onedio

istiklal Haberleri

istiklal ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. istiklal ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

trend-arrow

Popüler İçerikler

"Bir Yahudi, Bir Ateist, Bir Zerdüşt Yapsa Anlarım"
Eski Ekonomi Bakanı ve AKP Mersin Milletvekili Zafer Çağlayan, Tarsus’taki konuşmasında kendilerine yönelik oyunlar oynandığını vurgulayıp, “Bunları bize bir Yahudi, bir ateist, bir Zerdüşt yapsa anlarım. Ama bunları yapan Müslümanım diye geçiniyorsa yazıklar olsun” dedi.Kendilerinin seçimden seçime gelen siyasetçilerden olmadıklarını ve kimsenin önünde eğilmeyeceklerini dile getiren Çağlayan, “Ülkemiz üzerinde oynanan oyunlara karşı, AK Parti büyüyor ve güçleniyor. Mitinglerdeki kalabalıkları herkes görüyor. Birileri de ‘montaj’ diyor. Kimlerin montaja sarıldıkları ortada.” dedi. 102 milyar dolar olan ihracatı 150 milyar dolara çıkarmak suç ise kendisinin suçlu sayılabileceğini söyleyen Çağlayan, 17 Aralık operasyonunun özellikle belli bakanlar üzerinde yapıldığını dile getirdi. Zafer Çağlayan konuşmasına “Müslüman” geçinenlerin kendilerine komplo kurduğunu vurgulayarak şöyle devam etti: “Operasyon yapılan bakanların hepsi vatanına, milletine, bayrağına sonuna kadar bağlı olan Kürt kökenli arkadaşlarımızdır. Barış ve kardeşliği bozma adına bizleri hedef aldılar. Ama biz dimdik durduk. Başbakanımızın arkasında da dimdik durduk ve durmaya devam edeceğiz. Onlar şehit haberleri gelsin istiyor. Çünkü onlar kandan, terörden besleniyor. Nasıl bir zihniyetle mücadele ettiğimizi bu millet çok iyi görüyor. Sizlere anlatacağım çok şey var. Ama bunları bize yapanlar bir Yahudi, bir ateist, bir Zerdüşt yapsa anlarım. Ama bunları yapan Müslümanım diye geçiniyorsa yazıklar olsun. Bir Müslüman bunları nasıl yapar? İşte bu nedenle 30 Mart yerel seçimleri seçim olmaktan çıktı. 30 Mart seçimleri istiklal mücadelesidir. Zafer AK Partinin olacak.”zete.com
Erdoğan: 'Twitter'ın Arkasında Youtube Var'
Erdoğan: Yaralılar oluyor, bunlarla ilgileniyoruz. Şu anda hala öldürmeye devam ediyorlar. Daha önce bir helikopterle bizim hava sahamızı ihlal ettiler Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “MİT’in aranan TIR’ları bizi bu Bayırbucak Türkmenlerine yardım götürüyordu. Bunlar yapıldı diye biz Bayırbucak Türkmenlerini yalnız bırakamazdık, yine de bırakmayacağız. Süleyman Şah Türbesi’ne karşı böyle bir yanlışlık olacak olursa orada da gereken yapılacaktır” dedi. Twitter’ın arkasında Youtube’un olduğunu söyleyen Başbakan Erdoğan, Twitter yasağı hakkında “Bu hesaplar maalesef kapatılmıyor. Bizim yapmamız gereken sorumluluk noktasında olan biri olarak, bu işi düzelttiniz düzelttiniz. Düzeltmediniz biz de kapatırız. O zaman yasaklara uysunlar biz de yasağı kaldıralım. Twitter dediğiniz olay nedir? Bir şirket. Bu olayın arkasında aslında Youtube var. Youtube’un avukatlarıyla çalışıyorlar. Bir avukat hanım kardeşimize hiç edebe adaba uymayan bir şey yaptılar” dedi. Başbakan Erdoğan Gülen cemaatinin rüşvete karıştığını belirterek, “Himmet adı altında rüşvet, kurban derisi topluyorlar. Bunları makbuzu yok. Nereye gittiği belli değil. Ben 17 Aralık olaylarını bir taraftan olumsuz görürken bir taraftan da her şerde bir hayır vardır diye görüyorum” dedi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Star ve NTV’nin ortak yayınında Oğuz Haksever’in sorularını yanıtlıyor. Erdoğan’ın açıklamaları şöyle: “Bugün önce Kastamonu’daydık. Çoşku iyi, ilgi iyi. Ardından Samsun’a geçtik. Kastamonu’da bir şey dikkatimi çok çekti. Belediye başkan adayımız yıllarca belediyede ikinci adam olarak çalışmış, fen işlerini yönetmiş, belediye başkanımızın ciddi bir rahatsızlığı var. Bu süreçte yönetimi o götürdü. Orada MHP’nin adayı ortaokul mezunu bir kişi. Belediyecilik deneyimi hiç yok. Bizim adayımız hem üniversite mezunu hem de yıllarca belediyeciliğin içinde yaşamış biri. İnanıyorum Kastamonu halkı bunu değerlendirecektir. Biz merkezi yönetim olarak Kastamonu’ya çok hizmet verdik. Bütün bunları bütünleştirmek istiyoruz. Samsun’a geldik. Samsun benim 57. mitingim oldu. Samsun tarihi bir mitingti. Öyle zannediyorum ki Cumhuriyet tarihinde Samsun’da böyle bir miting görülmemiştir. Yüz bini aşkın bir katılımın, çoşkunun olduğu bir miting oldu.” ‘Angajman kuralları ihlal edilirse karşılık verilecektir’ “Şu anda Suriye ile ilişkilerimizin geçmişi, 3 yıllık son süreç ortada. Sınır komşumuz, kardeşlerimiz ve yönetimle olan ilişkilerimiz çok çok olumluydu. Bu olaylar başlamadan önce biz bazı şeyleri kendilerine uyardık. Bu olaylar Suriye’ye de sıçrayabilir. Gelin Baas rejimini bir değişime uğratalım. Hatta beni arabasına alır gezdirirdi. Son görüşmemizi Asi Nehri kıyısında yaptık. 3,5 saatlik bir görüşmemiz oldu. Biz tabii o zamanlar böyle bir Esad’ı beklemiyorduk. Telefon diplomasisi yürüttük. Ölümler, öldürmeler devam ediyor. Ahmet Bey’i gönderdim. Kendisi 6 saat görüştü. Özel temsilcilerimi gönderdim. Niyetimiz çok samimiydi. Bir Ramazan akşamıydı camilerin bombalanması olunca ben kendisini aradım. Yarın Cuma. Ne olur talimatınızı verin, şu insanları yarın öldürmesinler. Onu dedi benim adamlarım yapmıyor dedi. Şebbia’ları kendi adamları gibi göstermiyor. Oysa onlar onun adamları. Yaklaşık 160 bin can kaybı var. 8 bin çocuk. Açık kapı politikasıyla çalışmalarımızı devam ettiriyoruz. Yaralılar oluyor, bunlarla ilgileniyoruz. Şu anda hala öldürmeye devam ediyorlar. Daha önce bir helikopterle bizim hava sahamızı ihlal ettiler. Yeni angajman kurallarından hareketle uçaklarımız bu helikopteri vurdu. Şu anda da aynı şekilde bizim hava sahamızı ihlal eden, 1-1,5 kilometre ihlal ettikleri bana bildirildi, bizim uçaklarımız tarafından vuruldu. Kesep bölgesi tekrar Özgür Suriye Ordusu tarafından ele geçirilince bunlar orayı bombalamaya başladı. Bundan sonra da angajman kuralları ihlal ederse karşılığı verilecektir. Çirkin olan bizim muhalefetin bunu kullanması. Biz seçim sathı mahallindeyiz diye bu olaya göz mü yumacağız. Bizim 74 tane vatandaşımızı şehit ettiler. Muhalefet başta CHP olmak üzere bunları hala övmeye çalışıyor. Bu siyaset malzemesi olabilir mi? Senin yapman gereken böyle ulusal bir konuda hükümetinin, silahlı kuvvetlerinin yanında yer almak. Bu bizim bir milli meselemizde bile muhalefetin ne denli ayrı düştüğünü göstermektedir. Bizim tabii bunları dinleyecek halimiz yok. Süleyman Şah Türbesi ile ilgili de burayla ilgili İŞİD’in bir sıkıntısı var. Burada Türkmenler vardı. Onların zayıf düşmesi geri çekilmelerine yol açtı. Geri çekildikleri gün 80 şehit verdiler. MİT’in aranan TIR’ları bizi bu Bayırbucak Türkmenlerine yardım götürüyordu. Bunlar yapıldı diye biz Bayırbucak Türkmenlerini yalnız bırakamazdık, yine de bırakmayacağız. Süleyman Şah Türbesi’ne karşı böyle bir yanlışlık olacak olursa orada da gereken yapılacaktır. Bu topraklar bizim topraklarımızdır. Yaklaşık 10 dönüm bir arazidir o. Uluslararası anlaşmalarla garanti altına alınmış bir toprağımızdır.” Niğde saldırısı “Niğde olayında bir Kosovalı, bir annesi babası farklı ülkeden, bir diğeri de Makedon. İkisi yaralı ele geçirildi, biri de yakalandı. Ankara’ya getirildiler. Bağlantıları nedir? Suriye’de aldıkları eğitimler filan. Silahı yanlarında sünnet olduğu için taşıdıklarını iddia ettiler. Belli bazı bilgiler elde edilmiş durumda. Üzerine gerek istihbarat birimlerimiz, gerek yargı gerekeni yapıyor.” ‘Pensilvanya denilen bir olay var’ “Bir defa karşımızda bu seçimlerde özellikle ortaya çıkan Pensilvanya denilen bir olay var. Bu olayın yasak olmasına rağmen bir cumhurbaşkanı, başbakan, genel kurmay başkanı dinleniyorsa, bakanlar dinleniyorsa… Bu bir defa hem yasalara aykırı he de Diyanet İşleri Başkanımız’ın dediği gibi inancımıza aykırı. İnancımızda kimseyi dinleyemezsiniz. Ama bunlar önce dinliyor, sonra bunu bir tehdit ve şantaja dönüştürüyor. Halkımızın bu konuda gereken hassasiyeti göstermesi lazım. Bunun bir kısım yargıya ulaşmış olması ve güvenlikle de ortak hareket etmesi ulusal güvenliğimiz için de sıkıntı yaratıyor. Ben alanlarda bu konuyla ilgili tepkiyi görüyorum. Vatandaşlarımızın sabırsızlığını görüyorum. Ümit ediyorum ki vatandaşlarımızın beklentisi olur. Himmet adı altında rüşvet, kurban derisi topluyorlar. Bunları makbuzu yok. Nereye gittiği belli değil. Ben 17 Aralık olaylarını bir taraftan olumsuz görürken bir taraftan da her şerde bir hayır vardır diye görüyorum.” 