onedio

Şeriat Haberleri

Şeriat ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. Şeriat ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

trend-arrow

Popüler İçerikler

9 Soruda Boko Haram ve Nijerya
Dünyanın gözü, 300′e yakın kız öğrencinin 14 Nisan gecesi İslamcı terör örgütü Boko Haram tarafından kaçırıldığı Afrika ülkesi Nijerya’da. Afrika’nın en büyük ekonomisi, kıtanın en büyük, dünyanın da 12. büyük petrol üreticisi konumundaki Nijerya, özellikle ‘Batı yanlısı’ eğitim kurumlarını hedef alan Boko Haram’ın şiddetinden kurtulamıyor. Peki kız öğrenciler niçin kaçırıldı, Boko Haram örgütünün var oluş nedeni ne?Diken'den Işın Eliçin mercek altına aldı...
5 Soruda Boko Haram Terör Örgütü
Nijerya ordusu, İslamcı Boko Haram örgütünün kaçırdığı iki yüzün üzerinde kız çocuğun tutulduğu yere dair bilgi edindiklerini açıkladı. Peki, yıllardır Nijerya’da terör saldırıları düzenleyen ve son olarak 200′den fazla kız çocuğunu kaçıran bu örgüt nerede kuruldu ve amaçları ne? 5 soruda Boko Haram’a dair herşey… 1. Boko Haram ne zaman kuruldu? Boko Haram, 2002 yılında Borno eyaletinin başkenti Maiduguri’de kurulan şeriat yanlısı radikal İslamcı bir örgüt olarak kuruldu. Örgüt, özellikle şeriat hükümlerinin geçerli olduğu Nijerya’nın kuzey kesiminde daha etkili konumdadır. 2. Boko Haram ne demek? Boko kelimesi İngilizce book kelimesinden türetilmiş. Esasen Arap alfabesiyle yazılan ve afro azyatik dil grubuna ait olan Hausa dilinin Latin alfabesi ile olan versiyonunu ifade için kullanılıyor. Türkçe gibi, eskiden Arap alfabesi ile yazılırken başlangıçta İngilizler sonradan da Fransızlar tarafından tespit ve telkin edilen latin alfabesi giderek batılı eğitim sistemini ifade eden bir simgeye dönüştü. Boko ya da Buku Haram’ın lafzi karşılığı ‘latin alfabesi haram’ , ‘batılı eğitim haram’ demek anlamına geliyor. 3. Şimdiye kadarki en büyük saldırıları neler? Temmuz 2009 boyunca Boko Haram’ın polis istasyonlarına karşı saldırıları hızla devam etti. Bu dönemde Nijerya’nın kuzeyinde 700′ü aşkın insan Boko Haram militanlarınca öldürüldü ve 3000′den fazla insan bu olaylar sonrasında göç etmek zorunda kaldı. Boko Haram, 26 Ağustos 2011 tarihinde Nijerya’nın başkenti Abuja kentindeki Birleşmiş Milletler binasına bombalı araçla saldırı düzenlenmiş ve bu saldırı sonrası 18 kişi hayatını kaybetmiştir. 25 Aralık 2011′de Noel için toplanılan kilise cemaatine bombalı saldırı düzenleyen örgüt, 40′tan fazla kişinin ölümüne neden oldu. Boko Haram, 2011 yılında Nijerya’da, 450′den fazla kişinin hayatını kaybetmesine neden oldu. 2013′de intihar saldırısı sonucu 22 kişiyi öldürdü. Son olarak 200′de fazla kız çocuğunu kaçırması üzerine dünya ayağa kalktı. Örgüt kızları teslim edeceğini açıklarken, geçtğimiz günlerde kaçırılan 2 tane kız tecavüz edilmiş bir şekilde ölü bulundu. 4. Boko Haram kız çocuklarını neden kaçırdı? Örgütün lideri Ebu Bekir Şekau, pazar günü yayınlanan video kaydında, eylemi resmen üstlenirken kızları ‘pazarda köle olarak satacağını’ söylüyordu. Şekau geçen mayısta yayınlanan bir başka videoda da, güvenlik güçlerinin Boko Haram militanların eş ve çocuklarını hedef alan taciz ve gözaltı uygulamalarına misilleme amacıyla kaçırma eylemlerine başlayacaklarını duyurmuştu. Nitekim daha önce de genç kızların kaçırıldığı ve Boko Haram’a atfedilen vakalar oldu. Ayrıca 4 Mayıs’ta yine Borno eyaletindeki Warabe adlı köyden 12-15 yaşları arasında 11 kız çocuğu daha kaçırıldı. 5. Boko Haram El Kaide ile ilişki içinde mi? ABD, Boko Haram’ın El Kaide’nin Batı Afrika’daki uzantıları ve Mali’deki aşırılıkçı gruplarla ilişkili olduğunu ileri sürüyor. Örgüt Haziran 2012′de terör örgütleri listesine aldı. Buna rağmen örgütün El Kaide ile ne boyutta ilişkisi olduğu tam olarak bilinmiyor. Dipnot tv
Bağcılar'da Tartışılan Dükkanın Sahibi:  'IŞİD ile Alakamız Yok'
