onedio

Uzman Çavuş Haberleri

Uzman Çavuş ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. Uzman Çavuş ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

trend-arrow

Popüler İçerikler

Narin Güran Cinayetinde 1 Yıl: Katilin Kim Olduğu Hala Belirsiz
8 yaşındaki Narin Güran, 21 Ağustos 2024 yılında Diyarbakır’da kaybolmuş ve küçük kızın cansız bedeni uzun aramalar sonrasında 8 Eylül’de evlerine yaklaşık 2 kilometre uzaklıktaki dere kenarında cansız olarak bulunmuştu.Türkiye’nin konuştuğu olayda Narin’in annesi, ağabeyi ve amcası ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmış, Narin’in cansız bedenini amcası Salim Güran’ın emriyle dere kenarına gömdüğünü itiraf eden Nevzat Bahtiyar'a ise 'suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme' suçundan 4 yıl 6 ay hapis cezası verilmişti. Yargılama bir üst mahkemede devam ediyor. İşte tüm Türkiye’yi yasa boğan Narin Güran yaşananlar…
Genelkurmay: 'Musa Somay Tuzakla Şehit Edildi'
Genelkurmay Başkanlığı, Uzman Çavuş Musa Somay'ın şehit olmasıyla ilgili 'Yola tuzaklanan uzaktan kumandalı patlayıcının patlatılması sonucu şehit olmuştur.' açıklaması yaptı.Genelkurmay Başkanlığı'ndan yapılan yazılı açıklama şöyle; 'Şırnak/Uludere Ortasu köyü yaklaşık altı km güneyinde, Türkiye-Irak hudut hattında, 06 Mart 2014 günü meydana gelen El Yapımı Patlayıcı (EYP) ile yapılan saldırı mahalinde, olay yeri incelemesi yapmak maksadıyla, beş adet Taktik Tekerlekli Zırhlı Araç ile bir Mayın EYP Tespit ve İmha Timi ve bir Jandarma Özel Harekat Timi ile bölgeye intikal edilmiştir. Faaliyet esnasında, saat 06.45 sularında, hududun Irak tarafından, bölücü terör örgütü mensuplarınca, unsurlarımızın bulunduğu bölgeye bir adet havan atışı yapılmıştır. Bunun üzerine Beyaz Tepe Üs Bölgesinden, bölücü terör örgütü mensuplarının bulunduğu bölgeye havan ile atış yapılmıştır. Ayrıca; Düğün Dağı Üs Bölgesine Türkiye-Irak hudut hattı üzerinde 07 Mart 2014 günü saat 09.47 sularında, Üs Bölgesinin yaklaşık 1000 metre güneydoğusundan, bölücü terör örgütü mensuplarınca, Kannas keskin nişancı silahı ile ateş edilmiş, birliklerimiz tarafından ateşle karşılık verilmiştir. Müteakiben aynı bölgeden, bölücü terör örgütü mensuplarınca saat 10.05 sularında yine Düğün Dağı Üs Bölgesine Biksi makineli tüfek ve Kannas keskin nişancı silahı ile ateş açılmıştır. Açılan ateşe birliklerimiz tarafından yine anında karşılık verilmiş, açılan ateşlerimiz üzerine terörist atışları kesilmiştir. Teröristlerin açtığı ateşler sonucu herhangi bir zayiat olmamıştır. Diğer taraftan, 06 Mart 2014 günü Beyaz Tepe Üs Bölgesinin güneydoğusunda meydana gelen olay mahallinde yapılan inceleme sonucu; Şehit J.Uzm.Çvş. Musa SOMAY'ın yola tuzaklanan iki adet EYP'nin bölücü terör örgütü mensuplarınca uzaktan komutalı olarak patlatılması sonucu şehit olduğu tespit edilmiştir.'DHA
Kanlı Seçim: 8 Ölü 27 Yaralı!
Türkiye seçim günü kana bulandı. Çeşitli illerde meydana gelen kavgalarda şuana kadar 8 kişi hayatını kaybetti, 27 kişi yaralandı.Türkiye 30 Mart Mahalli İdareler Genel Seçimleri için sandık başına giderken, çeşitli şehirlerde muhtar adayları arasında çıkan tartışmalar can aldı. Ülke genelinde muhtarlık yarışı nedeniyle çıkan kavgalarda 8 kişi hayatını kaybetti. Kavgalarda 27 kişi ise çeşitli yerlerinden yaralandı. Hilvan'daki muhtarlık kavgasında yaralanan 4 kişinin hayati tehlikesi sürerken, 1 polis ve 1 uzman çavuş da kavgaları ayırmaya çalışırken yaralandı. HİLVAN'DA MUHTARLIK KAVGASI: 6 ÖLÜ, 4 YARALI Şanlıurfa'nın Hilvan İlçesi'nin Yuvacık Köyü'nde, 2 muhtar adayı ile yakınlarının tartışması silahlı kavgaya döndü. Ortalığın savaş alanına döndüğü kavgada 6 kişi öldü, 4 kişi yaralandı. Olay, öğle saatlerinde Yuvacık Köyü'nde meydana geldi. Mevcut köy muhtarı ve yeniden aday olan Ertem Çelik ile diğer aday Abit Tanık arasında seçmenleri yönlendirdikleri iddiasıyla tartışma çıktı. İddiaya göre, köy okulunun bahçesindeki tartışma muhtar adaylarının yakınlarının katılmasıyla kısa sürede kavgaya dönüştü. Jandarmanın müdahalesiyle önlenen ve okul bahçesinden çıkarılan Çelik ve Tanık ailesinin fertleri, bu kez köy meydanında kavga etti. Kavga sırasında Çelik ve Tanık ailesi fertleri birbirlerine tabanca, av tüfeği ve kalaşnikof tüfekle ateş açarak çatışmaya başladı. 6 KİŞİ ÖLDÜ Ortalığın savaş alanına döndüğü kavga, köye gelen jandarmaların müdahalesiyle güçlükle önlendi. Tabanca ve tüfek kullanılan çatışmada muhtar adaylarından Ertem Çelik, akrabaları Davut, Semih, Ayhan, Bedirhan ve Nihat Çelik ile karşı taraftan Orhan, Suphi, Mehmet ve Adalet Tanık yaralandı. Yaralananlar, özel araçlarla Hilvan ve Şanlıurfa'daki hastanelere sevk edildi. Şanlıurfa'daki hastanelerde tedavisine başlanan yaralılardan muhtar adayı Ertem Çelik ile Bedirhan Çelik, Semih Çelik ve Davut Çelik ile Orhan Tanık ve Suphi Tanık yaşamını yitirdi. Tedavisi süren diğer 4 yaralının da hayati tehlikesinin sürdüğü bildirildi. KÖY ABLUKAYA ALINDI Muhtar adaylarının silahlı çatışmasının ardından Yuvacık Köyü'ne zırhlı araçlarla takviye jandarma birlikleri gönderildi. Giriş ve çıkışların yasaklandığı köyü ablukaya alan jandarma, muhtar adayları ve akrabalarının karşı karşıya gelmemesi için önlem aldı. Birçok kişi gözaltına alan jandarma kimsenin köye girmesine izin verilmezken, çevik kuvvet polisleri de Şanlıurfa'da yaralıların tedavi gördüğü hastaneler ile cesetlerin bulunduğu morg çevresinde geniş güvenlik önlemi aldı. Önlemlerin en üst seviyede tutulduğu Yuvacık Köyü'nde güvenlik güçleri olaya karışan kişilerin belirlenmesine yönelik çalışmasını sürdürüyor. HATAY'DA MUHTARLIK KAVGASI: 2 ÖLÜ, 10 YARALI Hatay'ın Kırıkhan İlçesi'ne bağlı Gölbaşı Köyü'nde, muhtar adaylarının yakınları arasındaki tartışma, silahlı kavgaya dönüştü. Olayda, 2 kişi öldü, 1'i ağır 10 kişi yaralandı. Köyde, yeniden aday olan Muhtar Abdo Bilgin ile diğer aday Sıtkı Yüceur'un yakınları arasında dün akşam çıkan tarışma bu sabah sandık başında devam etti. İki tarafından yakınları arasındaki kartışma kavgaya dönüşünce, Yecuur Ailesi taraftarları sandıkların bulunduğu Gölbaşı İlköğretim Okulu'na rastgele tüfek ve tabanca ile ateş açtı. Olayda muhtarın kuzeni İsmail Bilgin ile diğer aday Sıtkı Yüceur'un akrabası Ayşe Yüceur yaşamlarını yitirdi. Olayda 10 kişi ise yaralandı. Hastaneye kaldırılan yaralılardan Süleyman Bilgin'ın sağlık durumunun ağır olduğu bildirildi. Takviye güvenlik ekipleri köye gönderilerek önlemler alındı. ÇOK SAYIDA GÖZALTI VAR Hatay'ın Kırıkhan İlçesi'ne bağlı Gölbaşı Köyü'nde, muhtar adayı yakınlarının karşılıklı silahla ateş açması sonucu 50 yaşındaki Süleyman İsmail Bilgin ile 56 yaşındaki Ayşe Yüceur'un yaşamını yitirdiği olayda, Yusuf Yüceur (32), Cemal Yüceur (49), Şamo Bilgin (42), Erhan Bilgin (40), Abdo Yüceur (59) ve Süleyman Bilgin (18) ile kimlikleri belirlenemeyen 4 kişi daha yaralandı. Yaralı yakınlarının Kırıkhan Devlet Hastanesi'ne akın etmesi nedeniyle hastanede başka olayların çıkmaması için geniş güvenlik önlemleri alındı. Olayla ilgili başlatılan soruşturma çerçevesinde jandarmanın, her iki taraftan çok sayıda kişiyi gözaltına aldığı belirtildi. KOMANDOLAR GÖLBAŞI'NDA Olayların büyümemesi için köyde geniş güvenlik önlemleri alan jandarma, olaya karışanların kaçmasını önlemek için köyün tüm giriş çıkışlarını da kontrol altında tutuyor. Hatay'dan da komando birlikleri köye gönderilirken, gazetecilerin de köye girişine izin verilmedi. Köyün girişinde ayrıca tedbir amaçlı olarak ambulanslar bekletiliyor. VALİLİKTEN AÇIKLAMA: KÖYE TAKVİYE EKİP GÖNDERİLDİ Hatay Valiliği de kavgayla ilgili yaptığı açıklamada olayda 2 kişinin yaşamını