'Arkasında Youtube var' “Bizi üzen boyutu budur. Şu anda biz 10 milyon tablet bilgisayar dağıtmanın hazırlığı içerisindeyiz. 260 bin tablet bilgisayar dağıttık. Bu hükümet böyle bir hükümet, Tayyip Erdoğan böyle bir hükümetin başbakanı. Bizim derdimiz Twitter’ın kendisi değil, yaklaşımı. Twitter’da böyle ahlaksızlar türer de siz defaatle uyarmamıza rağmen, mahkeme kararlarını göndermemize rağmen bunu yaparsanız bize düşen de budur. Bazı yazarlar televizyonlarda yorumlar yapıyor, Ak Parti, başbakan prestij kaybediyor. Hiçbir şey kaybettiğim yok. Ben meydanlara bakarım. Türkiye’den Twitter’a giden talep ikidir. ABD’den giden 679 talep toplam taleplerin neredeyse yüzde 80’idir. Almanya’ya geliyorum. Twitter Alman hükümetinin talebi üzerine Neo Nazi hesaplarını engellemiştir. Fransa’da ırkçı talepler mahkeme kararı üzerine kaldırılmıştır. Hindistan’da Bodo kabilesi ile ilgili çıkan olaylar nedeniyle ülke genelinde yasaklanmıştır. İngiltere Başbakan Cameron 2010 yılında çıkan olaylar sırasında provokatif olaylar nedeniyle Twitter’a yasak getirebileceğini ifade etmiştir. Ben ülkemdekilere soruyorum, bütün bu olaylar karşısında hukuk tanımazlığınız nedir? Mahkeme kararı Twitter’a iletiliyor. Hiç duymuyor. Sen benim ülkemin ulusal güvenliğini tehdit ediyorsun. Başbakana birileri kalkacak başçalan diyecek. Bütün bunlara rağmen kendileri uyarılıyor ama kaldırmıyorlar. Bu hesaplar maalesef kapatılmıyor. Bizim yapmamız gereken sorumluluk noktasında olan biri olarak, bu işi düzelttiniz düzelttiniz. Düzeltmediniz biz de kapatırız. O zaman yasaklara uysunlar biz de yasağı kaldıralım. Twitter dediğiniz olay nedir? Bir şirket. Bu olayın arkasında aslında Youtube var. Youtube’un avukatlarıyla çalışıyorlar. Bir avukat hanım kardeşimize hiç edebe adaba uymayan bir şey yaptılar. Ben anlamıyorum bu köşe yazarlarını. Neyin, kimin avukatlığını yapıyorlar. Çeşitli ülkelerden örnekler verdim. Bizim ülkemiz muz cumhuriyeti değildir. Şu anda bir iki taneyle ilgili tamam dediler ama sayı bir iki değil ki. Benim bildiğim 700’e yakın uygulama var. Bunlar şimdi peyderpey kendilerine bildiriliyor. Kaldırmaları halinde gereği yapılır. Uyarıyoruz, gereğini yapmıyorsun. Ben tabii sayın cumhurbaşkanımız böyle bir şey yapmış olabilir. Ben aynı şeyi paylaşmıyorum. Sayın cumhurbaşkanımız tweet atabilir. Ben bunlardan pek hoşlanmıyorum. Bu tür şeylerle uğraşacak vaktim de yok.” ‘Obama'nın telefonunu dinleyebilir misiniz’ “Bunlar çarpıtılan şeyler. İşlerine geldiğinde Avrupa Birliği’ne aykırıdır filan hep söylerler. Avrupa Birliği önce üzerine düşeni bir yapsın. Hukuka saygıları varsa önce gereğini yapsınlar. Bu bizim iç hukuk meselimizdir. Mahkeme kararları var. Avrupa Birliği o zaman diğer ülkelere uygulananı niye göz ardı ediyor. Biz bu özgürlükler meselesini bu Avrupa Birliği üyelerinden çok daha ileride hallettik. Adam kalkıyor hakaret ediyor ne oluyor. Avrupa ülkelerinin çoğunda bunu yapamazsınız. Özgürlük hala bizim ülkemizde tam anlaşılmış değil. Burada çok önemli olan özel hayatın ihlali de söz konusu. Yapamazsınız. Buradan hareketle bizim TİB de devreye girdi. Adımı buna göre attı. Siz Obama’nın telefonunu dinleyebilir misiniz? Bir Merkel’in telefonunun dinlendiği ortaya çıktı. Ayağa kalktılar. Biz de niye böyle oluyor, Avrupa Birliği böyle hareket ediyor? Bizim yorumcularımızın, köşe yazarlarımızın bunu görmesi lazım.” “17 Aralık, 25 Aralık bütün bunlar 30 Mart seçimleriyle çok daha farklı bir şekilde göz önüne alınacak. 17 Aralık millete karşı yapılmış bir devrimdir. Benim şahsıma değil, hükümetime değil. Millete karşı. 25 Aralık da öyle. Bu bir istiklal ve istikbal mücadelesidir. O denli önemlidir. Olay yargıda. Bütün bunların ötesinde hemen seçimin arkasından atacağımız adımlar var. Milli irade hırsızlığı yapanlar 30 Mart’ta milletin cevabını alacak. CHP, MHP, Pensilvanya, hepsine bir cevap var. Milletimiz bize negatif bir cevap verirse başımız gözümüz üzerine. Ama diğerlerine verdiği zaman onlar ne yapacaklar. Kılıçdaroğlu yüzde 40’ın altında alırsam bırakacağım dedi. 26 aldı. Bıraktı mı, bırakmadı. Bu zat dürüst değil. Bahçeli 16,17 yıldır partinin başında. Bir kere birinci parti olamadı. Biz 6,7 aylıkken birinci parti olduk. Yine birinci parti olacağız. Bu milletin yaptıklarımıza karşı takdirini gösteriyor. Siz millete bir şey yaparsanız millet sizi ödüllendirir. Ama millete zulüm ederseniz bu millet sizi sırtında taşımaya mecbur değil. Bakın seçime gidiyoruz hiç seçim ekonomisi asla yapmayız. Biz seçim ekonomisi yaparsak bunun sıkıntısını fakir fukara garip guraba vatandaşım çeker. Pazar günü yaptığımız mitingde İstanbul tarih yazdı. 2 milyonu aşkın insan gelip buluştu. Bu bir sevdadır, bu bir aşktır. İstanbul Türkiye’nin özetidir. İstanbul bir mesaj veriyor. Şu anda üç büyük şehirde de adaylarımız başa oynuyor. Kamuoyu araştırmaları çok çok olumlu. Millet bunu gösteriyor. İzmir, orada yaptığım mitingde de gördüm. Ankara ha keza. Bunların hepsi bir şey gösteriyor. Bu bir yerel seçim değil aslında. Bu bir genel seçim havasına girdi. Ahlaki olmayan bir hava nedeniyle oldu bu. Şimdi millet bunu bir genel seçime dönüştürdü. Bu anlayış milletimiz ve bizim şahsımızla da bütünleşti.”T24
Mağden: 'Soykırımı Reddeden Bir Milletin Çocuklarından Ne Bekleyebiliriz?'
Perihan Mağden, 'Bence AKP’liler de Kemalistler de ikisi de birbirilerinin içindeki en kötü tarafları ortaya çıkardılar ve olduklarından daha kötü bir noktaya gittiler' dedi Yeni çıkan kitabı “Tehlikeli Temayüller”le ilgili olarak Agos’a konuşan yazar Perihan Mağden , “Türkiye söz konusu olduğunda ‘banallik’ çok önemli bir kavram. Banallik Türkçeye ‘sıradanlık’ olarak çevrildi ama bence tam karşılamıyor. Banal kelimesi Türklük hallerini çok güzel karşılıyor. Soykırımı reddetme utanmazlığının da bu banallikle ilgili olduğunu düşünüyorum” dedi. Mağden, “Aslında bu konuda en güzel sözü kızım söyledi: Bir şeye çok öfkelenmiştim, “Neden bunu anlamıyorlar, neden görmüyorlar?” diye bağırıyordum. Kızım; “Anne, Ermeni Soykırımı’nı kabul etmeyen, görmek istemeyen insanlardan ne bekliyorsun?” dedi. Hakikaten bu gerçeği reddeden bir milletin çocuklarından ne bekleyebiliriz?” diye konuştu. Agos gazetesinden Ferda Balancar, yeni kitabı “Tehlikeli Temayüller” ile okuyucularıyla buluşan Perihan Mağden ile konuştu. Ferda Balancar’ın Perihan Mağden ile yaptığı söyleşi şöyle: Yüzleşememe deyince akıllara 1915 geliyor. Türkiye’nin ‘yüzleşememe macerası’nda Ermeni Soykırımı’nın yeri nedir? Kitapta Hannah Arendt’in kötülüğün banalliği kavramını çok sık kullandım. Türkiye söz konusu olduğunda ‘banallik’ çok önemli bir kavram. Banallik Türkçeye ‘sıradanlık’ olarak çevrildi ama bence tam karşılamıyor. Banal kelimesi Türklük hallerini çok güzel karşılıyor. Soykırımı reddetme utanmazlığının da bu banallikle ilgili olduğunu düşünüyorum. Aslında bu konuda en güzel sözü kızım söyledi: Bir şeye çok öfkelenmiştim, “Neden bunu anlamıyorlar, neden görmüyorlar?” diye bağırıyordum. Kızım; “Anne, Ermeni Soykırımı’nı kabul etmeyen, görmek istemeyen insanlardan ne bekliyorsun?” dedi. Hakikaten bu gerçeği reddeden bir milletin çocuklarından ne bekleyebiliriz? Sokağın ortasında bir ceset yatıyor ve biz arabamızla üstünden geçiyoruz sanki… Biz o cesedi gömüp, yasını tutup, yüzleşmediğimiz sürece, şuradan şuraya gidemeyiz. Türkiye’nin yüzleşememe sorununda her zaman düşündüğüm bir meseledir ‘soykırımın reddi’. 2015’ten ne bekliyorsunuz? 