Bağcılar'da IŞİD amblemi ile özdeşleşen ve aynı zamanda İslam'da 'peygamber mührü' olan sembolün üzerine basıldığı tişörtleri satan dükkanın sahibi BBC Türkçe'yekonuştu.  IŞİD’i simgeleyen tişörtleri ‘İslami olduğu için’ sattıklarını söyleyen, radikal Sünni İslamcı terör örgütüyle uzaktan yakından alakaları olmadığını belirten dükkan sahibi “Şeriat altında mı yönetilmek istersiniz?” sorusuna ise şu yanıtı verdi: “Tabii. Ülkeme şeriatın gelmesini çok isterim. Müslüman olan herkesin de gelmesini isteyeceğine eminim. Herkes Müslümanım diyor ama herkes aynı Müslümanlığı yaşayacak kadar cesaretli değil” BBC Türkçe'den Rengin Arslan'ın haberi:  Tişörtün üzerinde Arapça 'La ilahe illallah' yazıyor ve altında da 'peygamberin mührü' bulunuyor. Dükkanın vitrininde bu tişörtler asılı duruyor. Bunların yanında, kadınlar için feraceler ve İslam sancağı ve kupalar da satılıyor. Türkiye basınında çıkan haberlerin ardından İslami Giyim isimli dükkanın sahipleriyle konuştuk. Adının yazılmasını istemeyen, dükkanın üç ortağından biri 'IŞİD bunu kullanıyor sonuçta. Biz tamamen İslami olduğu için satıyoruz. IŞİD ile uzaktan yakından alakamız yok. Bunu yolda bir insan gördüğünde birisinin aklına terörist gelebilir. Ama bazı insanların aklına peygamber efendimiz gelir' diyor. Yaklaşık 10 gün önce açılan dükkanın bir diğer ortağı ise, 'Biz kendimiz internette buranın resimlerini paylaştık. IŞİD'e bağlı olsa biz niye resimlerini kendimiz paylaşalım ki' diye ekliyor. IŞİD'i destekliyor musunuz soruma ise öfkeyle karşılık veriyor aynı kişi: 'Bu sorunuz fitneye neden olur' diyor ve tepki gösteriyor. Peki bu grupla özdeşleşen bu sembolleri satmaktan rahatsızlık duyuyorlar mı? Yanıtı, 'Valla ben bunu satmaktan gurur duyuyorum. Sonuçta her temiz şeye kir gelmiştir. Bunu başkaları kullandığı için bir kenara atamayız' oluyor. O sırada dükkanda bulunan bir müşteri ise konuşmaya dahil oluyor ve 'Bu peygamberin sancağı. Bir Hristiyan İncil'de yazan ayeti tişört yapıp giyse Amerika masum ülkelere giriyor diye, biz bunların hepsine terörist desek bu olur mu? Bu yanlış.' Daha sonra ekliyor: 'IŞİD dediğimiz, terörist dediğimiz de Müslüman. Tek farkları ne, savaşıyorlar. Biz burada yaşıyoruz. Onlar da biz de aynı değerleri taşıyoruz' diyor.    'Ülkeme şeriatın gelmesini çok isterim' Bağcılar'da konuştuğum muhafazakar kesimden kişiler İslam'a ait sembollerin kıyafetler üzerinde yer almasına iki açıdan karşı çıkıyor. Birincisi, sembollerin ticarete dökülmesi, ikincisi ise bu tür kıyafetlerle, örneğin 'tuvalete girmenin' uygun olmayacağı yönünde. Bağcılar'da kumaş satan bir dükkanda çalışan bir kadın 'Kutsalımız o bizim sonuçta' diyor. İlk eleştiriyi sorduğum dükkanın ortağı, 'Bütün ülke şeriat kanunları üzerine olsaydı, evet bunu satmamız yasaktı. Satamazdık. Parası haram olurdu. Ama şu an İslamiyet tam olarak Türkiye'de yerleşmiş değil' diye yanıtlıyor sorumu. 'Şeriat altında mı yönetilmek istersiniz' diye sormam üzerine: 'Tabii. Ülkeme şeriatın gelmesini çok isterim. Müslüman olan herkesin de gelmesini isteyeceğine eminim. Herkes Müslümanım diyor ama herkes aynı Müslümanlığı yaşayacak kadar cesaretli değil.' 'Facebook'a bakın...' Üzerinde dini semboller olan kıyafetlerin giyilmesine yönelik eleştiriye ise başka bir açıdan yanıt veriyor: 'Biz zaten insanlara bunu giy, sokakta gez demiyoruz. Zaten belli bir alış amacı vardır. İnsan ya bunu alır giyer, sohbetine cemaatine gider, ya da münazaralarda toplantılarda giyer. Bunu zevki sefa için giymiyor zaten kimse. Ya da resim çekmek için giyilir. Facebook'a bakın, bu tişörtü giymiş bir sürü kişi var zaten.' Dükkan sahipleri ayrıca bu tip tişörtlerin satıldığı 'en az 15 internet' sitesi var diyor ve ekliyor Fatih'te üzerinde El Kaide'nin eski lideri Usame Bin Ladin'in resminin olduğu tişörtler satıldığını söylüyor. 'İslam'a sığar mı?' Dükkanın sokağında oturan ve çocukluğundan beri burada oturduğunu söyleyen Celal Karagül ise dükkanın sattığı tişörtlerden rahatsız. 'Elhamdülillah Müslümanız. Orada İslami Giyim yazıyor. E biz İslami giyinmiyor muyuz? İslam deyince kapanmak şart mıdır? Hangi çağda yaşıyoruz. Böyle bir dükkanın işleyeceğini sanmıyorum. Bu sembolleri kullanan adamlar kafa kesiyorlar. Bu İslama sığar mı?' diyor. Dün gece dükkanın camlarına 'Hizbullah' ve 'Nasrallah' yazılmış boyayla. Dükkanın ortakları bu yazıları temizliyor bir yandan. Üçüncü ortağa bu yazıları soruyorum. Şiilere karşı bir düşmanlıkları var mı? Şöyle yanıtlıyor sorumu: 'IŞİD denilen kuruluş Şiileri hedef aldığı için bizim de IŞİD destekçisi olduğumuzu düşündükleri için tepki göstermişler. Benim Şiilere karşı hiçbir düşmanlığım yok. Benim düşmanlığım olsa Hz. Ali kitabı okumam.' Dükkan sahipleri ellerindeki stoğu tükettikten sonra bu tişörtlerden satmayacaklarını ancak üzerinde sadece peygamber mührü olan tişörtleri satmaya devam edeceklerini söylüyor. Rengin Arslan | BBC Türkçe
IŞİD Hilafet Turizmi Başlattı!