yitirdiğini belirterek, hastanelerdeki yaralı sayısını 9 olarak açıkladı. Açıklamada şu bilgilere yer verildi:'Saat 11.45 sıralarında ilimiz Kırıkhan İlçesi Gölbaşı İskan İlköğretim Okulu bahçesinde muhtar adayları arasında oy verme sırası nedeni ile tartışma çıkmıştır. İki tarafın yakınlarının olaya karışması ve tartışmanın büyümesi neticesinde A.Y.isminde bir bayan ve İ.B. isimli bir erkek olmak üzere iki vatandaşımız hayatını kaybetmiş, biri ağır olmak üzere 9 vatandaşımız da yaralanmıştır. Bölgede görev yapan güvenlik güçlerinin takviye edilmesi ile taraflar kontrol altına alınarak tartışma sona erdirilmiştir.' ŞANLIURFA'DA MUHTARLIK KAVGASI: 1'İ POLİS 3 YARALI Şanlıurfa'da, birbirine akraba iki muhtar adayının yakınları arasında çıkan tartışma bıçaklı kavgaya dönüştü. Olayda, biri kavgayı ayırmaya çalışan polis memuru 3 kişi yaralanırken 4 kişi ise gözaltına alındı. Olay, saat 08.00 sıralarında Çankaya Mahallesi'nde bulunan 100'üncü Yıl İlköğretim Okulu'nda oy verme işlemi başlarken meydana geldi. Çankaya Mahallesi Muhtar adayı İsmail Çiftçi ile Şükrü Polatçı arasında seçmenleri yönlendirdikleri iddiasıyla tartışma çıktı. Tartışma, kısa sürede iki muhtar adayının yakınlarının da katılımıyla bıçakların kullanıldığı kavgaya dönüştü. Oy kullanmaya gelenlerin önünde meydana gelen kavgada; muhtar adayı Şükrü Polatçı'nın oğlu Uğur Polatçı ile yeğeni Mehmet Polatçı bıçakla yaralandı. Bu sırada kavgayı ayırmaya çalışan bir polis memuru da elinden hafif yaralandı. Okula takviye olarak çağrılan polislerin biber gazıyla müdahale ederek ayırdığı kavgaya karıştığı belirlenen 4 kişi gözaltına alındı. Ambulansla hastaneye götürülen yaralılardan Uğur Polatçı'nın hayati tehlikesinin bulunduğu bildirildi. YOZGAT'TA MUHTARLIK KAVGASI:3 YARALI Yozgat'ta muhtarlık seçimi nedeniyle iki grup arasında çıkan kavgada 3 kişi yaralandı. Yozgat'ın merkeze bağlı Türkmensarılar Köyü'nün muhtar adayları Hasan Duyar ile Mehmet Özipek'in yakınları arasında tartışma çıktı. Tartışmanın kavgaya dönüşmesi nedeniyle 3 kişi kafalarına aldığı taş ve sopa darbeleriyle yaralandı. Kavga sırasında yaralanan Selami Avcı (38), Adem Avcı (46), Hanifi Avcı(27) ambulansla Yozgat Devlet Hastanesine kaldırılarak tedavi altına alındı. Hastane ve köyde güvenlik tedbirleri artırılırken olayla ilgili soruşturma devam ediyor. RİZE'DE SEÇİM KAVGASINDA UZMAN ÇAVUŞ AĞIR YARALI Rize'nin Küçükçayır Köyü'nde muhtar adaylarını destekleyen 2 kişi arasında çıkan silahlı kavgayı ayırmak isteyen Jandarma Uzman Çavuş Korhan Soylu, ayak ve kasığına isabet eden 2 kurşunla ağır yaralandı. Olay, bu sabah Küçükçayır Köyü İlkokulu önünde meydana geldi. Oy kullanmak için okula gelen köylülerden destekledikleri muhtar adayları için oy isteyen 30 yaşındaki Ali Tekerlek ve 50 yaşındaki Şakir Gökhan arasında tartışma çıktı. Daha önce alacak konusunda husumet bulunan 2 kişi arasındaki tartışmanın kavgaya dönüşmesi üzerine Şakir Gökhan silahını çekerek Ali Tekerlek'e ateş etmeye çalıştı. Çevredekiler ve okulda seçim güvenliğini sağlamak üzere görevli jandarma timindeki askerler de kavgayı ayırmak istedi. Bu sırada Şakir Gökhan'ın silahından çıkan 3 kurşundan 2'si 35 yaşındaki Uzman Çavuş Korhan Soylu'nun kasık ve ayağına isabet etti. Şakir Gökhan kaçarken, ağır yaralanan Uzman Çavuş Korhan Soylu, Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde ameliyata alındı. Şakir Gökhan, bir süre sonra köyde saklandığı evde yakalandı. Jandarma okul çevresinde ve köyde geniş güvenlik önlemleri aldı. Olayla ilgili soruşturma başlatıldı. HES OLAYLARINDA DA GÖREV YAPMIŞTI Küçükçayır köyünde vücuduna isabet eden iki mermiyle ağır yaralan Jandarma Uzman Çavuş Korhan Soylu, Andon İçme Suyu Tesisleri'ne su sağlayan Andon Deresi'ne hidroelektrik santral (HES) kurulması için durdurulan çalışmaların yeniden başlatılması üzerine, çıkan olaylara müdahale eden jandarma ekibinde de görev yapmıştı.BİRECİK'TE MUHTARLIK KAVGASI: 6 YARALI Şanlıurfa'nın Birecik İlçesi'nde, iki aile arasında muhtarlık yüzünden çıkan silahlı ve sopalı kavgada 6 kişi yaralandı. Olay, sabah saatlerinde Birecik'e bağlı Çiftlik Köyü'nde meydana geldi. Köyde muhtar adayları Ersöz ile Öztürk aileleri arasında tartışma çıktı. Tartışma kısa sürede kavgaya dönüşürken, kim tarafından ateşlendiği bilinmeyen tabancadan çıkan kurşunların isabet ettiği muhtar adayı Emin Öztürk ile yakınları Salih Öztürk, Hasan Öztürk ve Mehmet Öztürk yaralandı. Kavgada isimleri öğrenilemeyen 2 kişi ise sopa darbeleriyle yaralandı. Yaralılar, ambulanslarla Birecik Devlet Hastanesi'ne götürülürken, jandarma köyde önlemleri artırdı. DHA
Diyarbakır'da İki Uzman Çavuş Kaçırıldı
DİYARBAKIR’ın Lice İlçesi’nde karakol yapımını protesto için dün gece yol kesen PKK’lı grup, Bingöl’den otobüsle gelmekte olan 2 uzman çavuşu kaçırdı. Prosto eylemi nedeniyle Lice-Bingöl karayolu dün geceden itibaren trafiğe kapatıldı. Sabah saatlerinde jandarma ile protestocu grup arasında çıkan olaylarda 9 asker yaralandı. Kaçırılan 2 uzman çavuşun kurtarılması çalışmaları sürüyor Lice İlçesi’ne bağlı Abalı Köyü’nde bulunan Abalı Jandarma Karakolu’ndaki inşaatı protesto eden bir grup, dün gece Diyarbakır-Bingöl karayolunu trafiğe kapatarak durdurdukları araçlarda kimlik kontrolü yaptı. Bölgede önlem alan güvenlik güçleri yol kesen PKK yandaşı gruba müdahale etti. Yol kesen grup güvenlik güçlerine taş ve havai fişeklerle saldırırken, jandarma timleri de göz yaşartıcı bomba atarak dağıtmaya çalıştı. Geç saatlere kadar süren olaylar sırasında, PKK yandaşları durdurulan araçlardan birinde bulunan ve Bingöl’den Diyarbakır’a gelen 2 uzman çavuşu, yaptıkları kimlik kontrolü ardından kaçırıldı. Olayların çıkması üzerine BDP Diyarbakır İl Başkanı Zübeyde Zümrüt dün gece ilçeye giderken, Lice-Bingöl karayolunun halen kapalı olduğu ve kaçırılan ve PKK’nın elinde olduğu değerlendirilen 2 uzman çavuşun kurtarılması için bölgede operasyonlar sürdürülüyor. Kaçırılan uzman çavuşlardan Hasan Demircan'ın Gaziantep'in Nurdağı ilçesindeki ailesine haber verildi. Demircan'ın ağabeyi Ahmet Demircan, Bingöl'de görev yapan kardeşi ve silah arkadaşının bir an önce bulunmasını istedi. Evde umutlu bekleyişin devam ettiğini dile getiren Demircan, şunları söyledi: Kardeşim 23 Mayıs'ta evlenecekti. Bu nedenle silah arkadaşıyla düğün hazırlıkları için gittiği Diyarbakır'dan Bingöl'e döndüğü sırada olay meydana gelmiş. Devletimizden gerekli girişimlerin yapılmasını istiyoruz. Evlilik hazırlığı yapıyordu. Bunun için de 15 Mayıs'ta izne ayrılacaktı. En son 4 ay önce izne gelmişti. Bir yandan çalışıyor bir yandan da düğün hazırlıklarıyla uğraşıyordu.' 