100. yılında Türkiye, Ermeni Soykırımı ile yüzleşebilecek mi? Bence daha kötüye gidiyoruz. Bence AKP’liler de Kemalistler de ikisi de birbirilerinin içindeki en kötü tarafları ortaya çıkardılar ve olduklarından daha kötü bir noktaya gittiler. Her iki kesimde de nefret ve kin izleri daha da büyüdü. O yüzden böyle bir yüzleşmeyi mümkün görmüyorum. Her iki kesim de bir felsefi zelzele ya da algı depremi yaşamazsa böyle bir şey olacağını sanmıyorum. Ermeni meselesi bizim hayatımızdaki çok önemli bir kara delik. Bu deliği kapamadığımız sürece yol alamayız. Önümüzde ruhsal olarak bir çukur var. Yazılardan birinin başlığı ‘Dırdırlanma Geleneği/İsyan Eksikliği’. Gezi, yazıda vurguladığınız ‘isyan eksikliği’nin sonu mu, yoksa zaman içinde ‘dırdırlanma geleneği’ne teslim mi olundu? Bence Gezi dırdırlanmaya dönüşmedi, zira netice aldı. O AVM, Gezi Parkı’na dikilemedi. Gezi, bir şehir kalkışmasıydı ve ilkti. Gezi’ye önce mesafeli yaklaştım. Cumhuriyet mitinglerinin simülasyonu mu olacak endişesi duydum. Özellikle ortaya çıkan bayraklar bende bu endişeyi yarattı. Ama zaman içinde çok farklı kesimlerin muhalif bir sesin ortaklığında buluştuğunu gördüm. AK Parti hiçbir demokratikleşme vaadini tutmadığı gibi, diktatörlük yolunda ciddi adımlar da attı. Buna karşı tepki çok önemliydi. Gezi’nin önemi de burada. AK Partililerin Gezi karşısındaki tutumunu nasıl yorumluyorsunuz? Başbakan Erdoğan ‘istiklal savaşı’ söylemini pompaladı. Ama asıl korkunç olan makul bulduğumuz insanların bile bu söylemi kullanması. Mesela Etyen Mahçupyan bir süre önce ‘AK Parti istiklal savaşı veriyor’ dedi. Beni Başbakan’ın sözlerinden çok bu tür tutumlar dehşet içinde bırakıyor. Siz de yakın zamana dek AK Parti’ye karşı olumlu bir tutum içindeydiniz. Ne zaman farklı düşünmeye başladınız? Ben aslında son zamanlara kadar AK Parti’nin içinden bir muhalefet hareketi çıkacağını düşünüyordum. Sonuçta AK Parti’yi kuranlar, babaları Erbakan’a bayrak açmış bir kitle. Şimdi Erdoğan’a karşı hiç ses çıkarmıyor olmaları ise Erdoğan ile tam bir özdeşleşme içinde olduklarını gösteriyor. AK Partililer, batmakta olan Titanik gemisinde birbirlerine yapışmış, dans ediyor gibiler. Birbirlerine ‘dış düşmanlar’ konusunda da gaz verdiler sanıyorum. Buradan da ‘güçlü ve mazlum olmak’ gibi bir kombinasyon yarattılar. ‘Güçlü ve mazlum’ bağımlılık yaratacak bir kombinasyon. Mesela Yiğit Bulut’un Erdoğan’ın danışmanı olması çok önemli bir göstergedir. Ultra milliyetçi bir çizgi izleyen Yiğit Bulut, eskiden “Yunanlılar bizim devlet tahvillerimizi alıyor. Bu işin sonu nereye varacak?” diye yazılar yazıyordu. Yunanistan’ın devlet tahvillerimizi almasının iyiye işaret olduğunu görmezden gelen bir ekonomist, deli saçması fikirlerini Başbakan’ın yanında üretiyor. Yaşlı kuşak köşe yazarlarına bol bol gönderme yapıyorsunuz ama bir de genç kuşak yazarlar var. Onlara nasıl bakıyorsunuz? İçlerinden biri Türkiye gazetesinde yazmaya başlayınca “Dedemin okuduğu gazetede yazmaya başladım” dedi. Armut dibine düşer ekolüymüş meğer bunlar. Bu kuşak, büyük bir konfor battaniyesinin içinde kuzucuklar gibi oturuyor. Birden dedelerinin gazetelerinde, dedelerinin gözlerini yaşartan yazılar yazmaya başlıyorlarsa “gidişat nereye” diye düşünüyorum. Türkiye’de her kesimde devasa boyutlarda ahlaki sorunlar var. Ancak medya en sorunlu alanlardan biri. Medyada ki ‘lumpen dayanışması’ var. ‘Köyden emmimin oğlu geldi, onu da yazı işleri kadrosunu alayım’ kaygısıyla kurulmuş kadrolar var. Teknolojide, bankacılıkta sınıf atladık ama medyada tersine, birkaç sınıf geriye gittik. AK Parti-Cemaat çatışması hakkında ne düşünüyorsunuz? Ortaya konan tavırlar, dil sizi şaşırtıyor mu? Evet söylenenlere şaşırıyoruz, çünkü biz onların iyi aile çocuğu olma ihtimalini sevmişiz. Aslında Türkiye olarak sınıf değil, kast toplumuyuz. Kast toplumunda, altta ne olup bittiğini bilmezsin de anlamazsın da. Göz kararıyla diğer kastlardakilere birtakım şeyler atfedersin. Mesela belki onlarda hiç olmayan demokratlık atfediyorsun. Kast toplumu olmaktan kurtulamazsak sorunlarımız çözemeyiz. Ben Gülen hareketine bazen şöyle bir önem atfediyorum. Bu hareketi, İslamiyetin içinde bir Protestanlık çalışması olarak görüyorum. Bence Gülen hareketinde ahlaki kaygılar var. Yani İslamiyete ahlaki kaygıları entegre etmeye çalışan bir din adamı var karşımızda. Fethullah Gülen’in konuşmalarını azıcık bile dinleseniz ahlaki meselelerden sıkça bahsettiğini fark edersiniz. Böyle bir reform hareketine İslamiyetin çok ihtiyacı var. Bu ihtiyaca Gülen hareketinin cevap olma ihtimali ABD’yi de çok cezbetti. Gezi’deki çoğul yapı, 20’li yaşlarındaki ‘Geziciler’, kast toplumundan çıkışın habercisi olabilir mi? Onlardan ümitliyim. Çünkü bağnaz, rijit değil, neşeliler. İdeolojik formüllerle yetişmediler. Bu yüzden bu çocuklardan bir şeyler çıkacaktır. Kürt sorununda barıştan umutlu musunuz? Türkiye’de Kürt meselesine yaklaşım, Ermeni meselesiyle aynı. Gerçekleri görmek istemiyorsan ve ırkçılık, sıradan faşizm yapmak istiyorsan ikisine de aynı formülle yaklaşırsın. AK Parti barış süreci konusunda da ters açıya düşürdü. Barış yalan oldu, çünkü hiçbir adım atılmadı. Gerekli kanun değişikliklerini, yapılması gerekenleri yapmadılar. Benim anladığım Abdullah Öcalan’ın kendi siyasi geleceğini görmek istediği yerle, Tayyip Erdoğan’ın kendi siyasi geleceğini görmek istediği yer arasında bir satranç oynanıyor. İki usta satrançcı gibi çok uzun aralar vererek hamleler yapıyorlar. Barışa yönelik kalıcı ve sahici adımları her iki taraf da atmıyor. Beyaz Türklerle, siyah Türkler Kürt düşmanlığı konusunda farklılar gibi görünüyor. Kürt düşmanlığının tavan yaptığı yerler daha çok kıyılar. Mesela İzmir… İzmir iklimini belirleyen, sonradan olma ‘bej Türkler’, Kürtler gelip şehrimizi ele geçiriyor histerisi yaşıyorlar. Sanki çok önemli bir şehir kültürleri varmış da Kürtler onları tehdit edecek endişesiyle yaşıyorlar. Aslında onlar da İzmirli değil. Ya Aydın’dan gelmişler ya da Balkanlar’dan. Bir Türk atasözü ‘misafir misafiri sevmez’ der. Bu atasözü en çok İzmir’deki Kürt düşmanlığı için geçerli. ‘Fuzuli Yalanlar’ başlıklı yazınızda İslamiyetin Hristiyanlığın tersine, yalan söylemeyi neredeyse serbest bıraktığını söylüyorsunuz? Nasıl vardınız bu kanaate? Din uzmanı değilim ama İslamiyette şu şu koşullarda yalan söyleyebilirsin kaydının olduğunu biliyorum. Şartlar o kadar çok ki, neredeyse ne zaman istersen yalan söyleyebilirsin deniyor. Hristiyanlıkta ise yalan ‘yedi büyük günah’tan biri. Bu çok net. Bu farklılık yalan söylemek konusunda bir fark yaratıyor diye düşünüyorum. Köşe yazarlığına dönecek misiniz? Bu kitapta yaptığım gibi yazıları biriktirip kitap yapmaya devam edeceğim. Kitabın daha kalıcı ve daha değerli olduğuna inanıyorum. Meryem Uzerli’nin yaşadıkları Türklere dair çok şey anlatıyor Sinema ya da TV dünaysında umut vaat eden oyuncular var mı? İnanılmaz derecede yetenekli genç oyuncularımız olduğunu düşünüyorum. Bu oyuncular, Amerika’ya, Hollywood’a rahatlıkla gidebilirler. Örnek verebilir misiniz? Kıvanç Tatlıtuğ en çarpıcı örneği. Aşkı Memnu’nun son bölümünde Tatlıtuğ’un oynadığı mezarlık başında ağlama sahnesi vardı ve korkunç başarısızdı. Ancak bir süre sonra ‘Kuzey ve Güney’de karşımıza inanılmaz iyi bir oyuncu olarak çıktı. Türkiye’de daha önce bu kadar ünlü olmuş hiç kimse böyle bir şey yapmadı; çalıştı ve bambaşka bir insana dönüştü. Kıvanç Tatlıtuğ dışında, konservatuardan gelen oyuncular var. Mesela Beren Saat çok iyi bir oyuncu. Okan Yalabık inanılmaz iyi bir oyuncu. Muhteşem Yüzyıl’a giren manken kızlar bile çok iyi bir oyunculuk sergilediler. Bu da tabii dizinin yönetmeni Taylan Kardeşler’in başarısı. Ama hepsi bir yana, Kıvanç Tatlıtuğ, objektif bir gözle bakacak olursak Brad Pitt’ten daha yakışıklı ve rahatlıkla Hollywood’da oynayabilir. Neden Hollywood’da bu oyuncuları göremiyoruz? Bir; annelerinin böreği. İki; burada çok iyi para kazanıyorlar. Ne annelerinin böreğinden, ne Türk halkının sevgi çöreğinden vazgeçemiyorlar. Mesela Rus asıllı pek çok oyuncu Hollywood’a akın ediyor. Eminim beş yıl sonra başrol oynayacaklar. Ancak bizimkiler Türklük hallerinin konforundan vazgeçemiyorlar. Bir de Meryem Uzerli vakası var. Sizin deyiminizle Uzerli de ‘Türklük halleri’nin kurbanı mı oldu? Meryem Uzerli’nin insanın içini acıtacak kadar dürüst ve tatlı bir kız olduğunu düşünüyorum. Dürüst kadınlar, Türkiye’de bunu çok yaşıyor, çünkü adamlarla iletişim kuramıyorlar. Çünkü o adamlar, yalancı anneleri tarafından tezgâh açan, idare eden kadınlarla ilişkide olmaya alışmışlar. Meryem Uzerli’nin yaşadığı kültürel şok, Türkiye’yle ilgili o kadar çok şey açıklıyor ki… Onun yaşadığı aşk ilişkisi temiz ruhlu yabancıların Türklerin bütün o numaralarıyla, oyunlarıyla nasıl baş edemeyeceğini gösterdi bize. T24
Erdoğan: 'Bu Bir Veda Değil, Fatiha’dır'