Suriye ve Irak’ta hilafet ilan eden IŞİD, işgal ettiği bölgelerde otobüsle turistik turlara başladı. Türk sınırından başlayan turun ilk müşterisi balayı için gelen Çeçen bir çift... Irak Şam İslam Devleti (IŞİD), Irak ve Suriye’de turistik turlar düzenlemeye başladı. Örgüt, turu Suriye ve Irak’ın ‘hilafet devleti’ ilan ettiği bölgesinde düzenliyor. Suriye’nin Rakka kenti ve Irak’ın Anbar kentini kapsayan turu özellikle balayına çıkan cihatçılar tercih ediyor. Sivillerin de katıldığı tur, haftada iki kez düzenleniyor. IŞİD’in bayrağını taşıyan otobüslerde cihat şarkıları çalınıyor. Kadınlar otobüsün arka tarafında, erkekler ise ön tarafta oturuyor. Milliyet gazetesinin haberine göre, AFP’ye konuşan Suriyeli aktivist Hadi Salameh, “İlk müşterilerden biri olan Çeçen cihatçı Abu Abdel Rahman el Şişani Suriyeli eşiyle balayını turda geçirdi. Evlendikten hemen sonra karısını Anbar’a götürdü. Bu cihatçılar çok romantik” dedi. Aktivist, “Tur otobüsleri Suriye-Türkiye sınırındaki Tel Abyad’dan yola çıkıyor. Irak’ın Anbar ilinde de seyahat sona eriyor. İstediğiniz yerde inebilirsiniz. Sınırı geçmek için de pasaporta ihtiyacınız yok. Tabii ki tur bedava değil. Otobüsle ne kadar uzağa gittiğinize göre fiyat da değişiyor” diye ekledi. Haftada iki sefer yapıyor Yine AFP’ye konuşan Suriyeli isyancı Ebu Kuteyba el Okaydi ise tura katılanların büyük kısmının yabancı cihatçılar olduğunu söyledi. Okaydi, “İngilizce konuşuyorlar ve cihatçılar tarafından tercih edilen Afgan tarzı kıyafetler giyiyorlar. Otobüste tercüman var. Yolculara nereye gittiklerini anlatıyor. Otobüsteki cihatçılar silahlı değil. Ama otobüse, içerisinde silahlı cihatçıların bulunduğu araçlar eşlik ediyor” dedi. Rakkalı aktivist Ebu İbrahim el Rakavi de, “Otobüsler çarşamba ve pazar günleri tura çıkıyor. Herhangi bir otobüs firması gibi çalışıyorlar. Turlar Irak’ta yaşayıp Suriye’de akrabası olanlar ya da Suriye’de yaşayıp Irak’ta akrabası olanlar arasında da çok popüler. Bazıları da iş için biniyor. Ayrıca Suriye’deki bombardımandan bir süre uzaklaşmak isteyenler de tercih ediyor” dedi.
"IŞİD Devlet Olmak İstiyor"
Suriye ve Irak konusunda uzman isimlerin başında gelen Yezid Sayigh’e göre IŞİD'de devlet aklı var. Bu aklın arkasında ‘örgütlü bir devlette çalışmaya alışmış ve teknik kapasiteleri de hayli gelişmiş' kişiler var. Ortadoğu’da devlet yapıları, otoriterlik ve ordular üzerine çalışmalar yapan Profesör Yezid Sayigh ile Irak ve Suriye'de alan hakimiyeti kazanan IŞİD 'i konuştuk. IŞID'in yalnızca küçük ve aşırılık yanlısı bir örgüt olarak algılanmasının hata olacağını söyleyen Sayigh’e göre, IŞİD’i farklı kılan devlet iddiası ve kurumsallaşıyor olması. IŞİD, “Biz devletiz, devlet gibi davranıyor ve devlet gibi konuşuyoruz, siz de bizi devlet olarak görmelisiniz” diyor ve şimdilik kimse ciddiye almasa da tanınmak istiyor. Carnegie Vakfı'nın kıdemli uzmanlarından Sayigh'e göre, sosyal medyada çok güçlü mesajlar veren, kendi imajına yatırım yapan IŞİD, yalnızca ötekileşmiş Arap gençleri arasında değil, heyecan arayan askeri hayata ilgi duyan batılı gençlere de çekici geliyor: ' Müslüman kökenli olmasa dahi ‘dünyayı değiştirmek için’ IŞİD’e katılanlar var ve sayıları hiç de az değil. 1930’larda Franco’ya karşı savaşmak için İspanya’ya giden Amerikalılar ve Avrupalılar gibi, şimdi de gençler Suriye ve Irak’a savaşmaya gidiyor.' Sayigh, IŞİD ile etkin mücadele edilebilmesi için Irak’taki Sünnilerin sisteme dâhil edilmesinin yeterli olmadığını, bizzat sistemin reforme edilmesi gerektiği görüşünde. Aksi takdirde IŞİD çok daha uzun süre var olmaya devam edebilir . Dahası “Arap dünyasında kötü olan her şeyi reddetme’ temeli üzerine kurulu IŞİD'in mesajı, dünyadaki benzer örgütlerin de IŞİD’e biat etmesini beraberinde getirmeye başladı bile. Yezid Sayigh, Al Jazeera ’nin IŞİD'e ilişkin sorularını Londra’dan Skype ile yanıtladı. Profesör Yezid Sayigh, Carnegie Vakfı’nın Beyrut bürosunda Suriye krizi, Arap ordularının siyasetteki rolü ve İsrail-Filistin anlaşmazlığı üzerine çalışıyor. Filistin kökenli Sayigh, daha önce de King’s College London ve Cambridge üniversitelerinde görev yaptı. İsrail ile FKÖ’nün 1991-1994’teki Gazze ve Eriha müzakerelerinde Filistin heyetinin üyesiydi. 