9 ASKER YARALANDI Dün bölgede 2 uzman çavuşun kaçarılmasından sonra bu sabah protostocu grup ile jandarma arasında yeniden olaylar çıktı. Jandarmanın kapatılan yolu açmaya çalışması ve grubun karşı çıkması üzerine çıkan olaylarda, gaz bombası, ses bombası, molotof kokteyli ve havai fişekler kullanıldı. Atılan ve içerisinde çivi olan el yapımı ses bombasının patlaması sonucu 9 asker yaralanırken, askerler Lice Devlet Hastanesi'ne kaldırılarak tedavi altına alındı. VALİLİK KARARIYLA KAPATILDI Diyarbakır Valiliği’nin kararı ile Diyarbakır-Bingöl karayolu Jandarma tarafından Lice yol ayrımından itibaren çift taraflı güvenlik gerekçesiyle tarafiğe kapatıldı. Gazetecilerin bölgeye gitmesine izin verilmezken, Abalı Köyü yakınlarında başlayan gerginliğin sürdüğü ifade edildi. BDP Diyarbakır il Başkanı Zübeyde Zümrüt, karakol yapımını protesto eden grupta bulunanların karakol yapımının durdurulduğu açıklanana kadar eylemlerine devam edeceklerini ve askerleri bırakmayacaklarını söylediklerini ifade etti. Zümrüt, BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve BDP Grup Başkan vekili İdris Baluken ile görüştüğünü ve gerginliğin bitirilmesi için ANAHTARLARI ALINAN ARAÇLAR MAHSUR KALDI PKK yanlısı grubun yolda durdurdukları araçların anahtarlarını aldıkları, bu nedenle 100’e yakın aracın Lice yol ayrımı ile Abalı Köyü arasında 24 saatten bu yana mahsur kaldığı belirtildi. Anahtarları alınan TIR ve kamyonların, yolu kapatacak şekilde çapraz park edildikleri görüldü. Araç sahipleri, perişan olduklarını, araç anahtarları alındığı için hareket imkanları kalmadığını ve aç ve susuz bırakıldıklarını söyledi. Askerlerin anahtarları alınan araçların bulunduğu bölgede güvenlik önlemi aldığı görüldü. GENELKURMAY AÇIKLAMA YAPTI Lice’de 2 uzman çavuşun kaçırılmasına ilişkin Genelkurmay Başkanlığı’nın web sayfasında şu bilgiler verildi: 'Sözde gençlik yapılanmasına mensup bir grup , Lice/Abalı Jandarma Karakol Komutanlığının iki kilometre güneybatısı bölgesinde, trafiği durdurarak yolu kesmiş ve iki-üç araç ile yolu trafiğe kapatmıştır. Yol üzerinde 90-100 araçlık konvoy oluşmuştur. Yolu kapatan söz konusu gruba, Abalı Jandarma Karakol Komutanlığı yeni hizmet binası inşaat alanının güvenliğini sağlayan unsurlarca müdahale edilmiş, müdahalede bulunan unsurlara söz konusu grup tarafından taş, havai fişek, molotof kokteyli ve ses bombaları ile saldırıda bulunulmuştur. Çıkan olaylar sırasında Silvan 4’üncü Jandarma Komando Alay Komutanlığında görevli Jandarma Uzman Çavuş atılan ses bombasının isabet etmesi sonucu, sağ bacağı ile kulağından hayati tehlikesi olmayacak şekilde hafif yaralanmıştır. Saat 21.45 sıralarında, yolda oluşan konvoyda bulunan yolcu otobüsünden indirilen iki askeri personel, söz konusu grup tarafından kaçırılmıştır.' Felat BOZARSLAN/ DİYARBAKIR | DHA
Başbakan Erdoğan Hakkında Suç Duyurusunda Bulundu
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın geçen 3 martta Osmaniye'de yaptığı mitingde 'Hırsız var' yazılı pankartı açtıktan sonra gözaltına alınan ve Başbakanlık korumaları tarafından dövüldüğünü iddia eden 35 yaşındaki İbrahim Alıcı, Başbakan Erdoğan, Osmaniye Valisi Mehmet Oduncu, Cumhuriyet Başsavcısı Mustafa Yabanoğlu ile Emniyet Müdürü Tayfur Erdal Ceren hakkında kendisine uygulanan şiddete göz yummak, görevlerini ihmal etmek iddiasıyla suç duyurusunda bulundu.Osmaniye Devlet Bahçeli Bulvarı'nda 3 Mart'ta Başbakan Erdoğan'ın mitingine üzerinde 'Dikkat. İtinayla yürütme yapılır' yazan ve ampul bulunan tişörtle giden eski uzman çavuş İbrahim Alıcı, Başbakan Erdoğan konuşmaya başladıktan sonra yanında getirdiği 'Hırsız var' yazılı pankartı açmış, partililer tarafından tartaklandıktan sonra polis tarafından gözaltına alınmıştı. Emniyete götürülmeden önce Başbakanlık korumaları tarafından bir minibüse bindirilerek elleri kelepçelenip yaklaşık 1 saat süreyle dövüldüğünü öne süren Alıcı, 6 Mart'ta Adana Cumhuriyet Başsavcılığı aracılığıyla Başbakanlık korumaları hakkında Osmaniye Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunmuştu. İbrahim Alıcı dün de Osmaniye Adliyesi'ne giderek Başbakan Erdoğan, Osmaniye Valisi Mehmet Oduncu, Cumhuriyet Başsavcısı Mustafa Yabanoğlu ile Emniyet Müdürü Tayfur Erdal Ceren hakkında suç duyurusunda bulundu. Alıcı, dilekçesinde miting alanında güvenliği sağlama görevinin vali ve emniyet müdüründe, soruşturma yetkisinin ise başsavcıda olduğunu belirtirken, korumaların görevinin sadece önleyici hizmet olduğunu kaydetti. Dilekçesinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın ismini kullanmayarak 'AKP Genel Başkanı' diye belirten Alıcı, savcılığa verdiği dilekçesinde olay sonrası yaşadıklarını şu sözlerle anlattı: 'Pankart açtıktan sonra AKP Genel Başkanı'nın koruma polislerince miting alanından çıkartılıp platformun arkasında işkence için özel yapılmış minibüse bindirilip ellerim arkadan kelepçeli haldeyken 1 saatten fazla hürriyetimden alıkonulup, darp, ölümle ve yakınlarıma zarar vermeyle tehdit edildim. Bu korumaların gözaltına alma, sorgulama yetkileri yoktur. AKP Genel başkanı, Osmaniye Valisi, Cumhuriyet Başsavcısı ve İl Emniyet Müdürü'nden yetki ve görevlerini yapmamaları, maruz kaldığım kötü muamele, yaralama, cinsel taciz, ölümle ve yakınlarıma zarar vermeyle, tehdit, hakaret, ifade ve düşünce özgürlüğümü engellemek suçlarına iştirak etmeleri ve bu suçlara göz yummalarından dolayı davacı ve şikayetçiyim.' İbrahim EMÜL/OSMANİYE, (DHA)
Star'da Başbakan Rahatsız Olur Diye Gül Sansürlenmiş...
Star Gazetesi Yazı İşleri Müdürlüğü’nden yayın politikasına tepki göstererek istifa eden Ertuğrul Doğan, mutfakta neler olduğunu T24'ten Hazal Özvarış’a anlattı Uzan Grubu’nun sahibi olduğu gazete Fatih Çekirge ve Yılmaz Özdil’e emanet edildikten yaklaşık üç yıl sonra ailenin önde gelen üyesi Cem Uzan Genç Parti’yi kurdu. Ve süreç Türk basını için şaşırtıcı olmayan bir seyirde ilerledi. 2002 seçimleri yaklaşırken manşetlerini “İktidara 15 gün kaldı” benzeri başlıklar süsleyen Star’da vazgeçilmez görsel kolları kıvrılmış beyaz gömleğiyle Cem Uzan oldu. Star gazetesi zorlanmadan partinin yayın organına dönüşmüştü. Fakat Star’ın parti bülteni olması işe yaramadı. Genç Parti yüzde 7,24 oy oranı ile seçim barajına takıldı ve galibiyeti önlerindeki iki genel seçimi daha birincilikle kazanacak Adalet ve Kalkınma Partisi aldı. Seçimden bir sene sonra Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF), Uzanlar’a ait Çukurova ve Kepez Elektrik’e el koyunca Star, Tayyip Erdoğan tarafından dava edilecek şu manşeti attı: “Gücün buna mı yetiyor kalleş” TMSF, 2004′te bu kez İmar Bankası’nın borçları nedeniyle Star gazetesi ve Star TV de dâhil olmak üzere Uzanlar’a ait 219 şirkete el koydu. Star, çok geçmeden Kıbrıslı bir Türk olan iş adamı Ali Özmen Safa tarafından Kanal24′ün isim hakkıyla ile birlikte TMSF’den satın alındı. 2007’de kalp krizi sonucu hayatını kaybedecek eski Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Hasan Doğan ile Ethem Sancak Star Medya Yayıncılık A.Ş.’ye ortak oldu. Başbakan için “Başbakan şu anda en önemli idölüm. Adamın sevdalısıyım” diyen Sancak, yakın zaman sonra tek sahibi olacağı Star’ı alış hikâyesini şöyle anlatacaktı: “Tayyip Bey köşeye sıkıştırılmıştı, parti kapatma davaları, 367 kararı vs. Basın tek sesli, onu boğmaya çalışıyor. Hasan Doğan’la ‘Onun için ne yapabiliriz?’ diye konuştuk. Dedik ki, “Basın alanında tek sesliliği kıralım.(…) Star’ı büyüttük. Gazetenin yetmediğini anladık. İtibarsızlaşmış da bir gazeteydi. 