 Ağustos'ta başkent Lefkoşa'ya, 15 Ağustos'ta Lefke ve Mağusa'ya girdi. Böylece Türk tarafının sınırları çizilmiş oldu. Harekaâ boyunca Türk ordusu toplam 498 kayıp verdi, 350’ye yakın da Kıbrıslı Türk öldü. Rumlar ve Yunanlılar ise 4 bin ölü, 12 bin de yaralı verdi. Harekatın sonuçları 1974 harekatı Kıbrıs sorununda yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Fiilen ikiye bölünen adada Türkiye açısında o dönemki sorun çözüldü ancak, mevcut durum herhangi bir hukuki zeminde çözüme kavuşturulamadığı için Kıbrıs konusu 40 yıl sonra da uluslararası toplumun gündemini meşgul ediyor. Ancak harekatla çözüm, artık daha önce olduğu gibi artık 1960 antlaşmaları çerçevesinde değil, 1974’ten sonra oluşan fiili duruma göre aranacaktı. Harekatın başlıca sonuçları şöyle özetlenebilir: Adanın Yunanistan’la birleşme ihtimali ortadan kalktı. Yunanistan ve Kıbrıs'taki askeri yönetimler son buldu, sivil hükümetler göreve geldi. Türk tarafının eşitliği BM nezdinde kabul edildi. Türkiye, Kıbrıs konusundaki uluslararası antlaşmaların bozulmasına ve Kıbrıslı Türkleri güvenliğinin tehlikeye girmesine seyirci kalmayacağını gösterdi. Harekat sonunda oluşan sınırın kuzeyinde toplanan Türklerin can güvenliği sağlandı ve coğrafi temele dayanan federasyon tezinin temelini oluşturdular. KKTC kuruldu: Adadaki Türk nüfus, Türkiye hükümeti ile işbirliği içinde Kıbrıs Türk Federe Devleti’ni, ardından self determinasyon hakkını kullanarak 15 Kasım 1983'te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni (KKTC) kurdu. Ancak BM Güvenlik Konseyi'nin aldığı 550 sayılı kararla KKTC Türkiye dışında hiçbir BM üyesi tarafından tanınmadı.  Türkiye ile ABD karşı karşıya geldi. Yunanistan'ın çabaları sonucu Washington Türkiye'ye ambargo uyguladı. Demokratik rejim uygulayan Kıbrıslı Türkler çok partili hayata geçti. Soğuk Savaş döneminin iki kutuplu politikasında sıkışan Türkiye 3'üncü dünya ve İslam ülkeleriyle ilişkileri geliştirdi.