AK Parti'nin Köşk adayı olarak açıklanan Başbakan Erdoğan 'Görevim süresince tek gayem 77 milyona hizmet üretilmesini sağlamak olacaktır' dedi. AK Parti’nin aylardır merakla beklenen Cumhurbaşkanı adayı açıklandı Ak Parti'nin Köşk adayını Mehmet Ali Şahin açıkladı. Şahin Cumhurbaşkanı adaylarının Başbakan Recep Tayyip Erdoğan olduğunu duyurdu. Yaklaşık 4 bin AK Partili'nin katıldığı toplantıda Erdoğan partililere seslendi. Erdoğan konuşmasında, 'Cumhurbaşkanı tarafsız olsun derken, cumhurbaşkanının devletin tarafında milletin karşısında durmasını istiyorlar. Bu dönem artık kapandı' dedi. Erdoğan'ın açıklamasından satırbaşları; Alemlerin rabbi Allah'a hamdolsun. Mülkün sahibi Allah'tır. Zaferin sahibi sadece ve sadece Allah'tır. Bu davayı bu hareketi bu mücadeleyi işte bugünlere eriştiren Rabbime sonsuz hamdu senalar olsun. Bu davanın bayraktarlığını sancaktarlığını hizmetkarlığını yapmış ve ahirete irtihal etmiş her bir kardeşime Rabbim rahmet etsin. Onlardan razı olsun. Çıktığımız bu kutlu yolculukta Rabbim ayaklarımızı doğruluk üzere sabit kılsın. Ya Rab sen ki kullarının hareketlerini takdir ettin senin iznin olmadıkça hiçbir şey hareket etmez. Bizim hareketlerimizi doğruluk üzere kıl. 'BİZİ ZULÜMLERDEN BERİ EYLE YA RAB' Ya Rab bizim göğsümüzü genişlet. Hayır işlerimizi kolaylaştır. Bugün sana ve senin yarattıklarına yani halka hizmet için bir güzel yolculuğa hazırlanıyoruz. Bizi kibirden muhafaza eyle ya Rabbi. Bizi hasetten muhafaza et ya Rab. Bizi haksızlıktan adaletsizlikten zulümden beri eyle ya Rab. Bizi ailemizi ve bütün yol arkadaşlarımızı yolların tuzaklarından koru Allahım. 'GEMİLERİ YAKARAK YOLA ÇIKTIK' Selçuklu Sultanı Alparslan gibi kefenimizi giyerek mücadeleye soyunduk. Kudüs fatihi Selahaddin Eyyubi gibi zaferin kılıç ve atlarda değil Allah katında olduğuna inandık. Endülüs fatihi Tarık bin Ziyad gibi arkamızda gemileri yakarak yola çıktık. Sen ki herşeye gücü yetensin bu mübarek günde dileğimiz odur ki bu milleti bir kez daha zaferle müjdele ya Rab... Bugün çıktığımız yolculuğu miletimiz için hayırlara vesile eyle ya Rab. Amin Amin Amin. 'YOL ARKADAŞLARIMI SELAMLIYORUM' Kardeşlerim her birinize sonsuz teşekkür ediyorum. Bu anlamlı günde bu güzel buluşmada heyecanımızı bizlerle paylaşan değerli yol arkadaşlarımı yürekten selamlıyorum. Sizin şahsınızda Türkiye Cumhuriyetinin tüm vatandaşlarını aziz milletimi bizim bu heyecanımızı paylaşan yeryüzündeki tüm dost ve kardeşleri selamlıyorum. Şahsımı 12. Cumhurbaşkanlığı için aday gösteren tüm milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Uzun ince bir yoldayız gidiyoruz gündüz gece. Bilmiyoruz ne haldeyiz gidiyoruz gündüz gece. Bireyselleştiriyorum. Dünyaya geldiğim anda yürüdüm aynı zamanda iki kapılı bir handa gidiyorum gündüz gece. DUYGULANDIRAN ANI 1994'te İstanbul'da yerel seçimler için koşturuyorduk. İstanbul'un her semtine her sokağına ulaşmaya çalışıyordum. Manşetlerin şevkimizi kırmasına müsade etmiyor tehdit telefonlarına da aldırmıyorduk. Birileri günler öncesinden zaferlerini ilan ederken biz Allah'ın takdirine inanıyor milletin takdirinin farklı olduğunu hissediyor hız kesmeden koşturuyorduk. Yoksul mahallelerden birindeydik. Kalabalıktan 8 yaşlarında bir kız çocuğu geldi. Elinde bir şey vardı elimi tuttu. Bunları annem gönderdi dedi. Annem seçildikten sonra sakın bizi unutmasın dedi. İki tane bileziği elime tutuşturdu. 'KARŞIMDA O MASUM GÖZLER VARDI' Daha ne olduğunu anlayamadan kendisi de o incecik bileğindeki oyuncak bileziğini çıkardı onu da elime tutuşturdu. Ben daha bir şey söyleyemeden o yavrucak kalabalığın içinde kaybolup gitti. O bilezikler İBB makamında hep karşımda durdu. Ben asıl o gözleri unutamadım. Aradan 20 yıl geçti. 8 yaşlarındaki o çocuğun gözündeki umudu unutamadım. Pınarhisar'da yatarken karşımda hep o çocuğun bakışları vardı. O elime tutuşturduğu annesinin gönderdiği bilezikle bileğinden çıkardığı oyuncak bilezik. Ak Parti'yi kurarken gözümün önünde o çocuğun gözleri vardı. Siirt'ten milletvekili olup başbakan olurken karşımda hep o masum gözler vardı. Attığım her imzada o gözler karşımdaydı. Gece yorgun başımı yastığa koyarken sabah uyanınca o masum çocuğun gözündeki heyecan o umut o parıltı o beklenti hep karşımdaydı. 'BİZ SİYASETİ O TEMİZ YÜREKLER İÇİN YAPTIK' O gözleri bir an olsun aklımdan çıkarmadım. Annesi bizi unutmasın demişti ya Allah'a hamdolsun o büyük emaneti o büyük mesajı hiçbir zaman unutmadık, unutmayacağız. Biz siyaseti işte o temiz yürekler için yaptık. Vatan için toprak için bayrak için canını veren aziz şehitlerimizi hiçbir zaman unutmadık ve siyaseti onlar için yaptık. 20 yaşındaki yavrusunu askere gönderen ayyıldızlı tabut içinde bedenini teslim alan boynunu yere eğip vatan sağolsun diyen kahraman anne baba yüreklerini hiçbir zaman unutmadık ve siyaseti onlarla beraber onlar için yaptık. 'İŞÇİ KARDEŞLERİMİZ İÇİN SİYASET YAPTIK' Biz siyaseti maden ocaklarında alın teriyle helal rızık kazanma peşindeki işçi kardeşlerimiz için yaptık. İstanbul Sultangazi'deki Diyarbakır'da tüm kenar mahallelerdeki yoksullar için yaptık. Dicle'nin kenarında koyunları kurtlar kapıyordu. O koyunların hesabını sormak, o büyük emaneti omuzlamak için siyaseti yaptık. Diyarbakır cezaevindeki işkenceleri Mamak'taki zulmü Metris'teki adaletsizliğin hesabını sormak için siyaset yaptık. 'MAKAM VE RÜTBE İÇİN SİYASET YAPMADIK' Başörtülü olduğu için üniversite kapılarından döndürülen kalbi kırık gözü yaşlı kızlarımız için bu siyaseti yaptık. Cezaevinde evladını ziyarete giden Kürtçe'den başka dil bilmeyen sadece bakışarak sohbet etmek zorunda kalan ciğeri yanık anneler için siyaset yaptık. Yoksul olduğu için insan yerine konulmayan adam gibi adamlar için siyaset yaptık. Okulda hastanelerde mahkemelerde hükümet konaklarında itelenen o temiz yürekler için siyaset yaptık. Gurbette unutulan vatandaşlar için, Balkanlarda terkedilmiş vatandaşlarımız için, Ortadoğu'daki mağdurlar için Filistin için Mısır için Suriye için Somali için Afganistan'ın mazlumları için siyaset yaptık. Biz siyaseti ikbal için, makam için, mevki için, rutbe ve paye için yapmadık. Biz siyaseti Allah için yaptık biz siyaseti millet için yaptık. Vatan için bayrak için istiklal ve istikbalimiz için yaptık. Seçildikten sonra bizi unutmasın diyen tüm unutulmuşlar terkedilmişler kimliği kültürü hakları özgürlükleri tüm elinden alınmışlar için siyaset yaptık. 'BİZE FARKLI GÖZLE BAKTILAR' Kardeşlerim daha ilk gençlik yıllarımızdan itibaren bizi anlamayanların ve anlamak istemeyenlerin tahkir edici sıfatlarıyla bizi denklemin dışında tutmak istediler. İmam hatipte okuyoruz diye bizi tahkir etmek istediler. Sizden ancak ölü yıkayıcı olur dediler. Allahın selamını veriyoruz diye mürteci dediler. Namaz kılıyoruz diye gerici dediler. Bu milletin içinden geliyoruz diye, evine ayakkabısını çıkararak girenlere, sofrada diz kıranları farklı gördüler ve gerici dediler. Bu toprakların değerlerini savunuyoruz diye bize farklı gözle baktılar. İnancı için başını örten kızlarımıza hayatı dar ettiler. Mücadelemiz güçlendikçe saldırı ve hakaretlerini daha da arttırdılar. Kimi zaman partimizi kapattılar. Şiir okuduk diye hapsettiler. Muhtar bile olamaz diye manşetler attılar. Başbakan olamaz Cumhurbaşkanı seçilemez diye bize devlet nazarında insan olmayı bile yakıştıramadılar. Bugün nasılsa Mısır'da demokrasiyi bir hak olarak görmüyorlarsa on yıllarca bize de demokrasiyi hak olarak görmediler. 'BAŞKALARININ KALIPLARINDA ERİYENLERDEN OLMADIK' Biz başkalarının bize ne dediğine nasıl tarif ettiğine bakmayız. Biz başkalarının kaplarında ve kalıplarında eriyenlerden olmadık. Onların istediği gibi standart vatandaşlar olmanın derdine düşmedik. Diklenmeden dik durduk ağırbaşlı olduk sabrettik. Allah'ın yardımı ne zaman diye soruların sorulduğu dönemlerden sabredin Allah'ın yardımı yakındır diyenlerden ve buna gönülden inananlardan olduk. Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer olduğuna inandık. Onlar dışladılar biz daha azimlendik her darbeyle daha da güçlendik. Tüzüklerle, manşetlerle, çarpışarak darbelere göğüs gerdik. Kimin ne dediğine değil hakkın ne dediğine adaletin ne dediğine milletin ne söylediğine baktık. işte onun için Yunus Emre'nin muhteşem dizesini yüreğimizin ve siyasetimizin en mutena yerine yazdık. Yaradılanı severim yaradandan ötürü... 