1999’dan beri de nihai statü görüşmelerinde Filistin heyetine danışmanlık yapıyor. Suriye Muhalefetinde Liderlik Sorunu, Devlet’in de Üzerinde: Subayların Mısır’ı, Hamas’ın Gazze Politikası, Devlet İnşası: Batı Şeria ve Gazze’de Otoriter Dönüşüm adlı kitapları var. IŞİD, halifeliğe dayanan İslami bir devlet kurma amacında olduğunu söylüyor. Gerçek amaçları bu mu? Ne yapıyorlar bu amaca ulaşmak için? Tamamıyla şeriata dayalı politik iktidar kurmak istiyorlar. Tabii kendi anladıkları anlamıyla şeriat. Ele geçirdikleri yerlerdeki duruma baktığımızda çok açık olan bir şey var; hem askeri hedefleri için, hem de kamu hizmetleri sunmak; elektrik, ekmek, yiyecek gibi temel ihtiyaçları karşılamak için gerekli finansal kaynakları sağlamaya çalışıyorlar. Benzer örgütlere göre, insanları devamlı yönetmek için nasıl bir yapı kurulması gerektiğini daha iyi anlıyorlar. Bu açıdan bakarsanız, İran ya da Suudi Arabistan gibiler. Örgütlüler; askeri açıdan bakıldığında, birkaç yıl önce hapishaneleri birbiri ardına basarak ve oradaki mahkûmları kendi saflarına katarak güçlerini arttırmaya başladılar. Sanki bir kurmay aklıyla hareket ediyor gibiler ama gerçekten öyle mi, yoksa adım adım güçlenmeleri bir dizi tesadüfün sonucu mu? IŞİD etkin bir örgüt diyebiliriz; tıpkı bir banka, müteahhitlik firması ya da Lübnan Hizbullah’ı gibi. Örneğin, belli bir yerde belli yetenekleri olan insan gücüne ihtiyaç olduğunu saptayıp bunu nereden bulabileceklerini düşünüyorlar. Yapılması gereken iş sivil bir iş ise ve kendileri yapmak istemiyorlarsa, işi görmezden gelmek yerine “mevcut bürokratı ya da teknikeri bu işi yapması için işe alalım” gibi bir çözüm üretiyorlar. Benzer bir biçimde, “deneyimli askeri komutanlara, eski bürokratlara ihtiyacımız var” diye düşündüler, bu personel de Irak’ta hapishanelerdeydi. Hapishaneleri basıp, mahkûmları serbest bıraktılar ve bünyelerine kattılar. Bankalara ve petrol sahalarına saldırdılar. Sorunları önceden görebilmek onların en büyük avantajı. Şu anda yaptıkları şeyi yapmak, yani bir yandan ele geçirdikleri bölgeleri egemenlikleri altında tutmak, savunmaya devam etmek, yönetimlerini güçlendirmek ve bir yandan da genişlemeye çalışmak, petrol bölgelerini ele geçirmek ve petrol satmak gerçekten de zaman, insan gücü ve çaba gerektiriyor. Tek başlarına mı yapıyorlar bunu? Şu anda çeşitli Sünni gruplarla özellikle Irak’ta işbirliği yapıyorlarmış gibi görünüyor. Ama öyle bir zaman gelecek ki, gücü sadece kendi ellerine geçirmek için uğraşacaklar. Bunu yapabilecek güçleri var mı? İşte burası henüz belli değil. Aslında planlamada etkinler, taktiksel olarak da akıllılar ama bütün bu sorunlarla baş edip edemeyeceklerini yakın bir zamanda göreceğiz. Bu sistemin arkasında kim var? Asıl kişilerin önemli bir çoğunluğu Irak’taki isyanın bir parçası olan kişiler. Birçoğu muhtemelen ordunun, Baas Partisi'nin ya da hükümetin parçasıydı. Bir kısmı başka Sünni gruplardan geliyor ama bu aklın arkasındaki kişiler, örgütlü bir devlette çalışmaya alışmış, teknik kapasiteleri de gelişmiş kişiler. “Bu aklın arkasında kim var” sorusuna yanıt ararken öyle çok uzaklara bakmaya gerek yok bence. IŞİD’in başka ülkelerin, istihbarat örgütlerinin desteğinde ya da denetiminde olduğuna dair iddialar var. Sizce bunlar doğru mu? Temel olarak buna yanıtım, hayır. Bazı devletlerin, bazı örgütlerden zaman zaman çıkar sağlaması, onları yönlendirmeye çalışması, bazı kişileri tutuklamaktan kaçınması ile desteklemesi arasında bir fark var. Mesela Türkiye, uzun bir süre yabancı savaşçıların sınırlarını kullanmasına izin verdi. Bilinçli bir biçimde, sınırlarından yapılan geçişlere dikkatlice bakmadı. Suriye’den gelen benzinin Türkiye’de satıldığını otoriteler biliyordu ama ‘kim bundan çıkar sağlıyor’ diye sormadılar. Bu ılımlı muhalifler de olabilirdi, bazen Nusra Cephesi ve evet bazen de IŞİD. Bu davranış ile açıkça desteklemek ya da işbirliği yapmak arasında elbette bir fark var. Suudi Arabistan, İran ve Maliki yönetiminin de IŞİD’i desteklediği iddia edildi ama bunların da IŞİD ile destekleme boyutunda ilişkisi olduğunu sanmam. Sonuçta IŞİD, El Kaide’nin bir parçasıydı ve bütün bu ülkeler El Kaide ile mücadele ettiler. IŞİD üyelerini kimler arasından seçiyor? Kimler IŞİD’e katılıyor? Epey bir çeşitlilik var. Temel olarak bugünkü Irak’tan dışlanmış Iraklılar; özellikle Saddam Hüseyin’in yenilmesi, Baas Partisi'nin yok edilmesinden sonra. Aynı zamanda diğer Arap ülkelerinden, siyasal, ekonomik ve sosyal olarak ötekileşmiş olduğunu hisseden insanlar. Mısır, Fas, Cezayir, Tunus ve Ürdün’ün alt sınıflarından gelen, çok fakir, çok fakir olmasa bile, kayıt içi ekonomiyi bırakıp kayıt dışı ekonomide çalışan ya da işgücünü satmak için başta Körfez ülkelerine olmak üzere yüksek oranda göç eden insanlar. Burada milyonlarca insandan söz ediyoruz. Bu insanların bazıları militanlaşıyor ve çeşitli cihatçı gruplara katılıyorlar. Fakir mahallerden, mülteci