24 televizyonunu kurduk. Ben tamamen ideallerim için, ona daha iyi hizmet edebilmek için girmiştim o işe.” Böylece Star’ın aidiyeti Genç Parti’den alınıp AKP’ye verildi. Bugün künyesinde “İmtiyaz sahibi” olarak eski AKP Erzincan Millietvekili Tevhit Karaya’nın yer aldığı Star’ın ortakları arasında Rixos Otellerinin patronu ve 1.3 milyon dolara Haliçport ihalesini kazanacak olan Fettah Tamince ile Petkim’in sahibi Azeri devlet enerji şirketi Socar var. Künyesinde yer alan isimler değişse de misyonu baki kalan Star’ın mutfağında neler olduğunu öğrenmek için Star Gazetesi Eski Yazı İşleri Müdürü Doğan Ertuğrul ile buluştuk. Ertuğrul, Alev Er’den sonra genel yayın yönetmenliğine gelen Mustafa Karaalioğlu’nun Star’ında 7 yıl mesai yaptı. Gazetedeki son 4 yılını yazı işleri müdürü olarak geçiren Doğan Ertuğrul, Mart ayında şu ifadelerin yer aldığı bir veda mesajıyla artık Yusuf Ziya Cömert’in yönettiği Star’dan istifa etti: “Türkiye’nin yaşadığı bu cinnet halinden medya fazlasıyla nasibini almış, haber değeri taşımayan ve algı yönetimi daha doğru ifadeyle kara propaganda amacı güden ‘haberler’ gazete ve televizyonların rutini haline gelmiştir. Bu nedenle yıllarca sahiplenerek görev yaptığım gazetemde benim açımdan sorumlu ve dengeli bir gazetecilik yapma imkanı kalmamıştır.” Ayrılmak zorunda kaldıkları medya gruplarında yazıları yayımlanmamasına rağmen “Sansüre uğramadım” diyebilen gazetecilerin de var olduğu bir camiada zülfüyare de dokunarak Doğan Ertuğrul’a Star’dan ayrılmasına neden olayları, “kara propaganda” dediği haberlerin neler olduğunu, Ergenekon davasını ele alırken Star’ın üslubunu ve Gezi Parkı eylemleri sürecinde yazı işlerinde neler yaşadıklarına kadar pek çok soru yönelttik. Doğan Ertuğrul’un T24′e anlattıkları, Star gazetesindeki Erdoğan barajının altında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de kaldığını, sansür tartışmasının Gezi Parkı protestolarına destek veren Cem Yılmaz’a kadar uzandığını da ortaya koyuyor. Star’dan sonra serbest gazeteci olarak çalışmak üzere yerleşmeyi planladığı Lübnan’dan yaptığı kısa Türkiye ziyaretinde Doğan’ın T24’ün sorularına verdiği yanıtlar aşağıda. Türkiye’de medyanın nasıl bir dönemden geçtiğine içeriden anlatımlarla tanıklık etmek üzere buyrun. ‘Star’da ben dâhil birçok editör Kabataş haberine itiraz etti’ Türkiye basınında yerleşik gelenek “Bâb-ı Âli 40 odalı bir konak, bir odadan çıkar, diğerinden girersiniz” diye ifade edilirken, siz Star’dan ses getiren bir açıklamayla ayrıldınız. Taşan bardağınızı hangi damlalar doldurdu? Keşke 40 odadan birinden çıkıp diğerine gitmek bugünkü piyasa şartları içerisinde mümkün olsa. Fakat bugün basının 40 odalı olduğu kanaatinde değilim. Biz ve ötekiler medyası var sadece; biz yani iktidar-havuz medyası ile iktidarın marjinalleştirmek istediği, Başbakan’ın “bunlar” diye nitelediği medya. Benim bardağımı taşıran ilk damla Gezi’deki savrulma oldu: Söylemeyi gurur sayarım Star’da çalışma arkadaşlarımın şaka yollu “Etik abi” diye nitelediği gazeteciydim. Çünkü Ergenekon’dan AK Parti’nin kapatılma davasına kadar gazetecilik ilkelerine uymadığını düşündüğüm her konuda insanları mağdur edeceğimize inandığım her haberde itirazlarımı dile getirdim. Kopuşun başlangıcı da, benim de sahip çıktığım birçok ilkeyi savunan AK Parti iktidarının bu ilkeleri terk etmesi sonrasında iktidara yakın medyanın da aynı yolu izlemesi oldu. Bunun ilk büyük patlaması tereddütsüz Gezi’ydi. Çocuklarım da gitti, ben de gittim Gezi’ye. Şiddet uygulayan gruplardan sıradan, demokratik taleplerini dile getiren insanlara varana kadar herkesi görme fırsatı buldum. Bu nedenle önce iktidarın sonra da iktidar medyasının Gezi’ye karşı tutumu çok rahatsızlık vericiydi benim için. Gezi sürecinin en tartışılan haberlerinden “Kabataş’ta toplu taciz” röportajı yayımladığında Star’ın yazı işleri müdürüydünüz. Haberin yayımlanma sürecinde neler yaşandı? O haberde kıran kırana bir itiraz süreci yaşadık. Öncesi ve sonrasında. Yazı işleri toplantısında bu hikâyenin inandırıcı olmadığını ve fantastik olduğunu söyleyerek karşı çıktım. Birçok editör arkadaşım da aynı yönde görüş belirtti. Israrla sadece başörtülü genç bir annenin ifadelerine dayanarak, hiçbir delil olmadan bu haberin yapılmasının doğru olmadığını anlattım. Fakat engel olamadım. ‘Kabataş görüntüleri çıkınca özür dilemeyi tartıştık’ Siz karşı çıkarken haberi savunanların kullandığı kelimeler ve sebepler nelerdi? “Biz o kadına inanıyoruz. Bu Geziciler her şeyi yapar” önyargısı ve saplantısı her itirazı bastırdı. Gazete yönetimi haberin iktidar tarafından büyük bir kampanyaya dönüştürüleceğini gördü. Bu itirazları seslendirmenin gazete içinde riskleri var mıydı? Ben zaten itiraz eden bir insandım ve itirazlarım dikkate de alınırdı. Fakat son dönemde dikkate alınma oranı değişti. Çünkü bir cinnet dönemi yaşıyor Türkiye. Öyle olunca, normalde daha ilkeli davrandığına inandığımız insanlar da bir şekilde savruluyorlar. Yakın zamanda Kabataş görüntüleri ortaya çıktığında yazı işleri toplantısında editor yazarak özür dilemeyi bile tartıştık ama Başbakan’ın tavrı netleşince yayınlamak mümkün olmadı… ‘Star bazen Erdoğan’ı Erdoğan’dan korumak istedi’ Gezi sürecine dair kısa bir Star dökümü: Erdoğan ünlü ‘iki ayyaş’ konuşmasını yapıyor, Star 1. sayfadan görmüyor. Erdoğan ‘Topçu Kışlası AVM olacak’ derken Star, ‘AVM yok, bu ne şiddet’ diyor. Erdoğan ‘Twitter başa bela’, ‘Bir anne bana kızının birinin kucağına oturmasını ister mi’ derken Star aynı konuşmayı ‘Geçmişteki tertiplerin tekrarı’ gibi bir başlıkla vermeyi tercih ediyor. Star, Erdoğan’ı kendisinden de mi korumaya çalıştı? Bir gazete Başbakan’ın “Çadırda ne oluyor bilmiyoruz” sözlerini dehşet verici bulup manşet yapabilir, bir başkası da “Allah’ım keşke bu lafı etmeseydi, kargaşa çıkabilir” iyi niyetiyle geri planda tutabilir. Star dâhil havuz medyası, bunu iktidara yakınlık anlamında kullanıyorum, zaman zaman Erdoğan’ı sizin ifadenizle Erdoğan’dan korumak istedi. Bugün keşke daha çok yapılsaydı, diyorum çünkü Erdoğan’dan önce topluma karşı bir sorumluluğunuz var, ama o eşik çoktan aşıldı. “Keşke daha çok yapılsaydı” dediniz, gazeteciliğin başbakanları gerektiğinde kendilerinden de korumak gibi bir misyonu olabilir mi? Tabii ki böyle bir misyonu olamaz. Koruma derken kast ettiğim şey Başbakan’ın son dönemde hiç dilinden düşürmediği, toplumsal çatışma riski barındıran sözlerinin ön plana çıkarılmaması. Yoksa söz ettiğiniz o başlıkların doğruluğunu savunmuyorum. Başbakan’ın kışkırtıcı sözlerini öne çıkaran, deşifre eden gazeteler de kendi bulundukları yer açısından doğrusunu yapıyor. ‘Star’da, Sabah’ın manşetinde görünce…’ Başka korumalara dair örnekleriniz var mı? Korunma çok doğru bir ifade olamasa da bu anlamda çok sayıda örnek var. Mesela Berkin Elvan’ın cenazesi. Başbakan’ın Berkin Elvan’ın annesini yuhalatmasını, “bilye” çıkışını duyduğumda kanım dondu. Yazı işleri toplantısında “Başbakan’ı biri uyarmalı” dedim. Tabii ki haberi oradan görmedik. Mesela Reyhanlı’da “Sünni kardeşlerimiz öldü” açıklaması. Bunun gibi “Ön plana çıkarmayalım” dediğimiz çok haber oldu oldu. Eski dönemlerinde daha da dengeliydi, makuldu gazete. Daha bir gazetecilik sorumluluğu ile hareket ediyordu. Makul olmak size problem olarak geri dönüyor muydu? Evet. Çünkü Başbakan sadece Star’ı değil, çok açık bir şekilde hiç kimsenin pozisyonunu yeterli görmüyor. Birçok olayda oldu bu. “Bu çok sert, başlıktan vermeyelim” dediğimiz ifadeleri mesela Sabah’ın manşetinde görünce “Eyvah, Başbakan, ‘Bak gördünüz mü?’ diyecek” diye kendi aramızda esprisini yapıyorduk. Nasıl bir yarış var Star ile Sabah arasında? Yarış denemez buna. Çünkü Star dediğim gibi daha makul bir çizgide duran bir gazeteydi, Sabah bu dönemde hiç öyle olmadı. Son birkaç ayda Sabah’ın performansına bakmak yeterli. ‘Karaalioğlu kazanç ama tapeleri sormaması izah edilemez’ Star’ı sizin gözünüzde Sabah ve Yeni Şafak’tan ayrıştıran temel neden ne; sizin orda olmanız mı, sahibi Tevhit Karakaya mı, yoksa Mustafa Karaalioğlu mu? Benim ne kadar katkım olduğunu en azından ben söyleyemem. Ama iktidara yakın medya grubu içerisinde Mustafa Karaalioğlu günahıyla sevabıyla önemli bir kazançtır. İktidara çok yakın olan gazeteciler arasında kalitesi en yüksek olanlardandır. Star’ı daha itibarlı bir gazete yapmak için çok çaba gösterdi. Yakın zamana kadar Abdulbari Atwan’ın Robert Fisk’in, daha öncesinde Sami Selçuk’un yazı yazdığı, küresel bir vizyon sunmaya çalışan bir gazeteydi Star. Evet, iktidara angaje olmanın etkisini üzerinde fazlasıyla hissediyordu ama yine de sıkı bir gazeteydi. Şu anki Star o Star bile değil. Bu durumda Karaalioğlu’nun, 30 Mart seçimleri öncesinde 24TV ekranındaki