'BİZE OY VERMEYENLERE DE HİZMET GÖTÜRDÜK' İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.. İnsanı yaratılmışların en şereflisi olarak gördük. Bize oy vermeyenlere de hizmet götürdük. Türk demedik Kürt demedik Müslüman, Hıristiyan, Musevi demedik, Sünni demedik, Alevi demedik. İnsana insan olduğu için değer verdik. Nerede insan varsa nefes alan varsa oraya ulaşmanın derdi içinde olduk. Bu büyük ülke bu Türkiye bize oy verenler kadar vermeyenlerin de ülkesidir. Biz Türkiye'yi onlar için de büyüttük. Bizi sevenler kadar sevmeyenlerin de ülkesidir. Hakları özgürlükleri kazanımları biz 77 milyon için büyüttük. Türkün meselesi ne kadar bizim meselemizse Kürdün Arabın Gürcünün meselesi de bizim meselemizdir dedik. Bunun gereğini de hakkıyla yerine getirdik. Müslümanlık meselesini çözmeye kalktığımız kadar Gayri müslimlerininkini de çözdük. Sünni kadar Alevi'nin dertlerini de dert edindik. Garibin mazlumun mağdurun etnik kökenine inancına mezhebine bakmadan elinden tutmanın ona yaren olmanın samimi mücadelesi içinde olduk. 'YENİ BİR TÜRKİYE'NİN HAYALİNİ KURDUK' Siyasete başladığımız günden itibaren yeni bir Türkiye'nin hayalini kurduk. 77 milyonun dost ve kardeş olduğu bir Türkiye hayal ettik. Üreten yatırım yapan ihraç eden 77 milyonun kazandığı bir Türkiye hayal ettik. Sofralara bereketin hanelere huzurun ve barışın hakim olduğu bir Türkiye hayal ettik. Belli kesimlerin değil belli zümrelerin değil herkesin özgürce varlığını sürdürdüğü bir Türkiye hayal ettik. 'AK PARTİ HER YERDE VAR' Hiçbir zaman kutuplaştıran olmadık. Biz bize yapılanı başkasına yapmadık. 30 Mart seçimlerinde de Türkiye'nin tüm illerinde Ak Parti var. İşte kazandığımız ilçelerle neredeyse kahir ekseriyetinde Ak Parti var. Ama diğer siyasi partilere bakıyorsunuz onlar lokal ve mevzi. Kimisi belli bir etnik unsurun diğeri de kutsalların partisi olarak kalmış. Ama Ak Parti her yerde var. Ayrımcı olmadık inkar etmedik reddetmedik asimilasyon ile kimseyi kendimize benzetme peşinde olmadık. Onlar kutuplaştırdı biz birleştirdik. Onlar ayrıştırdı biz kardeşliğin mücadelesini verdik. Biz başı dik bir Türkiye hayal ettik. özgüveni yüksek bir Türkiye hayal ettik. 'GAZİ MUSTAFA KEMAL'İN HATIRASINI YAD EDİYORUZ' Türkiye'de gündem belirlemen Türkiye'yi azarlamak kibirle parmak sallamak istediler. Biz siyasi tarihimiz boyunca 'Siz kimsiniz' sorusunu sorduk. Evet siz kimsiniz. İçerde ve dışarda siz kimsiniz. Bize tepeden bakma kibirle bakma cüretini nereden buluyorsunuz. Size bu hakkı kim veriyor? Biz halkız biz Alparslanın Kılıçarslanın Süleyman Şah'ın Ertuğrul Gazi'nin Osman Gazi'nin torunları Yavuz'un Fatih'in Kanuni'nin mirasçılarıyız.. Gazi Mustafa Kemal'in, Menderes'in, Turgut Özal'ın, Erbakan'ın hatırasını yad edenleriz. Biz ilmiyle sanatıyla devlet yönetimiyle medeniyetlere istikamet çizmiş bir milletin mensuplarıyız. Unutturulmak istenen bir medeniyeti yeniden diriltmenin yeniden inşa etmenin dizlerinin üzerinde yeniden yükseltmenin mücadelesini verdik. 'BİZ BİR ÇIĞIR AÇTIK' Allah'a hamdolsun bunu da başardık. Bu ülkenin gençlerine özgüven aşıladık. Bu ülkenin çocuklarına aydın bir gelecek umudu aşıladık. Hayal gibi görünen seviyelerin ulaşılabilir olduğunu gösterdik. Biz bir çığır açtık. İnşallah arkamızdan gelen nesiller bu kapıdan geçerek kadim medeniyet sancağımızı çok yüksek burçlara dikecekler. 'BASİT, TEKNİK BİR DEĞİŞİKLİK DEĞİLDİR' 2007 yılında az önce Mehmet Ali Bey de ifade ettiler. Türkiye cumhuriyetinin 11. cumhurbaşkanını seçmeye hazırlanırken karşımızda bir kez daha vesayetin soğuk yüzü bize yani milletin partisine Cumhurbaşkanı seçtirmek istemedi. Hukuku katleden yorumlarla cumhurbaşkanlığı seçimini bir kaosa çevirmek istediler. Vesayet partileri bu kaos sürecine destek verdiler. Hemen kararı verdik anayasa değişikiiği yaptık ve halkoylamasına götürdük. Halkın seçmesi önündeki engelleri kaldırdık. 12. ve sonraki cumhurbaşkanlarının halkın oylarıyla seçilmesini öngören düzenlemeyi yüzde 69 oyla getirdik. Milletim cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi demokrasi adına dönüm noktasıdır. Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi basit, teknik bir değişiklik değildir. Bu sadece yöntemin değişmesi değildir. Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi bir tarihin vesayetler tarihinin bu ülkede kapatılmasıdır bunu böyle bilelim. 'YAŞI BÜYÜK OLDUĞU İÇİN İDAM EDİLMEDİ' 11 Kasım 1938'de askerler TBMM'yi kuşattılar. İsmet İnönü bu meclis tarafından Cumhurbaşkanı seçildi. Çok manidardır burası. 1950'de Demokrat Parti'nin iktidara gelmesiyle Celal Bayar Cumhurbaşkanı oldu. Ancak bu ilk sivil Cumhurbaşkanını 1960'ta derdest ettiler. İdama mahkum ettiler. Yaşı büyük olduğu için idam edilmedi. Sonra cumhurbaşkanlığı seçimlerinde enteresan bir hadise yaşandı. Ali Fuat Başgil... Dönemin partilerinin telkiniyle 4. Cumhurbaşkanı olmak istedi. İstanbul ve Ankara'da kalabalıklar tarafından karşılanır. Adaylığını açıklayacağı sırada Başgil'i başbakanlığa çağırırlar. Başbakanlıkta iki general Ali Fuat Başgil'e cumhurbaşkanlığı adaylığından vazgeçmesini söyler. Eğer aday olursa Meclis açılmadan dağıtılacağını seçimlerin iptal edileceğini askeri idarenin devam edeceğini söylerler. Hatta cumhurbaşkanlığı için aday olmaya hazırlanan Ali Fuat Başgil'e bir general şunu söyler: 'Sen Cumhurbaşkanı olursan ne top atılır ne tören yapılır. Senin cipin hazır. Koyacaklar seni bir cipe yukarıdaki yere götürecekler oradaki akıbetin meçhul. Belki Etlik'te mezarını bile hazırlamışlardır.' 'HER CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ OLAY OLUR' O gün kendisi için kazılan mezarın gösterildiği bile anlatılır. Böylece aday olması önlenir. Yerine 27 Mayıs darbesini yapan Cemal Gürsel aday olur. Seçilir ve asker üniformasıyla yemin eder. Tıpkı Mısır'daki gibi... Cumhurbaşkanlığı makamı siyasi iktidar karşısında devlet iktidarının temsil eden bir konum olarak şekillendirildi. İsmet inönü ardından 1960 darbesini yapanlar cumhurbaşkanlığı makamını halkın karşısına ceberrut devlet olarak koydular. İşte halk partisi bu. Ya bunlar kendi geçmişlerini bilmiyor ya da akşam başka sabah başka devam ediyorlar. TBMM'de seçilmiş vekiller olacak başbakanlıkta hükümet olacak ama Cumhurbaşkanı devleti temsil edecek. Türkiye'de hemen her cumhurbaşanlığı seçimi olay olur. Her seçimde vesayet ve siyaset karşı karşıya geldi çok azında siyaset kazandı. 'BİZ BUNUN KARŞISINDA DİMDİK DURMASAYDIK...' Siyasetin Cumhurbaşkanı seçmesine hiçbir zaman hoşgörüyle bakılmadı. Cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında ve sonrasında Özal'a yapılanları çok iyi hatırlıyoruz. 2007 seçimlerinde anayasanın hiçe sayılarak 367 garabetiyle Meclis iradesinin nasıl ipotek altına alındığını bizzat yaşadık. Biz bunun karşısında dimdik durmasaydık, millet de destek vermemiş olsaydı o zaman da vesayet başa geçecekti. Şimdi geliyoruz 10 Ağustos'a... 10 Ağustos'ta sadece 12. Cumhurbaşkanı seçilmiyor. Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesiyle karar bir dönem vesayetler dönemi de kapanmış olacak. 'ESKİ TÜRKİYE'NİN RUHUNU GERİ ÇAĞIRABİLECEKLERİNİ ZANNEDİYORLAR' Halkın seçtiği halktan bir Cumhurbaşkanı göreve gelecek fark bu. Biliyorsunuz şu anda çatı ne diyor? Cumhurbaşkanının siyaset dışı olmasını savunuyor. Bunu savunmak bir defa siyaseti inkar demektir. Cumhurbaşkanının siyaset dışından olmasını savunmak İsmet İnönü ve Cemal Gürsel gibi vesayeti savunmaktır. Eski Türkiye'nin parametreleriyle hareket eden muhalefet partileri en başta kendileirni inkar ediyorlar. Siyasetin içinde gibi görünüp siyasetin dışında duruyorlar. Eski Türkiye'nin ruhunu geri çağırabileceklerini zannediyorlar. Tarafsız olsun derken esasen devletin tarafında milletin karşısında durmasını istiyorlar. 'CUMHURBAŞKANI OLURSAM...' Millet meseleye el koydu. Meclis'i seçen hükümeti belirleyen millet 10 Ağustos'tan itibaren inşallah Cumhurbaşkanını da kendi hür iradesiyle belirleyecek. İnsanımızı yaşatmayan devlet payidar olamaz. Adil bir devlet olamaz. 27 Mayıs'ın bir izi daha siliniyor. Cumhurbaşkanlığının milleti temsil eden makam olmasıyla Türkiye vesayet zincirinin en önemli halkasından kurtuluyor. Eğer milletim takdir eder ve 12. Cumhurbaşkanlığına bu kardeşinizi getirirse şunu herkes bilsin devletle milleti kucaklaştıran milletin çıkarlarını gözeten milletin ve demokrasinin tarafını tutan bir Cumhurbaşkanı seçilmiş olacaktır. 'BU MAKAM ASIL ANLAMINI BULACAK' Halkın seçtiği Cumhurbaşkanı herkesin Cumhurbaşkanıdır. Halkın seçtiği Cumhurbaşkanı yetkilerini millete karşı değil millet için kullanan cumhurbaşkanıdır. Cumhurbaşkanı cumhuriyeti cumhuru ve cumhurun birliğini temsil eder. Kimse kimseyi aldatmasın. Devletin bütünlüğünü sağlamak cumhurbaşkanının en önemli vazifesidir. Halk tarafından seçilmesi cumhurbaşkanlığı makamına güçlü meşruiyet sağlayacak bu sayede bu makam asıl anlamını bulacaktır. Sağlıklı bir denge kurulacak ve denetleme imkanı olacak. Kamu kurumları da buna göre hareket edecek Türkiye'nin geleceği için verimli çalışacaktır. 