kamplarından ve varoşlardan geliyorlar. Yabancı savaşçılar? Nereden geliyor olursa olsunlar, Çeçenistan ya da Çin ya da Avrupa, bunlar çoğunlukla ikinci ya da üçüncü kuşak göçmenler, yabancılaşmış ve kültürel anlamda dışlanmış kişiler. Fakat bir de azımsanmayacak başka bir kesim var; askeri hayattan hoşlanan, bundan heyecan duyan, aslında ABD ordusu ya da başka bir orduya katılabilecekken IŞİD’e katılanlar. IŞİD sosyal medyada çok güçlü mesajlar veriyor, kendi imajlarına epey yatırım yapıyorlar ve bütün bunlar dünyanın her yerindeki bu tip gençlere farklı geliyor. Hatta bazıları Müslüman kökenli bile değiller, ya da öyle bir arka planları yok. Bazıları meseleye ‘dava’ olarak bakıyor; emperyalizmle, Amerikalılarla, Irak ve Suriye’de yapılmış bütün o korkunç şeylerle savaşmak istiyorlar. 1930’larda Franco’ya karşı savaşmak için İspanya’ya giden binlerce Avrupalı gibi. O zamanlar bu komünizm ya da uluslararası dayanışma adına yapılıyordu. Dünyayı değiştirmek isteyen ve bunun heyecan verici olduğunu düşünen insanlar. Bunun adına şimdi cihat diyoruz ve Franco yerine Amerikalılar, Maliki ya da Esed ile savaşılıyor. “IŞİD devletleşiyor” Nasıl bir örgütsel yapısı var IŞİD’in; sıkı bir emir komuta zinciri mi, hücreler biçiminde mi? Örgütün 2008’den beri var olduğunu ve diğer cihatçı örgütlere benzer, biat etme üzerine kurulu bir yapısının olduğunu biliyoruz. Emirlerin her türlü kaynağı ve üyeyi sıkı bir biçimde kontrol ettiği bir yapı; bir üstteki emir de, diğeri üzerinde aynı otoriteye sahip. Ama IŞİD’i benzer diğer gruplardan ayıran bir şey var: IŞİD, devlet kurmaya çalışan cihatçı bir örgüt ve öyle gözüküyor ki Şura Konseyi de olan bir yapı. Dolayısıyla bu yapıları ve süreci kurumsallaştırmak, rutinleştirmek zorunda. Mesela Bağdadi öldürülür ya da ölürse, ya da kansere yakalanırsa yerine kimin geçeceğini belirleyen bir mekanizma olmalı. Ya da mesela, şeriata uyulmazsa ne olacak? IŞİD bunları düşünmek ve buna göre bir örgütlenme yapısı ortaya çıkarmak zorunda kalacak. Bütçe sorunu ne olacak? Petrol ihracatı ne olacak? Ya dış ilişkiler? Bütün bunlar IŞİD için bir sorun ve şimdiki yapısının bu sorunlara yanıt vermede yeterli olup olmadığı belli değil. IŞİD ile nasıl mücadele edilebilir? IŞİD’i gerçekten yenmek için Irak Sünnilerinin hatırı sayılır desteğini almak şart. Farklı gündemlerle hareket eden farklı Sünni gruplar var ve amaçları IŞİD ile aynı değil. Birleşik Irak’ta kalmak isteyen ve 2003’ten sonra olan her şeyi reddeden gruplar bunlar. IŞİD ile müttefik olabilirler ama bir noktada IŞİD’in onları yok edeceğini, ya da kendi liderliğinde birleşmeye zorlayacağını anlayacaklar. Bu kaçınılmaz. Bu grupları Bağdat hükümetinde gerçekten de bir arada yaşama, bütünleşme, yetki paylaşma ve kapsayıcı olma yönünde gerçek bir irade olduğuna ikna etmek gerekiyor, çünkü geçmişte de bunlar konuşuldu, sözler verildi ama değişen bir şey olmadı. Bu ikna kritik, çünkü bu olmadan IŞİD’in elindeki bölgelerde askeri durum değiştirilemez. IŞİD de kendisini destekleyen bu gruplarla bir gün çatışabileceğinin farkında herhalde? Kesinlikle farkında. Eninde sonunda diğer Sünni gruplar IŞİD’e meydan okuyacaklar. IŞİD de arkasına yaslanıp bunun olmasını beklemeyecek ve beklemiyor da zaten. Şimdiden kendi içinde güçleniyor ve diğerlerini zayıflatıyor, bunun için de geçmişte Saddam Hüseyin’in kullandığı, şimdi de Suriye rejiminin kullandığı yöntemlere başvuruyor, paralarını kesiyor, köylere, mahallelere el koyuyor. IŞİD’in kaç savaşçısı, adamı var? Bunu kimsenin gerçekten bildiğini sanmıyorum. İstihbarat örgütlerinin bile çok genel tahminleri var. Beş-on bin kişiden söz ediliyor. Suriye muhalefeti yalnızca geçen ay 6 bin kişinin IŞİD’e katıldığını duyurdu ki, olabilir. Çünkü diğer gruplardakiler, kendi gruplarını IŞİD’e katılmak için terk ediyor. Ayrıca kontrol ettikleri bölgelerde, para önererek, ki insanların çok ağır bir biçimde ihtiyacı var paraya, ya da zorla, bazen de aşiretlerden transfer ederek savaşçı sayısını arttırıyorlar. Bütün bu yöntemleri geçmişte Saddam Hüseyin uygulamıştı, yakın bir zamanda da Esed. Ne olacak IŞİD’e? İddia ettiği gibi bir devlet mi olacak, yok olup gidecek mi? Sanırım bu soruya birçok uzman, basit ve akla ilk gelen yanıtı verirdi: Bu aşırılık yanlısı terörist bir örgüt, o kadar. Ama IŞİD’in farklı olan bir tarafı var. Herkes onları çok ürkütücü, tehlikeli gördüğü ve yok etmeye uğraştığı için bu çok delice gelebilir ama yeni bir devlet kurduklarını söylüyorlar. Ara sıra yayınlarında başka ülkelerde temsilcilik açmaya, dış ilişkiler kurmaya yönelik referanslar