bahsettiğiniz programda tek başına ağırladığı Başbakan’a tapeler konusunda tek soru soramamasını, Başbakan’dan Hidayet Şefkatli Tuksal konusunda -tepkilerine de katılarak- talimat almasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Başbakan’ı konuk eden gazetecilerin profiline bir bakın. Bir iki istisna dışında aralarında gazeteci diyeceğiniz kaç kişi var. Ama Başbakan bundan hoşlanıyor. Başbakan’la televizyondaki mülakatta, Karaalioğlu Erdoğan’ın “Neden korkuyorsun? Korkma” ısrarına rağmen Gülen cemaatine “örgüt” demedi mesela. Ama tabii ki o soruları sormamasının hiç bir izahı olamaz. Talimat konusuna hiç girmiyorum bile. Medya ortamımız maalasef bu. ‘Alo Fatih’lere hiç gerek yok’ İktidarın manevralarına dair tahmin ve analizler gazetede nasıl yapılıyordu? Erdoğan’ın bir konuşması mı, yoksa Ankara’dan açılan telefonlar mı yardımcı oluyor? Aslında “Alo Fatih”lere hiç gerek yok. İktidar medyasında Başbakan’ın ya da iktidarın reflekslerini çok iyi bilen insanlar var. Star da bu anlamda ne yapacağını bilir, kafası serin, rahat bir gazetedir. Nasıl bilir? Star demek Mustafa Karaalioğlu demektir. En azından yayın yönetmeni Yusuf Ziya Cömert olana kadar. O hem iktidarı yakından tanır, hem de Star’ın genetik kodlarını oluşturan isimdir. Yazı işleri de ne yapacağını, neyin iktidarı rahatsız edeceğini bilir. Bu konuda deyim yerindeyse bir ortak akıl vardır. Bu ortak akıl örneğin Habertürk’te Türkiye’de yok. ‘1915 açıklamasını Fethullah Gülen yapsa…’ Sizce Akit de Başbakan’ın 1915 açıklamasını “ortak akıl” yoksunluğundan mı vermedi? Bu örnek “Başbakan söylüyor, iktidar gazeteleri yapıyor” kolaycılığının yanlışlığını aslında çok iyi gösteriyor. Son dönemde farkları çok azalmasına rağmen Yeni Şafak, Akit, Sabah ve Star’ın farkını göremezseniz iktidar medyasının propaganda gücünü göremezsiniz. Akit’in çok açık bir angajmanı var; tabanından, patron ve yazı işlerine 1915 açıklanmasından rahatsız oluyor. Star bundan rahatsızlık duymuyor. Ama bu açıklamayı Fethullah Gülen yapmış olsaydı muhtelemelen Sabah, Gülen’in Ermeniliğine dair bir kampanya başlatmış olurdu, tüm paralel yapının Ermeni lobisiyle işbirliği yapıp Türkiye’yi hedef aldığını yazardı. Star’sa Başbakan’ın bu söyleminin çoğalması gerektiğini bilir. Bu iktidara yakın gazete ve televizyonların başındaki insanların ve yazı işlerinin sanıldığından daha önemli olduğunu göstermesi açısından iyi bir örnek. ‘Gazete yönetiminin hangi bakanla yakın olduğu ayrıştırıcı’ Bu 4 gazetenin patronajlarının neden olduğu farklar ne? Meseleye sadece patronaj açısından bakmamak gerek. Bu gazetelerin yöneticileri var. Patronajdan bakarsak, mesela Yeni Şafak’ın patronunun kişisel bir ajandası var gibi görünüyor. Örneğin Başbakan’ın destek vermesine rağmen Mehmet Görmez Diyanet İşleri’ne gelmesin diye kampanya yaptı. Patron, muhtemelen Görmez’den bir nedenle hoşlanmıyor. Diğer gazetelerde asıl önemli olan gazete yönetiminin iktidarın hangi bakanıyla, hangi Başbakan yardımcısıyla ne tür bir yakınlık içinde olduğu… AK Parti’nin hangi kodlarına daha yakın, Yalçın Akdoğan’a mı, Bülent Arınç’a mı? Beşir Atalay’a mı, yoksa başka bir isme mi? Başka gazeteler hakkında konuşamam ama Star’daki durumu net olarak söyleyebilirim. Yiğit Bulut Star yazarı, eskiden televizyon kanalının da yöneticisiydi. Yalçın Akdoğan da Star’da yazıyor. Sık sık gazeteyi ziyaret ediyor. Durum böyleyken “Alo Fatih”ler durumu karikatürize ediyor ve somutlaştırdığı için daha cazip geliyor herkese. Ama o telefonlar hiç olmasa bile durum vahim. İktidara yakın gazetelerde; Star’da, Sabah’ta, Yeni Şafak’ta, Türkiye’de Başbakan’ın hoşlanmayacağı bir haber, bir dosya yayımlanabilir mi? Yayımlanırsa, telefonla müdahaleden başlayarak neler olur? Nerde ne yayınlandığına bağlı. Ama iktidara yakın hiçbir gazete yöneticisi için iyi bir gün olmayacağını söyleyebilirim. “Karaalioğlu ‘Hocaefendi bunları hak etmiyor’ dedi” Youtube’da yer alan kayıtlar arasında Erdoğan’ın Mustafa Karaalioğlu ile yaptığı görüşmeler de vardı. Bu kayıtlar Star’ın mutfağına nasıl yansıdı? Karaalioğlu özgüveni yüksek, kendisiyle dalga geçebilen bir yöneticidir. “Alo Fatih”ler çıktığında kahkaha atarak “Eyvah bizimkiler çıkarsa ne olacak” demişti. Kasetinin çıktığı gün de esprili bir şekilde “Durum bu arkadaşlar beni yormayın artık” mealinde bir şeyler söyleyip güldüğünü hatırlıyorum. Gazeteciliğin geldiği noktanın faturasını sadece siyasete kesmemek adına; bir yandan Star’da yapılan gazeteciliği eleştirirken bir yandan Mustafa Karaalioğlu’nu övgü dolu sıfatlarla anıyorsunuz. Bu ikisi yanyana nasıl geliyor? Tabii ki sadece siyasete yüklenemez. Ama medyadaki bu savrulmanın nedeni iktidar. Yoksa siyasi pozisyon alan bir gazete anlaşılabilir. Fakat gazeteciliğin kendi ilkeleri ve doğası var. Kendi ilkesine ve doğasına zarar vermeden, gazeteyi kara propaganda aracına çevirmeden de iktidara yakın olabilirsiniz. Bu anlamda büyük bir savrulama yaşandığı açık. “Karaalioğlu iyi gazeteci, ama yapılan gazetecilik kötü” kısmını sorguluyoruz. İyi gazetecilerin de hayırla anmadıkları dönemler olabilir. Üstelik kaçırdığınız şey, son dönemde yayın yönetmeninin Karaalioğlu olmaması. Evet ancak medya grup başkanı. Gazeteyi medya grup başkanı yapmıyor ama… Bazen umarım Karaalioğlu görür ve ondan döner, dediğim haberler oldu, ama bu günlük akışın epeyce dışındaydı. Hatta kendisine de söyledim, keşke daha çok gazete katına çıksa diye ama yayın yönetmeni o değildi. Gülen’le ilğili ünlü ananas kampanyası sırasında tapeleri okuduktan sonra “Ya burda gerçekten ananstan söz ediliyor. Hocaefendi bunları hak etmiyor” dediğine şahidim. Ama Kabataş’ta 70 çıplak erkek manşeti atılırken de Karaalioğlu sayfanın başındaydı. Tüm itirazlarımı orada da bir kez daha dile getirdim ama o manşet çıktı. Hatta bu manşetle Gezi eylemlerinin hiç bir meşruiyeti kalmaz yorumları yapıldı. ‘Akpartizmde her şey iktidara bağlı, bir zümre var’ Yusuf Ziya Cömert’e geçmeden; Karaalioğlu, “eski medyaya reklam verenleri yeni medyaya reklam vermeye” çağırırken isim de kullanmış, Koç ve Sabancı’ya seslenmişti. Mehmet Ocaktan da reklam verenleri “Silivri’ye çiçek atmak”la, Ergenekonculukla suçlamıştı. Sizce bunlar olağan mı? Tabii ki değil. Mehmet Ocaktan’la aynı kategoride görmem ama Mustafa Karaalioğlu’nun son bir yılda yazdığı birçok yazının kendi mesleki kariyeri açısından doğru olmadığına inanıyorum. Ama medya grup başkanı olduğundan dolayı Star’ı gazeteden öte şirket gibi de görüyor. Başka zamanda olsa o yazıların birçoğunu kendisinin de doğru bulmayacağından eminim. Herhangi bir medya grup başkanı sizce Koç ve Sabancı’ya seslenerek böyle bir yazı yazabilir mi? Bu ne kadar bireysel, ne kadar arkasına hükümet gücünü alan bir çıkış? Koç ve Sabancı’nın gücünü hiçbir medya grubunun karşısına alamaması da kabul edilebilir bir şey değil ama… Karaalioğlu için Star bir şirketse, önemli olan da maaş mı? Başarılı bir iş yapmak istiyor muhtemelen. Ama iktidara yakın bir medya kuruluşunun reklam ya da haber için bir köşeden gözdağı veren ifadeler kullanması kabul edilir bir şey değil. ‘Taşgetiren’a göre, Erdoğan İslam dünyasının lideri’ Son dönemde sizce gazetecilerin, özellikle medya elitlerinin siyasetle ilişkisinde kendilerine sağlanan imkânlar mı ağır basıyor, yoksa ideolojik pozisyonları mı? Muhtemelen ikisi birden… AKP kendi ideolojisini yarattı; Akpartizm, Erdoğanizm de diyebiliriz buna. İş çevreleri göbek bağıyla iktidara bağlı, medya da, yargı da, bürokrasi de öyle. Tayyip Erdoğan’ın hayallerindeki Türkiye’nin özeti de bu zaten. İktidarın siyasi ve ekonomik avantajlarını ortak kullanmaya dayalı