'TÜRKİYE'Yİ UÇURACAKTIR' Halkın seçtiği bir Cumhurbaşkanı ve Başbakan her anlamda Türkiye'yi uçuracaktır bundan kimsenin şüphesi olmasın. Cumhurbaşkanının dirayetli duruşu özgürlüklerin önünü açacağı gibi tehditler karşısında da kararlı duruşu beraberinde getirecektir. İstanbul'a büyükşehir belediye başkanı olduğumda sadece bana oy verenlerin değil bütün İstanbulluların başkanı oldum. Başbakan olduğumda sadece Ak Parti'ye oy verenlerin değil 77 milyonun başbakanı oldum. 10 Ağustos'ta eğer seçilirsem herkes bilsin ki Türkiye cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı olacağım. Bize oy versin ya da vermesin herkesin Cumhurbaşkanı olacağımdan kimsenin endişesi olmasın. 'ÇOK DAHA FAZLA ÇALIŞACAĞIZ' Meclis içinde ve dışındaki tüm siyasi görüşlerin oylarına talip olduğumuzu ve oylarını alacağıma inanıyorum. Görevim süresince tek ama tek gayem olacak. 77 milyona hizmet üretilmesini sağlamak olacaktır. Farklı bir cumhurbaşkanlığın inşallah ülkemizde ortaya koyacağız. Demokrasiyi standartlarına uğraştırmak kardeşliği yüceltmek için çok daha fazla çalışacağız. Bugüne kadar istiklalimize yapılan her türlü saldırıya karşı dik durduk göğüs gerdik asla taviz vermedik. Şunu bilmenizi istiyorum. Bu mücadele aynı şekilde hatta daha da güçlü bir şekilde süreceğinden kimsenin endişesi olmasın. Cumhurbaşkanlığı makamına çıktığımız zaman orası bir dinlenme makamı asla olmayacak. Çözüm sürecini sürdüreceğiz. Allah nasip ederse çözüm sürecinin sekteye uğramasına asla müsade etmeyiz. Türkiye'nin çözümden barıştan kardeşlikten başka hiçbir seçeneği yoktur. 'BU KİRLİ YAPIYI HIZLICA TASFİYE EDECEĞİZ' Aynı şekilde paralel devlet ile mücadele cumhurbaşkanlığı dönemimizde çok daha güçlü ve koordineli şekilde devam edecektir. Milletin birliğinin yanında uulsal güvenliğimizi tehdit eden tüm girişimlere karşı cumhurbaşaknının birinci derecede görevi vardır. Paralel devlet yapılanmasına asla müsamaha göstermeyeceğiz. Bu maşa örgütle en üst düzeyde mücadele etmeye devam edeceğiz bu mücadelden zerre kadar taviz vermeyeceğiz. Bu kirli yapıyı hızlıca tasfiye edeceğiz. 'PARLAK BİR GELECEĞE YÜRÜYECEĞİZ' Türkiye son 12 yılda hemen her alanda çok büyük mesafeler kat etti. Şu anda da bütün hayallerini tek tek gerçeğe dönüştürüyor. Devlet ve milletin el ele vermesiyle özgürlükçü bir zeminde ekonominin daha da büyümesi için gayretlerimiz hız kesmeden devam edecek. 2023 hedeflerimiz var. Bu çok daha mümkün ve yakın hale gelecek. Yargıya ilişkin sorunlar çok daha sağlıklı bir şekilde çözülecek. Türkiye'nin yeni bir anayasa yapması en öncelikli gündemimiz olacak. Dış politikanın barışçı ve diyalog tavrı devam edecek. Dengeleri gözeten bir Türkiye değil vicdanıyla karar veren mazlumların elinden tutan dünyanın her yerinde zulme karşı sesini yükselten bir Türkiye halkın seçtiği cumhurbaşkanıyla daha da güçlü olacak. Allah'ın izniyle seçilirsek cumuhrbaşkanlığımız devlet ve milletin buluşmasına inşallah vesile olacaktır. Birlik ve bütünlük içinde parlak bir geleceğe yürüyeceğiz. '18 YAŞINDAN BERİ BU MÜCADELENİN İÇİNDEYİM' 10 Ağustos yeni Türkiye yolunda en mühim bir dönüm noktası olacaktır. 100. yıl dönümü olan 2023 hedeflerini hep birlikte gerçekleştireceğiz. 2053 ve 2071 hedeflerinin zeminini de hep birlikte inşa edeceğiz. Siyasette uzun bir yolda hiç durmadan yolculuk yaptık. Ortaya koyduğumuz mücadele ile gençlere örnek olduk. Çünkü bu mücadeleye 60'tan sonra gelmedik. 18 yaşından beri bu mücadelenin içinde bulunan bir kardeşinizim. Gençlik benim herşeyim. Onlarla beraber bu yolda yürüdüm yürüyorum. Gençler boyun eymemeği geri adım atmamayı umutsuz olmamayı hep sizlere anlatmaya çalıştım. Unutmayın inanıyorsanız muhakkak üstünsünüz düsturunu haklıysanız güçlüysünüz düsturunu hayatım boyunca gençlere aktarmanın mücadelesi içinde oldum. Sabrın değerini gençlere öğretmeye çalıştık. 'SİLAHINA KURŞUN SÜRÜLMÜŞ SERSERİLER' Siyasi tarihimiz boyunca şiddeti bir yol olarak seçenlerden fikirsiz siyaseti eşkıyalık ile örtenlerden olmadık. Ne tehditler gördük. Anarşi dönemlerinde dava arkadaşlarımız vuruldu. Vazgeçmedik. Partilerimiz kapatıldı vazgeçmedik. 94'te çok ciddi tehditler aldık. Hatta Samandıra'da seçim büromuz bombalandı bir kardeşimiz şehit oldu yine vazgeçmedik. Aynı şekilde Pınarhisar serüveni ve oralarda da gizli kapaklı bir çok şeyler oldu hamdolsun vazgeçmedik. Darbe çete mafya tehditlerine maruz kaldık asla vazgeçmedik. Miting meydanlarında silahına kurşun sürülmüş serseriler, odamıza konulmuş dinleme cihazları bizi yolumuzdan döndürmedi. En alçak saldırılara nankörlük ve ihanete uğradık yine yolumuzdan dönmedik. Makam için mansıp için ikbal paye ve çıkar için siyaset yapmadık böyle siyaset yapanlardan asla olmadık. Siyasetin ben ile değil biz ile yapılacağına gönülden inandık. Daha en başından itibaren ben yoktu biz vardı. 40 yıla aşkın geldiğim noktada yine ben yok biz var. 'ERDOĞAN OLMADAN AK PARTİ OLMAZ DİYENLER...' Şunu herkes bilsin ki Recep Tayyip Erdoğan her canlı gibi o da bir fanidir. Allah'a sonsuz hamdolsun ki bizim büyük davamız fani isimler fani şahsiyetler üzerine değil baki hakikatler üzerine inşa edilmiş bugüne böyle geldi böyle gidecektir. Erdoğan olmadan Ak Parti olmaz diyenler bu davayı anlamamıştır. Kendisi olmadan bu sancağın düşeceğini zannedenler bu davayı anlamamıştır. Bu teşkilatta kendine vazife verildiğinde dava sancağını canı bilip en yüksek burçlara doğru göğsünü siper edip gidecek nice kahramanlar olduğuna inanıyorum. Ak Parti şahıslarla var olmuş bir parti değilidir. Ak Parti bir dava partisidir. Vazifeye talip olanlardan değil vazife verilenlerden olduk. Birlikte yürüyenlerden olduk. Gözümüz arkada değil. Arkada güçlü bir gelenek ve davayı omuzlayacak kahramanlar var. 'ÇOLUK ÇOCUĞA MI İNDİRECEKSİNİZ DEDİLER' Fitne fesat tuzağına düşmeden Ak Parti'yi daha ileriyle götürecek güçlü kadrolarımız olduğuna inanıyorum. Daha en başta bu partiyi kurarken 3 dönem kuralını getirdik. 1 dönem ara versinler ondan sonra tekrar görev alabilir dedik. Gayemiz genç dinamik bir yapıyla geleceğe yürümek. Gayemiz koltuğa oturup kalkmayan siyasetçi yerine koltuktan nasıl vazgeçildiğini göstermekti. Seçilme yaşını 25'e çektiğmizde parlamentoyu çoluk çocuğa mı indireceksiniz dediler. 25 yetmez 18'e indireceğiz dedik. Geçenlerde Viyana'daydım. Avusturya dışişleri bakanıyla görüştüm. Gencecik bir adam. Almanya'da Hollanda'da oluyor da bizde niye olmasın. Biz 21 yaşında bir karanlık çağı kapayıp bir aydınlık çağı açan Fatih'in torunlarıyız. Bizde bu niye olmasın. 'ÇOCUKLARIMA TEŞEKKÜR EDİYORUM' 3 dönem kuralının Ak Parti'de taviz verilmeden muhafaza edileceğini biliyoruz. Mensubu bulunduğum siyasi hareket ve Ak Parti hiç kuşkusuz şahsıma ailem kadar çocuklarım kadar torunlarım kadar yakın oldu. O kadar ki millete hizmet yolunda aşk ve sevdasıyla kimi zaman ailemi eşimi çocuklarımı torunlarımı dahi ihmal ettiğim dönemler oldu. Onlar beni çok iyi anladılar. Onlar benim bu millet için mücadele ettiğimi anladılar ve her an sabrettiler. Huzurlarınızda eşime sabrından dolayı teşekkür ediyorum. Çocuklarıma sabırlarından anlayışlarından fedakarlıklarından dolayı teşekkür ediyorum. 'BANA HAKKINIZI HELAL EDİN' Bir sabah kalktığımıda yatak odamın başında bir pusula gördüm. Kızım o pusulaya şunu yazmıştı. Babacığım bir geceni de bize ayırır mısın demişti. Şu anda kızım aramızda. Tabi o sabahtan okula gidiyor. Biz de onu uğurlayamıyorduk. Böyle süren bir hayat oldu. Ben onlardan hep razı oldum. Onların da kendilerine vakit ayırmadığım için beni affetmelerini benden razı olmalarını diliyorum. Teşkilatta kırdığım krdeşlerimiz varsa affetmelerini diliyorum. Teşkilatın tüm mensuplarından helallik diliyorum. Gençlik yıllarımdan beri gerekse 14 Ağustos 2001'de Ak Parti'yi kurduğumuz günden beri birlikte yürüdüğümüz tüm arkadaşlardan haklarını bana helal etmelerini diliyorum. 