görüyorsunuz. Tanınma meselesine çok büyük önem verdikleri görülüyor. Hilafet ilan ettikten sonra yaptıkları ilk iş, tanınmayı istemek oldu. Bağdadi’nin hilafetini tabii ki kimse ciddiye almadı ama onun bu meseleyi ne kadar ciddiye aldığını görüyoruz. Ele geçirdikleri yerlerde kendilerine Da’iş denilmesini yasakladılar. [Arapça’da Irak-Şam İslam Devleti’nin kısaltılmış hali] Bu yasağın tek nedeni, bunun kendilerinden hoşlanmayanların kullandıkları bir kısaltma olması değil. Da’iş, bir devlete değil örgüte işaret ediyor. IŞİD ise “Biz devletiz, devlet gibi davranıyor ve devlet gibi konuşuyoruz, siz de bizi devlet olarak görmelisiniz” diyor. Ama bu kafa keserek, insanları canlı canlı gömerek mi olacak? Bu devlet gibi hareket etmek mi yani? Tüm 'devletlerde' olduğu gibi, bana göre IŞİD'in ana kaygısı yereldeki gücü ve meşruiyeti, ve IŞİD bu uğurda dışarıyı yabancılaştıran eylemlerden de çekinmeyecektir. Zina yapanları taşlamak, hırsızların ellerini kesmek, Sufi türbeleri yok etmek gibi eylemlerin tümü, gerek IŞİD'in -kendi anladıkları haliyle- şeriat kanununa ne kadar sıkı sıkıya bağlı olduğunu, gerekse cebri gücünü, -ki buna bu denli şiddetli veya doğrudan olmasa da tüm devletler başvurur- ortaya koyarak bu amaca hizmet ediyor. Bir ABD'linin kafasını kesmek büyük ihtimalle daha çok ABD'ye mesaj niteliğinde; IŞİD'in, Bağdat'ı desteklemesi halinde ABD'yi karşısına almaya ne kadar kararlı ve hazır olduğunu gösterme amacı taşıyan ve dolayısıyla caydırıcılığı olacak bir mesaj. Unutulmamalı ki devletler her zaman kusursuz bir iç uyuma sahip olmayabilirler; birbiriyle çelişen farklı politikaları olabilir veya dışarıya çelişkili mesajlar yollayabilirler. Geleceğe yönelik olarak en kötü ve iyi durum senaryonuz ne? Hem bölge açısından hem de IŞİD’in ele geçirdiği yerler açısından? IŞİD’e ne olacağı Irak ve Suriye’deki gelişmelere bağlı. Daha önce söylediğim gibi Bağdat hükümeti ve dış destekçilerinin, özellikle ABD ve İran’ın IŞİD’e nasıl davranacağına ve Sünnilerin Irak’taki sisteme yeniden entegre olmasına bağlı. Bu konuda ciddi adımlar atılırsa ve bunlar kalıcı olursa, ancak o zaman askeri ya da diğer yöntemler sonuç almaya başlayabilir. Bağdat hükümeti de kendisini reforme etmeli, çünkü bürokrasisi, ordusu, polis gücü de büyük ölçüde kifayetsiz ve yolsuzluğa batmış durumda. Dolayısıyla Bağdat hükümetinin karşı karşıya olduğu sorun, yalnızca Sünnileri sisteme dâhil etmek için reform yapacağına onları inandırmak değil, kendisini de reforma tabi tutabilmek. Bu başarılırsa IŞİD gücünü kaybetmeye başlayabilir. Bütün bunların olup olamayacağını önümüzdeki aylarda göreceğiz. Bu yönde adım atılırsa da sonuçları bir, iki yıl içinde hissedilmeye başlayacak. Bu da en iyi durumda, en iyi koşullar altında olabilecek şey. Ama tarif ettiğim gibi olmazsa, IŞİD’in zayıflaması daha fazla zaman alacak. Bana öyle geliyor ki Irak bu sorunla en az 10-15 sene daha baş etmeye çalışacak. Çünkü mesele yalnızca IŞİD değil, 11 yıldır şu ya da bu seviyede devam eden Sünni isyan. Sünni federal bir devlet çözüm olabilir, bu da beraberinde kendi problemlerini getirebilir tabii ama hiç olmazsa belli ölçüde istikrar ve uzlaşma sağlar. Bunun IŞİD ile olacağını sanmam. Alternatif diğer Sünni liderler, ama onların da ya güçleri zayıflatılmış durumda, ya yalnız bırakılmışlar ya da IŞİD ile mücadele etmekle ya da ona destek vermekle meşguller. Bu durumun değişmesi için de en az iki, üç yıla ihtiyaç var. Bunlar olmuyorsa, IŞİD’in sürekli başkalarıyla savaşıyor olsa bile, kimse onu tanımasa bile varlığına devam etmemesi için neden göremiyorum. Geniş toprakları elinde tutmaya ve başkalarını tehdit etmeye devam edecektir. Bölge açısından bakıldığında? Birbirleriyle zıt gibi gözüken iki durum var. Bir taraftan IŞİD yerel bir fenomen. Irak’a ve kısmen de Batı Suriye’ye özgü. Yabancı savaşçıları dünyanın değişik yerlerinden gelseler de, IŞİD temel olarak Iraklı bir örgüt, desteğini oradan alıyor. Afganistan’daki Taliban ve El Kaide gibi. El Kaide çok güçlü ama Afganistan’dan atılabilir çünkü yerel değil. Bu noktaya dikkat edilmesi lazım: “IŞİD fikri”, mevcut yönetimi, Arap dünyasında kötü olan her şeyi, yolsuzluğu reddediyor. Bu anlamıyla da IŞİD’in, Irak sınırlarının dışına çıkan, bölgenin de sınırlarının dışına taşan herkese hitap eden bir yanı var. Dolayısıyla soru şu, mevcut ya da yeni yerel gruplar ne yapacak? Mesela Magrep’te El Kaide’ye değil, IŞİD’e bağlı olduğunu söyleyen gruplar ortaya çıktı ama Yemen’de El Kaide’ye bağlılık sürüyor gibi.Al Jazeera
IŞİD'in Elinden Kurtulan Çocuk Konuştu: Köle Pazarında Satıldık!