bir iktidar zümresi var şu an. Şu an medyada iktidara destek veren kalemlerin büyük bir kısmı Erdoğan iktidarının gerileme döneminde koro halinde ona küfür edecek. Çünkü onunla hiçbir sempati bağı olmayan bir sürü insan peşinde dolanıyor. Örnek verir misiniz? Onlarca örnek var. Mesela Sevilay Yükselir’in, Rasim Ozan Kütahyalı’nın Tayyip Erdoğan’ın idealleriyle ne gibi bir ilişkisi olabilir? Ahmet Taşgetiren? Ahmet Taşgetiren büyük bir samimiyetle Tayyip Erdoğan’ın, İslam dünyasının lideri olduğuna inanıyor sanıyorum. Ama benTaşgetiren’in Ahmet Turan Alkan’ın “Mene, tekel, ufarsin” temalı yazısını okuyup “Başbakan’a suikast iması var” demesini gözünü kan bürümek olarak görüyorum. Taşgetiren buna gerçekten inanıyorsa akıl sağlığını kaybetti demektir, inanmıyorsa da o çok önemsediği vicdanını… Mehmet Barlas? Tabii ki karşı tarafa geçecek. ‘Yusuf Ziya Cömert tam bir misyon gazetecisi’ Yusuf Ziya Cömert? Gönülden seviyor ve destekliyor. Tayyip Erdoğan’ın yüzde 35’e düşmeyecek bir kemik kitlesi var arkasında. Ama mesela Yiğit Bulut’un Erdoğan’ın ideolojisiyle ne alakası olabilir? Ama Tayyip Erdoğan kendisine temennah eden insan kadar hiçbir şeye değer vermiyor, buna ihtiyaç duyuyor. Yusuf Ziya Cömert nasıl bir genel yayın yönetmeni? Kişisel olarak Yusuf Bey’le hiçbir sorun yaşamamış olmamıza rağmen gazetecilik anlayışı açısından tamamen farklı yerlerde duruyorduk. Tam bir misyon gazetecisi. Ben itirazlarımı her defasında dile getirdim. Mustafa Karaalioğlu AK Parti’nin Yeni Türkiye vizyonuna uygun bir gazete yapmak istiyordu, Yusuf Bey iktidarın bugün tanımladığı ihtiyaca uygun olarak toplumu kamplaştıran bir gazeye yapmayı gerekli görüyor. Yusuf Ziya Cömert size herhangi bir telkinde bulundu mu? İstifamdan sonra eleştirel bakışım nedeniyle “Yerinde olsam o kadar dayanamazdım. Çok iyi dayandı” dediğinin şahitleri var. ‘Onlarca manşet haber kriterlerine uymadan çıktı’ Veda açıklamanızda “kara propaganda” nitelemesi yaptığınız haberler hangileri? Gezi süreci ve özellikle 17 Aralık sonrası atılan onlarca manşet maalesef hiçbir haber kriterine uymadan propaganda amaçlı yayınlandı. Hiçbir gazeteci de hangi haberin kaynağının iktidar olduğunu görmekte artık zorlanmıyor.17 Aralık soruşturmasına ve oradaki iddialara dair Sabah da, Yeni Şafak da, Star da, Akşam da tek bir satır yayımlamadı. İddiaların neler olduğuna dair bile bir haber yoktu. Ama Gezicilerin küresel terörle bağlantıları ve 17 Aralık’ın arkasında İsrail olduğu propagandalarına hatta cemaatin dini değerlerinin Müslümanlığının sorgulanmasına kadar her şeyi okuduk iktidar medyasında. Tapeleri yayımlama ihtimali yazı işlerinde gündem oldu mu? Gazeteye girmeyeceği açıktı. Ergenekon, Balyoz’a destekleriyle bilinen ve hakkında suç isnadı bulunan bir sürü eski polis şefi, bürokrat ve siyasetçiler seçim sürecinde sırf Başbakan’la aynı pozisyonda yer aldıkları için Star’ın manşetinden inmemeye başladılar. Örneğin Emin Aslan, Sabri Uzun, Hanefi Avcı… Oysa onlarla ilgili suçlamalar gazetede geniş yer almıştı zamanında. Öyleyse o zaman yaptığımız neydi, şimdi ki ne? “AKP politikası bana uygun olduğunda Star’da çalıştım, şimdi uygun olmadığı için devam edemiyorum” diyorsunuz. Gazeteciliğin siyasete bu kadar endeksli icra edilmesi sizce sorunlu değil mi? Öyle bir şey söylemiyorum. Demokrasiyi, insan haklarını, özgürlükleri ön plana çıkaran bir iktidarın vizyonuna gazetecilik sınırları içinde destek vermekte sakınca görmüyorum. Ama o iktidar tek adam dönemini çağrıştıran adımlar atıyor ve medya kayıtsız şartsız itaat etsin istiyorsa iş değişmiş ortada bir siyasi vizyon da, gazetecilik de kalmamış demektir. Saydıklarınız örneğin dönemin Taraf gazetesinin de savunduğu ilkelerdi ve çok güçlü yayınlar yapılırken siyasete angaje olan bir yol izlenmedi. Arada bir fark yok mu sizce? Var tabi ki… Daha çok gazetecilik ve daha az gazetecilik farkı var. Star’ın o dönem yayın politikası Taraf’la uyumludu. Star’ın Taraf’a karşı zaafı, iktidara olan yakınlığıydı. Bu ajandadan iktidar vazgeçse de Star vazgeçmemeliydi. Yanlış olan buydu. Ethem Sancak’ın “Erdoğan’a, onun misyonuna daha iyi hizmet edebilmek için aldım” dediği bir gazeteden bahsediyoruz. Star tutarlı, siz tutarsız olabilir misiniz? Ne Star’ı Ethem Sancak, ne Hürriyet’i Aydın Doğan, ne de Milliyet’i Erdoğan Demirören yapıyor. Gazeteleri patronlar değil, yazı işleri yapar. Star’ı da iktidarın ve patronunun ajandasını gözeten gazeteciler yapıyor. Başbakan’ın rahatsızlık duyduğu Hasan Cemal’le yolları ayırmaya kararlı bir Demirören örneği bu dediğinizi çürütmüyor mu? Hasan Cemal’i Başbakan’ın talimatıyla işten çıkarsa bile gazeteyi Demirören yapmıyor. Ve hazindir ki o gazeteciler bazen talimata bile gerek kalmadan iktidara istediğini veriyor. ‘Gezi’de ölenlerin annelerini 1. sayfaya çıkarabilmek yeter’ Star’da ceketini alıp çıkmaya hazır halde beklemesi gereken yazarlar var mı? Bunu söylemem etik olmaz. Belki bir iki tane huzursuz yazar var, ama gazetenin, kimin ne yapacağına dair bir öngörüde bulunmam doğru olmaz. Size “Vaziyeti geç anlamışsınız” diyenlere yanıtınız ne olur? Şimdiye kadar diyen olmadı. Ama olursa birkaç gün daha önce de olabilirdi, derim. Ama ne daha önce, ne de daha sonra değil. Ethem Sarısülük’ün cenazesi Star gazetesinin birinci sayfasına girdi örneğin. Gezi’de hayatını kaybedenlerin annelerinin buluşması Star gazetesinin birinci sayfasına girdi. Bunlar benim açımdan riskti. Gezi süresince Star’da kalmanın doğru olduğuna inanmam için o annelerin fotoğraflarının Star’a çıkabilmesi bile yeter. Risk neydi? Sözleşmenizin fesh edilmesi mi? İşten çıkarma sonucu olabilir miydi bilemiyorum.“Star’ın çizgisine uymuyor, çıkar” diyebilirlerdi. Aldığınız risk, kim olduğunuza bağlı olarak değişebilir. Ama dediğim gibi, Star gazetesi ne yapacağını bilir. O gazeteye neyin gidip, neyin gitmeyeceğini oradaki gazeteci arkadaşlar bilir. Büyük kaçaklar olmaz. Son bir yıl için en azından bunun tek sorumlusu bendim. Ben de o gazeteye hangi haberin gideceğini, hangi haberin gitmeyeceğini bilirim. ‘Kürt sorununu Hasan Cemal’e değil, AK troll’lere yazdırıyorlar’ Anlatır mısınız, Star’a hangi haberler gider, hangileri gitmez Gezi eylemlerini destekleyen haberler Star’a gitmez. Açık. Muhalefet partililerin Başbakan’a yönelik sert eleştirileri görülmez. İç politikada da, dış politikada da o kadar çok ki bunlar. Star başından beri iktidara paralel olarak Mısır’daki darbeye çok sert tepki gösterdi. Ama bir arkadaşımız Raşid Gannuşi’yle röportaj yaptı, Mısır İhvan’ından farklı olarak Tunus’ta farklı gruplarla nasıl uzlaşmaya vardıklarını anlatıyordu. Star’ın çizgisine çok uygun değildi, ama biz koyduk. Kürt meselesine dair kırmızı çizgiler nerede çiziliyor Star’da Çözüm sürecini zarara uğratacağı düşünülen hiçbir haber Star gazetesine girmez. İki tane uzman çavuş kaçırıldı. Hangi gazetede gördünüz bu haberi? PKK’nın Güneydoğu’daki yol kontrolünü? Diğer gazetelerde de durum bu. Çözüm sürecinde Hasan Cemal’e ana akım medyada yazdırılmıyor ama kim yazıyor? Hayatında Güneydoğu’ya turist olarak bile gitmemiş bir sürü AK troll var medyada Kürt sorunu yazan… Star’da Aleviliğe dair kırmızı çizgiler neler? Star’ın yayın politikasını net olarak ayırabileceğimiz bir dönem oldu; referandum öncesi ve sonrası.