'ALLAH'IN İZNİYLE YÜRÜMEYE DEVAM EDECEĞİZ' Bu bir veda ayrılık konuşması veya veda töreni değil. Bizim için her an yeni bir başlangıçtır. Bizim için her gün yeni bir gündür. Bugün de birbirimize veda etmiyor yeni bir başlangıcın heyecanını hep birlikte yaşıyoruz. Seçilirsek gruplar vesilesiyle grup kürsülerinde belki bir araya gelemeyceğiz. Belki millet bizi seçerse bir araya Ak Parti çatısında gelemeyeceğiz. Ama birbirimizle ezelden kardeşiz ve ebediyen hep görüşecek hasbihal edeceğiz. Birbirimizden kopmayacağız. Türkiye'nin istikametini belirlerken her aşamada hep birlikte olacağız. Partimizle de hükümet ile de birlikte hareket edeceğiz. Ne ben sizlerden ayrılıyorum ne de sizler geride kalıyorsunuz. Bugünlere birlikte geldik Allah'ın izniyle de birlikte yürümeye devam edeceğiz. 10 Ağustos'a kadar birlikte çalışacak ve seçmi kazandığımızda yine birlikte istişare ile Türkiye'ye hizmet vereceğiz. Bugün yeni Türkiye'nin ayak seslerini gür bir şekilde duyuyoruz. Ekonomisiyle güçlü demokrasisiyle örnek kardeşliğiyle muazzam bir Türkiye'ye yürüyoruz. Yeni bir merhaleye geçiyoruz. Rabbim izin verir milletim takdir ederse ülkemize ve milletimize hizmetkarlıkta artık yeni bir safhanın kapılarını aralıyoruz. 'BU BİR VEDA DEĞİLDİR' Bir kez daha karar yetki söz ve mühür millettedir. Bir kez daha takdir milletindir. Milletim 10 Ağustos'ta en güzel sözü ve son sözü kararıyla birlikte söyleyecektir. Bayrak yarışında bayrağı teslim etmeye hazırlanırken bir kez daha her birinizden helallik diliyorum. Canlarını feda etmiş herksi rahmetle yadediyorum. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ülkemiz için hayırlara vesile olmasını Rabbimden niyaz ediyorum. Beni aday gösteren milletvekili arkadaşlarıma da şükranlar sunuyorum. Bana sizler gibi yol arkadaşları nasip ettiği için Rabbime sonsuz teşekkür ediyorum. Bu bir veda değildir kapanış bitiş değildir. Bu ifadeyi çok çok önemsiyorum. Bizim için çok farklı bir an... İşte bu bir hatime değil inanıyorum ki bir Fatihadır bir açılıştır. Onun için diyorum ki Esirgeyen ve Bağışlayan Allah'ın adıyla... O rahmandır ve rahimdir. Bizi doğru yola ilet. Gazaba uğrayanların sapkınların yoluna değil. Yolumuz bahtımız açık olsun. Allah yar ve yardımcımız olsun. haberler.com
İhsanoğlu'ndan İstiklal Marşı Gafı
Cumhurbaşkanı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu, İstiklal Marşı dizelerini Çanakkale Şehitlerine şiiri ile karıştırdı. İhsanoğlu, şehit yakınları ve askerlerle sohbet edip şehitler için dua etti. Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu, bayram arefesinde İstanbul’da Edirnekapı Şehitliği’ni ziyaret etti. İhsanoğlu, şehitlikte İstiklal Marşı’nın şairi Mehmet Akif Ersoy’un mezarını da ziyaret etti. Ersoy’un mezarına karanfil bırakıp dua eden İhsanoğlu, ardından Şehitlik Anıtı’nda yazan İstiklal Marşı dizelerini okudu. Fakat İhsanoğlu, okuduğu İstiklal Marşı dizeleri için “Mehmet Akif Ersoy’un Çanakkale şehitleri şiirinden herhalde” dedi. İhsanoğlu’nun bu gafı sosyal medyada eleştirilere yol açtı.nediyor.com
'Vesayet Buysa, Vesayetin Alasını Siz Yaptınız'
Cumhurbaşkanı Adayı Ekmeleddin İhsanoğlu, Mersin'de konuştu. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın vesayetin kaldırılacağına dair sözlerinin gerçeği yansıtmadığını kaydeden İhsanoğlu, vesayetin sürdüğünü savunarak şöyle konuştu: 'Vesayet sistemi diye bir laf çıktı. Bu laf diyor ki, 'Vesayet sistemini kaldıracağız ortadan, onun için biz bu mücadeleyi yapıyoruz.' Ben şimdi soruyorum, bu vesayet sistemi hangi eczanede satılıyor? Eğer 12 Eylül eczanesinde satılıyorsa, aradan bu kadar zaman geçti, 12 senedir siz iktidardasınız, 7 senedir Çankaya'dasınız, niye değiştirmediniz? Ben size size söyleyeyim 4 tane. Biri YÖK kanunu. Niye korudunuz, niye şimdiye kadar devam ediyor? Üstelik de katmerleşerek. RTÜK kanunu, niye duruyor? 3, seçim kanunu ve baraj kanunu. Niye değiştirmediniz? Hani bunların hepsini değiştireceksiniz. 4, sendikalar kanunu. Bunların dördü, bu dört var ya dört, 12 Eylül'den beri... Peki niye değiştirmediniz? 12 senedir her şeyi değiştiriyorsunuz, bunu değiştirmiyorsunuz. Vesayet buysa, vesayetin alasını siz yaptınız. Bunlara cevap vermiyorlar, yok istiklal marşını biliyormuş, bilmiyormuş, beyitmiş, kıtaymış, rubaiymiş böyle edebiyat parçalıyorlar. Ciddiyet ister bu işler.' SİZE ZARF İÇİNDE BİRŞEY VERDİLER Mİ? Ekmeleddin İhsanoğlu, Mersin Kongre ve Sergi Sarayı'nda sivil toplum kuruluş temsilcileri ile buluştu. Yaklaşık 2 bin kişiye hitap eden İhsanoğlu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı eleştirdi. İhsanoğlu, 'Her şeyi şaşırdılar. Bizi İsrail ajanlığı ile suçluyorlar. Böyle iftiralarla kampanya olur mu? Çok ayıp, Türkiye böyle bir şey görmedi. Biz yolumuza devam edeceğiz. 10 Ağustos'ta millet sözünü verecek, mührünü basacaktır. Siz buraya gelirken kimse size zarf içinde bir şey verdi mi? Oy kullanırken fotoğraf çek diyen oldu mu? Olmadıysa oyunuzu boşuna veriyorsunuz. Bu seçim, Türkiye'nin kurtuluşu, bunu da en çok kadınlardan duyuyorum. Böyle bir reaksiyonun varlığından haberdar değildim, hissetmiyordum. Herkes eleştiriyordu, ama böyle milletin, sokaklarda insanların bangır bangır 'Kurtar bizİ' diye bağırması beni şaşırttı. Bir de kalkıp, hanımlar kahkaha atmasın diyorlar. Bir de böyle şeylerle uğraşıyoruz. Kamuoyu bunlarla meşgul ediliyor. Hayret ediyorum' dedi. Bu esnada salondaki kadınlar kahkahalar atarak İhsanoğlu'na destek verdi. DARBE YAPACAĞIM Seçim kampanyasında bir takım düşmanların gizli gündemler yarattığını ve Adana'da kendisine 'Darbe yapmaya mı geldin?' diyen vatandaşı eleştiren İhsanoğlu, şöyle konuştu: 'Bugün namazdan çıkarken birisi bana gelip, 'Siz darbe yapacaksınız değil mi?' dedi. Ben askerliğimi yedek subay olarak yaptım. Ben şimdi gidip yedek subay üniformamı giyip, darbe yapacağım. Böyle saçmalık olur mu? Siz 12 yıldır iktidarda, 7 yıldır Çankaya'dasınız. Peki, neden değiştirmediniz? YÖK kanununu neden korudunuz, neden hala katmerleşerek devam ediyor. RTÜK kanunu neden duruyor? Seçim kanunu, baraj uygulamasını neden değiştirmediniz? Sendikalar Kanunu'nu neden değiştirmediniz? 12 yıldır her şeyi değiştiriyorsunuz, bunları neden değiştirmiyorsunuz? Vesayet buysa, verasetin alasını siz yaptınız. Ayrıca, IŞİD denilen, konsoloslukta evlatlarımızı rehin alanlar, Suriye'de idareleri altındaki bölgede hanımların yüksek topuk kullanmasını yasakladı. Böyle bir şey olur mu? İstanbul'da insanlar cihat namazı kılıyorlar? Türkiye nereye gidiyor? Bunları tartıştığımız zaman İsrail destekçisi oluyoruz, Gazze'nin düşmanı oluyoruz. İsrail lobisinden cesaret madalyası alan kim? Biz üçüncü dünyaya doğru ilerliyoruz. Basın hürriyetinde komşularımız içinde Ermenistan dahi bizden ileri noktada. Bu seçim belediye, milletvekilliği seçimi değil. Gidip hiç bir yerden icazet almadık. Biz icazeti milletten aldık, milletin uzlaşmasından aldık. Bu milli mutabakat odağı, meselesidir ve bu mutabakat 10 Ağustos'ta bal gibi çıkacaktır. Makam için yola çıkmadık. Ben 50 ülkeye hizmet ettim. Onları üçüncü dünyadan ikinci dünyaya taşımak istedim. Ama ne yazık ki aramızda Türkiye'yi üçüncü dünyaya taşımak isteyenler var. Seçim kampanyalarına başkalarına hakaret etmekle, nefret tohumları ekmekle geçiriyorlar. Tüm yetkileri elinde toplamak isteyenlere birazcık bir şey söylemeye kalktığınızda size küfrediyor. Böyle bir şey olabilir mi? Biraz edep yahu.' TÜRKİYE'NİN YURT DIŞINDAKİ İTİBARI YENİDEN TESİS EDİLECEK Cumhurbaşkanı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu, Mersin'de şehir turu yaptıktan sonra Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı MHP'li Burhanettin Kocamaz'ı ziyaret etti. Burada bir konuşma yapan İhsanoğlu gösterilen ilgiden memnun olduğunu belirterek, 'Ülkede haksızlık, adaletsizlik ve eşitsizlik yok olacak. Kanunların hakimiyeti, hukukun üstünlüğü yeniden tesis edilecek. Vatandaşlarımız istedikleri huzura ve güvene kavuşacaklar. Türkiye'nin de yurtdışındaki itibarı yeniden tesis edilecek. Mersin, ülkenin giderek karanlığa gitmemesinin mücadelesini veren ve aydınlık geleceğine ışık tutmak isteyen bir kentimizdir. Vatandaşlarımı görünce, ülkem adına umudum daha da arttı. Atatürk'ün vasiyeti olan müreffeh bir Türkiye'ye inşallah hep birlikte kavuşacağız' dedi. Belediye Başkanı Burhanettin Kocamaz, İhsanoğlu'na içinde Türk bayrağı olan tablo ile eşi Füsun İhsanoğlu'na da fular hediye etti. Mustafa ERCAN-MERSİN, (DHA)
Dünyanın En Kötü Şöhretli 6 Cezaevi