IŞİD’in Sincar’da kaçırıp Musul’da sattığı 14 yaşındaki Ezidi bir çocuk 1 ay sonra kaçıp kurtuldu.Irak’ta IŞİD’in köleleştirdiği Ezidi çocuklardan biri bir ay sonra kaçıp ailesine kavuşabildi. İtalyan RaiNews kanalının, güvenlik gerekçesiyle “Somaa” takma ismini verdiği yüzü gösterilmeyen çocuk, IŞİD’in kendisini kaçırıp nasıl köleleştirdiğini anlattı:KARDEŞIMI VURDULAR“O Sabah köyümüz Tel Azer’den kaçtık. Başka bir köye gittik. Ama yarım saat sonra teröristler o köye de geldi. Bizi üç gruba ayırdılar: Bekar kadınlar, yaşlı kadınlar ve genç erkekler. Genç erkeklerin hepsini öldürdüler. Benim kardeşim de onların arasındaydı, onu ölürken gördüm. Bizi de yanlarına alıp götürdüler.”MUSUL’DA SATILDIEhlibeyt haber Ajansı'nca geçilen habere göre Somaa, Musul’a götürüldüğünü ve köle pazarında satıldıklarını anlattı. Somaa şöyle devam etti: “Arkadaşımı ve beni Felluce’den gelen iki selefi şeyhe sattılar. İkisi de babamız yaşındaydı. Bizi tehdit ediyorlar ve bahanelerle sürekli dövüyorlardı.” Somaa ve arkadaşı kilit altında 27 gün ağır koşullarda tutuldular. Bir gün şeyhlerden biri odanın kapısını kilitlemeyi unutunca, evden kaçtılar. Yürüyerek 75 kilometre ötedeki Bağdat’a gittiler. Oradaki akrabaları sayesinde, Kuzey Irak’ın Duhok kentinde kurulan çadır kentteki ailelerini buldular. Somaa, Musul köle pazarında satılığa çıkarılan yüzlerce çocuğu gördüklerini söyledi.KADIN VE ÇOCUKLAR 5 dolarA SATILIYORAvrupa Ezidiler Federasyonu Eşbaşkanı Leyla Ferman, Irak Şam İslam Devleti’nin (IŞİD) Ezidi kadınlarını alıkoyup “sattığına” vurgu yaptı. Ferman şunları söyledi: “Şengal bölgesinde yaptığımız görüşmelerde bin 500 kadın ve çocuğun IŞİD tarafından ^kaçırıldığını öğrendik. Bu kadınların Musul’da pazarlarda 5 ile 20 dolar arasında satıldığı söyleniyor. IŞİD’in amacı kadınları satarak para kazanmak. Kadın, Kürt ve Ezidiler arasında barıştır, kutsaldır. Ancak kadınların direncini kırmaya çalıştılar” dedi.Trafik cezası da kesmeye başladılar Suriye ve Irak’ta hakim olduğu bölgelerde şeriat hükümlerini getiren ve polis teşkilatı da kuran IŞİD’in bir alt birim olarak kendine ait trafik polilerini de görevlendirdiği ve trafikte uygunsuz davranan şöförlere ceza kestiği ortaya çıktı. Dubai merkezli yayın yapan Al Aan TV’nin muhabiri olan Cenan Musa, Twitter hesabından Suriye’nin Rakka kentinde yaşayan bir vatandaşa IŞİD’in kestiği trafik cezası belgesini yayınladı.Milliyet
Endonezya'da Eşcinsel İlişkiye 100 Kamçı Cezası
Endonezya'nın Banda Aceh eyaletinde parlamentoya sunulan yeni yasa taslağı kabul edilirse gay olan birisi 100 kamçı vurularak cezalandırılacak.Endonezya’da temel insan haklarına aykırı olduğu için bu yasanın kabul edilmemesi gerektiğini savunan eleştirmenler olduğu gibi bu durumun cezasız kalmaması gerektiğini düşünenlerde var.2013 yılında ülkede artan gay nüfusun dertlerini ve hikayesini özetle konu olan bir kısa film yapılmış ve çok tepki toplamıştı. Psikologlar Uzakdoğu’da yaşanan bu cinsiyet karmaşasının özenti ile alakalı olduğu görüşünde.Taslak yasa ile ilgili verilen bilgilere göre erkekler arasında cinsel ilişki ve kadınlar içinde birbirlerinin vücuduna dokunmak suretiyle tahrik etmek suç sayılacak.Banda Aceh 2001 yılında edindiği özerklik ile birlikte güç kazanmıştı ve o günden beri İslami Şeriat kurallarını bölgeye uygulamaya çalışıyor. Taslaktaki eşcinsellik bölümünde öngörülen ceza ise 100 kırbaç yada sopa.DHA
IŞİD Kadın Avukatı İnfaz Etti
Sosyal paylaşım sitesi Facebook üzerinden IŞİD'in dini mekanları yıkmasını eleştiren kadın Avukat Samira Salih el Nuaymi, IŞİD tarafından infaz edildi.El Nuaymi IŞİD’in Musul’daki dini yerleri yıkmasını Facebook sayfasından eleştirmiş ve 17 Eylül günü militanlarca evinden götürülmüştü. El Nuaymi’nin IŞİD’in kurduğu bir şeriat mahkemesinde 'dinden dönme suçu'ndan mahkum edildiği, Facebook’ta yazdıklarını geri alması için işkence gördüğü ancak bunu yapmayınca infaz edildiği açıklandı.El Nuaymi, kadın hakları, yoksulluk ve tutuklu hakları alanındaki çalışmalarıyla tanınıyordu. Guardian’ın Musul’daki bir kaynağı, kadın avukatın ‘kentteki Nabi Yunus Camii’nin bombalanmasına karşı çıktığı için öldürüldüğünden emin olduğunu‘ söyledi. Nuaymi’nin Facebook sayfası şu an kapatılmış durumda.