Öncesinde Alevilerin cem evleri sorununun önemli olduğu, bunu toplumun diğer kesimler tarafından bilinmesi gerektiği konusunda çok iyi yayınlar yaptık. Daha sonra ise Gezi-Alevi eşleştirmesi iktidar tarafından ustalıkla kullanıldı, CHP Genel Başkanı’nın Aleviliği hakkında söylenenler maalesef tarihe geçti. ‘Sabah aile gazetesi diye Zeki Müren haberi yapmıyordu’ Eşcinsellik iktidara yakın gazetelere girebilecek bir tema mı? Haberin ne olduğuna bağlı… Örneğin cinayet ya da onur yürüyüşleri. Tek bir eşcinsel yürüyüşü bile girmemiştir. Ama bunu iktidarla ilişkilendirmemek anlamak lazım. Sabah gazetesi en özgürlükçü olduğu dönemde “Burası bir aile gazetesidir” diye Zeki Müren haberi yapmadığı gibi benzer durumdaki sanatçıların da haberini yapmıyordu. Star’ın okuyucu kitlesi de çok hoş karşılamaz böyle şeyleri. ‘Gezici diye Cem Yılmaz’a yasak tartışıldı’ Dolayısıyla Bülent Ersoy da kolay kolay gazeteye giremez mi Bülent Ersoy Sabah’a girmezdi ta ki Başbakan’ın sanatçılarla görüşmesinde Başbakan’la aynı karede gözükene kadar. Bütün mesele bu. Bunun bile meşruiyeti Sayın Başbakan üzerinden gerçekleşiyor. Mesela Cem Yılmaz Gezi’ye destek verdi diye “Star’a girmesin” dendi. Adı bile haber olan bir insandan bahsediyoruz! “Gezici” diye – ki bu söz Gezi’ye karşı çıkan iktidar yanlılarının zekâ düzeyini gösterir- böyle bir ismin gazeteye alınmaması mümkün mü? Cem Yılmaz dâhil Gezi’ye destek veren ünlüler Star’da yasaklı mı? Bu isimlerin haberlerinin girilmesinden hoşnut olunmuyordu ama biz hepsini de girdik. Ben Berkin Elvan’ın cenaze fotoğrafının, Gezi Parkı olaylarındaki tutumundan dolayı Cem Yılmaz’ın gazeteye girmesinin hoşnut olunmadığı bir dönemde bunları gazeteye koymamız gerektiğini ve koyacağımızı söylemenin iyi bir şey olduğuna inanıyorum. Bunların bir anlamının kalmadığına inandığım bir dönemde de ayrıldım zaten. ‘Cinnetin geçeceğini bilsem Star’da kalabilirdim’ Bunları söylerken bir yandan da özeleştiri mi veriyorsunuz Hayır. Verdiğim mücadeleden söz ediyorum. Ayrılmanızla sonuçlanacak yolda, AKP’nin yön değişikliğini gözeterek haberleri iktidar eleğinden siz geçirmişsiniz. Ben çalıştığım dönemde gazetecilik adına doğru olduğuna inandığım şeylerin devamı için mücadele verdim. Çekip gitmek mi, kalıp mücadele etmek mi? Bu kadar basit bir soru ve cevabı var. Bir şeyleri değiştirmek için mücadele edersiniz. Ben de yapılanlar bana uymadığında itiraz ettim, yapabileceklerimi yaptım, yapamayacaklarımı görünce ayrıldım. Seçimden sonra bu cinnet döneminin geçeceğini düşünsem devam etmeyi düşünebilirdim. İktidar ve iktidar medyası Gülen Hocaefendi’ye insaf ölçüleri dışında bir dil kullandı. Yine de seçimden sonra normalleşme olacağına inansam farklı bir karar alabilirdim, Star’ın eski çizgisine dönmesini umarak… Ama Türkiye’nin ve Star’ın daha da sertleşeceğini gördüm. Star için doğru adam olmadığımı, vicdanen ve mesleki anlamda rahat olmadığımı söyledim ve ayrıldım. Gezi Parkı veya daha önceki süreçlerde değil, Gülen cemaatine ve Fethullah Gülen’e dair söylenenler ardından Star’ı terk etmeniz şu soruyu gündeme getiriyor: Gülen cemaati mensubu musunuz? İstifa ettikten sonra Artı 1 TV’de Yavuz Oğhan buna benzer bir soruyu “Gülen cemaatinin içinden misiniz” diyerek sormuştu. O gün “Gülen cemaatinin içinde olsaydım, içinde olurdum” diye yanıt verdim. Evet, Zaman gazetesinde çalıştım ve ayrılalı 15 yıl kadar oldu. Ve bugün oradan ve başka yayın gruplarından pek çok arkadaşım var. Gezi Parkı süreci ve 17 Aralık süreçleri ise üst üste geldi. Kıyaslama olarak değil ama Gezi Parkı sürecinde Başbakan, “öteki” olarak gördüğü bir kesime şiddetli bir dil kullandı. 17 Aralık ertesinde ise “öteki” olarak değil, kendi türünden gördüğü bir kesimin insanlarını şeytanlaştırdı. Bu fark Gezi sürecinde kullanılan dili meşru kılmasa da cinnetin geldiği boyutu gösteriyor. Ben de bu cinnetin geldiği bu seviye nedeniyle ayrıldım Star’dan. ‘Ergenekon’da savcı ve mahkemenin kanaatini savunduk’ Ergenekon sürecinde İlhan Selçuk serbest bırakıldıktan sonra Star şu manşetle çıktı: “Ergenekon’a müebbet yolu” Spot da şöyleydi: “İddianame 15 günde tamamlanacak çete üyeleri ‘silahlı isyana teşvik’ten yargılanacak.” Bu sizin itiraz ettiğiniz bir başlık mıydı? İlhan Selçuk beraat etmedi, serbest bırakıldı; ama bir kısım medya İlhan Selçuk ya da diğer Ergenekon sanıklarının serbest bırakılmasını beraat gibi sundu. Biz de “Beraat etmediler, bundan yargılanabilirler, sadece serbest bırakıldılar” diye verdik. Spotta “çete üyeleri” diyorsunuz. Çete üyeleri iddiası diyoruz. Ergenekon iddianamesine göre öyleydi, biz de onu verdik. Yoksa “iddia olunan Ergenekon örgütüne mensup olduğu iddia edilen…” gibi saçma bir gazetecilik dili olabilir mi? İddia olarak veya tırnak içinde verilmeyen bir ifadeden bahsediyoruz. Bu üslupta bir sorun yok mu? Olabilir ama “iddia olunan Ergenekon örgütü” gibi bir gazetecilik dili de olmaz. Ama iki yıldan fazla sürmüş bir süreçte benim de gözümden kaçmış olan ya da “doğru bulmuyorum ama…” dediğim ifadeler yer almış olabilir. Çok doğal bir şey bu. Fakat genel olarak gazetenin çizgisi böyle bir örgütün varlığını kabul ederek savcı ile daha sonra mahkemenin de paylaştığı kanaati savunmaktı. Yazı işlerinde “Etik abi” olarak anılan size göre, dava henüz sonlanmamışken İlhan Selçuk gibi haklarında yargının hüküm vermediği insanlara “çete üyesi” demek haksızlık değil mi? İlhan Selçuk’a ayrıca Star gazetesinde haksızlık edilmiş midir bilmiyorum ama bazı Ergenekon sanıkları hakkında Star gazetesinde, iddianamede ya da iktidar medyasında tabii ki haksızlık edilmiş olabilir. Net olarak söyleyeyim. Ben mesela Ahmet Şık’a ilişkin, isimden bağımsız, insanların kitap nedeniyle tutuklanmalarında yanlışlık olduğunu toplantılarda defalarca dile getirdim. Süreçte insanlara yaptıklarının, suçlandıkları eylemlerin yanı sıra çok suçlama yakıştırıldı. Hâlbuki darbeyle suçlanan bir insana aynı zamanda cinayetle suçlanıyor diyemeyiz. “Bu adam kötü, fazladan beş tane suçla daha suçlayalım” dememeliyiz. Hâlâ aynı şeye inanıyorum, aksi adil değil. ‘Egemen Bağış ikiyüzlü’ Bugünden geriye baktığınızda Star gazetesinde kimlerin günahını aldığınızı düşünüyorsunuz? Son dönemde ve Gezi sürecinde birçok insanın günahını aldığımızı düşünüyorum.17 Aralık sonrası koskoca bir camianın günahı alındı. Ergenekon sürecindeki suçlamalar dışında başka haberlerle anılan isimler oldu. Mesela Türkan Saylan’ın başörtüsüne karşı hoşnutsuzluğu çıktı basına ki ne başörtüsünden, ne AKP’den hoşnut olmak zorunda değil kimse. Böyle bir sürü insan ekleyebilirsiniz. Özel hayatları deşifre eden insanlar oldu. Tartışmasını onlarca kez yapmışızdır. Aslında bunu konuşmak bile anlamsız. Ben bunu siyasetçi olarak yaptığı asla kabul edilemez olan ve son derece ikiyüzlü olduğunu düşündüğüm Egemen Bağış’ın “makara Bakara”sı için de söyledim. Özel hayat, özel hayattır. Ergenekon iddianamesinde sanıklar arasındaki aşk ve gönül ilişkilerine de aynı tepkiyi verdim. Bu konuda vicdanım son derece rahat. Ama bunların hepsinin gazeteye girmemesine muvaffak olmuş muyumdur, hayır. Çünkü gazeteyi sadece yazı işleri müdürü yapmıyor. ‘Cumhurbaşkanı’nın röportajı sansürlendi’ Kapatmadan soralım; Başbakanlık’tan açılan telefonların yanı sıra Cumhurbaşkanlığı’ndan da çaldırılan gazete telefonları oldu mu? Star gazetesi Başbakan’a o kadar yakın bir mesafede ki Cumhurbaşkanı’na yakın olamaz. Cumhurbaşkanı’nın haberleri öteleniyor mu? Çok olağanüstü bir durum yoksa Cumhurbaşkanı’nın Başbakan’dan büyük verilmesi arzu edilmez. Hiyerarşi Sayın Başbakan’dan başlıyor. 3 yıl kadar önce Cumhurbaşkanı ile yapılan bir röportajın can alıcı kısımları Başbakan rahatsız olabilir kaygısıyla gazeteye konmadı. Üstelik o röportajda Sayın Cumhurbaşkanı 27 Nisan muhtırasına karşı bildirinin nasıl hazırlandığı konusundan kamuoyunda pek bilinmeyen çok önemli şeyler anlatıyordu. Ama o bölümler ayıklandı.sendika.org
Küçük Muharrem'in Ölümünde Sorumlu Bulunamadı...