Merhaba Zaman ayırıp inceleyeceğiniz için teşekkürler.İçerikte yer alan cezaevleri tamamen işkenceler ile ön plâna çıktı.The Times gazetesine göre 'Dünyanın en kötü şöhretli 10 cezaevi' arasında yer alan ve haklarında bilgi toplayabildğim cezaevlerine yer verilmiştir diyarbakır cezaevi ile ilgili ilk paragrafları iyi okunsa orada cumhuriyet tarihine değineceğime dair bilgi verildiği görülecektir diyarbakır,mamak,ulucanlar,yassıada v.b hepsi diğer galeride daha ayrıntılı biçimde yer alacaktır din,dil,ırk,siyasi görüşe göre insan ayrımı yapmam insan hakları aktivisti birisiyim lütfen yorumlarda direk bir konuya odaklanmayın diğer cezaevlerinide yorumlayın bu ilk ve son açıklamamdır.Ozan Tıkır:Açıklamalarda yer alan işkence beyanları tamamen o cezaevinde kalan mahkumların görüşlerinden alınmıştır merak ediyorsanız kaynakları size gönderebilirim.Uğurcan Gültekin:Kasma gibi bir durum söz konusu değil başlıklar hep aynı şekilde atılmıştır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan İlk 30 Ağustos Mesajı
'Yarınlarından kaygı duymayan bir ülkede yaşamanın gururu içerisindeyiz'Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 30 Ağustos Zafer Bayramı nedeniyle bir mesaj yayınladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan mesajında, 'Milletimizin aynı kararlılığı sergilemeye devam etmesi sayesinde bizler, artık her türlü vesayet zincirini kırmış olan, yarınlarından kaygı duymayan bir ülkede yaşamanın gururu içerisindeyiz. Yeni Türkiye vizyonumuzdaki hedefleri gerçekleştirerek dünyanın en gelişmiş ülkelerinden biri haline geleceğiz' dedi. 30 Ağustos Zaferi'nin tarihi önemine vurgu yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, 'Şanlı tarihimizdeki dönüm noktaları, millet olarak nereden gelip nereye gittiğimizi, kutlu yürüyüşümüzün mana ve değerini bizlere en güzel şekilde hatırlatmaktadır. 30 Ağustos Zaferi de, böyle bir dönüm noktası olarak hepimiz için gurur ve iftihar vesilesidir. Milletimizin bayrak ve vatan sevgisi, Ordumuzun kahramanlığı ve cesareti ile tarihimizin büyük destanlarından biri daha yazılmıştır. 26 Ağustos’ta başlayan Büyük Taarruz’un ardından, 30 Ağustos’ta elde edilen nihai başarı, istiklal mücadelesini zaferle taçlandırmıştır. Böylelikle vatanımızın toprakları işgalden kurtarılmış, hepimizin ortak değeri Cumhuriyet’in de temelleri atılmıştır. 30 Ağustos Zaferi, tarihi boyunca karşılaştığı tüm engelleri birlik ve beraberlik içerisinde, kardeşlik ruhuyla, inanç ve kararlılıkla aşan aziz milletimizin gücünün ortaya koyulması bakımından da büyük anlam ifade etmektedir' ifadelerini kullandı. 'YARINLARINDAN KAYGI DUYMAYAN BİR ÜLKEDE YAŞAMANIN GURURU İÇERİSİNDEYİZ' Cumhurbaşkanı Erdoğan, 'Aziz milletimiz, imkansızlıklar içinde bulunsa da, milli ve manevi değerlerini canını ortaya koyarak korumasını bilmiş, inandığı yoldan asla dönmemiş, varlığına kastedilmesine asla izin vermemiştir. Milletimizin aynı kararlılığı sergilemeye devam etmesi sayesinde bizler, artık her türlü vesayet zincirini kırmış olan, yarınlarından kaygı duymayan bir ülkede yaşamanın gururu içerisindeyiz. Şundan eminim ki, özellikle son 12 yılda önemli gelişmelere sahne olan Türkiye, önümüzdeki süreçte de büyük bir güvenle her alanda önemli mesafeler kat etmeye devam edecektir. Demokratik, ekonomik, siyasi yönden Türkiye’yi daha da güçlendireceğiz. Yeni Türkiye vizyonumuzdaki hedefleri gerçekleştirmek, toplumsal refahı daha da artırmak, Ordumuzun imkan ve kabiliyetlerini daha da yükseltmek suretiyle, ülkemizi dünyanın en gelişmiş ülkelerinden biri haline getireceğiz' diye konuştu. 'EN İÇTEN DUYGULARIMLA KUTLUYOR EN KALBİ DUYGULARIMLA SELAMLIYORUM' Cumhurbaşkanı Erdoğan, '30 Ağustos Zaferi vesilesiyle, Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal başta olmak üzere, İstiklal Savaşımızın tüm kahramanlarını, tüm şehitlerimizi saygı ve rahmetle, gazilerimizi minnet ve şükranla anıyorum. Vatan savunması konusunda fedakar bir anlayışla vazife ve sorumluluklarını yerine getiren, bölgesel ve küresel barışın tesisi için yurt dışında görev üstlenen Türk Silahlı Kuvvetlerimizin tüm mensuplarına şükranlarımı sunuyorum. 30 Ağustos Zafer Bayramımızı en içten duygularımla kutluyor, tüm vatandaşlarımızı en kalbi duygularımla selamlıyorum' ifadelerine yer verdi.DHA
Büyük Zafer Coşkuyla Kutlanıyor
30 Ağustos Zafer Bayramı ve Türk Silahlı Kuvvetleri Günü tüm yurtta düzenlenen etkinliklerle kutlanıyor.İSTANBUL 30 Ağustos Zafer Bayramı ve Türk Silahlı Kuvvetleri günü kutlamaları çerçevesinde Vatan Caddesi'nde resmi geçit töreni yapıldı. Tören, İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, 1. Ordu Komutanı Orgeneral Salih Zeki Çolak, Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ın tören aracının üzerinden vatandaşların bayramını kutlamasıyla başladı. Vali Mutlu, 'Herkesin Zafer Bayramı kutlu olsun' diyerek. araçtan halkı selamladı. Törende daha sonra İstiklal Marşı eşliğinde göndere Türk Bayrağı çekildi. 66. Mekanize Piyade Tugay Komutanı Tuğgeneral Kemal Başak, Türk Silahlı Kuvvetleri adına günün anlam ve önemini belirten konuşmasını tank üzerinden yaptı. Başak, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde asil Türk milleti ve kahraman ordu Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından gerçekleştirilen, milletin bağımsızlığını perçinleyen Zafer Bayramı'nın 92. yıl dönümünü kutlamanın gururu ve mutluluğu içinde olduklarını söyledi. Türk ulusunun vatan sevgisine ve özgürlük tutkusuna güvenerek, Başkomutan Mustafa Kemal'in önderliğinde, 'Ya istiklal ya ölüm' diyerek zaferi kazandığını ifade eden Başak, şunları kaydetti: 'Türk Silahlı Kuvvetleri, Türk birliğini, kudret ve kabiliyetini, vatanseverliğini çelikleşmiş bir ifadesi olarak her zaman yüce millete layık ve onun emrinde olmanın şeref ve onurunu yaşamaktadır. Gücünü ulusumuzun sonsuz sevgi ve desteğinden alan, her zaman zaferlerle beraber medeniyet taşıyan kahraman ordusu ve neferleri, 92 yıl önce olduğu gibi bugün de milletinin emrindedir. Aynı inanç ve kararlılıkta vatanı için seve seve canını feda etmeye hazırdır. Vatan Şairi Mehmet Akif Ersoy, milletin vicdanına tercüman olarak İstiklal Marşı'nda gençliğe şu çağrıyı yaptı; 'Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı. Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. Sen şehit oğlusun incitme yazıktır atanı, verme dünyaları alsan da bu cennet vatanı.' Genç neslin bu anlayışla vatanın ve ulusun geleceğine ve bu eşsiz esere sahip çıkacağından kimsenin şüphesi olmasın. Zafer Bayramı bütün ulusun kutlu olsun.' Konuşmanın ardından resmi geçit töreni başladı. Tören, kara, deniz ve hava kuvvetlerinin oluşturduğu karma bando eşliğinde motorlu ve yaya birliklerinin geçişi ile hava araçlarının gösteri uçuşlarıyla tamamlandı. İstanbullular, Vatan Caddesi'ndeki resmi geçit törenini coşkuyla izledi. İzmir ve Türk Silahlı Kuvvetleri Günü, Cumhuriyet Meydanı'nda resmi geçit töreniyle kutlandı. Tören, saygı duruşu ve İstiklal Marşı'nın okunmasının ardından İzmir Valisi Mustafa Toprak, Ege Ordusu ve Garnizon Komutanı Orgeneral Galip Mendi, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu'nun tören birliklerini denetlemeleriyle başladı. Günün anlam ve önemini belirten konuşmanın ardından askeri birlikler, resmi geçit töreniyle katılımcıları selamladı. Törene yoğun ilgi gösteren vatandaşlar, Türk Bayrağı'nı sallayarak geçit törenine eşlik etti. Tören sırasında Türk Hava Kuvvetlerine ait uçak ve helikopterler de alanın üzerinden geçerek, kutlamalara katıldı. Antalya ve Türk Silahlı Kuvvetleri Günü dolayısıyla Antalya'da da törenler düzenlendi. Cumhuriyet Meydanı'nda Atatürk Anıtı önünde düzenlenen törene, Vali Sebahattin Öztürk, Garnizon Komutanı Tuğgeneral İrfan Can, Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel, kamu kurum ve kuruluşların daire amirleri, siyasi parti ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri, öğrenciler ve vatandaşlar katıldı. Atatürk Anıtı'na çelenklerin sunulmasının ardından saygı duruşunda bulunuldu, İstiklal Marşı okundu. Tören sonunda bazı siyasi parti ve dernek temsilcileri de Atatürk Anıtı'na çelenk sundu. Daha sonra Vali Öztürk, Büyükşehir Belediye Başkanı Türel ve Garnizon Komutanı Tuğgeneral Can ile Antalya Valiliğine geçerek tebrikleri kabul etti. Törenler ardından Cumhuriyet Meydanı'nda devam etti. Antalya'daki askeri birlikler, geçit töreniyle vatandaşları selamladı. Muhabir: Lale Bildirici, Okan Özer