İstanbul'a Uluslararası İslam Üniversitesi Geliyor
'İslam dünyayı IŞID gibi yapıları ortaya çıkaran sebepleri masaya yatırmalı' diyen Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Diyanet'in İstanbul'da Uluslararası İslam Üniversitesi kurmak için YÖK'e başvurduğunu açıkladı.Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, İstanbul ’daki 29 Mayıs Üniversitesi’nin Uluslararası İslam Üniversitesi’ne dönüştürülmesi için, Diyanet Vakfı’nın YÖK’e müracaatta bulunduğunu söyledi. Yeni üniversitenin Mısır’daki El Ezher ve diğer ülkelerdeki İslam üniversitelerine ‘destek’ ve ‘örnek’ olması hedefleniyor.Hürriyet Gazetesi’nden Fatma Aksu’nun haberine göre “Uluslararası İslam Üniversitesi’nin bütün İslam dünyası ve insanlık için önemli olacağını düşünüyorum” diyen Görmez, Mekke’deki Hac İdare Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısında Uluslararası İslam Üniversitesi’ne neden ihtiyaç duyulduğu ve hazırlıklar hakkında şu bilgileri verdi:“ Bugün yaşanan en büyük sorun Müslümanlar birbirlerine üzüntü taşıyor, Müslümanlar birbirlerine ıstırap taşıyor, Müslümanlar birbirlerine şiddet taşıyor. Halbuki bayramlar birbirlerine sevinç taşımak için vardır. İkinci en önemli husus, yüreklerin en ağır yükü olan küskünlükleri ortadan kaldırmaktır. Gerek ülkemizde gerek alemi İslam’da bir takım tutkulardan dolayı Müslümanlar birbirine karşı acımasız olabiliyor.Türkiye de bu soruna ‘barışçı çözüm’ amacıyla, ‘Uluslararası İslam Üniversitesi’ projesini hayata geçirecek. İstanbul’daki 29 Mayıs Üniversitesi’nin İslam Üniversitesi’ne dönüştürülmesi için, Diyanet Vakfı olarak YÖK’e müracaatta bulunduk. Kırgızistan, Kazakistan, Azerbaycan’da İlahiyat Fakültesi, Frankfurt Goethe Üniversitesi’ndeki İslam Araştırmaları Merkezi, Strasbourg’taki İslam İlahiyat Fakültesi, Sofya’daki Yüksek İslam Enstitüsü’nü bu merkeze bağlamayı düşünüyoruz.“Müfredat günün sorunlarını çözecek bilgi üretemiyor”El Ezher dışında dünyadaki en büyük İslam alimleri, Körfez ülkelerindeki bütün hocaların yetiştiği ve 80 bin öğrencisi olan Medine İslam Üniversitesi ile Pakistan’daki İslamabat İslam Üniversitesi, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun da hocalık yaptığı Malezya İslam Üniversitesi ve bunların Şii versiyonu olan ve Türkiye’den 500 öğrencisi bulunan İran’ın Kum kentindeki Camia-tul Mustafa Üniversitesi’nden çıkmıştır. 3 senedir üzerinde durduğum en büyük husus, buraların müfredatı dikkate alındığında, bugün Müslümanların yaşadığı sorunların üstesinden gelecek bilgi üretilemiyor. Buralardan çıkan alimler, sorunları çözmek yerine pek çok yerde sorun oluyor. Onun için, İstanbul’da, Uluslararası İslam Üniversitesi kurarak, İngilizce, Arapça, Türkçe ve Farsça dillerinde, buralara alternatif değil, buralara da destek vermek üzere bir misyonla kurulmasının, bütün İslam dünyası ve insanlık için önemli olduğunu düşünüyorum. Bu, Diyanet İşleri Başkanlığı kadar önemli bir proje.“Akılla vahiy arasında doğru ilişki kurmak...”İslam dünyasının IŞİD, Boko Haram, El Şebab gibi yapıları ortaya çıkaran sebepleri masaya yatırması gerekir. Müslümanlar hep harici nedenlere vurgu yaparken, dahili nedenlere vurgu yapmaktan sakındı. Müslümanların sorunu, dinle hayat arasında, akılla vahiy arasında doğru ilişki kuramamak. Bu hareketin başında ve içinde bulunanların hangi eğitimleri aldıklarını, hangi şeriat fakültesinde, nasıl bir eğitimden geçtiklerini İslam dünyası konuşmalı.İnsanlığı, şiddeti kutsayan, vahşeti takdis eden, savaşta da olsa ahlak ve kural tanımayan, Peygamber mezarlarını bombalamaya sevk edebilen bu tür dini yorumlar Tevrat yorumundan kaynaklanmıştır. Dini metinlerle hayat arasında doğru ilişki kurmak, Peygamberimizin hadislerini, Kuran’ı doğru algılamak son derece önem arz ediyor. Bugün küresel ölçekte İslam’la ilgili en büyük sorun; sanki bir irade şunu istiyor: İslamiyet’in varlığı soruna dönüşsün. Yeryüzüne iman, güven ve barış getiren bir dinin varlığı, bir güvenlik tehdidi olarak görülmeye başladı. Barışı tehdit eder hale getirildi. Bunu sadece IŞİD’le, Boko Haram’la izah etmek insan aklıyla alay etmektir.”CNN Türk