Van’da yollar karla kaplı olduğu için ailesi tarafından hastaneye götürülemeyerek üç yaşında yaşamını yitiren Muharrem Taş’ın ölümünde sorumlu bulunamadı...Tolga Şardan bugün Milliyet’teki köşesinde soruşturmaya izin verilmeyen valilik kararının dayandırıldığı ön inceleme raporundaki çarpıcı ayrıntıları yazdı.Valilik, küçük Muharrem’in ölümüyle ilgili görevi ihmal gerekçesiyle yapılan soruşturmada, haklarında soruşturma yapılan devlet memurlarıyla ilgili “soruşturma izni verilmesine gerek olmadığı” görüşüne vardı. Tepki çeken bu karar yargı kararıyla kalktı ve soruşturma yolu açıldı. Soruşturma izni vermeyen Vali Aydın Nezih Doğan’ın imzasını taşıyan bu kararın alınmasına esas olan “ön inceleme raporu”nda oldukça çarpıcı bilgilere yer veriliyor. ‘Direkt 112’yi arayabilir’ Soruşturmacı olarak görevlendirilen Van Vali yardımcısı Sabri Uzun ile İl Sağlık Müdür yardımcısı Hamit Karataş’ın hazırladığı ön inceleme raporunda, 112 Komuta Kontrol Merkezi’nde görevli 4 hekim, 112 Çağrı Karşılayıcı 4 görevli, 2 jandarma personeli ve İl Özel İdaresi Yol Ekipleri Şantiye Şefi olan bir kişiyle ilgili değerlendirmeler yer aldı. İki soruşturmacı raporda, durumu şöyle irdeliyor: Çeli mezrasında yaşayan baba, Yalınca köyünde yaşayan akrabasını arayıp çoçuğunun hasta olduğunu bildiriyor. Oysa 112’yi direkt arayabilir. Geçici köy korucusu olan akraba, telefonla karakol komutanını arıyor, Direkt 112’yi arayabilir. Yalınca J. Karakolunda görevli Uzman Kürşat, 01.02.2014’de saat 18.39’da 112’yi arıyor, hasta çocuk olduğunu söyleyip, ‘yollar kapalı paletli araç var mı?’ diyor. Hasta yakınının telefonunu vermesinin istenmesine ve buna ‘tamam’ şeklinde yanıt vermesine rağmen, 112’ye geri dönmüyor. Mezra yolunu açtırmaya gayret ediyor. Gerek korucu Enver Taşar’ı, gerekse sonradan kendilerine ulaşan baba Abdulvahap Taş’ı 112’ye yönlendirdiği halde her ikisi de 112’yi aramıyor. 18.39’daki çağrıyı alan görevli ATT Bahar Aksoy, uzman jandarmanın dönmemesi üzerine tekrar karakolu aramıyor. Doktor ve çalışma arkadaşlarına bu telefondan hiç bahsetmiyor. Vakaya ilişkin yeterli bilgiye sahip olmadığından ve çağrı karşılamanın yoğunluğu nedeniyle kayıt açamıyor. Jandarma ise şahısları 112’yi aramaları yönünde bilgilendirdiği için ‘nasılsa ararlar’ diye 112’yi tekrar aramıyor. ‘Sıradan vaka sanılıyor’ Baba, 19.40’da akrabasından aldığı telefonla Yalınca J. Karakolu’nu arıyor. Uzman çavuşa açıklamada bulunuyor ve bekliyor. Uzman çavuş kendisini 112’ye yönlendirdiği halde ve hat olmadığı durumda dahi arayabileceği halde “inatla” aramıyor. Baba, karakolu, Yalınca’daki akrabasını, Van merkezde ikamet eden kardeşlerini arıyor, ancak 112’yi aramayı bir türlü aklına getirmiyor. Amca, yeğeninin Çeli’de 02.02.2014’te saat 02.00’de öldüğünü bildiği halde, hasta varmış gibi 112’yi saat 03.51’de arıyor. ATT Bahar, bu vakayla ilgili saat 18.39’da kendisini jandarmanın aradığını doktor ve çalışma arkadaşlarına söylemediği ve sistemden kayıt açmadığı için diğer aramalarda hassasiyet oluşmuyor. Dr. Ülkü, önceki 112 aramalarından haberi olmadığı için hassas davranamıyor, olayı sıradan vaka gibi algılıyor ve talebi karşılıklı sitemle reddediyor. Bu tespitler sonrasında, soruşturmacıların raporlarındaki netice ve kanaat bölümü ise özetle şöyle: Sorumlu bulunamadı“İhbarla ilgili yapılan ön incelemede, iddia edildiği gibi, sorumlu kurumların görevlerini ihmal etmedikleri... Abdülvahap Taş’ın 112’yi hiç aramadığı, kaldı ki, arasaydı bile bugüne kadar dikkatlerden kaçırılan en önemli husus Muharrem Taş’ın 18.30 sıralarında hastalandığı, ve 02.00 sıralarında ex olduğu gerçeğidir. Yani, yardım talebinden yedi buçuk saat sonra ex oluyor. Varsayalım ki; Abdülvahap Taş, Enver Taşar yerine 112 KKM’yi aramış olsun, 112 durum değerlendirmesi yaptıktan sonra yani yolun kapalı oluşunu ve yer yer iki metre karın olduğu o coğrafyada yolun çok kolay açılamayacağı ve paletli ambulansla da ulaşımın mümkün olmadığı gerçeği ile karşı karşıya kalacaktı ve askeri helikopter seçeneğini denemek zorunda kalacaktı. Olumsuz hava şartlarından dolayı helikopter kalkamayacaktı ki, mecburen karla mücadele ekiplerini de devreye sokarak kar paletli ambulanslarla ulaşmak seçeneği denemek zorunda kalarak ki ertesi akşam saatlerinde ancak varılabilecekti. Fakat Taş’ın 112’yi aramamış olması bu şansını da ortadan kaldırmıştır...” Öksürükle başlayan hastalık sonrasında küçük Muharrem’in yaşamını yitirmesine neden olan süreç ve sonrası resmi raporlarda böyle yer alıyor. Sonuç bölümü “olasılıklar” üzerine hazırlanan ön inceleme raporunda devlet görevlileri sorumlu bulunamadı, ya kamu vicdanında? Umarız yargı kararıyla açılan soruşturmadan, kamu vicdanını tatmin eden sonuçlar çıkar.Tolga Şardan | Milliyet
Hamas'tan Ateşkes, İsrail'den Ret
İsrail'in ateşkesi bozarak Gazze'yi yeniden vurmaya başlamasının ardından Hamas, Birleşmiş Milletler'in sunduğu 24 saatlik ateşkes önerisini kabul ettiğini açıkladı. Saldırılarına devam eden İsrail ise ateşkesi reddetti. İsrail Gazze'ye yönelik saldırılarını Gazze'den roket atılmaya devam edilmesi gerekçesiyle bozmuş ve Gazze'nin birçok noktasını aynı anda bombalamaya başlamıştı. Saldırının başlamasının ardından Hamas Birleşmiş Milletler'in 24 saatlik ateşkes önerisini kabul ettiğini açıkladı. Hamas kabul edilen ateşkesin bugün 14.00 itibariyle başlayacağını duyurdu. İsrail’in sabah saat 10’da başlayan bombalı saldırıları öğlen saatlerinde yavaşlarken öğleden sonra ise yeniden şiddetlendi. Gazze ile İsrail sınırındaki Filistin yerleşim birimleri füzelerle vuruluyor. Ordu yetkilileri sınır bölgesinde vurduğu evlerde İzzettin Kassam Tugayları üyelerinin olduğunu iddia ediyor. Hastane yetkilileri ise ölen veya hastaneye kaldırılanların sivil olduğunu söyledi. Gazze'deki Al Jazeera muhabirine göre, bombalanan evlerin enkazına ambulans veya kurtarma ekipleri hâlâ ulaşamadı. Hareket halindeki araçlar ve siviller bombalar veya keskin nişancılar tarafından vuruluyor. Hastanelerde de ilaç ve tıbbi malzeme sıkıntısı yaşanıyor. 'Bayramda insanlar evlerine dönebilsin diye' Hamas Sözcüsü Sami Ebu Zuhri, bayramda insanların evine dönebilmesi ve ambulansların güven içerisinde çalışabilmesi için ateşkesi kabul ettiklerini söyledi. Ancak Zuhri, 24 saatlik ateşkesin kabulünün 7 günlük ateşkes önerisini de kabul edecekleri anlamına gelmediğini belirtti. Zuhri, 'Halkımızın yararı için bu ateşkes önerisini kabul ettik. İsrail ateşkes tanımıyor. Halkımızı bombalıyor. İnsanların evlerine dönmesine izin vermiyor.' dedi. Bu ateşkes anlaşmasının herhangi bir görüşme ya da plana bağlı olmadığını belirten Zuhri, 'Görüşmeler bir yandan devam ediyor. Şu ana kadar belirgin bir sonuç vermedi. Ateşkes durumu olsa da olmasa da bu görüşmeler yürüyor.' diye konuştu. Ateşkes öncesi gazetecilere saldırı Tek taraflı ilan ettiği ateşkesi bozarak Gazze'yi yeniden bombalamaya başlayan İsrail ordusu Gazze’de gazetecilerin bulunduğu binadaki Aksa televizyonunun bürosunu roketle vurdu. İsrail ordusuna bağlı keşif uçakları, Gazze kent merkezinde bulunan Burç El Şuruk adlı binayı hedef aldı. Keşif uçakları tarafından fırlatılan füze gazetecilerin ofislerinin olduğu söz konusu binada Gazze'den yayın yapan Aksa Televizyonu bürosuna isabet etti. Saldırıda ölen veya yaralanan olup olmadığı henüz bilinmiyor. İsrail ateşkesi bozmuştu İsrail güvenlik kabinesi, Birleşmiş Milletler'in talebi üzerine, geçici ateşkesi pazar gecesi 00.00'a kadar uzatma kararı almıştı. Ancak İsrail ordusu, sabah saatlerinde Gazze yakınlarındaki bir askerinin havan topu ile öldürüldüğünü açıkladı. Bu açıklamadan kısa süre sonra da, İsrail'deki füze savunma sisteminin sirenleri çaldı. Al Jazeera muhabirleri de, Hamas'ın silahlı kanadı Kassam Tugayları'nın İsrail'in birkaç bölgesinde roket atıldığını duyurdu. Bu haberlerin ardından İsrail ordusu, Hamas'ın roket saldırılarını gerekçe göstererek saldırılara yeniden başladı. Al Jazeera'nin Gazze'deki muhabiri Vail Dahduh, İsrail'in şimdiye kadar ilk defa Gazze'nin çok farklı bölgelerini aynı anda bombaladığını söyledi. Şecaiyye, Tüffah, Zeytun ve Cebaliye bölgelerini ağır bombardıman altına alan İsrail ordusunun saldırılarında 10 Filistinli öldü. Ölen 13 Filistinli birlikte İsrail'in 7 Temmuz'da başlayan saldırılarında ölenlerin sayısı 1072'ye, yaralananların ise 6 bin 20'ye yükseldi. Paris'ten henüz sonuç çıkmadı Paris'te bir araya gelen Türkiye, Katar, ABD, Fransa, İtalya, Almanya ve İngiltere Dışişleri Bakanları Gazze’de kalıcı ateşkes sağlanması için yoğun görüşmeleri sürdürse de henüz beklenen sonuç çıkmadı. Paris’te Gazze’de kalıcı ateşkes anlaşmasına varılması için yoğun çabaları sürdüren Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, yaptığı basın açıklamasında, bölgede kalıcı ve sürdürülebilir bir ateşkes olana kadar çaba sarf edeceklerini belirterek, bundan asla vazgeçmeyeceklerini vurguladı. Gazze'deki insani durumun giderek kötüleştiğini dile getiren Davutoğlu şu ifadeleri kullandı: 'Ramazan Bayramı yaklaşırken şiddetini arttıran saldırılara karşın bölgede kalıcı ateşkesin sağlanması için Türkiye olarak çabalarımızı daha da arttıracağız. Zaten başından beri bunun için çabalıyorduk. Hatta son birkaç gündür, Sayın Kerry ile konuya ilişkin birçok kez görüş alışverişinde bulunduk, telefonla konuştuk. Bugün hala devam ediyoruz. Aslında ateşkese çok yaklaşmıştık ancak İsrail tarafı son anda reddetti. Hala çok çalışıyoruz. Kalıcı ateşkes sağlanana kadar konunun takipçisiyiz. Türkiye olarak bu iş sonuçlanana kadar uğraşacağız. Tüm müttefiklerimize, tüm taraflara şunu söyleyebilirim ki Türkiye çok çalışıyor. Türkiye, kalıcı ateşkes için çok çalışıyor' Kaynak: Al Jazeera
Dağ 2 Konusu Nedir? Dağ 2 Filmi Oyuncuları Kimler?
2016 yılında yayına giren serinin ikinci filmi olan Dağ 2 filminin yönetmenliğini Alper Çağlar çağlar üstlenmiştir. İki kahraman Türk askerinin hikâyesinin çarpıcı bir dille anlatıldığı filmin ilki izleyiciler tarafından oldukça beğenilmişti. Bu akşam TRT1 ekranlarında izleyicisiyle buluşacak olan Dağ 2 filmi konusu ise oldukça merak ediliyor. Peki Dağ 2 filmi konusu nedir? Dağ 2 oyuncuları kimler? Dağ 2 filmi nerede çekildi? Detayları haberimizde sizler için derledik...